Sosyal Medya

Makale

Turgut Cansever'in Mirasından Bir Sorumluluk Bilinci: Dünyayı Güzelleştirmek

Beş yaşında bir çocuğun gözünden dünyaya bakıldığında manzara fıtrata oldukça uygun düşer. Kulakların şahit olduğu karşısında hayret makamında kalabilir insan: Keşke binaları Allah yaratsaydı, ustalar yapmasaydı!

Adeta bir manifesto girizgâhı olan bu cümle yankılanıp durur bir müddet dokunduÄŸu kalplerde. Akabinde göklerin, daÄŸların, aÄŸaçların, çiçeklerin ve nihayet ÅŸehirlerin içinden geçer. Yapılması gerekirken yapılmayan, ihmal edilen her yere, her ÅŸeye uzanır bıraktığı etki. Nihayetinde bir masal katmanı içinde devam eder yoluna.

Vakti zamanında Hamburg’un ÅŸehir planlaması için çalışan mimar Oelsner İstanbul’da verdiÄŸi ÅŸehircilik dersinde bir gün öğrencilerine ÅŸu soruyu sorar:

“Bana söyler misiniz Türk halkı ne yapmalıdır?”

Yaklaşık elli talebe on beş dakika boyunca şunu ya da bunu yapmalıdır şeklinde çeşitli cevaplar verir. Sonunda cevabı vermek için araya giren Profesör Oelsner:

Dua etmelidir, der.

Talebelerinin gülme seslerini bölen Oelsner, yeni bir soru daha sorar:

Türk halkı ne için dua etmelidir?

Yine önce cevapları dinler ve ardından şöyle söyler:

Belediyelerin kasalarındaki imar planlarını tatbik edecek yöneticiler çıkmasın diye dua etmelidir. Eğer bu imar planları tatbik edilirse bu ülke birkaç asır belini doğrultamayacaktır.

Talebelerinden birisi de Turgut Cansever olan profesörün açıklamaları zihinlerde bir insanın çocukluk ve yetişkinlik yılları arasında geçen zaman diliminde şehirlerde şahit olduğu ölçü bozulmasını gözler önüne seriyor:

“Bizim” ÅŸehirlerimiz bugün hangi medeniyete baÄŸlıdır? Tanzimat dönemine kadar Türk-İslâm medeniyetine mensup olduÄŸu rahatlıkla söylenebilir. Ancak Tanzimat ile birlikte radikal bir kırılma yaÅŸanmıştır. Tanzimat ile birlikte Batı medeniyetinin kültürel ölçütleri temel parametre olarak kabul edilmiÅŸ ve bundan kentler de nasibini almıştır. Kentler ve özellikle de İstanbul hızla BatılılaÅŸma süreçlerine teslim edilmiÅŸtir.

İşte bu zihniyet kırılmasını bilge mimar Turgut Cansever “ölçü bozulması” kavramı ile izah ediyor. Yine Cansever’den nakille bu ölçek deÄŸiÅŸmesi ile birlikte İstanbul ParisleÅŸtirilmeye çalışıldı. Paris’in baÅŸ mimarı Henri Prost Cumhuriyet döneminde İstanbul’u imar etmek için getirtilmiÅŸ. Tarihî yarımada Yahya Kemal’in ifadesiyle “kör kazma”ya teslim edilmiÅŸ. Birçok tarihi eser kör kazma eliyle ortadan kaldırılmış. Tüm bu ekolojik tahribatların meÅŸruiyet ilkesinin “çaÄŸdaÅŸ” ve “medenî” ÅŸehirler inÅŸa etmek olduÄŸu naklediliyor.

Söz konusu bozulmanın hayatın içinden sayısız örneÄŸine rastlamak kabil. İşte herhangi bir ÅŸehirde çocukluk yılları ve yetiÅŸkin zamanları arasındaki açının nasıl farklılaÅŸtığına dair bir misâl:

Balkona çıkıp etrafa bakıldığında birisi DoÄŸu’da diÄŸeri Batı’da yer alan iki caminin pırıltısını, güneÅŸin doÄŸuÅŸunu ve batışını, daÄŸlardaki karı, bir boydan bir boya yükselen gökkuÅŸağını, panaromik açıyla gökyüzünü, denizdeki yakamozu, limanda yük boÅŸaltan gemilerin geliÅŸini, yük dolduran gemilerin gidiÅŸini, kiraz aÄŸacına tırmanan kediyi, çam fidanının büyümesini, ters dönmüş kaplumbaÄŸayı çeviren Ahmet amcayı, babaların sokak baÅŸlarından evlere dönüşünü, kavak aÄŸaçlarının yanındaki gülleri, lahana toplayan AyÅŸe teyzeyi, saklambaç oynayan çocukları ve hepsinden öte ferahlığı görmek mümkündü.

Şimdi ne hazindir ki aynı balkona çıkıldığında tabloyu güzelleştiren detayların sadece hatırasının kaldığına şahitlik ediliyor. Mahallenin çocukları ile birlikte büyüyen çam fidanı kesildi ilkin bir sabah vakti. Sonra usul usul bahçeler gitti sırayla. Ardından yavaş yavaş sekiz, on katlı binaların inşası başladı harap olan bahçelerin üzerinde. Neredeyse nefes alacak yer kalmamıştı artık. Bozulmuştu ölçü hem de bir hayli aşırı düzeyde. Sıra çocuk seslerinin kaybolmasına, komşudan komşuya gönderilen tabakların azalmasına geldiğinde birkaç damla gözyaşı akıtmak dünyanın güzelleşmesine dahil.

Oysa arz Allah’ındı, yeryüzü epey geniÅŸti ve herkese yeterdi. Ancak her insanın nefes alma, beton yığınlarına deÄŸil yeÅŸile bakma, daÄŸların da insanı sevdiÄŸini duyma, gökyüzüne doyasıya bakma hakkı ihlal edilmiÅŸti. İşte kalbi acıtan bu tabloya itiraz edenlerin öncüsüydü merhum Cansever. Ömrünü adamıştı adeta dertliydi hem de çok. Yeryüzü yolculuÄŸundaki seçimlerin en güzeli olan dünyanın imarıydı tercihi. Öyle alelâde bir mimar deÄŸildi. Modern mimarlığın sorunlarına insanı merkezine alarak çözümler arayan Cansever, üç kez 'AÄŸa Han Mimarlık Ödülü' almış dünyadaki tek mimar olmasının yanı sıra Türkiye'deki ilk sanat tarihi doktora tezinin de sahibiydi.

Turgut Cansever’in fikir dünyasını anlamak için çocukluÄŸundan itibaren hayatının tüm dönemlerine bakmak ehemmiyet arz ediyor şüphesiz. Bu baÄŸlamda Osmanlı’nın son nesil fikir ve sanat ehliyle aynı meclislerde bulunmasının yanı sıra babasının kütüphanesinde bulunan İbnü’l-Arabî, Hamdi Yazır, Ömer Hayyam gibi bazı kitapları fark etmesi de dikkat çekicidir. Bursa ve İstanbul gibi henüz bozulmamış geleneksel bir çevrede büyüyen Cansever’in söyleminin temellerinin burada olduÄŸuna iÅŸaret ettiÄŸi de hayatının izleri arasında. Cansever kendi anlam dünyasının haricinde Batı düşüncesinin sistematiÄŸine de vakıftır. Batı Avrupa’da bulunduÄŸu zaman diliminde Avrupa’nın tarihsel mimari mirasını ve modern dönem eserlerini yakından incelemiÅŸtir. Fikrî yaklaşımının temeli ÅŸu ifadelerle özetlenebilir:

“Sanat eseri varlık-kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar sanatkârın varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre ÅŸekillenir. Bu özellikleriyle sanat ahlâk alanında yer alır.”

Kendisine insanın dünyadaki esas vazifesi nedir sorusunu yönelten Turgut Cansever dünyayı güzelleÅŸtirmektir cevabını veriyor. Bu idrak Kur’an-ı Kerim’deki “yeryüzünün imarı” ifadesinden mülhem şüphesiz. Bir Müslüman zihin için baÅŸka türlü bir odak düşünülemezdi zaten.

Şehir güzelin yaşandığı idrak edildiği bir yer olmalıydı ona göre. Yapıların herhangi bir insanın ömründen daha uzun olmasının önemine işaret edişindeki hikmet gelecek nesillerin güzeli yaşama haklarının korunmasına yönelik kaygının tezahürü.

İslâm kültüründe cennet tasavvurunun bir yansımasıdır ÅŸehir ve dünyayı güzelleÅŸtirmek için inÅŸa edilir.

Müslümanların ilk kurdukları ÅŸehirler için kaynaklar Kufe, Basra, Fustat ve BaÄŸdat’ı iÅŸaret ediyor. Zikredilen ÅŸehirler gerek konumu gerek planlaması itibariyle birtakım özelliklere sahip.

Ana yolların uzunluğu, sokakların genişliği, camilerin konumu, evlerin arasındaki mesafe, gelip geçene yük taşırken aman eziyet olmasın hassasiyeti gibi insani vurgu taşıyan özellikler bunlardan bazıları.

Sokak ve caddelere isim verme geleneÄŸi de bir diÄŸer özellik. Kayıtlarda yer alan bilgilere göre bu gelenek Araplarda cahiliyeden beri mevcut. O bölgede oturan birisine, bir esnafa ya da bir hatıraya göre yapılmış isimlendirmeler. Sokağın dahi bir kiÅŸiliÄŸinin olduÄŸu ÅŸehirler mevzubahis. Güzellik algısına katkı sunan bir diÄŸer detay ise evin komÅŸunun rüzgârını kesecek ÅŸekilde inÅŸa edilmemesi.

Hayatın içinde anlamlı bir karşılık bulan tüm bu detaylar Cansever’in düşünce ve eylem dünyasını oluÅŸturan ‘vazife, insan, güzellik, ÅŸehir, çevre, kaygı, varlık, inÅŸa’ kavramlarının tezahürlerinden.

Cansever’in sözleri bize mimarlığın özünü yeniden düşünme çaÄŸrısı yapar. Ona göre mimarlık, yalnızca göz alıcı formlar üretmek ya da ikonik yapılar inÅŸa etmek deÄŸildir. Mimarlık, insanın dünyadaki en temel vazifesi olan “dünyayı güzelleÅŸtirme” arayışının vücut bulmuÅŸ hâlidir. Cansever’in dertlendiÄŸi mesele tam da budur:

“Mimar, sessizliÄŸiyle derinlik yaratan; az sözle çok ÅŸey söyleyen, tevazu içinde dünyayı güzelleÅŸtiren bir yol gösterici olmalıdır. EÄŸer bizler bu yaklaşımı yeniden hatırlayamazsak, ÅŸehirlerimiz daha çok gürültüyle dolacak fakat güzellikten, ruhtan ve anlamdan uzaklaÅŸacaktır.”

Ne hazindir ki Cansever’in insanı odaÄŸa alan bu çabasının tam zıddı bir tablodan ibaret halihazırdaki ÅŸehirler. YaÅŸanılan coÄŸrafyaya dair kültürel bir doku taşımayan, kimliksiz yapılardan müteÅŸekkil yapılar ve gürültülü kentler içerisinde ruhu köreltilen insanlar.

ÖğrenilmiÅŸ çaresizlik misâli bu döngüye teslim olmamak ya da akışı tersine çevirmek erdemli bir çabaya baÄŸlı. Dünyayı daha güzel, daha insana yaraşır ve daha yaÅŸanabilir kılma çabasını miras bırakan Cansever bunun insanlığın ortak sorumluluÄŸu olduÄŸunu vurguladı her fırsatta.

Her çocuÄŸun içine doÄŸduÄŸu dünyanın güzel olmasını saÄŸlamak öncelikle yetiÅŸkin insanların sorumluluÄŸu kapsamında. Aksi hâlde bakıp da gördüğü ufuksuzlukta çocukların dünyasında “keÅŸke binaları Allah yaratsaydı” benzeri serzeniÅŸler çoÄŸalacak gibi görünüyor.

Bir dua:

Her sabah pencereyi açtığımda çocukluğumun üzerinden yükselen binaları değil gökyüzünü doyasıya görebilmeyi, dağlara selam verebilmeyi, ağaçlara tebessüm edebilmeyi diliyorum.

 

Ümran Yaka

 

https://www.dunyabizim.com/turgut-canseverin-mirasindan-bir-sorumluluk-bilinci-dunyayi-guzellestirmek

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.