Sosyal Medya

Makale

Müslüman şahıs mıyız? Müslüman şahsiyet miyiz?

Ä°slam, önce insan der.. Her insan bir ÅŸahıstır

Ä°ÅŸte Ä°slam ÅŸahsa ‘ÅŸahsiyet’ kazandırmak için vardır. Åžahsiyeti inÅŸa süreci yoÄŸun bir ÅŸuurlanma ile gerçekleÅŸir.. Ä°slam dışı öÄŸreti ve ideolojilerin ÅŸahıslara yönelik tutumlarına baktığımızda ÅŸahıs; ya ÅŸartlandırılma ya da şımartılma riski altındadır.

Modern zamanların bireyi; akla, bilgiye, bilime, güce, iktidara, maddeye dayalı bir şımarma sarhoÅŸluÄŸuna yakalanmıştır. Modern öncesi dönemlerin insanı ise tabulara, totemlere, törelere, taÄŸutlara ÅŸartlandırılma baskısı altında kalmıştır...

Dün “Nefsini öldür” söylemi ile mistik ve silik bir yaÅŸamın sömürülmeye hazır nesnesi iken, gün geldi bu defa “kendini özgürleÅŸtir” sloganı ile sınır ve sorunluluk tanımayan, kendi başına buyruk bir mecraya savruldu… Ä°nsanoÄŸlu “öldür”le, “özgürleÅŸtir” arasında yaÅŸanan gel-gitlerden kurtulup bir türlü olgunlaÅŸamadı… Ä°ÅŸte bu noktada Ä°slam insanın elinden tuttu: “Ol” dedi…

Yine dünün mankurtlaÅŸtırılan insanı, bugün kurtlaÅŸtırılıyor. Ä°slam’ın insana çaÄŸrısı ise tüm zamanlarda kardeÅŸleÅŸmek üzerine oluyordu…

Gerek bireyi putlaÅŸtıran modern çaÄŸ, gerekse kiÅŸiyi köleleÅŸtiren kadim çaÄŸ insana zulmediyor. Fıtratı zorluyor, hilkati bozuyor… Ä°nsanın insan olma ve insan kalma süreci erteleniyor…

Zaten bu çağın en büyük günahı; duyarsız, deÄŸersiz, dertsiz, gayesiz, ruhsuz, kimliksiz, kiÅŸiliksiz yığınlar yetiÅŸtirmesidir…

Evet, hedefsiz kitleler, duyarsız kalabalıklar anlamsızlığın girdabında çırpınıp duruyorlar… Åžahsiyetini yitiren toplumlar kuru kalabalıktan öte bir öz ve özellik içermiyorlar… Åžahsiyetli olmayı ıskalayan yapılanmalarda sıradanlaÅŸmaktan ve savrulmaktan kurtulamıyorlar…

Bu arada şahıs ve şahsiyet kavramlarına bakmamız gerekiyor.

Åžahıs: Ä°nsanın nefsi, kendi varlığı; zat, nefs… KiÅŸi, kimse, fert…

Åžahsiyet: Bir ferdin kendine has görünüÅŸ, duyuÅŸ, düÅŸünüÅŸ ve davranışlarının tamamı… KiÅŸilik… Personalite… DeÄŸerli, kabul gören kimse…

“Kim bu adam?” sorusunun cevabı kimliÄŸi ortaya çıkarır…

“Nasıl bir adam” sorusunun cevabı ise kiÅŸiliÄŸi ifade eder…

Ä°nsanın öznel yanı “benlik”, nesnel yanı “kimlik”tir.

Benlikle kimliÄŸin uyumu ve dengeli bir hale gelmesine “kiÅŸilik” diyoruz…

KiÅŸilik özgün bir yapıdır, hiç kimse bir baÅŸkası olamaz… En doÄŸrusu kendimiz olmak, kendimiz kalmaktır… Çirkin bir taklit, küçültücü bir kompleks kötü bir kopya nifaka zemin hazırlar. Zaten münafıklığın en belirgin özelliÄŸi yüzsüzlük ve ÅŸahsiyetsizlik deÄŸil midir?

Ä°slam ÅŸahıs kavramını yüz, çehre anlamına gelen “vech” kelimesi ile karşılar. Latince de görünüÅŸ anlamındaki “persona” kelimesi ile yakın anlamlıdır… “Vech”imiz, “vechullah”a yönelikse iÅŸte o zaman ÅŸahsiyet oluÅŸur…

Toplumu inÅŸa etmenin öncülü ÅŸahsiyeti inÅŸa etmektir… Hakeza aileyi, cemaati, ümmeti, medeniyeti inÅŸa etmek güçlü ve güzel ÅŸahsiyetlerin iÅŸidir…

Ä°nsanı insan yapan ise kazanımları ile elde ettiÄŸi ayırıcı özelliÄŸi olan, ÅŸahsiyettir…

Gerçi konumuz “Müslüman ÅŸahsiyeti” etrafında tartışmak deÄŸil, nasıl ÅŸahsiyet sahibi olunur, bunu tespit etmektir

Åžahsiyet genetik midir, çevresel midir, buna girmeyeceÄŸiz…

Åžahsiyet sahipleri güçlerini nereden alırlar?

Sınırsız bilgiden mi? Bükülmez bilekten mi? Üstün zekâdan mı? Sosyal statüden mi? Sayısal üstünlükten mi? Ekonomik getiriden mi? Siyasal erkten mi?

Güçlü ve güzel bir ÅŸahsiyetteki aÅŸk, azim ve aksiyonu bu sayılanlara indirgemek yeterli bir izah olmayacaktır… Åžahsiyet sahiplerinin yüreklerindeki oturaklaÅŸmış yakini iman, muhteÅŸem ahlak, takva donanımı onları farklı kılmaktadır…

Ruhu saÄŸlam, ufku açık, kendi dünyasına gömülüp kalmamış, yaÅŸadığı dünyanın sorunları ile yakından ilgili, hayatta ki yerinin ve sorumluluÄŸunun farkında; pratik zekâyı, analitik düÅŸünceyi irfan ve hikmetle temellendirebilendir

Åžahsiyetin oluÅŸumunu ele aldığımızda dingin bir ruh, etkin bir akıl, güçlü bir irade, selim bir yürek, arınmış bir nefis, saÄŸlıklı bir beden karşımıza çıkacaktır.

Ä°slami ÅŸahsiyet kavramı genel Müslüman tanımından daha süzülmüÅŸ, daha donanımlı, daha içerikli, daha nitelikli ve derinlikli bir anlam içeriyor… Ve daha ağır bir sorumluluk alanına tekabül ediyor… Bu nedenledir ki; ÅŸahsiyeti inÅŸa etmenin zorlu bir süreci, çetin bir sınavı ve ağır bir bedeli vardır…

Soyut bir “Müslümanlık” iddiası ile “teklif”e muhatap olmanın, “emanet”in altından kalkabilmenin mümkün olmadığını biliyoruz… Ancak güçlü ÅŸahsiyetler her zeminde ÅŸahitliklerini sürdürebilirler… Åžahsiyetli kiÅŸiler bilincini kullanarak neleri önceleyeceÄŸini bilir ve vahiyle terbiye edilmiÅŸ vicdanın sesine kulak verirler…

Zorlu cenderelerde, kaygan zeminlerde ayakları yere saÄŸlam basan, kimlik krizlerine, kıble kaymalarına maruz kalmadan kararlı yürüyüÅŸünü sürdürebilendir…

Sancılı süreçlerde, soÄŸuk Åžubatlarda evrilmeyen, eÄŸilmeyen, ezilmeyen bir özellik arz ederler…

“Anın vacibi”ni “kurtarıcı” beklentileri ile zamana yayıp, ertelemezler…

Piyasa koÅŸullarına, yasal kurallara teslim olup kulluÄŸun gereklerini ıskalamazlar… KoÅŸullar deÄŸiÅŸse de kullukta deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yoktur…

Seyir kültürüne yenik düÅŸüp seyirci kalmayı kabullenemez, sahaya inmeyi ve seferde olmayı öncelerler…

Åžahsiyet oluÅŸunca bu ÅŸahsiyetin özgül ağırlığı bir çekim gücüne dönüÅŸecek ve “merkez kiÅŸilik”ler, “denge insan”lar devreye girecektir…

Özne, öncü, özgün, özgür, önder, örnek duruÅŸları ile iyinin ve doÄŸrunun güvencesi oluverirler… Evet, daha iyi bir dünya için mücadele etmeyen insanın ÅŸahsiyet problemi vardır…

Nasıl bir şahsiyet?

Edilgen deÄŸil, etken… Sürüklenen deÄŸil, sürükleyen… Belirlenen deÄŸil, belirleyen… Renkten renge giren deÄŸil, renk veren… Esen rüzgâra göre yön deÄŸiÅŸtiren deÄŸil, kendisi ir rüzgâr estiren…

Bu ÅŸahsiyetler serada deÄŸil, sahada yetiÅŸir…

Bunlar çukur kazan deÄŸil, çığır açanlardır…

Ezberci deÄŸil, ezber bozanlardır…

Hayatın malumatına deÄŸil, marifetine taliptirler… Onlar için bilginin gücü deÄŸil, hakikatin bilgisi önemlidir…

Tarihi okumakla kalmayan, tarih yazmak derdindedirler…

“Adale” gücü üzerinden gelecek tasavvuruna girmezler, “adalet”in gücüne inanırlar…

Gücün sözü deÄŸil, sözün gücü belirleyicidir…

“BaÅŸarı formasına” takılı kalmaz, “takva örtüsüne” taliplidirler… Onlar için önemli olan toplumun beÄŸenisi deÄŸil, Hakk’ın rızası esastır…

Ve en önemlisi; baÅŸkası için var olma erdemine sahiptirler… Bu hayatı sadece kendileri için yaÅŸamazlar…

Bu ÅŸahsiyetler dünyanın içindedirler, ama kendileri dünya için deÄŸil, “Allah için”dirler… “Sahip olma”yı deÄŸil, “olma”yı hedeflemiÅŸlerdir…

Åžahsiyeti bir cümle ile tanımlamak gerekirse; kendisine ait bir aklı ve bir yüreÄŸi olan insandır…

Kendi aklı ile düÅŸünen, kendi yüreÄŸi ile hisseden, sorgulayabilen, savunabilen aynı zamanda hesabını ve haddini bilen insandır… Dolayısıyla gölge adam deÄŸil, kopya adam deÄŸil, adam gibi adamdır… Yani Allah adamıdır…

Bilek, yürek idrak dengesini ve denklemini doÄŸru kurandır…

Duygulara göre deÄŸil, durumlara göre deÄŸil, deÄŸerlere göre davranış ÅŸekillenir…

Åžahıslar deÄŸil mesaj önceliklidir…

Olgular deÄŸil ilkeler belirleyicidir…

Eksende olan yorumlar deÄŸil, hakikattir…

Faydayı, kazancı, baÅŸarıyı, dünyayı deÄŸil, deÄŸerleri önceleyen ilkeler bütününe sahiptirler…

Ä°ÅŸte bu bütünü yakalayan kimse muktedir, mutedil ve muteber kiÅŸidir… “Aranan” adamdır… “Beklenen” kiÅŸidir… “Özlenen” kimsedir…

Evet, Ä°slami ÅŸahsiyet olmadan ne örnek olunabilir, ne de öncü…

“Emin”liÄŸimiz, “adalet”imiz, “ahlak”ımız, “özgür”lüÄŸümüz yoksa iz bırakacak, yürekleri harekete geçirecek bir ÅŸahsiyet olamayız…

SaÄŸlıklı Ä°slami ÅŸahsiyetler olmadan saÄŸlıklı Ä°slami yapılarda oluÅŸmuyor…

Bunu gerçekleÅŸtirmenin yolu ise:

Önce tevhid merkezli bir zihniyet inÅŸası…

Sonra takva ile tahkim olan bir ÅŸahsiyet oluÅŸumu…

Ve en son istikamet üzere olan bir cemaat yapılanması…

Ä°bn-i Mesud (ra): “Cemaat, hak üzere olandır, isterse bir kiÅŸi olsun.”

Aslında hak üzere olduktan sonra her ÅŸahsiyet kendi başına da kalsa o yine de bir cemaattır… Müslüman gerektiÄŸinde tek başına ümmet olabilme potansiyeline sahiptir… Åžahsiyet inÅŸasının ilk aşısı, ailede gerçekleÅŸir… Aile ÅŸahsiyet kazanmanın mebdei ve menbaıdır… Cemaat ortamları ise bu sürecin koruyucu ve tamamlayıcı okuludur… Asrı Saadetteki Daru’l Erkam ve Ashabı Suffe modellerinde bunu görüyoruz…

Tarih bize güçlü medeniyetlerin arka-planındaki kurucu iradenin güçlü ÅŸahsiyetlere ait olduÄŸunu söylüyor…

Åžahsiyetler sahneden çekilince alan bencil bireylere kaldı… BenliÄŸin zindanından kurtulamayan birey, ne deÄŸer üretebildi, ne de varoluÅŸunu sürdürebildi, hiçleÅŸme yolunu seçti…

Ä°ÅŸte bu gün belirsizlikler ve bulanıklıklar içinde bocalayan toplumun en hazin hüsranı kiÅŸilik kaybı ve kimlik krizi ÅŸeklinde tezahür ediyor… MüstaÄŸni, maÄŸrur yığınlar, yüzer-gezer bir halde baÅŸlarını nereye vuracaklarını bilemez durumdadırlar…

Bu sistemin ÅŸahsiyet üretemeyeceÄŸini zaten biliyoruz… O halde çözüm nedir?

Bunun içinde öncelikli amacımız; insani benliÄŸimize Ä°slami bir ÅŸahsiyet yüklemektir… Bu hedefe ancak vahyin aydınlığında ulaÅŸabiliriz… Åžahısları her türlü vahÅŸetten koruyan vahiydir… Ferdiyetten ÅŸahsiyete geçiÅŸi vahiy saÄŸlar. KiÅŸilere ÅŸuur sunan ve onları vahdete taşıyan yine vahiydir…

Evet, biz ÅŸahsiyetimizi Ä°slam’a borçluyuz… Onurun, erdemin, iffetin, heybetin, kuvvetin, devletin adresi Ä°slam’dır…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.