Sosyal Medya

Makale

Bilim, felsefe ve din...İnsan için elzem üç sistem

Bilim, felsefe ve din üç ayrı epistemenin konusu olarak varlık sahasına çıkmaktadırlar. İnsan, kendisini varlıkla ilişkide konumlandırırken bu üç epistemik sisteme dayalı olarak kendisini belirlemeye çalışmakta ve anlam haritasını da bu üç sistem üzerinden kurmaktadır.

Tarihsel sürekliliği içinde insan, doğa ile ilişki kurarken hep bir teknik boyuta ihtiyaç hissetmiştir. Gözlem üzerinden ve deneyimleyerek öğrenmeye başlamış, doğanın kendisine yönelik tehditlerini de bu çerçeve içinde karşılamaya çalışmıştır. Yani bilim, insan ile birlikte varlık sahasına çıkmıştır. Tabi ki bilim derken modern bağlamı dikkate aldığımızda kadim dönemlerde bilim çok zayıf kalır. Teknik ve teknolojik gelişmeler bu dönemde çok hızlı ve çok yönlü gelişmiştir. Aslında tarihsel seyir içinde bilim sürekli kendini hem geliştirmiş ve hem de değişime uğratmıştır. Çünkü insan, varlık sahasına çıktığı andan itibaren, hastalanmıştır, yeme ve içme ihtiyacı vardır, barınma diye bir derdi olmuştur. Ve bütün bunları sağlayabilme adına sürekli yeni atılımlara yönelmekte gecikmemiştir.

Ancak, asıl mesele, tarihsel sürekliliÄŸi içinde hiçbir dönemde modern baÄŸlamında olduÄŸu gibi bilim, hayatın dominant karakterini oluÅŸturmamış, yaÅŸamı sürdürmenin doÄŸal seyri içinde hep yardıma çaÄŸrılmış olan bilim, savaÅŸ stratejisinde daha önemli olduÄŸu gözlenmiÅŸtir. Ama burada da yaÅŸamın odağına konulmamış, gerektiÄŸi kadar ilgi duyulmuÅŸ ve kendi doÄŸal akışı içinde yaÅŸamın bir parçası olagelmiÅŸtir. Ancak, modern bilim, önce askeri alanda yenilikler geliÅŸtirmiÅŸ, sonra diÄŸer alanlara sirayet etmiÅŸ ve teolojiyi belirler hale getirilmiÅŸtir. Yani bilim, yeni bir ‘tanrı’ olarak öne çıkartılmış, bilim adamları ise din adamlarının yerine konumlandırılmıştır. Güncel boyutu içinde korona ve pandemi meselesinde bu daha da gözler önüne serilmiÅŸtir. Pandemi sürecinde tek ses egemendir; bilim adamları… Bu temel gerçeÄŸi dikkate almadan modern baÄŸlamda bilim meselesini konuÅŸmanın ve insanı nasıl bir geleceÄŸe taşıdığını tartışmanın anlamı olmaz.

Bilim açıklar, açıklanan ÅŸeyi test edersiniz. Bilimin epistemik unsuru, gözlem ve deney üzerinden elde edilen bilginin test edilebilirliÄŸi üzerine kuruludur. Bu epistemik unsurun doÄŸal olarak sınırlı bir zemine dayalı olduÄŸu tartışılmazdır. Yani, deneye konu edinilmiÅŸ ÅŸey her ne ise o sınırlı bir zeminde ve sınırlı bir zamanda gözlemlenerek sonuca ulaşılır. Yani bilim örneklem üzerinden genelleÅŸtirilebilir. Bu temel gerçeÄŸi göz ardı etmemek gerekir. Bu dönemde bilim söz konusu olduÄŸunda en çok tartışılan ve gündemi oluÅŸturan ÅŸeylerden biri de; bilim felsefesi olur mu, olmaz mı, tartışmasıdır. Hatta bir adım ötesinde ünlü bilim adamı Hawking’in ‘felsefe ölmüştür’ tezidir. Ki, Hawking’e göre bilim, felsefenin doÄŸal alanına dair bilgiyi de içermeye baÅŸladığı için artık felsefeye gerek kalmamıştır. Bu tez tartışmalara neden olmaktadır.

Bu da bize ÅŸunu göstermektedir; din zaten bilinemezliÄŸe terk edildiÄŸi için felsefenin alanında da bilimsel bilgiye eriÅŸildiÄŸine göre felsefeye de gerek kalmamıştır. O zaman tek başına bilim, insanların epistemik ihtiyacını belirler. Bu da insanın ihtiyacı olan her alanda bilim, belirleyici bir rol oynamaya baÅŸladığı tezini güçlendirmektedir. Zaten bilim üzerinden gen mühendisliÄŸi ve biyolojik devrim üzerinden yeni bir insan türü oluÅŸturma çabaları sürmektedir. Yapay zekâ üzerinden yeni bir varlık türü yaÅŸama hazırlanmaktadır. Ãœst insan terkibi gerçekleÅŸme adına gün saymaya devam ederken bilimin etkinliÄŸini tartışmak abesle iÅŸtigal sayılır.

Bu süreç bize bilimin, hem felsefenin hem de dinin yerini alma konusunda ilerlemeye devam ettiÄŸini gösteriyor. Düşünen kafalar için bilimin sınırlılığı içinde bütün bir insanın yaÅŸamının belirleyiciliÄŸi konumuna ulaÅŸması ciddi sorunlara neden olacağı aÅŸikârdır. Çünkü o zaman insanı da kendisi gibi sınırlı bir zemine hapsederken Homo Deus için tanrı olma yolunu açmanın hazırlıklarını bitirmeye çalışacaktır. Ä°nsan bu konuda bir karar verme zorunluluÄŸunu duymalıdır. Bu insan olmanın haysiyeti ile birebir ilintili temel bir gerçekliktir.

Ä°nsan, her zaman bir anlam arayışına yönelmiÅŸtir. DeÄŸer her zaman insanın yaÅŸamını belirleyen temel bir etmen olagelmiÅŸtir. MeÅŸruiyetini de deÄŸer üzerinden elde eder, insan ve insana dair her türlü yapı ve eylemler… Bilim, epistemik alanda sınırlı bir zemin ve zaman içinde iÅŸlerken, Felsefe ima eder, ima edilen ÅŸey ne ise onun üzerine düşersiniz, yani düşünürsünüz. Felsefe ima eder derken; felsefenin epistemik unsuru olarak tarihsel sürekliliÄŸi içinde akıl devreye girer. Aklın kendi biliÅŸ sürecini ise mantık ve matematik yardımı ile ispat etmeye çalıştığı bilinmektedir. Felsefenin alanı deÄŸer, anlam ve insan, yaratılış, Tanrı ve benzeri konuları içerdiÄŸi için söylediklerinin kesinliÄŸini tutarlılık üzerinden betimlemeye zorunlu kalmaktadır. Bu alan ise insanın kendisine dışarıdan bir bilgi verilmemiÅŸse tam olarak ihata etmesi mümkün görünmemektedir. Yani insan; Tanrı’nın varlığını, eylemini, düşünüşünü yaratılışın gizemini vesaireyi aklen bilmesi muhaldir. O zaman ima etmekten baÅŸka seçeneÄŸi yoktur. Ayrıca felsefe, aslında dinlerden arta kalan hikmet kırıntıları üzerine spekülasyon yaparak anlamaya çalıştığı ise ayrı bir gerçeÄŸe iÅŸaret eder. Felsefe akıl üzerinden, aklın sınırları içinde anlaşılabilir olana dair bir yaklaşım ve açıklama geliÅŸtirmesi önemlidir. ÖrneÄŸin; yaÅŸamı sürdürürken karşı karşıya kalan sorunlara yönelik aklın baÄŸlantı kurma özelliÄŸi sayesinde mukayese yaparak doÄŸru olanın neye tekabül ettiÄŸini dile getirmesi anlamlı bir çabadır. Burada zekâ ile akıl arasındaki farkı dikkate alarak, akıl ve duyu iliÅŸkisi gibi akıl ve hayal kurma becerisi üzerine de ayrımlar geliÅŸtirmeli ve felsefenin bütün bu biliÅŸ alanlarına yönelik dile getirdiklerini ayrı deÄŸerlendirmeye tabi tutmanın doÄŸru bir yöntem olduÄŸunun hesaba katılması elzemdir. O zaman felsefeyi, tarihsel sürekliliÄŸi içinde birden fazla akımı içinde barındırdığı ve her bir bakışın kendisini dayandırdığı epistemik bir unsuru olduÄŸu da gözlerden ırak tutulmamalıdır. Bilim ile felsefenin ve felsefe ile dinin yer- yer geçiÅŸkenlik gösterdiÄŸi de dikkate alınmalıdır. Böylece felsefe asıl itibarı ile kendi alanında ima ederek hakikate yönelik bir bakış geliÅŸtirir. Bu ima küçümsenmemelidir. Ä°nsanın yaÅŸamının önemli boyutu bu imalara dayalı idraklerle örülüdür.

Modern felsefe ile klasik felsefe ayrımı ve ikisi arasındaki bariz farkı da dikkate almalıyız. Ki, felsefenin yerini belirgin kılalım. Klasik felsefe; Tanrı, ölüm, metafizik, hatta ölüm sonrasına dair yaklaşımlarını imalar ile elde eder ve bakışını bunlar üzerine bina ederdi. Ancak, modernlik, aklı öznenin biliÅŸinin temeli kıldı. Aklı da kategoriler eÅŸliÄŸi içinde aklın sınırları içine mahkûm ederek, felsefi bilgiyi sınırlandırarak ima’dan kurtarmaya çalıştı. Ancak bilimin sınırlılığını felsefi olanın sınırlılığına dönüştürerek felsefeyi daralttı. Böylece insan aklının yaÅŸam alanında duvara toslamasına neden oldu. Kant krizi olarak öne çıkan bu yaklaşım, çözümsüzlüğü yüzünden hiçliÄŸe, anlamsızlığa kapı araladı. Ve bugün modernliÄŸi savunan Habermas gibi filozoflar dini yardıma çağırmamız gerektiÄŸi konusunda çaÄŸrıda bulunmaktadırlar. Yani insanın yaÅŸamın sınırlarına hapsedilmesinden baÅŸka bir iÅŸe yaramayan modern felsefe ‘öldü/bitti’ imalarına maruz kalmaktadır. Zaten, Yapay zekâ ve robot teknolojisi bambaÅŸka bir epistemeyi zorunlu kılacaktır. Ä°nsanın sonunun ilan edilmesine de az kaldı...

Artık ÅŸunu söylemek elzem oldu: bilim ve felsefe insan açısından sorun üretmeye devam ediyor ve insanların manevi, anlam ve soyut temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda sorun yaÅŸamaktadır. Elimizde tek seçenek kaldı: din… Bu noktada ed din ile din ayrımını da netleÅŸtirmekte yarar var. Din, insanların ister vahye dayalı dinlerin yorumlarından ister bilim ve felsefe üzerinden kendi yaÅŸamlarına anlam arayışında bulunmalarına dair aradıkları ÅŸeyin tanımlanmasıdır. Ä°nsan için din bir ihtiyaçtır. Kültürün aktarılması ve insanlar arasındaki iliÅŸkinin meÅŸruiyetini saÄŸlar. Bu yüzden insan bir dini redderken yerine koyduÄŸu ÅŸeyi din haline dönüştürmeden duramamaktadır. Tıpkı bugün modernliÄŸin dinin bütün özelliklerini belirtir bir olguya dönüşmesi gibi…

Din, haber verir, haber ise bilinmeyen ve tanık olunmayana dairdir. Kabul veya red edersiniz. Dolayısıyla din, imanın konusudur. Güven üzerine bina edilen din, emir ve yasaklar üzerinden insanların ilişkisinin niteliğini belirler. İnsanlar, birbirleriyle ilişkide olduğu gibi doğa ile ilişkide de dinin bakışını eksene alırlar. Epistemik olarak din, haber orijinlidir. Yani Allah, insanlardan birini seçerek, onu elçi tayin eder ve ona Kitap/vahiy indirir. İnsanlar bu vahye göre anlam dünyalarını kurarlar. Böylece yeni bir epistemik unsur öne çıkar.

Ä°slam, bu epistemik unsura dayanır. Ä°slami bilginin iki temel özelliÄŸi vardır: haber ve icma… Haber, vahiydir, vahyin açıklaması olan elçinin örnekliÄŸinin bilgisini de içerecek ÅŸekilde tanzim edilmiÅŸtir. Ä°cma ise; haberin içeriÄŸinin ve uygulamasının ‘anlaÅŸarak yalan söyleme ihtimali olmayan bir topluluÄŸun tanıklığına’ dair aktarımıdır.

Din, insanın hayatını kuÅŸatıcı bir deÄŸer olarak belirler. Bilim ve felsefeyi de içerecek bir ÅŸekilde sisteme dönüştürülebilir. Ki tarihte bunun örneÄŸi vardır. Din ÅŸemsiye deÄŸer, felsefe, dini deÄŸerleri daha anlaşılır kılacak düzeyde ifadeye kavuÅŸturur. EÄŸitim ve kültürel faaliyetlere kaynaklık edecek düzeye dönüştürür. Bilim ise dinin ÅŸemsiye deÄŸeri altında doÄŸa ve insan yaÅŸamını kolaylaÅŸtıracak düzeyde ele alınmasına imkân tanınabilir. Bunu saÄŸlamanın yolu ise bilim ve felsefeyi asli hüviyetine geri döndürmenin yolunu bulmakta geçer. Bu dini yorumun oluÅŸturduÄŸu düşünce akımları içinde geçerliliÄŸi gündeme getirilmelidir. Kelam, felsefe, fıkıh ve ahlak alanında her birinin kazandığı sistemik özelliÄŸini bir tarafa bırakarak insanın hangi boyutuna tekabül ediyorsa ona göre yeni bir deÄŸerlendirmeye tabi tutulması sorunun çözümünü kolaylaÅŸtıracaktır. Ayrılığı gündeme taşıyan ÅŸey birliÄŸe giden yolun açılmasına imkân tanıyabilir.

O zaman bilim, felsefe ve din ayrı düzeylerde işlevsel oldukları için birbirinin yerine konumlandırılamazlar. Çatışma yerine uyumun gerçekleşmesine zemin oluştururlar.

Peki, bunca tartışma ne diye var derseniz. İnsan kendi aç gözlülüğünü bilim, felsefe ve dine yüklemeye çalışmalarındandır, derim...

Açık seçik mesele budur...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.