Sosyal Medya

Makale

Düşüncede anlam ve tanım

Her düşünce bir insan tanımı ile kurulur. Bugüne kadar düşünce olarak varlığını ortaya koyan düşünüşler insan tanımı yaparak anlamlandırma yapmaktadırlar. Vahiy/gönderilen bilgiye dayalı dinler de insan tanımı yaparak bir anlamlandırma yapmaktadır.

Düşünce sadece insan tanımı yapmaz, Tanrı, hayat ve hayatın sürekliliği gibi hayatı oluşturan varlıklar ve her varlığın konumu ve değeri üzerine de tanımlar yaparak oluşurlar. Tanım yapmadan bir düşünce üretimi ve varlığından söz edilemez. O yüzden her düşünce kendisine ait tanımlarını yaparak varlığın anlamını ve gizemini ortaya çıkartma iddiasında bulunur.

Meseleyi düşünce tarihi açısından değerlendirdiğimizde de aynı durumla karşı karşıya kalırız. Tarihsel sürekliliği içinde düşünce, yaratılış, Yaratıcı ve yaratılanların hem Yaratıcı ile ilişkisi hem de kendi aralarındaki ilişkinin mahiyeti bağlamında ortaya tanımlar, yargılar ve betimlemeler koymaktadırlar. Felsefe veya siyasi sistemler bu tanımlar ve yargılar üzerinden kurulur.

Her tanım içinde bir anlamı barındırır. Anlam olmadan tanım yapmanın bir karşılığı olmaz! Bu yüzden anlam, felsefi sistemlerin ve dinlerin ortak inşa etmeye çalıştıkları en önemli zemini işaret eder.

Anlam dediÄŸimiz andan itibaren ise insan akla düşer. Çünkü insan, anlamlandırır. Düşünce insanın bu anlamlandırma çabasının bir karşılığı olarak gündeme düşer. Bu yüzden insan düşünür, düşündüğünü sistematik hale getirdiÄŸinde düşünce dediÄŸimiz olgu meydana gelir. Ä°ÅŸte bu noktada düşünce, anlam ve tanım üretmede insana olan ihtiyacını belirgin kılmalıdır.  

Bu noktadaki döngüsel hareketi dikkate sunmak düşünce açısından kaçınılmaz bir sorumluluktur. Bu noktada düşünce ve insan arasındaki döngüsel hareketten bahis açmakta yarar var. Bu da insanın aÅŸkın bir var olma biçimi ile karşılıklılık esasına göre bir iliÅŸki biçimi gerçekleÅŸtirdiÄŸini gözlemleme imkânı elde ettiÄŸini söylemeliyiz. Düşünce insan aklına ve yorum gücüne dayalıdır. Ä°nsan ise düşünce gücünün oluÅŸturduÄŸu anlam ve tanıma göre bir yaÅŸam kurma biçimiyle karşı karşıya kalandır.

Düşüncenin kaynağı meselesi burada önem arz etmektedir. Düşüncede anlam ve tanım dediÄŸimiz andan itibaren zorunlu olarak düşüncenin kaynağının neliÄŸi meselesi önümüze gelecektir. Bir tanım, iki türlü yapılabilir: aklın kendi alanı içinde olup bitene dair yaptığı gözlem üzerinden akıl yürütmesi sonucunda elde ettiÄŸi ÅŸeydir. Bu tanım, eÄŸer vakıa ile mutabakat oluÅŸturuyorsa sorun çözülmüş olur. EÄŸer bir noktada vakıaya tekabül etse dahi baÅŸka noktalarda vakıaya tekabül edemez bir özellik gösterdiÄŸinde sorunu iÅŸaret etmiÅŸ olur. Ä°ÅŸte bu yüzden aklın yorum yaparken elde edeceÄŸi aksiyomlara ihtiyaç hâsıl olur. Bu aksiyomlar, varlığa, var oluÅŸa ve iliÅŸkiler ağına yönelik bir anlak ve anlam üretebiliyorsa sorunu çözüme kavuÅŸturma özelliÄŸi kazanır. Ancak insan, yaratılmış bir varlıktır. Yaratıcı özelliÄŸi ise sınırlıdır. Bu konuda Düşünce Tarihi baÄŸlamında da bir tartışma yoktur.

Peki, yaratılmış bir varlığın ve sahip olduÄŸu düşünülen aklının yaratılışı bütün muammaları içinde anlaması ve tanımlaması imkânı nedir?

Ä°ÅŸte bu soru meselenin özünü verecektir bize… Yine düşünce tarihi açısından meseleyi ele aldığımızda bu konuda ileri sürülen bütün görüşlerin muhalifi olduÄŸunu ve sorunu çözme konusunda kısmi baÅŸarılar olmakla birlikte bütünüyle çözüm üretemedikleri açıktır. Bunu felsefi birikimler açısından da söyleyebiliriz. Hatta bugün bilimsel geliÅŸmenin geldiÄŸi nokta açısından da durum bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

O zaman ikinci şıkka gelebiliriz. Anlam ve tanımı, yaratılışı gerçekleÅŸtiren Yaratıcı Tanrı/Allah insana lütfü ile gönderirse mesele çözüme kavuÅŸmuÅŸ olur. Bu tanım insan açısından aÅŸkın bir kaynaÄŸa tekabül eder. Din dediÄŸimiz olgu da buradan neÅŸet eder. Din, Allah tarafından seçilmiÅŸ bir insana anlam ve tanım bilgisi gönderme olgusudur. Düşünce bu anlam ve tanım üzerinden hayatı, eÅŸyayı, Tanrıyı, hesabı, hatta yeniden diriliÅŸi de dikkate alarak bir dünya görüşü kuracak bir düşünceyi inÅŸa eder. Ä°ÅŸte bu düşünce oluÅŸturduÄŸu anlam ve tanımlara dayanarak insanlığa yeni bir anlam katma imkânını elde edecektir. Bu noktada aÅŸkınlıkla kurulan bağın güvenirliliÄŸi gündeme gelecektir.

Bu güven iki türlü saÄŸlanacaktır. Adalet duygusu ve vicdan… Adalet duygusu, anlam ve tanım üzerinden saÄŸlanabiliyor ve bu insan tarafından gözlemlenebilecek bir düzeyde iÅŸlerlik kazanıyorsa o kaynaÄŸa yönelik güven kendiliÄŸinden geliÅŸir. Ortaya konan tanımlar vicdanla uyumlu ise bu güven güçlenerek varlık kazanacaktır. Ä°ÅŸte bu insanın insan olarak aÅŸkınlıkla kuracağı bağın gücünü de göstermiÅŸ olur.

Düşüncenin kaynağı meselesini biraz daha açıklığa kavuşturalım:

Düşünce aÅŸkınlık tarafından belirlenen aksiyomlara sahip olur. Bu aksiyomların düşüncede sistematik bir teknik oluÅŸturarak mevcudu yorumlama imkânı kazanmasını saÄŸlar. Bu noktada aÅŸkın olan ile insani olan birleÅŸir ve bütünlük oluÅŸturduÄŸu sürece de anlam derinlik kazanırken tanımlar vakıa ile mutabakat halinde kalır.

Bir düşünce bir tanım ortaya koyduğunda üzerine bina ettiği bir anlam ve bu anlamı da belirginleştiren aksiyomu olduğunu gösterir. Mesele zaten bu aksiyomların kaynağı, adalet ve vicdan üzerinden oluşturacağı güvendir. Bu güven çoğu kez, güçler tarafından da sağlanabilir. Yoğun bir propaganda, askeri gücün sağladığı avantajlar, siyasal sistemin ürettiği zenginlikten pay almanın kolaylığı vesaire gibi unsurlarda insan bir güven sahibi olabilir. Ancak sürekli yaşadığı tedirginlikler, stres ve vicdanında oluşan sızılar, yanlış yaptığını ona hatırlatır.

 

Yani güven öyle kolay gerçekleÅŸecek olan bir ÅŸey deÄŸildir. Bir sürü olayın bileÅŸik halde insana yönelik oluÅŸturduÄŸu algıların bütünsel zeminidir. Ä°nsan, düşünce üzerinden bu gizi çözüme kavuÅŸturur. Yeni anlam ve tanım yapma istidadı kazanır. Zaten bu istidat hep vardır insanda…

Bu anlam ve tanımın uygulamada neler yaptığını gözlemleyelim…

Dinin insan tanımı ile klasik felsefenin insan tanımı ayrıdır. Klasik felsefe ile modern felsefenin insan tanımı da farklıdır. Modern felsefe ile modern bilimin de insan tanımı farklıdır. Post modern felsefenin insan tanımı da diğerlerinden çok farklıdır. Aynı şekilde varoluşçu felsefe ile evrimci felsefenin insan tanımı da farklıdır...

Bütün bu farklı anlam ve tanımlamalar, farklı aksiyomlara sahip olma ve varlığı, oluşu yeni bir anlam dizgesi altında anlama çabaları ile ilişkilidir. Modern dönemde ise bu anlam ve tanım kurgusal bir zemine kavuşturulmuştur. Ayrıca eşyanın bütünlüğü parçalanarak onu özerkleştirmiş ve bu özerkliği içinde anlam ve tanım yapma süreçleri başlatılmıştır. Son yüz elli yıldır bu süreç işlerlik kazanmış ve düşünce bu süreç tarafından işgal edilmiş durumdadır. Yeni düşünce aşkınlıkla bağı kopartmış ve yeni bir düşünce süreci başlatmıştır. İnsan bu yeni durumda yeni anlam ve tanımlara muhatap olmak durumunda kalmıştır. Aslında insanlar içinde bazı insanlar, düşüncede aşkınlığın yerini alan yeni aşkınlıklar kurmayı başarmış ve kültürel bir baskı aracına dönüştürmüştür. Bu temel gerçeği hesaba katmadan düşünce ve mekaniği üzerine tartışmanın anlamı kalmamıştır. Bu yüzden bu yeni durumu ve öne çıkardığı anlam ve tanımı dikkate alarak yol almayı sürdürmeliyiz.

Bugün yapay zekâ dediÄŸimiz olgunun insan tanımı da artık farklıdır. Bu farklılığı görmek için insana dair yapılan tanımları dikkate alalım: felsefe açısından insan, yaratılmış varlıklardan farklı olarak düşünme yetisi vardır. Onu farklı kılan düşüncesidir. Bu temel aksiyom, felsefenin temelini kurmuÅŸtur. Varlık hiyerarÅŸisinde baÅŸa konan insan felsefenin de temel konusu olmuÅŸtur.

Dinler, insanı varlık hiyerarşisinde tepeye koyduğu gibi onu varlıktan farklı olarak sorumlu ilan etmiştir. İnsan, imtihana tabi tutulan sorumlu bir varlıktır. Allah ile muhatap olma liyakatini gösterdiği için hiyerarşide en başa ve varlığın kendisine musahhar kılınışının zeminini işaret eder. Kadim dönem aşağı yukarı bu şekilde insan tanımına sahip olmuştur. İrili ufaklı farklılıklar bu temel durumu değiştirmemektedir.

Modern dönem ise bambaÅŸka bir insan tanımı ile baÅŸlamıştır. Allah merkezli bir düşünce hayatından insan merkezli bir düşünce hayatına geçiÅŸtir, modern düşünce… Ä°nsan, özne olarak bilginin ve biliÅŸin merkezi haline dönüştürülmüş ve Allah’ın varlığını da insanın bu özne olarak düşünce yetisine baÄŸlanmıştır. Daha sonra bu da aşılmış ve insanın yaratılışın en önemli meyvesi olduÄŸu aksiyomu öne çıkarılmış. Ama modern düşünce burada durmamış, insanı Tanrının yerine ikame ettikten sonra bu yeri hangi insan doldurmalıdır sorusu ortaya çıkmıştır. Önce aydınlanmış insan bu özelliÄŸe sahiptir.

Dolayısıyla aydınlanmamış insan, insan olma yolunda olan ama insan olamamış varlık tanımı ortaya konmuÅŸtur. Sonra, insanlar arasında hiyerarÅŸi olmadığı tezi ortaya konmuÅŸ, insan hakkı, kadın hakkı, çocuk hakkı olarak parçalanarak eÅŸitlik üzerinden dağıtılmıştır. Bir adım sonrası ise Yunan düşüncesindeki Tanrılar savaşında baÅŸ Tanrı olan ve diÄŸer tanrıları yenen Zeus, ÇaÄŸdaÅŸ dönemde adını ortaya koymadan kendini ilan etmiÅŸ ve insan, artık yaratılış skalasında önemsizleÅŸtirilmiÅŸtir. Hayvan ve doÄŸa hakları üzerinden elde edilen yeni düşünce aslında budur…

Yeni düşüncede insan, hiyerarÅŸisi olmayan varlık zemininde herhangi bir varlık derekesine düşürülmüştür. O kurgulanmıştır. Moda ve kültür aracılığı ile yeni rol modeller üzerinden yeni bir yaÅŸama kurgulanmış ve kendisine dikte edilen yeni hazlar aracılığı ile kendisine yabancılaÅŸtırılarak boyunduruÄŸa alınmıştır. Yapay zekâ, yeni tanrı ve ayrıcalıklı tür olarak öne çıkarılmaya baÅŸlanmıştır.

Tanrılığını ilan etmeden Tanrı rolü oynayanların yeni ayrıcalıklı türü yapay zekâ olacaktır. Bu bütün çıplaklığı ile ilan edilmiÅŸ durumdadır. Bu düşünce mekaniÄŸini doÄŸru kavrama açısından da bize önemli bir örnekliktir. Yani düşünce mekanik olarak kendi anlamı ve tanımı ile bir düşünce kurar ve bu düşünce insanın neliÄŸi meselesini açıklığa kavuÅŸturur. Bu sadece insanın neliÄŸi meselesi deÄŸil bilakis, varlığın, varoluÅŸun ve iliÅŸkiler yumağının neliÄŸi meselesini de açıklığa kavuÅŸturuyor.

Düşüncede anlam ve tanımın ne kadar önemli olduğunu anlamanın zeminini işaret etmiş durumdayız. Böylece anlam ve tanımın düşünce açısından önemi ve düşüncenin ürettiği anlam ve tanımın varlığı belirlediğini algıladığımızı düşünmekte bir beis yoktur.

Ve iÅŸte bu insan tanımının farklılığı yeni bir ahlâk tanımı, iliÅŸkiler ağı, sosyal yaÅŸam ve siyaset biçimini de beraberinde taşıyor... Yani içinde yaÅŸadığımız ve teneffüs ettiÄŸimiz havayı saÄŸlayan kültürel dokunun hikâyesi burada baÅŸlıyor. Yola çıkmak için yeni bir hikâyeye ihtiyaç vardır.

Her hikâye ise bize yeni bir anlam ve bu anlamdan hareketle tanım yetisi kazandırır. Mesele bir hikâye kuracak bir beceriye sahip olup olmadığımız. Tarihsel süreklilik sürekli yeni hikâyeler kurulduÄŸunu bize gösteriyor.

O zaman bizde yeni bir hikâye için aklımızı çalıştırmaya baÅŸlayalım. O zaman düşünce bize kendi aksiyomumuz üzerinden yeni bir anlam ve tanım yapma gücü verir. Yeni bir dünya da bu anlam ve tanım üzerinden kurulabilir. Önemli olan insan olarak kendi adalet duygumuza ve vicdanımızın insan oluÅŸumuz üzerindeki kalıcı etkisini, hatta aÅŸkınlığını fark edelim…

ÅžARK'UL AWSAT

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.