Sosyal Medya

Makale

SerzeniÅŸ

İlim âleminde, anlam ve çaÄŸrışım itibariyle en güzel, en sıcak kelimeler ve kavramlardan biri, “müzakere”dir. Çünkü müzakere her ÅŸeyden önce müşareket, müştereklik, iÅŸteÅŸlik belirtir. Müzakere özellikle ilim meclislerinde “akıl akıldan üstündür” atasözünü akla getirir ve bir mesele hakkında karşılıklı görüşüp konuÅŸmayı, fikir teatisinde bulunmayı belirtir. Bu bakımdan müzakere ilmî alanda çok seslilik, çok renklilik, zenginlik, verimlilik anlamına gelir. Sempozyum, çalıştay gibi ilmî faaliyetlerde müzakere en az bildiri/tebliÄŸ kadar önemlidir. Çünkü müzakereci, tebliÄŸ sahibinin gözden kaçırdığı, maddi hata yaptığı yerlere dikkat çekebilir; tebliÄŸde eksik kalan hususların tamamlanmasına iliÅŸkin tekliflerde bulunabilir veya tebliÄŸde irdelenen konuya daha farklı bir zaviyeden bakılmasına iliÅŸkin ufuk açıcı önerilerde bulunabilir ve bütün bunlar ilmî bir meselenin çok daha etraflı ve olgun biçimde ele alınıp ortaya konulmasına ciddi katkılar saÄŸlayabilir.

***

Ne var ki bütün bunlar, “ilmî müzakere”nin olması gereken ÅŸekliyle ilgilidir ve reel düzlem açısından ne yazık ki büyük ölçüde dilek ve temenniden ibarettir. Müzakerenin bir de olan ÅŸekli vardır ki bu ÅŸekil özellikle bizim İlahiyat akademyasında caridir. Hemen her sempozyumda bizzat tanıklık ettiÄŸimiz üzere bizim camiada müzakere daha ziyade çok tuhaf bir hırs, ihtiras, ÅŸehvet-i kelam ve kifayetsiz muhterislik meselesi, hatta “fırsat bu fırsat” modunda bir hesap görme psikolojisi ve dahi kırmızı görmüş boÄŸa psikolojisiyle icra edilen bir köylülük ameliyesidir. Müzakere geleneÄŸimiz “kifayetsiz muhterislik” kadar, salt “kifayetsizlik” illetiyle de mualleldir. Sözgelimi, tebliÄŸci bir ekol ya da mezhebin İslam düşünce tarihindeki izdüşümlerini irdeler ve bu konuda müzakereciden ilmî/fikrî katkı bekler; ama bir de bakarsınız ki müzakereci zat kendisine ayrılan sürenin neredeyse tamamını, bir Türkçe öğretmeninin kompozisyon sınav kâğıtlarını okuma tarzından farksız deÄŸerlendirmelerle heder eder. Yani müzakere etmekle yükümlü olduÄŸu bildirideki fikir örgüsünü anlamaktan aciz oluÅŸunu, metindeki virgül, noktalı virgül eksikliklerini tespitle kapatmayı hedefler ve nihayet kendince altın vuruÅŸ olarak gördüğü, “TebliÄŸci konuyu anlamamış” mealindeki bir spot cümleyle tebliÄŸcinin defterini dürdüğünü zanneder.

Evet, aynen böyle, tıpkı bir karikatür gibi, sayısız müzakere ve müzakereci gördüm ben bu bizim camiada. En sonuncusuna da daha birkaç gün önce denk geldim ve ne yazık ki bana ait bir tebliÄŸin sözde müzakeresi/müzakerecisi olarak ÅŸahitlik ettim. Programda, “Zâhirî Anlayışın İslam Düşüncesinde ve ÇaÄŸdaÅŸ Selefîlikteki İzdüşümleri” baÅŸlıklı bir tebliÄŸ sunmuÅŸ ve tebliÄŸin giriÅŸ kısmında Zâhirî anlayışın ilk ve ibtidai örneklerine sahabe devrinde de rastlanabileceÄŸine iliÅŸkin bir tespit çerçevesinde, Kur’an’daki “siyah iplik-beyaz iplik” tabirinin sahâbî Adî b. Hâtem tarafından bilindik iplik olarak anlaşılmasından ve Hz. Peygamber’in Adî b. Hâtem’e, “inneke le-arîzü’l-kafâ” (Not: Bu nükteli ifadenin manası için hadis kaynaklarına bakılabilir) diye mukabelede bulunmasından söz etmiÅŸtim. Bu noktada, “Zâhirî okuma ve anlamanın ilk, iptidai, yani henüz tam ÅŸekillenmemiÅŸ ve sistemleÅŸmemiÅŸ örneÄŸi” anlamında kullandığım “ilk ve primitif örnek” tabiri, “müzakereci profesör” tarafından, “Sen sahabeye ilkel dedin” ÅŸeklinde deÄŸerlendirildi ve iÅŸte tam bu kertede keçileri kaçırmak mukadder hale geldi. Her neyse, o gün orada, bütün bu garabetlere tanıklık eden birçok genç İlahiyatçı araÅŸtırmacıdan biri, iki gün önce ÅŸahsıma ithafen kaleme aldığı bir ÅŸiir gönderdi. “SerzeniÅŸ” baÅŸlıklı ÅŸiir, o gün orada yaÅŸadıklarımız da dâhil ilim camiamızın umumi manzarasını şöyle tasvir ediyordu:

***

Ehl-i ilme sual eyledim bir gün/Âlem-i ilimde ahvâl nasıldı?

Gözünde bir efkâr, yüzünde hüzün/Önce bir âh çekip, şöyle söz aldı:

Her zamanki gibi sığlık revaçta/Ben itidal derim; gözler hep uçta

Cefâkârlar sanki boşa kulaçta/Mesnetsiz delilden sıdkım sıyrıldı

Akıl uyur; zâhirîlik ayılır/İlmin özü tenkit, küfür sayılır

İlim diye ezbercilik yayılır/Kupkuru nakilden sıdkım sıyrıldı

Kör taklide revan ehl-i taassup/Niyeti gayeyi göz ardı tutup,

Her söylediğime buluyor bir kulp/Söz çarpıtan dilden sıdkım sıyrıldı

Ben gitmek diyorum, o durmak anlar/Ben gövde diyorum, o tırnak anlar

Ben hedef diyorum, o parmak anlar/Cühelâ - cahilden sıdkım sıyrıldı

Dedim usûl - yöntem? Dedi anlamam/Dedim maksat - bağlam? Dedi tınlamam

Dedim akıl - izan? Dedi boş kelam/Körkütük gafilden sıdkım sıyrıldı

Kırmızıyı gören boğa misali/Anlamadan saldırıyor ahali

Bilmem ki onlar mı, ben miyim deli/Üslûbu rezilden sıdkım sıyrıldı

Lâ havle çeksem de dayanmıyor can/Devamlı önyargı, daim suizan

İllallah eyledim laf anlatmaktan/İdrak ı zelilden sıdkım sıyrıldı

Hakan’ım, dedim ki: Hocam aldırma/Başını ilimden aman kaldırma

Dedi ki: haklısın, velakin amma/Tahsilsiz tahsilden sıdkım sıyrıldı.

Hakan Atalay

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.