Sosyal Medya

Makale

Din alanında nimet azgınlığımız

Din nimeti son zamanlarda bizim mahalleli arasında bir türlü paylaşılamıyor; sanki nimet azgınlığı denebilecek bir hal yaÅŸanıyor. Kimimiz bu konuda pek bencilce ve pintice davranıyor, “Dinin mülkiyet hakkı bana ait, konu komÅŸuya zırnık koklatmam” der gibi çok tuhaf refleksler sergiliyor. Kimimiz dinî konularda görüşlerini beÄŸenmediÄŸi insanları hedef göstererek basbayağı nefret suçu iÅŸliyor. Kimimiz de, “Filan yerde din sapkınları toplanmış, oranın kapısına kilit vurun” diyerek muhbirlik yapıyor. Ne yazık ki bütün bunlar “Din elden gidiyor” gerekçesine baÄŸlanarak dinî hamiyet namına yapılıyor. Sanki herkes ne kadar sıkı bir dindar olduÄŸunu ispatlamak için birbiriyle yarışıyor. Bu zaviyeden bakıldığında din sanki karaborsaya düşmüş görünüyor, hepimize yetmez kaygısıyla kapış kapış gidiyor, adeta kapanın elinde kalıyor. Hal böyle olunca din en çok kavga konusu olarak gündeme geliyor. Din adına her gün yeni bir kavga patlak veriyor ve “Kavgada yumruk sayılmaz” eÅŸiÄŸi de çoktan aşılmış görünüyor. Çünkü baÅŸta bel altı vuruÅŸ olmak üzere her türlü gayri nizami ve gayri ahlaki vuruÅŸ artık mubah sayılıyor.

***

Teessürle izlemek zorunda kaldığımız ve maalesef zaman zaman kendimizi de içinde bulduÄŸumuz bu kuru kavgalar, XVII. yüzyıl Osmanlı toplumunda yaÅŸanan Kadızâdeliler-Sivâsîler çatışmasını hatırlatıyor. Bu iki grup arasındaki büyük çatışma zahirde din referanslı görünse de, iÅŸin gerçeÄŸi, “Felsefe okumak caiz mi deÄŸil mi? Hızır hayatta mı deÄŸil mi? Yezid’e lanet edilmeli mi edilmemeli mi? Kur’an’ı makamla okumak caiz mi deÄŸil mi? Hz. Peygamber’in ebeveyni imanlı mı yoksa imansız mı vefat etti? Tütün ve kahve içmek haram mı deÄŸil mi?” gibi tartışma konularından da anlaşılacağı üzere pratik dinî-ahlâkî yaÅŸantıya hemen hiçbir olumlu katkısı bulunmayan ve bu itibarla pek çoÄŸu incir çekirdeÄŸini dahi doldurmayan lüzumsuz meseleler kanlı bıçaklı bir kavganın fitilini ateÅŸlemiÅŸ görünüyor.

Hacı Halife Kâtib Çelebi’nin Kadızâdeli-Sivâsî kavgası hakkında aktardığı bilgiler bize çok ÅŸey anlatıyor. Hacı Halife, “GeçmiÅŸte yaÅŸanan taassup savaÅŸları gibi bugünkü ahmakların bâtıl cidalleri de birbirlerini kırma noktasına gelmek üzeredir. Ben de bu yüzden niza/tartışma konusu olan meselelerde saÄŸlam kanıt (tarîk-i burhan) yolunu beyan etmek üzere birkaç satır karalayıp adını Mîzânü’l-Hak fi İhtiyâri’l-Ehak (En doÄŸru olanı tercih hususunda hakkaniyet terazisi) koydum. Böylece herkes onca tartışmanın gerçekte neye dayandığı, birbiriyle didiÅŸmekten ne tür bir sonuç alınacağı hususunda bilgilensin de aptallık vadilerinden dönüp bu kuru kavgadan vazgeçsin istedim” diye tanıttığı Mîzânü’l-Hak adlı eserinin yirmi birinci bahsinde ÅŸunları söylüyor:

Bu iki ÅŸeyh (Kadızâde Mehmed Efendi ve Abdülmecid Sivâsî) birbiriyle tastamam zıtlaÅŸtı ve meÅŸrep farklılığından dolayı aralarında cahiliye devrindeki meÅŸhur Besûs savaşı gibi bir savaÅŸ yaÅŸandı. Bu kitapta ele aldığım tartışma konularının pek çoÄŸunda Kadızâde bir tarafı tutup Sivâsî de diÄŸer tarafı savunarak ifrat ve tefrit yoluna koyuldu. Bu arada her ikisinin takipçileri de birbirleriyle nizaya tutuÅŸtu. Nice yıllar bu minval üzere iki ÅŸeyhin arasında kîlükâl, dedikodu sürüp gitti; beyhude nizalar yüzünden iki grubun arasına çok büyük bir nefret ve düşmanlık girdi. Bütün bunlar olup biterken pek çok ÅŸeyh iki fırkaya bölünüp bir tarafı tutmayı yeÄŸledi. Aklı başında olanlar ise, “Bu taassup yüzünden ortaya çıkmış bir kuru kavgadır. Biz Ümmet-i Muhammed’iz, birbirimizle din kardeÅŸiyiz. Dolayısıyla ne Sivâsî’den beratımız ne de Kadızâde’den hüccetimiz vardır.

Kadızâde ve Sivâsî birbirine muhalefetle şöhret bulup padiÅŸahın malumu oluverdiler ve bu bahaneyle iÅŸ görüp dünyadan kâm alıverdiler. Åžu halde, ahmaklık edip onların davasını sürüp gitmek nedendir? Bu kavganın bize getirisi zarar ve ziyandan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir” diyerek iÅŸbu kuru kavgaya karışmadılar. Ama gelin görün ki her iki taraftan da bir sürü ahmak kavgada ısrar edip tıpkı Kadızâde ve Sivâsî gibi meÅŸhur olmak ümidiyle birtakım iddialara yapıştılar. Vaaz kürsülerinde birbirlerine laf sokmaktan geri durmadılar. Dille sataÅŸma kılıç ve süngüyle çatışma noktasına varmak üzereyken padiÅŸahın duruma el koyması ve bazılarının adamakıllı tedip edilmesi kaçınılmaz oldu.

***

Müslüman toplumun başındaki sultanın üzerine düşen vazifelerden biri, her kim olursa olsun bu tür kuru dindarlık ve taassup sahiplerini yola getirip adam etmektir. Zira geçmiÅŸ dönemlerde taassup kavgasından çok fesatlar meydana gelmiÅŸtir. Gerek Halvetî/Sivâsî gerek Kadızâdeli ahmakların doÄŸru yoldan göründüklerine bakmayıp iki taraftan birinin üste çıkmasına yol verilmemelidir. Dünyanın düzeni tüm halkın çizgiden çıkmamasıyla yürür gider. Haddini ve mertebesini bilip sınırı aÅŸmayan kimseye Allah merhametiyle muamele etsin…

Birkaç gün önce kaybettiÄŸimiz Prof. Dr. Hüsamettin Arslan Hoca’ya da Cenâb-ı Hak engin rahmet ve maÄŸfiretiyle muamele etsin. Hoca’yı merak eden ve az çok tanımak isteyen, İbrahim Kiras, BeÅŸir AyvazoÄŸlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mevlana İdris’in birkaç gün önce Karar’da yayımlanan güzel yazılarını mutlaka okuyuversin.

kaynak: Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.