Sosyal Medya

Makale

Dibe vuruÅŸ

Bir müslüman olarak içim acıyor; çünkü bütün bir İslam dünyası son birkaç asırdır alçak sürünme halinde isbat-ı vücut ediyor. Gerçi Allah’ın her günü, “sürünmeye baÅŸlayalı kaç asır geçti, tarihsel çevrim gereÄŸi bu izmihlalden kurtuluÅŸ vakti çok uzak olmasa gerek” düşüncesiyle ümit tazeliyoruz; ama gelin görün ki topyekûn İslam âlemi olarak alçak sürünmemiz her geçen gün daha da vahimleÅŸiyor. Özellikle din, dinî düşünce ve pratikte süreç dibe vurma süreci gibi iÅŸliyor. Öyle ki OrtadoÄŸu’nun göbeÄŸinde ansızın IŞİD denilen bir katiller güruhu peyda oluyor ve İslam dini bu güruhun elinde sırf kan dökmeye yarıyor. Aynı din öz yurdumuzda peydahlanıp palazlanan FETÖ ihanet ÅŸebekesinin elinde ise adeta haÅŸhaÅŸ ve afyona dönüşüyor. İhtimal ki FETÖ din konusunda Marx’ı referans alıyor. Çünkü Marx din konusunda hem “baskı altında ezilen yaratığın iç çekiÅŸi ve kalpsiz dünyanın kalbi” diyor hem de “din halkın afyonudur” tespitinde bulunuyor. FETÖ elebaşı ise kalpsiz dünyanın kalbi olmak gibi yumuÅŸak din söylemleriyle çıktığı yolun sonunda afyon komasına girmiÅŸ bir haÅŸhâşî sürüsünü sevk ve idare ediyor.

***

OrtadoÄŸu coÄŸrafyasına bakıldığında, kan revan manzarasından baÅŸka bir ÅŸey görünmüyor. Sözde İslam ülkeleri sürekli olarak birbirleriyle didiÅŸiyor. Hamas, el-Fetih, Emel, Hizbullah gibi sayısız radikal örgüt ise birbirini yemeyi cihad telakki edecek kadar müptezelleÅŸiyor. İslam dünyasındaki devletlerin ahvaline bakıldığında, sözgelimi Mısır İsrail’den yediÄŸi onca dayaktan ötürü Stockholm sendromuna yakalanmış görünüyor. İran’daki devlet aklı Pers ve Sâsânî ajandasına göre çalışıyor, Åžiîlik ise kılıf olarak bu ajandayı saklıyor. Bedevilikten vazgeçmemeye yeminli Suudi Arabistan aÅŸiret iktidarının siyasi ömrünü uzatmaktan baÅŸka bir ÅŸey düşünmüyor. Suriye’deki iktidar mehdi-mesih bellediÄŸi Rusya’ya bütün varlığını vakfediyor. Afganistan ve Pakistan gibi devletler ise Hanefilikten Taliban üretme ayrıcalığıyla temayüz ediyor. Sonuçta bütün bunların hasılası iflah olmaz bir ÅŸamar oÄŸlanlığına karşılık geliyor.

İslam dünyası bilgi, bilim, felsefe, teknoloji adına hemen hiçbir ÅŸey üretmiyor, sadece tüketiyor. Hiçbir İslam ülkesi, “Biz Allah’ın gönderdiÄŸi son peygamberin ümmeti ve son vahyin müminleriyiz; ama nedense hep biz maÄŸlup, ehl-i küfür galip; bu nasıl iÅŸ?” diye düşünüp kendine çeki düzen verme ihtiyacı hissetmiyor. İslam âlemi bilgi, bilim ve felsefe namına hemen hiçbir ÅŸey üretmediÄŸi gibi, genel insanlık ailesine ahlâkî bir örneklik de sunmuyor. Hâl böyleyken ve bunca düşkünlüğe raÄŸmen İslam adına konuÅŸup dinî-ahlâkî retorik üretmekten de geri durulmuyor. Nurettin Topçu 1965 yılında yazdığı bir mektupta şöyle diyor: “Ahlaksızlığın ummanı olan bu Åžark’ı yaÅŸadıkça tanıyorum. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar. ‘Müslümanız diyen insan yığını’ yok mu? Onlar Åžark’ın en aÅŸağı tabakasını temsil ediyor. Müslümanlık, yaÅŸanan ÅŸekliyle müslümanlık Åžark’ı bitirmiÅŸ. Buraya artık ne ilim girer, ne ahlak, ne de Allah uzanır bunlara. Bunların önce her ÅŸeyi bırakıp insanlık devrine girmeleri lazım...”

Dinî-ahlâkî alandaki genel manzara bizim memlekette de pek hoÅŸ görünmüyor. Özellikle din konusunda dibe vurma süreci maalesef bu topraklarda da iÅŸliyor. Öyle ki kendini Ehl-i Sünnet’in resmî temsilcisi ve bekçisi olarak gören birisi çıkıyor, “AÅŸere-i mübeÅŸÅŸere listesine ben de dâhil edildim; zira benim cennetten müjdecim geldi” mealinde bir hezeyanda bulunabiliyor ve böyle bir hezeyanın sahibine belki milyonlarca insan dikkat kesiliyor. Üstelik bu tipler bir taraftan imitasyon peygamber terliÄŸinden yanmaz kefen pazarlamacılığına kadar her türlü ÅŸarlatanlık ve bezirgânlığa imza atarken bir taraftan da sözüm ona sahih Sünnî itikadın Türkiye temsilciliÄŸini elden bırakmıyor.

***

Bunların nezdinde Ehl-i Sünnet itikadının referans kaynağı ve sahihlik vasfı, kelâmî ve/veya fıkhî meselelerle ilgili herhangi bir bilginin Beyrut veya Haydarabad baskısı bir Arapça eserde yer almasına ve bu klasik eserin müellifinin SünnîliÄŸe mensup olmasına göre belirleniyor. Yani, “Efendim, İbn Âbidin böyle söylüyor” denildiÄŸinde, söz konusu bilgi veya görüş kesin doÄŸru olarak takdim ediliyor. Kısacası, bugünkü yaygın Ehl-i Sünnet söylemi klasik dönem Sünnî kelam, fıkıh, tefsir âlimlerine ait eserleri tarih-üstü metinler olarak algılama ve bu eserlerdeki her görüşü tartışılmaz doÄŸru sayma cehaletiyle ÅŸekilleniyor. İşte bu cehaletin temsilini üstlenen skolastik zihniyet dinî düşünce alanında dibe vurmamızı kaçınılmaz hale getiriyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.