Sosyal Medya

Makale

Tanrı Misafiri

Konya’da bir apartmanın dairesinin kapısı çalındı. Gelen iki yakışıklı delikanlı onları tebessümle karşılayan Muammer Erden hocayı görmekten memnun olarak; “Biz Hasan hocamızın hocasını ziyaret etmek isteriz” dediler. Ãœstadın memnuniyetine memnuniyet katılmış, diktiÄŸi fidelerden neÅŸet etmiÅŸ filizleri görmekten hoÅŸnut bir hâl ile onları içeriye davet etti. O anda ihtiyar bir hanımefendinin  gönüllere deÄŸen “Bey gelenler kaç kiÅŸi?” sesleniÅŸi duyuldu. Sonrasında üst cebinde biri kurÅŸun diÄŸeri tükenmez kalem bulunan pirin dilinde misafir olanı deÄŸerli ve ümit var kılan beyitlerin biri gitti diÄŸeri geldi. Ama Mehmet Ali’nin zihni ninenin sesleniÅŸine takılıp kalmıştı…

Kimler geldi deÄŸil. Niçin gelmiÅŸler deÄŸil. Çaya mı gelmiÅŸler deÄŸil. Yemek yemiÅŸler mi deÄŸil. Niçin haber vermeden gelmiÅŸler deÄŸil. Ne kadar kalacaklarmış deÄŸil. SesleniÅŸ, ruhundan sıyrılmış metropole has modern söz kalıpların hiç biri deÄŸildi. “Bey, gelenler kaç kiÅŸi?” baÅŸka bir mevsime ait tatlı bir esinti, insanı emniyette hissettiren masum bir nefesti.

Bunları duyduÄŸumda Burhan’ın nenesinin “Evimize günler oldu kimseler gelmiyor” gözyaÅŸlarını, Ergün’ün Samsun’lu nenesinin “Biliyor musunuz evlatlar ben bu Ergün torunumu görmeye çok heves etmiÅŸtim” sözleri kulağımda çınladı durdu. Bitmez tükenmez bir kuraklığın ortasında serap dahi olsa bir vahayı görmekten memnun olmak bu olmalıydı.

Andolsun, elçilerimiz (melekler)  Ä°brahim'e müjde ile geldikleri zaman; Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi. (Hûd / 69)

Melekler. genç delikanlılar kılığında bir evladın müjdesini vermek üzere Ä°brahim’in(as) evine selam verip girdiler. Selamlarına kuru bir selamla deÄŸil kızartılmış  bir buzağı ile karşılık verildi. Gelenlerin kim olduÄŸunu, hatta melek oldukları bilinmiyordu. Ãœstelik karınları aç mı diye sormaya gerek duymadılar. Ayetin devamında çocuk müjdesine sevinen Ä°brahim’in(as) ihtiyar hanımın varlığı buzağıyı piÅŸirenin kimliÄŸini ele veriyordu.

Åžimdi bunun hakkında saatlerce konuÅŸacak kadar bilgisi olan, hatta bununla bir çok yanlış tezi çürütmekle namlı insanların evlerinde bu ayetin fonksiyonel karşılığından eser yok. Ayetin hayata dair bir karşılığı var mı diye düşünmeden Kutsal metin okumaları, bir çok kıssayı eskilerin masallarına dönüştürdüğü dikkatlerden kaçıyor. Ayette geçen kelimelerin etimolojik karşılıklarını bilenlerin kalıcı konutlarını ziyaret etmek isteseniz, çaya mı, yemeÄŸe mi, kaç kiÅŸi geleceÄŸinizi bildirip randevu almanız gerekiyor. Bir de çok güvenlikli sitelerin giriÅŸindeki security’lere nereye, niçin geldiÄŸinizi bildirip geçici vize almanız elzem sayılıyor.

Halbuki ayetin yüzyıllardır bu coÄŸrafyada uygulanış isimlendirmesi Tanrı Misafiridir.  Geleni selamla karşılamak, ona ikramda kusur etmeyip sonra giderken onu yolculamanın önemini bilip uygulayanların torunları kutsal metin çözümlemelerinde henüz o bölümlere gelemediler. Misafiri, Allah’ın kendilerine bereket göndermek için vesile kıldığı bir emanet olarak gönderdiÄŸiyle ilgilenmeyen  geleneÄŸini yitirmiÅŸ ürkek kentlilerin evlerindeki yemek masasının etrafındaki sandalyeler dekoru tamamlayan birer unsurdur. Åžehre göçtüklerinde tıkıldıkları apartman dairelerinin en güzel odasını misafir odası yapıp ev halkından bile esirgeyen annelerimizin adabı muaÅŸeretinden ÅŸikayet edenlere ait nenesiz ve bebesiz konutlarda huzurun zerresi yok. Ä°yi ki Anadolu var. Ä°yi ki oranın eÅŸrafı, bu metropol denen keÅŸmekeÅŸin içinde kendini kaybetmekte yarışmak yerine Ä°slam’dan kaynaklanan geleneklerine sahip çıkıp toprağında bekleÅŸiyor.

Ve bu kuraklığa yeÅŸertecek rahmet günlerinin yaklaÅŸtığı, Tanrı Misafirine kapalı konutlara Ramazanın misafirliÄŸinin nasıl bir bereket getireceÄŸi, gidince arkasında nasıl güzel ve kalıcı izler bırakacağıysa meçhul…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.