Sosyal Medya

Makale

Büyük imtihan

"Ä°nsana gelince, rabbi ona imtihan için ikramda bulunduÄŸunda ve onu nimetlere boÄŸduÄŸunda, 'Rabbim bana ikram etti' der (mutlu olur)./ Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise 'Rabbim beni önemsemedi' der (mutsuz olur). /Hayır, hayır! DoÄŸrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz./ Birbirinizi yoksulu yedirmeye teÅŸvik etmiyorsunuz./ Mirası hak hukuk demeden yiyorsunuz./ Malı aşırı derecede seviyorsunuz./ Hayır, bu böyle olmamalı! Yer dağılıp parça parça olduÄŸunda…” (Fecr: 15-21).

Önceki âyetlerde azgınlık ve taÅŸkınlıkları yüzünden helâk edilen kavimlerin durumu haber verilerek gereken uyarı yapıldıktan sonra insanoÄŸlunun azmasına ve kötü sonuçlara sürüklenmesine sebep olan, kendini beÄŸenmiÅŸlik ve bencillik duygularından gelen baÅŸka zaaflarına dikkat çekilmektedir. Hz. Peygamber Mekke müşriklerine tuttukları yolun yanlış olduÄŸunu, bu gidiÅŸleriyle bir gün mutlaka Allah tarafından cezalandırılacaklarını hatırlattıkça onlar da tam tersine, kendi yollarının doÄŸru olduÄŸunu, nitekim bu sayede Allah tarafından kendilerine bol nimetler ve servetler ikram edildiÄŸini savunuyorlardı. Åžu halde 15. âyetteki “insan” kelimesi öncelikle belirtilen karakterdeki Mekke müşriklerini iÅŸaret ediyor, aynı karakteri taşıyanlar da bu iÅŸarete dahil oluyorlar.

Allah Teâlâ, hikmeti ve imtihan düzeni gereği, insanı çeşitli yeteneklerle donatıp bol nimete kavuşturduğunda o, bu nimetlerle bir sınamadan geçirildiğini, bunların bir hikmetle kendisine verildiğini düşünerek şükrünü yerine getirmesi gerekirken, bu sorumluluğu aklından bile geçirmeyip sırf lâyık olduğu için kendisine bu nimetlerin ikram edildiğini düşünüp mutlu olur; sahip olduğu nimetlerden başkalarını yararlandırarak onların da bu mutluluğa ortak olmaları yönünde bir gayret göstermez. Fakat aynı insan rızkında bir daralma olduğunda bunun da bir hikmet gereği meydana geldiğini, uhrevî bir mükâfata erişmesine veya akılsızca bir zevk ve safaya düşmekten korunmasına vesile olabileceğini yahut kendi kusurunun, çalışma ve gayretteki noksanlığının bir neticesi olabileceğini düşünerek sabretmesi ve kusurlarını gidermesi gerekirken o, kendisinin Allah tarafından göz ardı edildiği ve haksızlığa uğradığı iddiasında bulunma anlamına gelebilecek davranışlar içine girer, yakınıp sızlanmaya ve isyan etmeye başlar. Öte yandan fırsat bulduklarında erkekler kadınların miras payına el koyar, yetimlere kalan mirası da onlara verecek yerde gasp ederler.

Cenâb-ı Hak akıl ve irade sahibi, meleklerden yüce de olabilecek, hayvanlardan daha aşağı derekelere de inebilecek kabiliyette bir varlık olarak insanı yaratmış ve verdiği imkan, nimet ve yetenekleri hür iradesiyle hayırda kullanmasına razı, ama şerde kullanmasına da imkan vermek suretiyle onları imtihana tabi tutmuştur. Bu imtihanı kazanabilmek için:

1. Nimetin asıl sahibinin Allah olduÄŸunu, O'nun nimeti bize, liyakatimiz dolayısıyla vermeye mecbur olduÄŸu için deÄŸil, bir lutuf olarak verdiÄŸini bilmek ve O'na minnettar olup şükretmek; nimetini kıstığı zaman da hükmüne razı olup sabretmek;

2. Allah'ın verdiÄŸi nimetleri yoksul ve himayeye muhtaç olanlarla paylaÅŸmak, buna baÅŸkalarını da teÅŸvik ederek bu hususta toplumsal bir duyarlılığın geliÅŸmesine, dayanışma ve yardımlaÅŸmanın kurumsal bir hale gelmesine katkıda bulunmak gerekiyor.

Bu iki davranış ölçüsü, Ä°slâmî kaynaklarda, “Allah'ın emrine saygı, Allah'ın yarattıklarına ÅŸefkat” ÅŸeklinde formülleÅŸtirilmiÅŸtir. 15-20. âyetlerde müşrik Araplarda ve benzerlerinde görülen Allah'a karşı küstahlık derecesine kadar varan benlik iddiası, “öteki”ne karşı tam bir sorumsuzluk ve ilgisizliÄŸe götüren egoizm ve çılgınca bir mal tutkusu veciz ve etkileyici bir üslûpla eleÅŸtirilmiÅŸ, müminler için de doÄŸru olan davranışlara iÅŸaret edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.