Makale
Eğitimde radikal hamle yapmadan önce atılacak on adım
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan son yaptığı iki konuşmada da eğitimin yeniden inşasından bahsetti. Ne yalan söyleyeyim ben heyecanlandım ve sevindim.
Bu “eÄŸitim” vurgusunda bir kararlılık sezdim. En çok da “radikal adım”dan bahsetmesi ümitlendirdi beni. Sayın CumhurbaÅŸkanımızın eÄŸitim sorununa palyatif deÄŸil kökten çözüm bulma yaklaşımını önemli görüyorum.
Milli EÄŸitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’nın Konya’da katıldığı bir toplantıda sunduÄŸu öneri meselenin özeti gibiydi: “3-4 tane uzun orantısız minareler yapacağımıza sesi güzel 3 tane çocuÄŸa burs verilsin bunlar müezzin olarak yetiÅŸsin. Minare deÄŸil müezzin yetiÅŸtirilsin.”
Bu öneriyi bütün insan kaynaklarına uyarlayabilirsiniz.
Sayın Cumhurbaşkanımız terörün tanımı yeniden yapılsın çağrısında bulundu. Sadece terör mü, hoşgörünün de, öğrenmenin de, öğretmenin de tanımı yeniden yapılmalı. Öğretmen bilgi aktarıcısı hüviyetinden çıkmalı ve fasit, gereksiz ve zamansız bilginin önünde set olan bir kılavuz olmalıdır.
Bunca sene cevizi öğretmek adına cevizin kabuğundan bahsedip bir türlü cevizin içini anlatma fırsatı bulamayan eğitim sisteminin geç de olsa bunun farkına varması çok büyük bir gelişmedir. Peki, eğitimde radikal bir değişim nasıl gerçekleşir, bu konuda ortaya konulacak önerileri bekleyeduralım, fakat öncesinde diyeceğimizi de diyelim:
Bir: Radikal çözümler değişimsiz olmaz, mutlaka yolunda gitmeyen şeyler yeni yöntem ve aktörlerle değiştirilmelidir. Başarı denilen kavramın aslında çağdaş bir put oluğu ile işe başlamalıdır.
İki: Değerler eğitimi gibi göstermelik, çok kolay geçiştirilen uygulamalar hızla ve hışımla kaldırılmalı yerine değer farkındalığı, değerbilirlik, değer inşa ve icrası kaim kılınmalıdır. Yani demem o ki; Şeker demekle ağız tatlanmaz, şeker yemek ve şeker yedirmek lazımdır. Sevgi üzerinde kompozisyon yarışması düzenlemek sevgiyi konu mankeni yapmaktan öteye geçmez, oysaki sevgiyi öğrenci, öğretmen, idareci, veli sacayakları ile kurum içinde yaşanan ve her daim yaşatılan yaşam kaynağına dönüştürdüğümüzde maksat hâsıl olacaktır.
Üç; Lise idarecileri akademik ve entelektüel birikime sahip ufuk sahibi insanlar olmalıdır. Kırtasiye işleriyle meşgul edilmiş eğitim üzerine bir esaslı cümle kurmaktan bile aciz insanların öğrenci katında ne kadar ağırlığı olabilir ki?
Dört: Okulun yükünü çekmek yerine okula yük olan, kendini geliştirmeyen, ortamı bozarak eğitim barış ve dengesini bozan kişiler yan görevlere verilmeli ya da bir rehber eşliğinde takviye eğitiminden geçirilmeli.
Beş: Zorunlu eğitim sadece Din Kültürü derslerinde değil bütün derslerde kalkmalı, hatta okumak istemeyen gençlerin önünden çekilmeli. Herkesin lise ya da fakülte okuması gibi bir psikolojik baskı ya da sosyal zorunluluk olmamalı.
Altı: Okul idarecilerine birlikte çalışacağı öğretmenleri seçme hakkı verilmelidir.
Yedi; Okul aile birliklerinin, sınıf annelerinin okul üzerindeki gereksiz etkisi kırılmalı. Okul ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır.
Sekiz: Ders kitapları çarpık ve çelişik bilgilerden arındırılmalı. Propaganda dili terk edilmelidir.
Dokuz: Not yetkisi öğretmenden alınmalı, sınavlar merkezi sınavla yapılmalı. Gençlerin istikbalinde notun etkisi aşağılara çekilmeli.
On: Müzik, resim, beden eğitimi başta olmak üzere Felsefe, Sosyoloji, Mantık, Sanat Tarihi, Din ve Dinler Tarihi gibi dersler çoğaltılmalı.
İş bu öneriler normalden radikale geçmek için yumuşak bir adımdır. Uygulanırsa çok büyük faydası olduğu görülecektir. Bizden söylemesi.
Not: 29 Mart Salı günü Saat 19.00’da “Son İyi Åžeyler’ programında Arzu Kadumi, Belya Düz,Tunay Özer ve İshak Aslan ile ilk kitaplarını konuÅŸacağız. Bütün okuyucularımızı bekleriz. Yer: Sultanahmet –İstanbul Yazarlar BirliÄŸi Åžubesi-KızlaraÄŸası Medresesi
Henüz yorum yapılmamış.