Sosyal Medya

Makale

Mevdûdî-Nedvî ilişkisi (2)

Nedvî, Mevdûdî'nin kitapları hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Onun kitapları, Batı uygarlığının tabiatını, hayat felsefesini ortaya koyup ilmî bir tahlile tabi tutmaya yönelmiÅŸ ve bunu da yakın zamanlarda benzeri görülmeyen bir mükemmellikte baÅŸarmıştır. Aynı zamanda Ä°slam'ı, onun hayat düzenini, medeniyetinin dayanaklarını, hikmetlerini, hayatı ve toplumu nasıl yapılandırdığını, beÅŸer kervanının yürüyüşüne nasıl yön verdiÄŸini ÅŸu özellikler içinde ortaya koymuÅŸtur: Ä°lmî ve saÄŸlam bir üslub, bilim çağı ve okumuÅŸ neslin psikolojisine uygun çaÄŸdaÅŸ bir dil. Bu kitaplar çaÄŸdaÅŸ Ä°slam edebiyatında uzun zamandan beri mevcut bir boÅŸluÄŸu doldurmuÅŸtur. Bu eserler Ä°slam'ı ve Müslümanları hak ettikleri ÅŸeref burcuna yükseltmek; dinamikleri, vazifesi, dini, kiÅŸiliÄŸi ile aziz olan toplumlarını ve devletlerini, önce Ä°slam dünyasında, sonra da bütün dünyada kurmak isteyen, bunu amaç edinmiÅŸ olan gençlerin kafa ve gönüllerindeki açlığı doyurmuÅŸtur.” (Aynı mealde ifadeler için bak. Se-Sırâ, s. 103-105).

Mevdûdî yepyeni bir Ä°slamî devlet kurmayı hedefleyen Hindistanlı Müslümanların başında Pakistan'ın kuruluÅŸuna katılmış, Nedvî ise kalabalık da olsalar Hindulara nispetle azınlıkta oldukları için Müslümanların, siyasi olarak ülkeye hakim olmaları mümkün olmayan ÅŸartlar içinde Hindistan'da kalmayı tercih etmiÅŸti. Her iki liderin ıslahat yaklaşımlarının farklı olmasını biraz da bu ÅŸartlara baÄŸlı olarak deÄŸerlendirmek gerekiyor. Bu ictihad farkına raÄŸmen Nedvî, Ä°kbal'in düşünce ve cihadını anlatırken Pakistan devleti düşüncesine övgülerde bulunuyor, bu ülkenin “örnek Ä°slam düzeni” için bir laboratuar olmasının istendiÄŸini, bu yüce davayı gerçekleÅŸtirmenin ona iman etmiÅŸ himmet ve gayret sahibi insanlara muhtaç olduÄŸunu, ne yazık ki devlet kurulduktan sonra iÅŸte böyle insanlara sahip olamadığı için projenin baÅŸarıya ulaÅŸamadığını kaydediyor (es-Sırâ, s. 99 vd.).

Nedvî Müslümanlar arasında ortaya çıkan ihtilafları büyük gönlü, tatlı üslubu, müsbet etkisi ile tatlıya bağlar, en uygun şekilde çözerdi. Onun işi yıkmak değil, yapmaktı, ayırmak ve dışlamak değil, birleştirmek ve kuşatmaktı.

Mesela tasavvuf konusunun Selefîler ile diÄŸerleri arasında nasıl büyük bir bölünme, kavga, düşmanca tavır alma sebebi olduÄŸunu biliyoruz. Bu konuyu “Rabbâniyye lâ rehbâniyye” isimli kitabında ele aldı, problemin muhtevada deÄŸil, dilde olduÄŸunu, kullanılan terimlerin yanlış anlamalara sebep olduÄŸunu, mesela “tasavvuf” terimi yerine “tezkiye” veya “ihsan” terimi kullanılsa taraflar arasında ittifak oluÅŸabileceÄŸini anlattı.

Mesela sahâbe hakkında ikiye bölünen ümmetin ihtilafını munsif bir alim yaklaşımı ve üslubuyla “Sûretâni mütezâddân” isimli kitabında ele aldı. Şî'a'nın, en büyük ashaba dil uzatan yaklaşım ve anlayışını, Peygamber merkezli bir güçlü delile dayanarak reddetti. Ãœstad'a göre eÄŸer bu büyük ashab, Şî'anın tasvir ettiÄŸi gibi olsaydı Peygamberimiz'in (s.a.) eÄŸitimi boÅŸa gitmiÅŸ, en yakın ashabı bile yola getirememiÅŸ, kemale erdirememiÅŸ olacaktı. Peygamber'e iman, Peygamber Efendimiz'in (s.a.) insanları ıslah etmede görülen mucizevi tesiri ancak sünnî dünyanın sahabe anlayışına uygun düşebilirdi.

Bu iki örnekte görüldüğü gibi Üstad, ümmet arasında ihtilaf konusu olmuş meselelere ilmî ve dînî deliller ile çözüm arıyor, bir tarafı tutup diğer tarafa atarak ayrılık ateşini körüklemek yerine, araya girerek, akıl ve gönülleri ikna ederek ümmet bütünlüğünü yeniden gerçekleştirmeye çalışıyordu.

Nedvî fikirde, ictimai, siyasi düzende, eÄŸitim ve öğretimde… ıslahatı cemiyet, cemaat, parti kurarak gerçekleÅŸtirmek isteyenlere karşı çıkmamakla beraber bu yolu tercih etmemiÅŸtir. El-Ä°hvanu'l-muslimûn, el-Cemâ'atu'l-islamiyye, Cemâ'atu't-teblîğ gibi kuruluÅŸlarda bir zaman çalışmış, her zaman onlara dostça davranmış, gerektiÄŸinde tenkit etmiÅŸ, ancak Ä°slâmî hizmet için bu yolun, bu yöntemin zaruri ve farz olduÄŸunu kabul etmemiÅŸtir.

Nedvî'nin ıslahında öncelik verdiÄŸi “iman”dan maksadı yalnızca bir zihnî kabulden ve vicdandaki kanaatten ibaret deÄŸildir; onun imanı, düşünce, duygu ve eÄŸilimleri içine alan bir alandır. Bu sebepledir ki, kitaplarında Ä°slam'a zıt düşünce, eÄŸilim ve hareketlere; bu meyanda Batıcılık, Kadıyanîlik ve ırkçılığa karşı çıkmış ve bunu “imanda ıslahat”ın kısımları olarak deÄŸerlendirmiÅŸtir.

Nedvî, “Menhecun Efdal…” isimli kitabında kendi tercih ettiÄŸi ıslah ve tecdid yöntemini, Ä°mam-Rabbânî örneÄŸinden hareketle açıklamaktadır:

…Hindistan gibi Ä°slam'ın yerleÅŸtiÄŸi, büyük insanların gelip geçtiÄŸi bir ülkenin halkı da Ä°slam'ı terk mi edeceklerdi? Tabii bu mümkün deÄŸildi, ama bu dava bir önder gerektiriyordu. Onu da kamil manada buldu: Ahmed b. Abdulahad el-Umerî es-Serhendî (Ä°mam-ı Rabbânî).
(Devamı olacak)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.