Sosyal Medya

Makale

Bu gürültü nereden geliyor; Sen söyle delikanlı!

Klasik zamanlarda susmak deyince dilini tutmak anlaşılıyordu. Modern zamanlarla birlikte birçok ÅŸey gibi susmanın kapsam alanı da deÄŸiÅŸip geliÅŸti. ÖrneÄŸin bugün birinden ya da birilerinden susmasını istiyorsanız dilini tutması belki de en son sırada yer alır. Televizyonunuzun fiÅŸini prizden çekmeniz, internet baÄŸlantınızı iptal etmeniz, cep telefonunuzun bataryasını fırlatıp atmanız ya da akıllı telefonunuzu “tefekkür modu”na almanız gerekir.

Kimsenin kimseyle konuşmadığına bakmayın, ortalıkta müthiş bir gürültü var. Sosyal patlamalarla apansız haneler ateş alıyor, ocaklar sönüyor, aileler dört yana savruluyor. En çok da kendi halinde gürültüsüz patırtısız ailelerde rastlıyoruz buna. Aşırı iletişim ve ulaşabilirlik çoluk çocuk genç ihtiyar herkeste en yakınındakine karşı bile istiğna duygusu oluşturuyor. Yüz yüze iletişimin ne teması kalmıştır ne de gündemi. Kimsenin yüzü kimseye bir şey söylemiyor. Herkesin yüzü kendine dönük, astarını dışarıya sarkıtmış gibi.

Dünün dalgınlık olarak nitelendirdiği şey biraz da yaşın ilerlemesinden dolayı kişinin yanındaki yöresindekini birkaç saniyeliğine görememesi ya da anlık irtibat kesilmesiydi. Bugünün özellikle gençlerde yoğun olarak rastlanan dalgınlık durumu ise konuştukları kişilerle hiç göz kontağı kurmaksızın, kelime alış verişi olmadan kendi sanal dünyasında yaşamak, belki bir iki dakikalığına durumu fark edip yanındaki kişinin varlığını fark etmekten ibarettir. Bu niye böyle?

Çokbilmiş analizciler gibi teker teker saymayacağım. Ama şurası mühim: Biz bu çocuklara ve bu gençlere reel dünyanın sanal dünyadan daha neşeli, daha coşkulu ve daha yaşanılabilir olduğunu göstermedik. Yaşantımız ve duruşumuz reel dünya hapishanesinden çıkış gününü bekleyen mahkûmlar gibi. İnsan yaşadığı şu gerçek dış dünyada bu kadar insana rağmen yalnız kalıyorsa, aç kalıyorsa, çaresizlik yaşıyorsa elbette o yalnızlığını yerleştirebileceği müsait bir mağara bulacaktır. Ben mağara diyeyim, siz televizyon deyin, akıllı telefon deyin, internet deyin fark etmez.

Modern Sanayi Medeniyeti insanın karşısına eşyayı yerleştirdi. Dev alışveriş merkezleri, plazalar, gökdelenler, rezidanslar arasında hiçbir şey yeşermeyeceği gibi insanlık da yeşermedi. Çocuklarımız ve gençlerimiz bu duruma bir tepki ya da savunma biçimi olarak içe kapandılar. Elektronik aletlerin dünyasında kurulan hazır hayallerin peşine düştüler. Çünkü biz onlara ne hayal kurmasını öğretmiştik ne de rüya görmesini. Tabiat bir kez daha boşluk kabul etmedi ve gençler başkalarının hayallerini görmek için aramızdan geçici bir süreliğine ayrıldılar; fakat ne hazindir ki orada kaldılar ve bir daha dönmediler.

Çocukların ve gençlerin anne babalarıyla ve büyükleriyle bir aradayken kayıp giden zihni işte o dönmeyip orada kalan zihindir. Yetişkinlerimizin komşuluk ilişkilerinden ve neredeyse insandan yalıtılmış şehirlerdeki yalnızlıkları daha bir trajiktir. Sığınabilecekleri sadece kendileri gibi kişilerdir. Fakat bu tüketim çağında kendisi gibi kalabilen kaç kişi var şunun şurasında?

Çocuklarımıza ve gençlerimize bu modern kent hayatında dini umdeleri harfiyen öğretebilirsiniz. Fakat zemin, ortam, atmosfer ve psikoloji oluÅŸturmadıkça öğrettiÄŸiniz dini bilgiler zevahiri kurtarmaktan öteye gitmeyecektir. Åžayet biz mahalle Kur’an kursunda çocuklara abdesti bozan ÅŸeyleri, kıyamet alametlerini, 32 Farzı öğretirken evlerin mimarisinin de, bahçe düzeninin de, mahalle hayatının da İslam’ı ilgilendiren tarafları olduÄŸunu öğretseydik onlara belki de bu travmayı bu kadar ağır yaÅŸatmayacaktık.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.