Sosyal Medya

Makale

Tarihle yüzleşmek adına, gerçekleri çarpıtmak..

Evvelki gün Kudüs’de tertib olunan 37. Dünya Siyonist Kongresi’nde ve ondan bir gün sonra gittiÄŸi Almanya’da da, Angela Merkel’le görüÅŸmesi sırasında konuÅŸan sionist Ä°srail rejimi baÅŸbakanı Binyamin Netanyahu, bir taÅŸla birkaç kuÅŸ birden vurmayı denedi ve Adolf Hitler’in aslında (yahudilerin katliâmı için kullanılan özel terimle) bir ‘holokost’ yaptırmayı istemediÄŸini, ama, Kudüs Müftüsü Emin el’Huseynî’nin Hitler’e bu yönde tavsiyede bulunduÄŸu için, o cinayetlerin iÅŸlendiÄŸini iddia etti. 
Netanyahu, ‘Hitler, yahudileri yok etmek deÄŸil sürgüne göndermek istemiÅŸti. Filistin Müftüsü Emin el’Hüseyni Berlin’e giderek ona, ‘Yahudileri sürgün edersen hepsi buraya (Filistin’e) gelir’ dedi. Hitler, ‘Pekiy ne yapayım onlara?’ diye sordu. Hüseynî, ‘Onları yak!.’ dedi.” iddiasında bulundu.
Netanyahu, bununla, 1- Bu zamana kadar yahudi soykırımı konusunda ağır bedeller ödeyen ve o iddiaların altında ezilen alman kamuoyunu biraz rahatlatmak istemiÅŸ olabilir. 2- Avrupa’nın hemen bütün hristiyanlık tarihi boyunca, yahudilere karşı asırlarca uyguladığı holokost / pogrom vs. diye anılan yahudi soykırımlarının altında ezilen Avrupa kamuoyuna, geçmiÅŸte yaÅŸananların bütün Avrupa hristiyanlığı tarihine deÄŸil, sadece Hitler dönemine mahsus olduÄŸunu, ve onun da baÅŸka unsurlarca çarpıtıldığını anlatmak istemiÅŸ ve o eski iddiaların takibçisi olmak istemediÄŸini anlatmak istemiÅŸtir. 3- Hazır, Ä°slamofobia sarmalında olan hristiyan dünyasının sınırlarını, Suriye ve diÄŸer müslüman coÄŸrafyalarından gelen onbinlerce sığınmacının zorlaması üzerine, Batı dünyasında Ä°slam aleyhinde daha bir düÅŸmanca nutuklar ve en seçkin siyasetçilerin aÄŸzından bile, ’Müslümanları almıyalım, hristiyanlığı kabul etmiyenleri biz de kabul etmiyelim.. Bizim toplumumuzun dinî ve kültürel yapısı bozulur..’ ÅŸeklindeki beyanlar yükselirken ve hattâ, Amerikan baÅŸkanlık seçimlerinde aday olmak için yarışan isimlerden ve Fox Business Network‘e (FBN) konuÅŸan milyarder iÅŸ adamı Cumhuriyetçi Donald Trump gibi bazılarının’B. Amerika’da iktidara gelirse, baÅŸkan seçilirse, mescidleri / camileri kapatacağı’na ve böyle bir ÅŸeyin çok iyi olacağı’na dair lafların edilebildiÄŸi bir noktaya gelinmiÅŸken.. Netanyahu da, Ä°slam’ın ve müslümanların ne kadar korkunç olduÄŸunun daha iyi anlaşılması için, böylesine yalanları da devreye sokmaktan meded ummuÅŸ olabilir.
*
Ama, Merkel, yine de ihtiyatla karşıladı Netanyahu’nun sözlerini ve ’Kendi açımdan  nasyonel sosyalistlerin gerçekleÅŸtirdiÄŸi medeniyet kırılmasındaki sorumluluÄŸumuzu, bunun bizim suçumuz olduÄŸunu biliyoruz. Biz bu olayın yeni nesillere tekrar tekrar aktarılmak zorunda olduÄŸuna inanıyoruz. …Ama, tarihimizdeki bu resmin deÄŸiÅŸtirilmesi için bir sebep yok!“ diyerek, Netanyahu’nun manevrasına gelmedi. Ama, Netanyahu, Merkel’in bu görüÅŸe fazla yaklaÅŸmaması karşısında, yine de, ’Hitler ’holokost‘tan sorumlu. Bunu kimsenin inkar etmemesi lâzım. Ben Hitler ve nasyonal sosyalistlerin 6 milyon Yahudi‘nin yok edilmesinden açık bir ÅŸekilde sorumlu olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ama, ben Kudüs Müftüsünün Nazilere, Yahudilerin Avrupa’dan kaçmalarını engellemeleri gerektiÄŸini söylediÄŸi yönündeki önemli gerçeÄŸi de kimsenin inkar etmemesi gerektiÄŸine inanıyorum“ diyerek görüÅŸünü pekiÅŸtirmeye çalıştı. Netanyahu, Müftü el’Huseynî’nin, Adolf Hitler, yardımcılarından Heinrich Himmler ve ’holokost‘u organize eden Adolf Eichmann’a, ’yahudilerin öldürülmesinin ilerletilmesi için ısrar ettiÄŸi’ni savunarak, Müftü’nün, Himmler ve Eichmann‘ın deÄŸer verdiÄŸi bir danışman olduÄŸu ve Nazilerle iÅŸbirliÄŸi yaptığını ileri sürdü ve ayrıca -kağıd üzerinde de olsa- Filistin Devlet BaÅŸkanı statüsünde bulunan Mahmûd Abbas’ın El’Huseynî’den daima övgüyle sözetmesinden duyduÄŸu rahatsızlığı da dile getirdi. 
’Yahudi soykırımı’ iddiasını inceleyen en önemli tarihçiler de, Netanyahu’nun iddialarını doÄŸrulayacak belgelere sahib olmadıklarını açıkladılar. Amerikan Dışbakanlığı Sözcüsü John Kirby de, ’Akademik çalışmaların bu tezi doÄŸrulamadığı’nı dile getirdi. 
*
Konunun gerçeÄŸi nedir? Ve Emin el’Huseynî kimdir?
DoÄŸrudur, Kudüs Müftüsü Emin el’Huseynî, Kudüs ve Filistin Mes’elesi’nin önde gelen ve etkili, yiÄŸit mücadeleci isimlerinden birisidir. 
Eski bir Osmanlı vatandaşı..
Ama, yazık ki, o Osmanlı vatandaşı, 1940’larda -yani Osmanlı’nın hukuken sona ermesinden 18 sene sonralarda, geçerli bir kimlik ve pasaportu olmayan bir yabancı olduÄŸu gerekçesiyle ve de, Osmanlı Devleti’nin hukukî neticelerini kabul eden- Türkiye’den bir trene zorla bindirilerek, Edirne’den Avrupa’ya giden bir trenle ülkeden çıkarılıyordu. El’Huseynî, hâtıratında, o sahneleri anlatırken, geceboyu aÄŸladığını da ifade eder. 
Emîn el’Huseynî, Almanya’da Nazi Almanyası’nın lideri Hitler’le de irtibat kurmuÅŸ ve onunla görüÅŸmüÅŸtür, bu da doÄŸru.. 
*
Ve muhtemelen, Hitler’in yahudileri Filistin’e sürgüne göndermek istemesine de karşı çıkmış olabilir. Unutulmamalıdır ki, o sırada Almanya’daki yahudileri Filistin’e göndermesi için, Hitler’le defalarca görüÅŸmeler yaptıklarını itiraf edenlerden birisi de, o zaman Almanya yahudi örgütlerinin etkin isimlerinden ve 1985’lerde Ä°srail rejimi baÅŸbakanı da olan Ä°zak Åžamir’dir ve o, 1935’lerde Hitler’le yaptığı bu yöndeki görüÅŸmelerini hâtıratında anlatmıştır. 
Ama, günümüzde -yazık ki, Ä°slam adına savaÅŸtıklarını- iddia eden ki bazı fanatik grupların sergiledikleri vahÅŸî savaÅŸ yöntemlerinin müslümanlar hakkında oluÅŸturduÄŸu yanlış kanaatler ve algı operasyonlarından Netanyahu da faydalanmak istemiÅŸ ve buradan hareketle, Emîn el’Huseynî’nin de, Hitler’e, ‘Yahudileri yak!’ diye tavsiyede bulunduÄŸunu iddia edebilmiÅŸtir.
Bu iddia, asla kabul edilemez. 
Çünkü, Emîn el’Huseynî, bir çılgın savaÅŸçı deÄŸil, Ä°slam’ın savaÅŸ hukukunu ve savaÅŸ ahlâkını ve ne dediÄŸini, ne yapması gerektiÄŸini bilen bir müslüman ÅŸahsiyetti. Sadece onun deÄŸil, aklı-başında hiç bir müslümanın da, hele de silahsız, savunmasız insanların bırakınız yakılmasını, öldürülmesi için de birilerine tavsiyede bulunması kesinlikle mümkün deÄŸildir; zira, böyle bir ÅŸey, Ä°slam açısından haramdır.
Ama, taÅŸ atan çocukların üzerine bile ateÅŸ açılması için kanun çıkartan Netanyahu’nun bu ince mes’eleyi idrak edebilmesi imkansız görülmektedir.. Çünkü o, korkularının zebûnudur. 
*
Netanyahu, böyle bir yakıştırma ile, bütün Ä°slam Milleti içinde bir avuç bile teÅŸkil etmeyen bazı fanatik unsurların savaÅŸ yöntemlerini müslümanların tamanına teÅŸmil etmeye çalışırken, eÄŸer bütün müslümanlardan korkulması gerektiÄŸini belirtmek istiyorsa, bunda haksız sayılamaz. Çünkü Filistin ve Kudüs, her müslüman için mutlaka kurtarılması gereken ve zorba güçlerin, gasbetmesinin asla kabul edilemiyeceÄŸi bir Ä°slam toprağıdır.
Onun ve benzerlerinin tarihi çarpıtmasına müsaade etmemeliyiz.
*
Ve TRT’deki ‘Tarihte Yolculuk...’ proÄŸramı etrafında.. 
21 Ekim akÅŸamı TRT Türk’de, Prof. Mehmet Alkan ve Prof. Gökhan Çetinsaya’nın birlikte sundukları ilginç bir proÄŸram vardı, ‘Tarihte Yolculuk’ adı altında.. ÇarÅŸamba akÅŸamları, saat 23.00 sularında baÅŸlıyan ve 1 saat kadar süren proÄŸram, izleyiciyi zaman tünelinde, özellikle de son 150-200 yıllık bir tarih diliminde gezdiriyor.
Benim izlediÄŸim proÄŸramda, Sultan Abdulaziz’in Huseyn Avni PaÅŸa tarafından 30 Mayıs 1876 tarihinde gerçekleÅŸtirilen bir saray darbesi ile tahttan indirilmesi, yerine 5. Murad’ın tahta çıkarılması ve Abdulaziz’in sultanlıktan azledildikten 4 gün sonra da, hapiste tutulduÄŸu yerde, iki bilek damarlarını makasla keserek ‘intihar ettiÄŸi’ ÅŸeklindeki iddiayla bu dünyadan göçüÅŸü anlatılıyordu. (Ki, bir kiÅŸinin bir bileÄŸini kesebileceÄŸi, ama, kesik bileÄŸiyle öteki bileÄŸini nasıl keseceÄŸi sorusu cevabını hiç bir zaman bulamamış olup, ‘intihar süsü verilmiÅŸ bir cinayet’in olduÄŸu, sadece aklen deÄŸil, daha sonra 1880’lerde 2. Abdulhamîd tarafından kurulan bir özel mahkemece de kabul edilmiÅŸ ve Midhat PaÅŸa, idâma mahkûm edilmiÅŸken, Abdulhamîd bu hükmü sürgüne çevirmiÅŸ ve sürgüne gönderilmiÅŸti..) 
Evet, Sultan Abdulaziz, SeraskerliÄŸe (Genelkurmay BaÅŸkanlığı’na) ve Sadrâzamlığa getirdiÄŸi Huseyin Avni PaÅŸa ve Midhat PaÅŸa’nın iÅŸbirliÄŸiyle tahttan indirilmiÅŸ ve yerine V. Murad tahta çıkarılmıştı. Ama, Huseyn Avni PaÅŸa, darbesini gerçekleÅŸtirdikten sadece 15 gün sonra, Sultan Abdulaziz’in kayınbiraderlerinden Çerkez Hasan diye ünlü bir subay tarafından öldürülmüÅŸ ve meydan Midhat PaÅŸa’ya kalmıştı. 
Ä°lginç olan ÅŸu ki, V. Murad’ın daha cülus (tahta çıkış) merasimi sırasında bile sergilediÄŸi acaib tavırlarıyla, psikolojik problemlerinin olduÄŸu hissedilmeye baÅŸlanmış ve 5 ay kadar sonra da, -üzerindeki üniformasıyla birlikte kendisini sarayın havuzuna atmasından sonra, artık tamamen delirdiÄŸi gerekçesiyle, saltanatının 93’ncü gününde- azledilmiÅŸ, saltanattan uzaklaÅŸtırılmış ve yerine 2. Abdulhamîd getirilmiÅŸti.
Rumî takvimle 1293’de cereyan ettiÄŸi için ve ‘93 günde sultan murad oldu, nâ-murâd..’ gibi tarihler bile düÅŸürülmüÅŸ.. 
*
Bu gibi proÄŸramların çoÄŸaltılması, geçmiÅŸe bir masal deposu olarak, bir ibret levhası olarak bakılması açısından son derece faydalı olsa gerek..
Ancak, bu proÄŸramda bazı zayıf noktalara deÄŸinmek gerekiyor. 
V. Murad’ın ‘mason’ olduÄŸuna dair iddia dile getirildi.
Olabilir.
Ama, bu gibi bilgilerin, ‘Tarihte ünlü masonlar’ gibi, 1970’li yıllarda yayınlanmış bir kitabçıkdan ya da, masonların dergisi olarak bilinen ‘Mimar Sinan Dergisi’nin 1975’lerde yayınladığı bir listeden ve emsali, tecessüsü, merakı gıdıklayan bir takım yayınlardan aktarılması ötesinde, çok net resmî belgelere dayandırılması gerekirdi. Bu gibi iddialar yazıldı diye, gerçek kabul edilebilir mi? Bizzat o döneme aid ve kesinliÄŸi isbatlanmış belgelerden aktarılmalı deÄŸil miydi bu gibi bilgiler? 
Bu vesileyle eklemeliyim ki, tarihte ünlü masonların listesini sunan bir almanca kitaba göre, M. Kemal de ‘mason’ idi.. 
*
Bir diÄŸer nokta da, Sultan Abdulazîz’le ilgili bir fotoÄŸraf idi..
Prof. Çetinsaya, o fotoÄŸrafın 10 yıl kadar önce, Vehbi Koç’un özel kolleksiyonunda bulunduÄŸundan sözediyordu. Halbuki, o fotoÄŸraf, 40 sene öncelerde de yayınlanmıştı. 
Üstelik, birkaç kare halinde ve o proÄŸramda yayınlanandan çok daha çarpıcı ve utanç verici sahneler vardı. Ä°ki muhafız, aralarında yere çömelmiÅŸ vaziyette oturan ve âdeta esrarkeÅŸ bir tip haline getirilmiÅŸ ve âdeta çuval gibi elbiseler giydirilmiÅŸ Sultan Abdulaziz’in omuzlarına dirseklerini dayamışlar, pis-pis sırıtıyorlardı. (Tıpkı, Adnan Menderes’in idâmından birkaç lâhza öncesinde, onun etrafında yığışmış ve ona pis-pis sırıtan ve çok sonraları MÄ°T BaÅŸkanlığı’na kadar yükselmiÅŸ T.K. isimli bir generalin edâsını hatırlatan bir sahneydi, o..) 
*
ProÄŸramın ilginç taraflarından birisi de, tahttan indirilmesinden sonra 25 sene kadar hayatta kalan 5. Murad’ı tekrar taht’a çıkarmak üzere, Ali Suavî isimli bir ilginiç tipin, bir darbeye teÅŸebbüsü ve amma, etrafına topladığı 500 kadar bir çapulcu grubuyla harekete geçmek üzereyken, Ayastefanos’da (YeÅŸilköy’de) 7-8 Hasan PaÅŸa diye anılan bir subayın baskını sırasında sopa darbeleri altında öldürülmesidir ki, bunlar çok uzaaak bir tarihte deÄŸil, henüz 130-140 sene öncelerde bizim toplumumuzun tepe noktasında cereyan etmiÅŸ hadiselerdi.

Çetinsaya’nın aktardığı bir bilgi ise daha bir ilginç.. 
Ali Suavi, meÄŸer, yayınladığı Basîret isimli gazetede, 18 Mayıs 1878 günü, ‘MüÅŸkülat-ı içtimaiyemiz (sosyal problemlerimiz) pek büyüktür ve amma halli pek kolaydır, onu da yarın ÅŸerh edeceÄŸim..’ der ve ertesi gün, darbe yapmaya kalkışır. Ama, problemleri çözmenin pek de kolay olamıyacağını görmeye, ‘basiret’i yetiÅŸmemiÅŸ, demek ki.. 
Ali Suavi, böyle birisi..

Bu arada, 2. Abdulhamid’in tahta çıkışını müteakib, Balkanlar’da yapılması istenilen reformların yabancı devletlerce, ‘Ya otonomi / (öz yönetim), ya da anatomi’ (beden üzerinde ameliyat yapılması)’ diye getirilmesi üzerine; Sultan Abdulhamîd’in ‘Bana otonomi demeyin, bugün otonomi diyenler, yarın anatomi derler..’ demesi ilginç..
*
Bu gibi proÄŸramların izlenmesi, zamanın deÄŸerlendirilmesi açısından sanırım, son derece faydalı ve gerekli..

Alıntı - Diriliş Postası

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.