Sosyal Medya

Makale

Muhafazakârlık ve Dindar Gençlik

YÖK marifetiyle İlahiyat fakültelerine dayatmada bulunan katı muhafazakâr gelenekçi zihniyet için temel hedef öncelikle ve özellikle görüÅŸ/ufuk alanı olabildiÄŸince daraltılmış bir “Ehl-i Sünnet” itikadına mutlak sadakat ilkesine baÄŸlı bir dindar gençlik yetiÅŸtirmektir. İmam-Hatip liselerinde de aynı amacın gözetildiÄŸi söylenebilir. Ne var ki din eÄŸitimi ve dindar gençlik yetiÅŸtirme hedefini, “asr-ı saadet” ütopyasını anımsatır biçimde, geçmiÅŸi aynıyla bir kez daha yaÅŸatma ideali üzerinden hayata geçirme çabası da kadük kalmaya mahkûmdur.

Daha açık biçimde, insan kaynağı açısından İlahiyat fakültelerine alt yapı oluÅŸturan İmam-Hatip özelinde konuÅŸmak gerekirse, bugünkü Türkiye 20-30 yıl önceki Türkiye’den ne kadar farklıysa, İmam Hatip lisesindeki öÄŸrenci profili de o kadar farklıdır. 1970’li yılların ikinci yarısında ortaokul kısmına kaydolup 1983 yılında lise kısmından mezun olan bir İmam Hatipli olarak itiraf etmeliyim ki bizim kuÅŸak o yıllarda hiçbir zaman gerçek anlamda bir birey ve özne olmadı, olamadı; bilakis evde ebeveyn, okulda meslek dersi hocaları tarafından temellük edilen bir nesne olarak yaÅŸadı. RüÅŸd çaÄŸlarını, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” fehvasınca kâh evde, kâh okulda çok kere tedip amaçlı ÅŸiddete maruz kaldı. Kısaca, çocukluk ve gençlik yıllarında çok travmalar yaÅŸadı ve o travmalarını bugüne kadar da taşıdı.

Böyle bir sosyolojik vasatta yaÅŸayan İmam Hatip öÄŸrencisinin o yıllarda kendi tahsil hayatına iliÅŸkin herhangi bir tercihte bulunma, kendi fikrini ortaya koyma, meram anlatma, hatta yabancı dilini seçme imkânı bile olmadı; çünkü zamanın ruhu ona böyle imkânlar tanımadı. Kendisine ders adına her ne öÄŸretildiyse çarnaçar onu öÄŸrenmeye çalıştı. O yılların Türkiye’sinde din, dindarlık, din adamı, diyanet, İmam-Hatip gibi tüm kavramlara yönelik laikçi Kemalist itibarsızlaÅŸtırmanın yarattığı baskıya dayanmak da cabasıydı ama artık o günler geride kaldı; öyle ki ebeveynlerin “Eti senin kemiÄŸi benim” mottosuyla okula öÄŸrenci kaydettirdiÄŸi yılların Türkiye’sinden, aile içi ÅŸiddetin önüne geçmek için yasal düzenlemeler yapıldığı, çocukların her türlü ÅŸiddete karşı devlet tarafından himaye altına alınmaya çalışıldığı bir Türkiye gerçeÄŸine sahne olan yıllara gelindi.

Bugün siyasi iradenin teÅŸvikiyle hayli palazlanan muhafazakârlıktan dindar gençlik gibi bir çıktı elde etmek mümkün deÄŸildir. Zira günümüz Türkiye’sindeki muhafazakârlık, TaÅŸkın Takış’ın ifadesiyle, kökü mazide olan bir âtî tavrı geliÅŸtirmekten öte, gözü mazide olmayan bir ÅŸimdiden ibarettir. Maddi ve modern reflekslerle donamış ÅŸimdi üzerinde hâkimiyet sürebilme isteÄŸidir. Muhafazakârlar Kemalizm ve resmi ideoloji karşısında tepkilerini ortaya koyarlarken kendi kapalı dünyalarını, tek yanlılıklarını sorgulama ihtiyacı hissetmiÅŸ deÄŸillerdir. Kısa yoldan bütün günahlar Türk modernleÅŸmesinin sakat ve çarpık geliÅŸimine yüklenmiÅŸtir. Bu paradoks, birbirine benzeyen binlerce Atatürk heykelinin karşısına gene aynı biçimsizlikte camiler inÅŸa etme örneÄŸine benzetilebilir. Sonuçta muhafazakârlık Kemalizmi eleÅŸtirdiÄŸi ölçüde en çok ona benzeyen bir yapı olup çıkmıştır. Türk muhafazakârları uzun süre jakoben, toplum mühendislerinden yakınmışlardır; ama bugün gelinen noktada kendileri de toplum mühendisliÄŸi rolüne soyunmuÅŸlardır. Türk muhafazakârları artık maÄŸdur ve muhalif kimliklerinden sıyrılıp siyasetin ve mevki yarışının kurallarını iyice kavramış, kutsalla varoluÅŸsal bağını yitirmiÅŸ ve modern dünyanın bilindik sıradan tepkilerini verir hale gelmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.