Sosyal Medya

Makale

Durulan yerde konuÅŸmak ya da konuÅŸulan yerde durmak

Bismillah

Allah’ın güzel bir söze nasıl bir benzetme yaptığını görmez misin? O, kökü yerde sabit, dalları göÄŸe uzanan alımlı bir aÄŸaç gibidir. Rabbinin izniyle o her mevsim ürün verir. Ä°ÅŸte Allah belki öÄŸüt alırlar diye insanlara böyle misaller veriyor. Çirkin bir söz ise, ekili olduÄŸu yerden kökün sökülüp, çıkarılmış kendi başına ayakta duramayan zavallı bir aÄŸaç gibidir. Allah, inanıp güvenen kimseleri sabit, saÄŸlam bir sözle hem dünyada hem de ahirette sapasaÄŸlam dimdik ayakta tutar....'' [14 / Ä°brahim suresi 24-25-26-27 ]

 

KonuÅŸanlardan ve konuÅŸulanlardan anlaşılıyor ki, bu eylemlilik içerisinde olanların gerçeÄŸe ulaÅŸmak ya da gerçek dışılıkla mücadele etmek / hesaplaÅŸmak gibi bir erdemliliÄŸi insanlığın gündemine taşıyacak / hatırlatacak niyetleri sinelerinde taşımamaktadır.

KonuÅŸanların ve konuÅŸmanın, sahip olması gereken soyluluk ve sorumluluktan azadeliÄŸi, konuÅŸulanların ise, iyiliÄŸin asaletini artıracak / sözün asilliÄŸini bünyesinde taşıyacak bir içeriÄŸe sahip olmaması; önce sözü sonra da sözün sahibini deÄŸersiz kılmaktadır.

 

Söz, deÄŸerini yitirmiÅŸse; konuÅŸuldukça / konuÅŸtukça sahibini arsızlaÅŸtırır. ArsızlaÅŸan söz sahibi, konuÅŸtukça daha da ahlaksızlaşır, azgınlaşır. Arsızın aÄŸzından çıkan ahlaki masumiyetini yitirmiÅŸ söz, yürekleri çölleÅŸtirir. Akılları dondurur. KonuÅŸan arsız sadece söze ihanet etmez, yere de ihanet eder.

Arsız aslında yersizdir.

Arsız ve yersiz olan hala konuşuyorsa, ortada hastalıklı bir durum var demektir. Bu eylemlilik toplumda aksi seda bulabiliyorsa, toplumsal bir patolojik vakıadan bahsetmemiz gerekecektir.

Her ikisinden de bahsetmeyi ehli olanlara bırakıyorum.

Hayatın içerisinde büyük bir kimlik, kiÅŸilik ve onur erozyonu yaÅŸanmaktadır. Bütün insanlık deÄŸerleri vahÅŸice çiÄŸneniyor.

Buradan söz ehli olanlara ve sözü olanlara, hatırlatmalar yapmak istiyorum.

KonuÅŸmanın ve söz söylemenin paradigmalarını, bugün konuÅŸanların üzerinden oluÅŸturmak istiyorum.

Bugün söz söyleyenler; dün, bugün sözü söyledikleri yerde durmuyorlardı.

Bugün söz söyleyenler; dün durdukları yerde, bugün söylediklerini söylemiyorlardı.

Bugün söz söyleyenler; dün durdukları yerde her ÅŸey bugünkü kadar aÅŸikar iken, bugün söylediklerini o gün (neden) söylemiyorlardı / söyleyemiyorlardı.

Bugün söz söyleyenler; bugün söylediklerini, söylenmesi gerekenler olarak belirledikleri ya da deÄŸerlendirdikleri için mi söylüyorlar?

Bugün söz söyleyenler; sözün konusu olanları, yeni anladıklarından mı bugün konuÅŸuyorlar?

Bugün söz söyleyenler; bugün durdukları yere, dün durdukları yer, yanlış olduÄŸu için mi geldiler?

Bugün söz söyleyenler; söz söyleme hakkına sahip olmak için mi bugün durdukları yere mevzilendiler?

Bugün söz söyleyenler; söyledikleri yada söylemek istediklerinin etkisiyle mi bugün durdukları yere geldiler / sürüklendiler?

Bugün söz söyleyenler; konuÅŸulanların tam da bugün, söylenildiÄŸi yerde ve söylenilmesi gereken ilkesellikte olduÄŸuna dair / olması gerektiÄŸinin cevabını kendilerine verebiliyorlar mı?

Bugün söz söyleyenler; hem sözümüz, hem de sözümüzü onurlandıracak bir yerimiz vardı saygınlığıyla; yere ve söze sahip olmanın haklılığıyla konuÅŸtuklarını söyleyebiliyorlar mı?

Bugün söz söyleyenler; zamanı geldiÄŸi, ÅŸartları oluÅŸtuÄŸu için mi konuÅŸuyorlar?

Bugün söz söyleyenler; sözün söylenmesi gereken zamanının gelmesi için, hangi zamanları, soylu eylemleriyle onurlu kılmışlardır?

Bugün söz söyleyenler; ÅŸartlar oluÅŸtuÄŸunda mı aÅŸikar olmalılar?

Bugün söz söyleyenler; sözü deÄŸerli kılan zamanları oluÅŸturmak zorunda deÄŸiller midir?

Bugün söz söyleyenler; söyleyeceklerinin ortamını mı buldular, yoksa oluÅŸturulacak her ortama söyleyebilecekleri söz mü biriktirdiler?

Bu gün konuÅŸanlar, konuÅŸmayı hak etmiÅŸ olanlar mı?

Ey Müslümanlar!

Ey ''söz medeniyeti çocukları!''

Kelamullah hakkı için;

Sizleri, söylediklerinizin rehini olmanıza karşı uyarıyorum.

Her ÅŸeye raÄŸmen konuÅŸmak istiyorsanız / istiyorsak, konuÅŸma; sorumluluÄŸumuzu yerine getirmek istiyorsak, hiçbir korkuya kapılmadan ve kaygılanmadan, tevil etmeden, tehir etmeden, dolaylı bir dil kullanmadan, mazeretlere sığınmadan yalnızca sözün erdemine sığınarak konuÅŸmalısınız / konuÅŸmalıyız.

EÄŸer durduÄŸumuz yerden konuÅŸuyorsanız / konuÅŸacaksanız, sözünüzü söylemeden önce yerinizi aÅŸikar etmelisiniz, ya da yerinizi belli edecek sözü söyleyebilmelisiniz.

Yere ve söze sahip olmanın kaygılarını deÄŸil, asilliÄŸini taşımalısınız.

Bir yere ve söze sahip olmanın asilliÄŸi sizi onurlandırmıyorsa; sözü söylediÄŸinizde yeriniz size dar gelebilir ya da size, yerinizi dar edebilirler. Söz sahibinin erdemliliÄŸi, sözü söyledikten sonra, sözü söylediÄŸi yerde durabilmesinden kaynaklanır. Söz sahibini yerinden sözü deÄŸil, kaygıları eder. Kaygılar, söz sahibini, sözü söylediÄŸi yerden, bir daha o sözü söyleyemeyeceÄŸi yere sürükler.

Åžöyle bir bakın, kaç kiÅŸi dün sözü söylediÄŸi yerde duruyor.

Söz söylemeye hazırlananlar, kaygılarınız, sizi yerinizden edecekse: Susun!

Bugün kaygısızca konuÅŸabilecek olanlar sözünü söylesin.

Bugün konuÅŸacak olanlar; ya sözü söylemeden önce yerini bulmalı / belirlemeli yada sözünün belirlediÄŸi yerde durmayı göze almalıdır.

Bugün konuÅŸacak olanlar; konuÅŸtuklarını, kendilerine dar edemeyecekleri yerden söylemeli ya da size dar gelmeyecek yerden konuÅŸmaya baÅŸlamalısınız.

Yeriniz ve sözünüz varsa, ki; yeri olanın mutlaka sözü de vardır. Yere ve söze ihanet etmeden, sözünü söylemeli ve arkasında durmalıdır.

Fakat her sözü olanın yeri olmayabilir. Ä°ÅŸte, yeri olmayan söz fitneden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Söz ya bir yere sahip olmalıdır ya da (kendisine) bir yeri inÅŸa etmelidir ki, fitne olmaktan kurtulsun.

Zaman gösteriyor ki;

Yerimizin ve sözümüzün olması konuÅŸmamız için yeterli gerekçeyi oluÅŸturmamaktadır. KonuÅŸacaksanız yere dair bir kaygı, size dair bir saygı, söze dair ÅŸüphe içinde olmayacaksınız. Fitneyi ortadan kaldıracak söz; hesapsızca ve hesaplaÅŸmayı göze alacak ilkelilikte olandır.

KonuÅŸanlardan ve konuÅŸulanlardan anlaşılıyor ki, gerçeklerle yüzleÅŸmek yada gerçek dışılıklarla hesaplaÅŸmak üzere deÄŸil, bir hesabı tutturmak üzere bütün bunlar yapılıyor.

Gerçekler nedir? Sorusunun burada yeri yok.

KonuÅŸanların gerçeklere ne kadar sahip olup olmadığı, asla burada tartışma konusu deÄŸildir. Buranın konusu, hesabı olanların ve yaptıkları hesabın tutmasına yönelik konuÅŸulmasıdır. KonuÅŸmanın hedefi konuÅŸulanların içeriÄŸi ve niteliÄŸini de belirliyor.

Bir hesabın tutması için, o hesaba dair kaç tane etkin unsurun dikkate alınması gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸümüzde; hesabı tutturacak olan sözün ne kadar eÄŸilip büküleceÄŸini / söze dair bütün niteliklerini bir bir yitireceÄŸini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bugün yaÅŸanılan / söze yaÅŸatılanlar tam da budur.

HesaplaÅŸmak, o her ne ise, gerçeklere ulaÅŸmak gibi bir erdemliliÄŸi seçtiÄŸinde gerçekleÅŸecektir.

Seçmek bir irade iÅŸidir ve hesaplaÅŸmak için seçtiklerin uÄŸrunda mücadele etmeyi gerektirir.

Seçmek, mücadeleye adanmaktır.

Ä°ÅŸte bugün sahip olunması gereken tek gerçek, hesaplaÅŸmanın mücadelesini verebilmektir.

Yeri ve sözü olanlar; yerin haysiyeti, sözün onuru için bu gerçeklikten asla kaçmamalıdır.

Kaçtığınızda; bugün olduÄŸu gibi sığındığımız yer, kaçtıklarınızın gazabından baÅŸka bir yer olmayacaktır.Kaçtıklarımız çoÄŸalarak hayatı kuÅŸatırken, kaçtıklarımızın tahakküm ettiÄŸi zamanları bize yaÅŸatmaktadır. Kaçtıklarımız  / kaçtığınız ÅŸey aslında kaçamadığınızdır. Kaçamadıklarınız aslında sığındıklarınızdır. Bugün sığındığımız yerin gazabını tadıyor, fitnesiyle fitneleniyoruz.

Kaçmanın bugün tarifsiz bir tutsaklık olduÄŸunu anlıyoruz. Yersiz ve sözsüz kalışımızın sebebi, dün tanımlayamadığımız kaçışımızın bizi gayya kuyusuna düÅŸürmesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Kaçtığımız ÅŸeylerin bugün nasıl bir veba gibi yayılarak tüm toplumu hastalandırdığını görüyoruz.

Kahredici bir karantina içinde kaldık.

Beyinleri felçleÅŸtiren havayı solumak zorunda kalıyoruz.

Psikolojik, ideolojik, politik ve hizipçi baskılar altında bulunan halklar bir an önce bu duygusal ve zihinsel travmadan çıkarak; akılcı, gerçekçi çözümlere yönelmelidir.

Ahlaksız deÄŸerlendirmeler, akılla iliÅŸkisiz yorumlar, vicdansız eylem biçimleri, hiçbir deÄŸer içermeyen düÅŸünüÅŸ ve davranış tarzları sergileniyor. Toplumun ruhu tahrip edilmekte, çıkarlar uÄŸruna tüm gerçeklikler utanmazca çarpıtılmaktadır ''. Statükocu düzenler, içinde bulundukları tavırlarla; tükeniÅŸlerinin ve çöküÅŸlerinin hırçınlığını sergilemekteler, toplumsalın mahremiyetine tecavüz ederek.

Gizemli din algısıyla nesneleÅŸtirilen yığınlar, güdümleniyor ve denetim altına alınıyor. Toplum (yığınlar) bilinciyle hareket edemiyor. “Siyasal örneÄŸi bulunmayan tavırlar, tarihsel tecrübelerde benzeri görülmeyen uygulamalar, aidiyetleri yaralayıcı ve imha edici çok yüzlülükler, terbiyeden yoksun davranışlar ve dil kullanılıyor.’’ Siyasi ve ekonomik ihtilafların din üzerinden konuÅŸulması ve Müslüman halkların yürütülen bu mücadelenin aracı olarak kullanılması, vicdan sahibi insanlara utanç verici zamanları yaÅŸatmaktadır.

Hayatın ruhunu kirleten varoluÅŸlara, yalana / yanlışa ve ideolojik dayatmalara direnmek insan onurunun ve erdeminin doÄŸal gereÄŸidir. ''Erdemli insanlar, erdemli topluluklar, erdemli eylemlerde bulunmazlarsa, kötülere ve kötülüklere mahkum olurlar.''

Oysa kaçmasaydık.

Yürüseydik; üzerine yürünmesi gereken her ne varsa, bugünleri tohumlayan zamanları engelleyebilirdik.

KöhneleÅŸmiÅŸ kalıpları...

Sömürgeci yapıları.....

Reddedebilseydik…..

UyuÅŸturucu / uyutucu, hamaset ve keramet dinletilerinin; toplumun algısını körleÅŸtiren, yığınlaÅŸtıran ve teslim alan etkisini kırabilirdik.

Ä°nancımıza ait dünyamızı kurabilirdik.

Ama yapamadık.

Åžimdi ortada can yakıcı gerçek olarak, "yozlaÅŸmış bir din ve dindarlığı / düÅŸüncesiz, tefekkürsüz yaÅŸam biçimleri / soysuz dünya görüÅŸleri ve ruhsuz müntesiplerinin iÅŸgali altında’’ bir yaÅŸamla karşı karşıyayız.

Ä°deolojik körleÅŸme, düÅŸünsel donukluk ve baÄŸnazlık, zihinleri çölleÅŸtiren önyargı; bütün gönül iklimlerini kuraklaÅŸtırarak, hayatı çölleÅŸtirmekte; deÄŸer sahibi insanları vahası olmayan bir hayata mahkum olmaya zorlamaktadır.

Bugün sadece konuÅŸuluyor.

Dudaktan çıkan sözün varacağı yer kulak kepçesidir; yürekten çıkan sözün varıp duracağı yerse muhatabın yüreÄŸi olacağı'' hikmeti aklımıza gelmemektedir.

Hiç düÅŸünülmüyor.

DüÅŸünülmediÄŸi için de görülmüyor.

Hiç düÅŸünmeden bu kadar çok konuÅŸmanın nasıl sonuçlar ortaya çıkardığı görülmüyor.

Ä°yiye ve iyiliÄŸe dair ne varsa imha ediliyor.

Tarihte görülmemiÅŸ belki de görülmeyecek bir toplumsal akıl tutulması yaÅŸanıyor.

Ä°deolojik hurafelerin insanları, nasıl insanlıktan çıkardığı görülemiyor.

Despotik, hurafeci yapıların, ahlaka ait olan üzerinden toplumsala nasıl gazaplandıkları görülemiyor. Bu yapıların maddi / ekonomik deÄŸer ölçütleri dışında tüm ölçütlerin ayaklar altına alınmasında bir sakınca görmediÄŸi(ni) görülemiyor.

Çıkarların dünyasına hizmet edenlerin, sinelerinde sakladıkları; lanetlediklerinden belli olduÄŸu görülemiyor.

Bir inanç iddiasında teslim olanların, “Ä°slam'ın dünya görüÅŸüne baÄŸlanmaktan çok; içerisinde bulundukları akımların / eÄŸilimlerin / örgütlerin / partilerin görüÅŸlerine baÄŸlandıkları,’’ aziz Ä°slam'ın ikliminde yeÅŸermedikleri gösterdikleri ideolojik ÅŸiddetten belli olmaktadır.

Toplumsalın bütünlüÄŸünde ve algısında büyük yarıklar oluÅŸtu; konuÅŸulan dil yarıkları geniÅŸleterek, insanları insanlıkta birleÅŸtirecek köprülerin bir daha kurulamayacağı kadar büyütmektedir.

HesaplaÅŸma ile hesaplarımız arasındaki çeliÅŸkiler bizi bugünkü duruma getirdi.

Hesaplaşırken, tutturulacak bir tek hesabın olduÄŸunu aklımızdan / gönlümüzden çıkarmadan yapmalıydık.

Bizim için tutturulacak bir tek hesap vardır.

Ahiret hesabı.

Bu hesabı tutturmanın da bir tek yolu vardır:

'' Rahmanın ülkesi olan ruhumuzun yeniden yeryüzüne uyanması, her birimizin ilahi ahlakın berrak sularına inmesiyle mümkün olabilir.''

"Çıkarcılık, kimliksizlik ve kimlik bunalımı, merhametsizlik, sevgisizlik, saygısızlık, erdemsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, insani iklimleri çölleÅŸtirirken; manevi, ahlaki, kültürel ve siyasal kargaÅŸa derinleÅŸirken;’’ hakikatin bilgisi ahlaksız bir temel üzerinden tüketilmektedir.

Aklımızın, bilincimizin, algımızın, ruhumuzun, sevgimizin, umutlarımızın, duyarlılıklarımızın, kişiliklerimizin; şahit olduğumuz tarihin ve zamanın kirletilmesine izin vermemeliyiz.

DüÅŸünmeyi yok eden yapıların, insanlığı ve insani olanı nasıl yok ettiÄŸini; toplumsalın uyanması gereken tek gerçek olarak, nesneleÅŸtirilmiÅŸ halkların hafızasına taşımalıyız.

Bunun için:

Çölde konuÅŸmaktan ve çölleÅŸtirici dil ve üsluptan vazgeçmeliyiz.

Ä°nsanlığın bilincine / kalbine / vicdanına ulaÅŸabilecek söz sahibi olmalıyız.

Yerini inÅŸa edemeyen / sahibini özneleÅŸtirmeyen / ruhları özgürleÅŸtirmeyen / toplumsal iklimi yeÅŸertmeyen sözü söylememeliyiz.

Kimse durduÄŸu yerden konuÅŸmuyor. KonuÅŸanlar; konuÅŸtuklarıyla, durduÄŸu yer hakkında bilgi sızdırmamaya çalışıyor.

DurduÄŸumuz yerden konuÅŸmayacaksak / konuÅŸamayacaksak; susmalıyız. KonuÅŸtuÄŸumuz yerde duramayacaksak, yerin ve sözün izzeti için / iffeti için konuÅŸmamalıyız.

Konuşulanlardan ise, konuşulması gerekene dair bir iz, konuşulacak zeminin ahlaklılığına ait deliller bulunmuyor.

Bugün konuÅŸulanlar; dün ve dünden önce konuÅŸulmamışsa, bugün konuÅŸtuklarımız, geçmiÅŸte konuÅŸmadıklarımız fakat konuÅŸmamız gerekenler deÄŸildir. Bugün konuÅŸanlar dün konuÅŸması gerekenleri bugün, aynı anlamlılık içinde mi konuÅŸuyorlar.?

Dün, dünde kalmış, bugün dünden gelenler konuÅŸuluyorsa, dün konuÅŸtuklarımız bize ait olanlar deÄŸilmiÅŸ demektir.

Bugün konuÅŸtuklarımız dünden getirdiklerimiz mi?

Selam ve dua ile

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.