Sosyal Medya

Makale

Kur'an'ı kimse anlamaz derseniz...

Dikkat edilirse Selefilik Orta Arabistan merkezli bir akımdır. Yani Kur'an-ı Kerim'i ve hadisleri orijinalinden bilme imkânına sahip kiÅŸilerce ortaya atılmıştır. Sünneti anlama imkânları vardır ve onu devre dışı bırakmamışlardır. Kur'ancılık, ya da Kur'an İslamcılığı ise dediÄŸimiz gibi Hindistan'da ortaya çıkmıştır. Bu fikrin ilk tohumlarını atan kiÅŸi ilk İslam modernisti Sir Seyyid Ahmed Han'dır (v. 1898). İsmindeki Sir (Sör) unvanını kendisine verenler İngilizlerdir. Sir, onlarca çok hatırlı bir unvan olduÄŸuna göre bunu, Ahmet Han'ın İslam'a yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ona vermiÅŸ olduklarını düÅŸünmek safdillik olur. Demek ki, İngilizler bu anlayıştan yaÄŸ çıkarma imkân ve istidadını hemen farketmiÅŸlerdir.

O halde diyebiliriz ki, Selefilik de, Kur'ancılık da tepkisel bir tefriti ifade eder. Ama Selefilik diÄŸerine göre çok daha masum ve makuldür.

Bizim öÄŸrenci olduÄŸumuz yıllarda Türkiye'de insanları Kur'an-ı Kerim'den ÅŸiddetle kaçındıran meÅŸrepler vardı. Aman, kimse Kur'an-ı Kerim'e, hatta mealine ve tefsirlerine bakmasın, anlamanız mümkün deÄŸildir, yanlışa sapabilirsiniz diyorlardı. Peki, ne yapacağız diyenlere de, gelin büyüklerinize sorun, onlar size doÄŸruları söyler diyorlardı.

Kur'an-ı Kerim'i sosyal ve siyasi boyutuyla yeniden gündeme getiren ve böylece ümmetin uyanmasına sebep olan Mevdudî ve Seyyid Kutup gibi âlimlere ağır hakaretler ediliyordu.

Hayrettin Bey'den dinlemiÅŸtim; İstanbul MüftülüÄŸü'nde Ömer Nasuhi Bilmen Hoca ile (Allah rahmet eylesin) dersler yapıyorduk. Kur'an-ı Kerim'in, hatta hadislerin anlaşılmak için okunamayacağında herkes müttefikti. Kur'an-ı Kerim teberrüken okunurdu, Buhari-i Åžerif de yangın ve deprem gibi felaketlerden korunmak için büyük camilerde okunurdu. Tartışılan ÅŸey fıkıh kitapları idi. Acaba fıkıh kitapları anlaşılmak için okunabilir mi idi, yoksa onlar da sadece teberruken mi okunmalı idiler? Nihayet fıkıh kitaplarının anlaşılmak için okunabileceÄŸine karar verilmiÅŸti.

İşte bizim Kur'an İslamcılığımız böyle bir ifratın aksü'l-amelidir. Onun için henüz heyecanlı gençlik yıllarındadır. Mazur görülür tarafları vardır. Ama anlayamadığım bir husus, neden bizde Hindistan'dan yüz elli sene sonra ortaya çıkmış olmasıdır?

Bu tepki elbette bir yere kadar mazur görülebilir, ama ÅŸimdilerde Arapça'yı bile bilmeyen, bir iki meal okumuÅŸ bir delikanlı, 'hayız ayetinde kadının namaz kılamayacağı ve oruç tutamayacağı söylenmiyor, bunu nereden çıkarıyorsunuz?' diye sorabiliyor. Aynı mantıkla gittiÄŸiniz ve namazların beÅŸ vakit olduÄŸunu, ya da ÅŸu kadar rekâtla ve bizim kıldığımız ÅŸekilde kılındığını nereden çıkardınız dediÄŸinizde bocalama ve çeliÅŸki baÅŸlıyor. Elbette bunun mantıksal sonucu; zaten Kur'an'da böyle günde beÅŸ vakit yatıp kalkma gibi bir ibadet yoktur, 'salat' tespih ve duadan ibarettir, sabah akÅŸam birkaç kez tespih çekersin yeter deme noktasına varmadır ve Hint Ehl-i Kuran'ında olduÄŸu gibi bizde de bunu seslendirenler çıkmıştır.

Bu süreci bu mantıkla sürdürürseniz Mısır kökenli Amerikalı sahte peygamber ReÅŸad Halife ve bizdeki çömezleri gibi Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinin de sisteme uymadıkları için çıkarılmaları gerektiÄŸini söylemek zorunda kalırsınız. O zaman da Allah ÅŸifa versin demekten baÅŸka çaremiz kalmaz.

Anlaşılan Kur'ancıların en halledemediÄŸi mesele namazdır. Bir Hint Kur'an İslamcısı olan Allame MeÅŸriki'ye göre namaz, tabiat kanunlarını teknolojik amaçlarla kullanabilmektir. Bu açıdan da Batılılar namazı en iyi kılanlardır. Bir zamanlar Garaudy'nin de namazı duadan ibaret gören bir mülakatını okumuÅŸtum.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslam Allah'ın gönderdiÄŸi yegâne dindir, onun tek kaynağı Allah'tır, O'nun vahyi olan Kur'an-ı Kerim'dir. Ancak onun önce kabule mazhar olması, sonra doÄŸru anlaşılabilmesi Hz. Peygamber'e ve onun hatasız uygulamasına/sünnetine ihtiyaç doÄŸurmuÅŸtur. Bu ikisi aslında iÅŸin teori ve pratiÄŸi olarak birdir. Sonra bunların ittifak edilen ya da edilmeyen yorumları gelir. Dinin sabitesi konusunda ittifak edilenin aksine bir görüÅŸ ortaya atmak zaten mümkün deÄŸildir. Edilmeyenleri tamamen atmak, ÅŸeran caiz olsa da aklen ve fiilen mümkün deÄŸildir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.