Arif Arcan: Müstağnilik: Kölelik Ruhu ve İktidarın Tövbesi
Anlamın kaybolduÄŸu bir çaÄŸda, kölelik yalnızca bedensel bir boyuta indirgenemez. Daha derinde, ruhun köleleÅŸmesi diyebileceÄŸimiz bir hal söz konusudur. Bu hal, basit bir itaat duygusunu aÅŸar; korku, nefret ve bir tür vazgeçilmezlik yanılsamasıyla örülüdür. Kölelik ruhu, bireyin kendi benliÄŸinden korkması, onu inkar etmesidir. Zira kendini keÅŸfetmek, kaçınılmaz olarak her türlü sorumluluÄŸu üstlenmek ve bu sorumluluÄŸun bedelini ödeme mükellefiyeti ile yüzleÅŸmek demektir. Toplumun herhangi bir kesimine aidiyeti reddedilerek, hukuksuz ve dolaysız bir ÅŸekilde korunmasız bırakılan insan, bu ruh halinin en somut mekanizmalarından birini tecrübe eder.
İktidar olgusu ise, bu kölelik düzenini içkin kılarak iÅŸler. İster dini, ister seküler temellere dayansın, nihayetinde her iktidarın süreç içinde vardığı nokta, çoÄŸu zaman kendi meÅŸruiyetini mutlaklaÅŸtırmak, hatta ilahlaÅŸtırmak eÄŸilimidir. Kur'an'ın Nasr Suresi'ndeki uyarı tam da bu noktada çarpıcıdır: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiÄŸinde... hemen Rabbini hamd ederek tesbih et ve O'ndan bağışlanma dile." Zafer sonrası gurura kapılmamak, iktidarın geçiciliÄŸini ve asıl gücün kaynağını hatırlamak, bir nevi tövbeye davettir. Davud peygamber kıssası da benzer bir ikazı somutlar. Kendisine iktidar, hikmet ve hüküm verme yetisi bahÅŸedilen Davut, bir an için sahip olduÄŸu nimetleri ve konumu mutlaklaÅŸtırma hatasına düÅŸer. Ancak hemen ardından gelen ilahi uyarıyla sarsılır, secdeye kapanır ve bağışlanma diler. Burada vurgulanan, ses mesafesinin kaybedilmesidir: Yönetici ile yönetilen arasındaki mesafe, hakkını arayanın sesinin ulaÅŸamayacağı kadar açıldığında, iktidar meÅŸruiyetini yitirmiÅŸ demektir.
Siyaset ilmi ya da bilimi denilen disiplinin kadim varoluÅŸ amacı, tam da bu iktidarı "adam etmek", onu sınırlamak ve adalet çerçevesinde yönetmek içindir. Hz. Adem'den itibaren insanlık tecrübesi, yöneticiye nasıl iyi bir yönetici olunacağını, adaleti, düÅŸmana ve tebaaya nasıl davranılacağını anlatan ahlak ve nasihat metinleriyle doludur. DoÄŸu'da ve Batı'da, özellikle kadim kültür havzalarında yazılan siyasetnameler, iktidar sahibine "adam ol" uyarısı yapmak, sonunun ne olacağını göstermek için kaleme alınmıştır.
Ancak modern zamanlarda bu eleÅŸtiri ve sınırlama mekanizmaları iÅŸlevini yitirmiÅŸ görünüyor. Gösteri çağının parlak ışıkları altında, iktidarlar yeni türden makuliyetler üretmekte ve bu makuliyetler toplumsal bir norm statüsü kazanmaktadır. Bir zenne kıvamındaki ÅŸovmenden savaÅŸ idare eden bir devlet baÅŸkanının çıkması, ayarsız söylemlerin iktidara taşınması veya eski bir istihbarat elemanının efsaneleÅŸtirilerek ebedi ÅŸef pozisyonuna yükseltilmesi, bu garip makuliyetlerin siyaset sosyolojisini aÅŸan örnekleridir. Muhafazakarlık kavramı da bu süreçte içeriÄŸi boÅŸaltılarak, aslında bir zümrenin sürekli yönetim hakkını meÅŸrulaÅŸtıran bir ideolojiye dönüÅŸtürülmüÅŸtür. Oysa gerçek muhafazakarlık, milli ve manevi deÄŸerleri korumaktan ziyade, iktidarın doÄŸası gereÄŸi yozlaÅŸma eÄŸilimine karşı toplumsal hafızayı ve eleÅŸtirel aklı canlı tutmaktır.
Kölelik ruhunun toplumsal tezahürü, sorumluluk almaktan ısrarla kaçınmaktır. Firavun karşısında Musa'ya iman etmekten çekinenlerin durumu bunun tarihsel bir örneÄŸidir. Farkındalık vardır, ancak bu farkındalığın getireceÄŸi sorumluluk ve bedel ağır gelir. "Maceraya gerek yok, bildiÄŸimiz düzende devam edelim" anlayışı, köle ruhunun kolektif bir teslimiyet ifadesidir. Bu ruh, sadece yönetenleri deÄŸil, yönetilenleri ve iktidarı alkışlayan, onun etrafında konumlanarak pay kapmaya çalışan tüm bir bloÄŸu ÅŸekillendirir. Spartaküs'ün özgürlüÄŸü Roma'ya saldırmakta deÄŸil, daÄŸları aşıp yeni bir hayat kurmakta araması gerekirken, kölelik zihniyeti onu eski efendisinin tahtına oturma hayaliyle sınırlamıştır.
Peki, bu anlam kaybı ve kölelik girdabından çıkış mümkün müdür? Kavrayıcı ve kapsayıcı bir anlam üretimi neye benzeyebilir? Belki de cevap, her türlü iktidarın ve kimliÄŸin ötesinde, bireyin kendi sorumluluÄŸunu üstlenmeye cesaret etmesinde yatmaktadır. Köle, özgür olacağı günü hayal ederken bile kendini efendisinin yerine koyar. Özgürlük ise, tam da bu zihinsel kalıpları kırarak, kendi varlığının ve eyleminin sorumluluÄŸunu almakla baÅŸlar. Davud'un tövbesi, Süleyman'ın atlara olan düÅŸkünlüÄŸünden sıyrılışı, Musa'nın kavmini sürekli sorumluluÄŸa çağırması, iÅŸte bu kölelik ruhundan özgürleÅŸmenin prototiplerini sunar. Nihayetinde, iktidar verildiÄŸi gibi geri alınabilen geçici bir nimettir. Kalıcı olan, yalnızca insanın kendi nefsine ve Rabbi'ne karşı hesap verme bilinci ve bu bilinçle kurduÄŸu anlamdır.
Arif Arcan

Henüz yorum yapılmamış.