Sosyal Medya

Makale

Kitap'a Sığınmayınca, Dünyaya Sığılmıyor

İnsan bir ırka, bir ülkeye sığmaz, sığdırılamaz. Sınırları ve sınırlamaları aşma özelliklerine sahip varlık olarak insan, dünyaya da sığmaz. İnsanın insana benzerliği, aynı hamurdan yapılan ekmeklerin benzerliği gibidir.

İnsanı insandan ayrıan temel faktör tercihidir. İradesiyle büyük soruya vermiş olduğu cevap insanı farklı kılar.

Dünyada bulunuş amacını bir yaratıcıya bağlayan ve ondan gelen ölçüyü tasdik edenle, karşı çıkan çok sayıdaki çeşitlilik arasında telif edilemez bir fark oluşur. İnsanlar aynı iş yerini, aynı apartmanı paylaşsalar dahi bu fark varlığını korur. Bu fark yani ontolojik konumlanmanın varlığı düşmanlığı gerektirmez, her konuda birlikteliğe de izin vermez.

Karşılıklı iletişim, çeşitli boyutlarda süren diyalog ortamı, sözün ve sözlerin ortaya çıkmasına aracılık etmiş olur. Sözün gücünün ortaya çıkması diğerlerinden ayrılması, lafız, eylem ve düşünsel cepheleriyle anlaşılmasıyla mümkün olabilir.

Bu durumda, vahyin lafızdan eyleme, oradan düşünceye saÄŸlıklı akması, farklı tercihlerdeki insan fıtratını etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Kitabın; “Onlar sözlü, dinler ve en güzeline uyarlar...” (Zümer, 39/18) dediÄŸi vasattan böylesi bir ortam anlaşılıyor.

Modern dünyanın fiziği bu ortama denk düşüyor, ancak bunun dışında ortaya çıkan hemen her durum çatışma potansiyeline sahip. İnanç, fikir ve kültürel vasatlar gittikçe daha çatışmacı bir hal alıyor.

Fıtratın dili ve kulağı, gürültü ve şiddetin üstesinden gelemiyor. İnsanlar arasında ortaya çıkan anlamsız farklılıkların, suni çatışmaya sebep olması, gelinen aşamanın tehlikesine işaret ediyor.

İnsanlar diledikleri iletiÅŸim imkân ve cihazı icat etsinler; dil ve kulak görevini yitirmiÅŸse, her ÅŸey yanlış anlaşılacaktır.

Öyle de oluyor.

İnsan her an patlamaya hazır bomba gibi. Gerilim içindeki insan, ona yönelen her söz ve bakışı tehdit olarak algılayan halet-i ruhiye içinde.

Dinlemek, düşünmek çok uzaklara göç etmiş. Bırakalım farklı ayrımları, aynı inancın farklı yorumları olan mezhepler, aynı ayetleri okurken birbirlerini yok etme delilleri üretebiliyorlar.

Ulus milliyetçiliğine sinen virüs, orada eksik bıraktığım mezhep asabiyesi ile gerçekleştirmeye yelteniyor ve bu tercihinde, kitaba rağmen, başarılı oluyor.

Burası durup düşünülecek, tek başına kalmak pahasına Kitap’a yaslanılacak yerdir. Suriye üzerinden, en yakıcı yerden, durumu analiz etmeye kalktığımızda yapılan yanlışları göremiyor ve konuÅŸamıyorsak ortada bir yanlış var demektir.

Sürekli konu ettiğimiz gibi Müslümanın Müslümanı, öldürmesi kadar dehşetli bir durum olması gerek.

Gözü kararmış iki çatışan kadar sarsıcı olan üçüncülerin durumudur. Üçüncü pozisyondakiler, çok yakın örneklerden yola çıktığımızda görüyoruz ki onlar da çatışan saflara eklemlenmişler.

Zalim sıfatı, duygunun insafıyla kimine anında verilirken, kimine vermede cimri davranılıyor. Çatışmanın asıl kazananının kim olduÄŸu aÅŸikâr ortadayken, görüntüler üzerinden zihni yönlendirme baÅŸarı olarak telakki ediliyor, çatışmalar üzerinden haklılık elde etme gayreti güdülüyor.

Hâlbuki iki taraf da bir an kinden arınıp kitaba yönelse ve Hâbil ile Kâbil kıssasını tekrar okusa her ÅŸey bambaÅŸka cereyana etmeye baÅŸlar.

Bilhassa üçüncü taraf bu tavırdan sorumludur. Âlimleri evine kapanan, ortaya çıkarılanın da söyledikleri arasında insicam bulunmayan bir dönemde, tekrar tekrar Kitap’a sarılmaktan baÅŸka çaremiz kalmadı.

GüneÅŸli güne, her ÅŸeyin yolunda olduÄŸu zamana mı aittir bu Kitap? Sorunların çözümünde, her an ve her mekânda hükmü geçmiyorsa Hakikat nedir o zaman?

Sorun, zor zamanı hesaba katmadan ve onun yakıcı yanını ortaya koymadan suni ve hemen düşen düşmanlığa dönüşebilen suni bir kardeşlik söylemi ihdas etmemizde yatıyor.

Kardeş olamamak, kardeş görünmek... Fitneye malzeme olmak...

Cevdet Said, yakınlarını kaybetmiÅŸ, bedel ödemiÅŸ bir âlim olarak bir tavır ortaya koydu. İki tarafı kırmadan uyarma çabamızı çok daha sarsıcı biçimde, hem de ateÅŸin ortasındayken sahici bir âlim tavrıyla ortaya koydu.

En azından Türkiye’deki taraflaÅŸma, canı yanmış bir âlimin adaleti ayakta tutma çabasından ders çıkarır.

Kini tedavi etmek, öfkeyi bastırmak ve sabrı kuÅŸanmak, Kitap’ın bize, bizim birbirimize telkin ederek baÅŸarabileceÄŸimiz, Müslümanca ortamın özelliÄŸi deÄŸil mi?

Ulus bir hapishanedir, insan içine sığmaz. Mezhep milliyetçiliği, aynı virüsün inançtan inşa ettiği en az onun kadar yıkıcı bir hastalıktır.

Ehli kıbleyi, birbirini kırma hastalığına karşı korumak için aileden ve anaokulundan başlayan bir bilince ihtiyaç var.

Ahmet Mercan

Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.