Sosyal Medya

Mustafa Ünsal: Bakara 170. Ayet ile Tefekkür



“Onlara: "Allah'ın indirdiÄŸine uyun!" denildiÄŸi zaman, "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduÄŸumuz ÅŸeye (yola) uyarız!" derler. Peki ama, ataları bir ÅŸey düÅŸünmeyen, doÄŸru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (atalarının yoluna uyacaklar)?” Bakara 170

Ayette Rabbimiz muhataplarına, Allah’ın indirdiÄŸine, Kuran’a tabi olunması zorunluluÄŸu hatırlatırken, aslında bizim göstermemiz gereken tavra dikkat çekerken, Kuran’a uymanın esas olduÄŸunu ifade ediyor. Lakin ayette bahsedilen muhataplar bu çaÄŸrı karşısında “Hayır, bilakis” ile baÅŸlayan itirazlarında “Babalarımızı ne üzere bulduysak biz ona uyarız.” diye ayeti yalanlıyorlar.

Öncelikle meallerde “atalar” diye çevrilen “ebaena” ifadesi üzerinde dikkat kesilirsek. Kelimenin Türkçede tam karşılığı “babalarımız” demektir. Baba sadece biyolojik bağımız olan annemizin eÅŸi anlamına geldiÄŸi gibi, yoluna uyulan, sözü dinlenen, kendilerine tâbi olunan kimselere de denir. Biz de babayı farklı anlamlarda kullanırız. Bazen bir ihtiyara, bazen bir mafya liderine, bazen bir kanaat önderine, bazen takdir ettiÄŸimiz babacan birini “baba adam” diye ifade ederiz. Arapçada da baba, bizim gibi farklı anlamlarda kullanılır. Meallerde genelde “atalar” olarak çevrilir. Bizim kültürümüzde “ata” dediÄŸimiz zaman eskiden yaÅŸamış ve ölmüÅŸ büyüklerimiz akla gelir. Dolayısıyla bu ayetin vurgusunu günümüzde yaÅŸayanlarla çok da baÄŸdaÅŸtırmadan anlamı adeta buharlaÅŸtırılır.

“Ebaena”, kendisine tâbi olabileceÄŸimiz, sözünü dinleyip peÅŸinden gidebileceÄŸimiz kendi babalarımız dâhil, hoca, alim, ÅŸeyh, efendi, kanaat önderi vb. gibi önder kabul edebileceÄŸimiz herkesi kapsayan bir ifadedir. Yoluna uyulan, önder kabul edilenlerin ölmüÅŸ gitmiÅŸ olmalarının yanında, yaÅŸayanların bu vasıfta anılanları belki de eskilerden daha etkindir.

Ayet muhatabına bizzat Kuran’a tâbi olmayı, Kuran’ın gösterdiÄŸi yolu izlemesi gereÄŸini hatırlatırken, “Hayır! Bilakis lider kabul ettiklerimizin bize gösterdiÄŸi yola uyarız.” demelerinin sebebi ne olabildiÄŸi üzerine düÅŸünmeli deÄŸil miyiz?

Bu kiÅŸiler, Müslüman oldukları iddiasında oldukları için bu hitap ile muhataptır. Kuran’a tâbi olmanın yolu, onu anlayarak okumaktan geçer. O zaman bu itiraz sahibi arkadaÅŸların acaba okumaları yok mu? “Biz okusak da bizim büyüklerimizin anladığı gibi anlamamız mümkün deÄŸil” mi diyorlar? Yoksa “Kuran her insanın anlayamayacağı, herkes için rehber olamayacak bir kitap” iddiasında mıdırlar? Bu gibi savunmalar ilk baÅŸta akla yatkın olsa da ayetteki “Allah’ın indirdiÄŸine tabi olun” emri doÄŸrudan Allah’tan gelmiyor mu? Peki bu soruları Allah bilmiyor mu? HaÅŸa, Allah düÅŸünemedi mi bu gibi ihtimalleri? Her ÅŸeyi yaratan Allah muhakkak bilir. Bu emir, Kuran ile muhatap olan herkese emrediliyorsa o zaman her insan kapasitesi oranında sorumludur. Zira, “Allah kimseyi taşıyacağından fazlasıyla mükellef kılmaz…” (Bakara 286)

Peki Allah bu ayette “ebaene” olarak ifade ettiÄŸi insanları kötülüyor mu?

Hayır, kötülemiyor, bize onların insan olduÄŸunu hatırlatıyor. Allah’ın indirdiÄŸine uyun emrine itiraz edip, efendilerinin, büyüklerinin üzerinde buldukları yola uyacaklarını söyleyenlere ÅŸu hatırlatmayı yapıyor: Hiçbir insana Allah’a teslim olunur gibi teslim olunmaz, hiçbir insana Allah’a güvenir gibi güvenilmez. Önder kabul ettiklerinizin insan olduÄŸu unutulmamalı. Rabbimiz ayette “Ya onlar akledemedi, doÄŸruyu bulamadılarsa da mı onlara uyacaksınız?” uyarısıyla, insan için her daim isabetsizlik ve yanılma durumu söz konusu olduÄŸunu hatırlatıyor.

“Ebaena” olarak kabul ettiÄŸiniz kiÅŸiler samimi olabilir, kötü niyetli olmayabilir, ama buna raÄŸmen doÄŸruyu bulamamış olabilirler. Hatta belki de onlar çok samimi ve gayretli olup doÄŸruyu bulmakta yetersiz kalmış oldukları halde Rabbimiz onların isabetsizliklerini mazur dahi görebilir. Bu ayette söz edilen muhataplar onlar deÄŸil, onlara tabi olan bizleriz. Allah her kuluna verdiÄŸi akletme kabiliyetini bizzat kendisinin kullanmasını ister. Elbette hocaları, alimleri dinleyeceÄŸiz, onlara sorup öÄŸreneceÄŸiz ama biz de öÄŸrenerek hayata geçirdiÄŸimiz yol bilgisini tahkik etmeyi ihmal etmeyecek, akletmeden, düÅŸünmeden taklit etmeyeceÄŸiz. Hiçbir mümin, baÅŸka bir insana Allah’a teslim olur gibi teslim olmamalı. Her daim kendisine söylenenleri tahkik etmeye, hakikati araÅŸtırmaya yönelmeli. Zira hakikatin mihengi sadece Allah’ın indirdiÄŸi vahiy, Kuran’dır.

MüÅŸriklere indiÄŸi iddia edilen bu ayet aslında bize, “(Yahudiler) hahamlarını (alimlerini), (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oÄŸlu [Mesih]’i (İsa’yı) Allah’ın peÅŸi sıra rabler edinmiÅŸlerdi. (Oysa) onlara ancak tek bir ilaha kulluk etmeleri emrolunmuÅŸtu. O’ndan baÅŸka ilah yoktur. O, onların ortak koÅŸtuklarından yücedir.” (Tevbe 31) ile beraber düÅŸünülmeli. Yahudiler, Hristiyanlar böyle yaptı, siz de hocalarınızı, alimlerinizi hatta uydurma rivayetler sebebiyle Abdullah oÄŸlu Muhammed’i (a.s.) onlar gibi rabler edinmeyin. EÄŸer arkasından gittiklerinizin, “uyun” diye önünüze koyduklarına sorgusuz sualsiz, Allah’ın indirdiÄŸinden haberiniz olmadan tabi olursanız, onları rabler edinmiÅŸ ve müÅŸriklerden olursunuz. Bu hatırlatma, aslında bizim ÅŸirke düÅŸmememiz için önemli bir tembih ve tehdit olarak düÅŸünülmeli, deÄŸil mi?

 

Mustafa Ünsal

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.