Kürsü
M. Ali Akbulut: Düşman ve Düşmanlaştırma (7): Hased

Bir kişide olmayan meziyet, ürün, özellik ya da mutluluğun başkasında olduğunu hissederek, o meziyet, ürün veya özelliğin kendisinde de olmasını istemektir. Hased, genel hatlarıyla bütün dinlerde ahlakî değerleri bozucu olarak nitelendirilir. Ferdî ve toplumsal olarak yıkıcı ve yok edici özellikler barındırır.
Hasedin yandaşları da vardır. Kıskançlık, çekememezlik gibi davranışlar bunların en önemlileridir. Birbirini besleyen bu davranışlar, eylem ve tonlama açısından birbirinden farklılık arz eder. Hased, sahip olunmayan bir meziyet, özellik veya imkânın elde edilme arzusuyken; kıskançlık, sahip olunanı kaybetmeme duygusudur. Çekememezlik ise hased ile kıskançlık arasında bir davranıştır. Kıskançlık üçüncü kişiler üzerinden, hased ise ikili ilişkilerde ortaya çıkar. İki kişi arasındaki ilişkide, “onda var olan bende de olsun” derken, üçüncü bir kişinin dahil olmasıyla kaybetme korkusu yaşanır.
Şimdilik konumuz hased…
Hased, kıyaslama durumuyla beslenir. Kıyasladığı kişide bulunan meziyet ve özellikleri küçümser, onların kendisinde olmasını ister. Bu yönüyle, sahip olmak istediği niteliklere bağımlılığı artar. Sahip olmadığını düşündüğü özelliklerden dolayı aşağılık kompleksine kapılır. Kendisinde var olan meziyetlerin ve özelliklerin farkına varamaz.
Başkalarının sahip olduklarına odaklandığı için kendi potansiyelini, imkânlarını ve yeteneklerini göremez. “O bunu hak etmiyor” düşüncesiyle, o kişi hakkında düşmanlık duyguları geliştirir. İçten içe kendini zehirler, etrafına da farkında olmadan zehir saçar. Hatta bu duyguyu meşrulaştırmak için senaryolar üretir. Olumsuz cümleler, yapılanları küçümseme, hareketleri eleştirme, kırıcı davranışlar sergileme gibi özellikleriyle çevresinde rahatsızlık oluşturur. Tüm bunları yaparken kendini büyük görme, yaptıklarını övme tavrı içine girer.
Sürekli olarak sahip olmadığı meziyet veya özelliklere “niçin” veya “neden” sahip olmadığını düşünür; “nasıl” sahip olacağına kafa yorar ve bu süreçte benlik ve kişilik zaafiyetine uğrar. Kıskandığı kişiye yönelik düşmanca düşünceler besler. Hatta “niçin” ve “neden” sorularını Yaradan’a meydan okuma noktasına taşıyarak isyana sürüklenir.
“Nasıl sahip olurum?” düşüncesiyle gayrimeşru yollara başvurabilir. Elde ederse, “küçük dağları ben yarattım” diyerek kibire kapılır ve Yaratıcı’ya meydan okumaya varan bir küfre sürüklenir. İnsanın yaratılışındaki özelliklerin farkında değildir. Her insanın bilgi, beceri ve yeteneklerle donatıldığını idrak edemez. Kişilere verilen imkânların bir imtihan olduğuna inanmaz. Kısaca, imkân ve imtihanın farkında olmadığı gibi yaratılış hikmetinin de farkında değildir. Dolayısıyla kendisi olmak yerine, başkası olma arzusuyla yaşar.
İnsanın yaratılış kıssasına dönecek olursak; iblisin, kendisine secde edin denilen insana karşı gösterdiği tavır haseddir. Kendisine verileni azımsayıp nankörlük etmesidir. Özünde şükürsüzlük olduğu için, sahip olduğundan daha fazlasını isteme duygusudur. Kendisine o meziyetler ve imkânlar verilse bile, yine de yetinmez. Bu yüzden doyumsuzdurlar. Kendisine verilen her şeyi alır, fakat yine de “daha fazlası” ister. “Hep bana, sürekli bana” diyen bir kişilik yapısına sahiptir.
İnsanın, ete kemiğe bürünmüş şeytanlaşmış hâliyle sergilediği hased, yeryüzünde sürdürülen bir davranış türüdür. Kötü ve çirkin görülür. Toplum tarafından hoş karşılanmaz.
Ferdî ve toplumsal hastalıklar sınıfında yer alan, geçmişten bu yana ahlakî bir problem olarak nitelendirilen hased; öfke, korku, üzüntü, kıskançlık, çekememezlik, aşağılık kompleksi, düşünme yetersizliği gibi sorunları da beraberinde getirir. Hasedci kişide akletme ve düşünme yeteneği kaybolur. Sağlıklı sorgulama yapamaz.
Günümüz modern dünyasında, iletişim teknolojisinin sunduğu sosyal medya aracılığıyla hased ve hasedçilik adeta yaygınlaştırılıyor. Dijital ortamlarda paylaşılan görsellerle doyumsuz duygular besleniyor. Beslenen bu doyumsuzluk, imkâna sahip olanlarda şükürsüzlüğü, izleyenlerde ise hasedi artırıyor. Zaman içinde kişi, kimliğini ve kişiliğini yok eden anlamsız içeriklerle içindeki hased duygularını yansıtmaya çalışır.
Sağlıklı düşünemeyen hasedci; sosyal medyada EKRAN MAYMUNU, iş yerinde PATRONUN ADAMI, toplum içinde KEM GÖZ, ticarette HAKSIZ/HARAM KAZANÇ, siyasette KOMPLOCU, ikili ilişkilerde NANKÖR, aile ilişkilerinde ise BOŞANMA sebebi olur.
Hasedin zıttı GIBTE’dir. Gıbte, başkasında var olan meziyet ve özelliğin güzelliğine imrenerek, aynısının kendisinde de olmasını arzu etme hâlidir. Gıbtedeki kişi kendini geliştirme eğilimindeyken, haseddeki kişi yok etme ve yıkma üzerine kurgulanmıştır.
Hased, kınanan, istenmeyen, utanç verici, insanî ilişkileri yıkan ve yok eden bir davranışken; gıbte, güzel görülen, insanı geliştiren, güzelleştiren ve iyileştiren bir davranıştır.
Hased ve onun yandaş davranışları toplumda kabul görmez; aksine toplumu düşmanlaştıran bir virüs gibidir. Bunları kontrol etmek, denetlemek ve değiştirmek mümkündür. İmkân ve imtihan anlayışı içerisinde, kimlik ve kişilik oluşumunu sağlayan inanç temelli bir bilinç, bu değişimin anahtarını oluşturur. Kötü veya kötü kabul edilen her davranışın bir tedavi yöntemi vardır. Aksi takdirde insanı kemale erdirmek mümkün olmazdı. Davranışların iyi yönde değişimi ve dönüşümü hem bizim kurtuluşumuz hem de toplumun huzuru için gereklidir.
Hasedin şerrinden Yaradan’a sığınarak, verilene şükür, verilmeyene sabır bilinciyle; verilen nimetin imtihanını hakkıyla verebilmek duasıyla…
M. Ali Akbulut
Henüz yorum yapılmamış.