Özel / Analiz Haber
M.Ali Akbulut: Aidiyet ya da Ortak Payda

Çatışma ve savaÅŸ ortamının hakim olduÄŸu bir bölgede yaşıyoruz. Çatışma ve savaşın her daim canlı tutulmasını isteyen bir düÅŸman grubu ile de karşı karşıyayız.
Küresel emperyalist güçler, bölgesel uzantıları üzerinde her daim çatışma ve savaÅŸ ortamını canlı tutmaya çalışıyor. Bunu fark ediyoruz. Fark etmekle kalmayıp biliyoruz. Karşı karşıya bulunduÄŸumuz bu ortamda, bilmekle fark etmek arasındaki ayrımı da dikkate almamız gerekiyor. Konuyu baÅŸka platformda deÄŸerlendirmek üzere ÅŸimdilik bu ayrıma fazla girmek istemiyorum. Konunun da uzamasına yol açabilir.
Küresel egemen güçler, bölgedeki hâkimiyetlerini sürdürmek adına, bölgenin aktörlerindeki farklılıkları dikkate alarak siyaset yürütüyor, strateji geliÅŸtiriyor.
Bölgede var olan aktörlerin farklılıklarını birbirine karşı kullanan ve birbirlerini düÅŸmanlaÅŸtırarak, kendileri güçlenen emperyalist güçler hem hakimiyetlerini sürdürüyor hem de var olan kaynakları rahat kullanma imkanı saÄŸlıyor.
Lübnan ve Irak, bölgesel aktörlerin farklılıklarını öne çıkartarak düÅŸmanlaÅŸtırılan iki önemli örnek. Yıllarca farklılıklarına raÄŸmen iki ülkede bir ve beraber yaÅŸayan aktör gruplar, ÅŸimdilerde düÅŸmanlar ve çatışma halindeler. Çünkü, emperyalist güçler bölgedeki hakimiyetlerini kurmak için bu grupların farklılıklarını birbirine karşı kullanarak bölgesel hakimiyetlerini daha rahat saÄŸlıyor.
Lübnan 1516 yılında Osmanlı hakimiyeti altına giriyor ve 1918 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalıyor. Küçük çaplı çatışmalar olsa da Osmanlı, Lübnan’daki dengeleri korumuÅŸ ve kontrol altına tutabilmiÅŸ, farklılıkları bir denge olarak kullanmıştır. Bu farklılıklara bakarak çözüm üretmiÅŸ, Hıristiyan, Yahudi, Maruniler, Falanjistler, Durziler, Åžiiler Sunniler vs. birlikte yaÅŸamışlardır.
Irak’ta Osmanlı hakimiyetine 1515 yıllarında girmiÅŸ ve 1920’lere kadar Osmanlı’nın hakimiyeti sürmüÅŸtür. Bölgedeki Åžiiler, Sünnileri, Ezidiler, Sabiiler, ZerdüÅŸtler sorunsuz yaÅŸamışlar ya da yaÅŸanan sorunlar düÅŸmanlaÅŸtırılmadan çözülmüÅŸ.
Ortak paydanın daha fazla kullanılması yöntemiyle Osmanlı hakimiyet altındaki toplulukları, rahatça yönetmiÅŸ, ortak payda temasıyla da sorunlara çözüm üretmiÅŸtir.
Cihan devleti olmanın getirmiÅŸ olduÄŸu yükümlülük de ortak paydalar üzerinden çözüm üretmektir aslında. Osmanlı bunu çokta güzel yapmış…
Lübnan’da Osmanlı hakimiyetinin sona ermesiyle ortaya çıkan sorunların temelinde, bölgedeki aktör grupların farklılıklarını birbirine karşı düÅŸmanlaÅŸtırarak kullanma siyaseti vardır. 1920 sonrası özellikle de Siyonist iÅŸgal rejiminin tesis edilmesiyle birlikte her on yılda bir iç savaÅŸ geçirmiÅŸtir Lübnan. Farklılıkları düÅŸmanlaÅŸtırma stratejisinin bir parçası olmuÅŸtur Lübnan. Benzer durum Irak’ta da yaÅŸanmıştır. Irak’ta Baas rejimin katı baskısına raÄŸmen etnik ve mezhebi farklılıkları düÅŸmanlaÅŸtırma yerine ülkenin maslahatı noktasında çözüm odaklı kullanılmıştır.
Lübnan’da emperyalist güçlerin, mezhep, din, etnik grupların ihtilaflarını, farklılıklarını düÅŸmanlaÅŸtırma yolunda strateji geliÅŸtirmiÅŸ, meclis, cumhurbaÅŸkanlığı ve baÅŸbakanlık gibi yönetim erklerini birbirine kullanacak ÅŸekilde ÅŸekillendirmiÅŸ, anayasayı da yine bu çerçevede düzenlemiÅŸlerdir.
2003 yılında ABD baÅŸkanlığındaki iÅŸgal güçlerinin, Irak’ta yürüttükleri siyaset de bundan farklı deÄŸildi. Irak’ta Åžiiler, Sünni Araplar ve Kürtler gibi kendi emperyalist siyasetleriyle tanımlayan bölünme stratejisi uygulandı.
Åžimdi de aynı durum Suriye’de izlenmeye çalışılıyor. Suriye’de yaÅŸayan dini, mezhebi, etnik grubların kendi aralarındaki farklılıkları adeta birbirine karşı kullanılan silaha dönüÅŸtürülüyor. Bu siyasetler masum bir anlayışla yapılsa da köklü düÅŸmanlıklara zemin oluÅŸturduÄŸu görülüyor. Katı baskıcı Baas rejimi döneminden sonra ortaya çıkan ÅŸartlar neticesinde farklılıkları düÅŸmanlaÅŸtırma siyasetleri hızla devreye sokulmaktadır. Bu farklılıkların hamisi gibi gözüken bir düÅŸman vardır ortada. Bu ÅŸeytanca oyuna gelinmemesi gerekir. Dolayısıyla farklılıkları düÅŸmanlaÅŸtırıcı bir dil kullanmaktan özenle kaçınılması zarureti vardır.
Hiçbir etnik kimlik, mezhep ya da dini yapının adı anılmadan, bu yapılar arasındaki ortak paydaların daha fazla konuÅŸulması gereken bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte, farklılıkları zenginlik görmek gerekir. Farklılıkları, ihtilafa, ihtilafı düÅŸmanlığa götürecek her adımı, atmadan durdurmak gerekir.
Zira, farklılıkları konuÅŸtukça bundan en fazla kazançlı çıkan Siyonist rejimin yayılmacı siyasetleri, emperyalist küresel zihniyetin stratejileri olduÄŸunu görmek durumundayız.
Yukarıda da dile getirdiğimiz gibi asırlarca Osmanlı hakimiyetinde yaşayan bu gruplar, kendi aralarındaki farklılıklarla birlikte beraber yaşıyorlardı. Bu farklılıkları kendileri adına zenginlik olduğunu dile getiriyorlardı.
Yapılması gereken, Siyonist rejimin ya da Küresel emperyalist zihniyetin, kendilerine oyun alanı açılmasına müsaade edilmemesidir. Onları oyun sahasına davet edecek her türlü hareketin önüne geçmektir. Hele hele, genelleme yapılarak grupların farklılıklarını düÅŸmanlaÅŸtırıcı hareketlerden dikkatle uzak durmak gerekir. Onların inanç yapılarındaki farklılıkları konuÅŸma zamanı deÄŸildir. DüÅŸmana yaklaÅŸtırılmasını saÄŸlayacak her adım bize yeni bir düÅŸman çıkarmak, yeni bir cephe açmak demektir.
Sosyal medya baÅŸta olmak üzere yazılı, sesli görsel medyada sürekli olarak belli grup ve mezhebi öne çıkartarak ya da belli bir etnik grubu öne çıkartarak genelleme yapılması düÅŸman üretmenin en etkili yöntemidir. Oysa ortak paydaları arttırarak düÅŸmana yarayacak her söylemden her eylemden uzak durmak gerekir. Bu hem ülkenin istikrarı hem bölgenin huzuru için kaçınılmaz bir durumdur. Hem Siyonist yayılmacılığının önene set olacak, hem küresel emperyalist zihniyetin bölgedeki hâkimiyetini yok edecek bir tavırdır.
Mezhebi taassub adına düÅŸmanın stratejilerine destek saÄŸlayan, hamaset yaparak düÅŸmanlaÅŸtıran bir anlayış bizim ümmet olma anlayışımızı da yok eder.
Suriye’de yaÅŸanan olaylar, Lübnan’da yaÅŸanılması istenilenler, Irak’ta pusuda bekleyen durum da bundan ibarettir. Türkiye’de istenilen ve yapılamayanlar da budur.
Daha bütüncül, daha kuÅŸatıcı, daha geniÅŸ ve bir o kadar da daha toleranslı olunması gereken bir dönemindeyiz. Ve tabi ki; bunlar bölgesel düzlemde dile getirilen bir deÄŸerlenmedir. Ümmet olmak, millet olmak, kullandığımız dili daha özenli kullanmamızı da gerekli kılıyor.
Aidiyet bilinci ile asliyet bilinci içinde bir anlayış geliÅŸtirmek durumundayız. Asliyetimiz ümmet, millet olmaktır. Aidiyetimiz ise kendimizi tanımlayacağımız baÄŸlılığımızı ve baÄŸlı olduÄŸumuz yapıları tanımladığını bilmemiz gerekir.
DüÅŸmanın oyunlarını görmek, kardeÅŸlik bilincini oluÅŸturmak, sorunlarımızı da bu çerçevede çözmek durumundayız. Aksi halde; düÅŸman içimizde yeni oyun alanı açıyor.
M.Ali Akbulut
Henüz yorum yapılmamış.