Sosyal Medya

Fatma BarbarosoÄŸlu / Bayram Hediyesi

Fatma BarbarosoÄŸlu / Yeni Åžafak



Ânı zenginleÅŸtiren dün müdür? GeçmiÅŸ, geçip giderken hafıza duraklarına, sesleri, renkleri, kelimeleri ekip gitmese, bugün yavan mı kalır?

Günlerden perÅŸembe, cuma günü yayımlanmak üzere bir yazı yazmam gerekiyor. Yazı yazmak yerine sokaklara çıktım. Ä°ki yıl aradan sonra çarşı pazarın ekonomik krize raÄŸmen ÅŸenlenip ÅŸenlenmediÄŸini görmek istiyorum... Ya görecektim ve yazacaktım ya da bir ÅŸey görmeden eve dönecek hazırda tuttuÄŸum yazıyı gönderecektim gazeteye.

Bahar herkes için umut. “Belki sebze meyve fiyatları ucuzlar. DoÄŸal gaz kullanılmayacağına göre oradan kalacak 300 TL ile...” Sokaktan nasibime düÅŸen ilk cümle bu oldu.

“Bu bayram boÅŸ baklava yapacağım” cümlesini duyar duymaz dönüp baktım. Bu cümlenin sahibi nasıl bir kadın diye merakıma yenik düÅŸüÅŸümden mahcup, kadına baktığım anlaşılmasın diye gerisin geri yürüdüm. Ä°ki kadın kim bilir hangi muhabbetin içinde yollarına devam etti. Yolu onlarla yürüsem ne iyi olurdu.

Kaldırım kenarına oturup allâmeye boÅŸ baklava yazmaya niyet ettim. Ben boÅŸ baklava yazana kadar sanki asır geçti. Geçen asrın içinde onlarca cümle. 1980’lerde baklava gibi ama baklava olmayan bir tatlı girmiÅŸti hayatımıza: sütlü nuriye.

Hayatımıza dediÄŸime bakmayın... Türk-Ä°slam DüÅŸüncesi Tarihi Ana Bilim Dalı BaÅŸkanı Prof. Dr. Nihat Keklik’in odasına demeliyim esasında. Prof. Dr. Ä°smail Tunalı’nın asistanları, Tunalı’dan ziyade Nihat Keklik’in odasında olurdu. O zamanlar yani 1980’lerde Åžafak Ural ve merhum Teoman Duralı doktoralarını henüz tamamlamış idi.

MaaÅŸlarını alınca yerine getirdikleri bir törenleri vardı: Birlikte sütlü nuriye yemek.

Daha önce adını duymadığım bu tatlının nasıl bir ÅŸey olduÄŸunu merak eder, yapılan nükteleri bir türlü anlayamazdım: sütlü nuriye ve ihtilal tatlısı. Yıllar sonra generallerin baklava talimatını okuyunca geçmiÅŸin sütlü nuriye tatlısı baÅŸka bir anlam kazandı. Üretici bir taraftan generallerin talimatına uymak bir taraftan da baklavalarının marka deÄŸerini düÅŸürmemek için maliyeti az baklava görünümlü yeni bir tatlı sürmüÅŸ piyasaya: sütlü nuriye.

Hatıra bohçasının gönderdiÄŸi sahne beni allâmeyi yardıma çağırmaktan kurtardı. ÇocukluÄŸumun baklavalarını hatırladım. Nohut kavrulur, kavrulan nohut haÅŸhaÅŸ taşında ezilir içine ceviz katılarak baklava harcı olarak kullanılırdı. Parçalanmış nohutlar parçalanmış cevizlerin içinde “sanki cevizmiÅŸ” gibi...

Kadınların zor zamanlarda, dar zamanlarda törenlerin, adetlerin ruhunu muhafaza etmeye çalışmalarını düÅŸünürken Bosna Savaşı sırasında BoÅŸnak kadınların hayatın düzeninin bozulmaması için yaptıkları gayretleri hatırladım. Her ÅŸeye raÄŸmen sabah kahvesi geleneÄŸini sürdürme azimlerini ÅŸaÅŸkınlıkla dinlemiÅŸtim.

Kadınlar bayramı bayram kılmak için çaba sarf eder. Ama en acıklı bayram hikâyeleri, ÅŸiirleri hep erkeklerin kaleminden dökülür. Abdurrahim Karakoç’un birbirinden içli birbirinden derin bayram ÅŸiirleri mesela. Mehmet Niyazi Özdemir’in “Bayram Hediyesi” hikâyesi. Hikâyenin teferruatı hafızamda kayıtlı deÄŸil. Ama o hikâyeyi okuduktan sonra böÄŸrüme saplanan acı dün gibi hatırımda.

Hastanenin bahçesinden geçip “saÄŸlıkçı”ların önünde durdum. Son birkaç yıldır “saÄŸlıkçı”ların vitrinine bakıyorum. YetiÅŸkinler için yürüteçler, tekerlekli sandalyeler, bastonlar, iÅŸitme cihazları, tansiyon aletleri, ÅŸeker ölçme cihazları, ÅŸeker çorapları. Vitrindeki yazılara bakıyorum yeni bir “ürün” var mı diye. Nazife ÅžiÅŸman ile birlikte yürüttüÄŸümüz “Yaslanmak ve YaÅŸlanmak” kitabından sonra yaÅŸlılara saÄŸlanan “konfor alanları”na hayat standartlarını yükseltici teçhizata dikkat kesiliyorum.

Ben vitrine bakarken içeri genç iki hanım girdi: “Buraya da soralım. Bayram hediyesi olarak alacağız deriz. Belki indirim yaparlar.”

“SaÄŸlıkçı”dan alınacak bayram hediyesi. Boyun fıtığı yastığı sormak bahanesi ile kadınların arkasından ben de dükkâna girdim.

“Biz öÄŸretmeniz. Ä°ÅŸitme engelli bir öÄŸrencimiz var. ÖÄŸretmenler olarak para topladık. Biraz eksiÄŸimiz kaldı. Bayram hediyesi olarak muhakkak ulaÅŸtırmak istiyoruz. Bize bu konuda yardımcı olabilirseniz...”

Görevli “Bizde ÅŸu an yok ama yardımcı olabilirim” diye kadınlara kart uzatıyor. Arkadaşı kartı alıyor ama bize yardımcı olursunuz belki diyen anlatmaya devam ediyor. “Burada yokmuÅŸ” diye tekrarlıyor arkadaşı. Ä°ÅŸitme cihazını ille de bugün almak isteyen yıkılıyor. “Nasıl ya!”

Bayram hediyesi olarak iÅŸitme cihazı. Peyami Safa’nın gençlik yıllarında yazdığı bir hikâyesi vardır, onun adı da “Bayram Hediyesi”:

Ayakkabı boyacısı küçük çocuk, annesine bayram hediyesi almanın hayalini kurar. Bayram öncesi ayakkabısını boyatan çok olur diye umutlanırken zabıta boyacı sandığını kırar. ÇocuÄŸun hayalleri yerle yeksan. YaÅŸlı bir kadın çocuÄŸun yıkılışını görür, çocuÄŸu sahiplenir, başına bunlar gelmeseydi kazandığı para ile ne yapacağını sorar. Anneme hediye alacaktım der küçük çocuk. ÇocuÄŸun annesine alacağı hediye nedir biliyor musunuz? Koltuk deÄŸneÄŸi.

Peyami Safa’nın bu hikâyesi 1930’dan önce yayımlamış olmalı büyük ihtimal. Ben bu hikâyeyi birkaç yıl önce okumuÅŸ ve ne kadar da Pollyanna tarzı demiÅŸtim. Oysa ÅŸimdi ÅŸu iki öÄŸretmenin öÄŸrencilerine bayram hediyesi olarak almayı düÅŸündükleri iÅŸitme cihazından sonra 80-90 yıl önce yazılıp yayımlanmış hikâye bambaÅŸka bir anlam kazandı. Zamana direnen metinler, hatıralar böyledir. Zamanın bir yerinde durup kalmazlar, yürümeye, hayata yeni anlamlar, yeni boyutlar katmaya devam ederler.

Tebrik

Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum. Bayramımızın bayram olması için gören göz, iÅŸiten kulak olarak üzerimize düÅŸen ne çok vazife var diye hatırlatmak istiyorum müsaadenizle. En güzel hatırlatma elbette bir ÅŸiirin mısraları ile olur. Merhum Abdurrahim Karakoç’un dizeleri bayram boyunca dilimizde ve dahi zihnimizde dursun:

Sabahtan haber yok, ufuklar kara

Semerkant kan aÄŸlar, yanar Buhara

KeÅŸmir, Kabil, Kerkük hasret bahara

Kudüs’ün Sina’nın bayramı nasıl?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.