Sosyal Medya

Mustafa Kutlu / Dünden bugüne “bizim ev”

Mustafa Kutlu / Yeni Şafak



Yirmi beş yıl önce yapılan “Habitat II Konferansı” münasebeti ile “Halkımız nasıl bir ev istiyor” konulu bir anket düzenlendi. Ülkemizin 46 şehrinde 6225 aile ile yüz yüze görüşüldü. Şöyle bir netice ortaya çıktı: Halkımız “müstakil ve bahçeli” bir evde yaşamak istiyor. Ancak o günden bu güne gelişmesini sürdüren şehirlerimizde “müstakil ve bahçeli” bir ev yerine “apartıman ormanları” vücut buldu.

Apartıman yaşantısına mahkûm olan Türk halkı “komşuluk ilişkileri”ni nasıl yürütmektedir?

25 yıl önceki anket sonuçlarına göre özetle şöyle bir manzara ortaya çıktı.

“• Bizde apartıman yaşantısının komşuluk ilişkilerini zayıflattığı söylenir. İçinde doğruları barındıran bu hükme rağmen insanlarımız apartımanda dahi komşuluğu sürdürmekte direniyor. Öyle ki ankete cevap verenler arasında “hiç komşuluk ilişkisi kuramayanların oranı %5. Ailelerin %80’i komşularından şikâyetçi değil. Müşterek şikayet edilen en önemli husus apartımanın ortak kullanılan alanlarında temizliğe riayet edilmemesi.”

“• Aileler konuta girdikten sonra (yani apartımana) en çok balkonu kapatarak mutfağı genişletmek istiyor. Balkonlar birbirine yakın binalarda, ailelerin rahatça çıkıp oturacakları bir konumda yapılmadığından, balkonluktan çıkıp ardiye ve kiler oluyor.”

Aradan bunca yıl geçtikten sonra acaba aynı tutum devam ediyor mu? Buna siz karar verin.

“• Bir başka değişiklik ise geniş oda ihtiyacından kaynaklanıyor. Çokluk iki küçük oda birleştirilerek bir büyük oda elde ediliyor. Böylece Türk ailesinin daracık, küçümen dairelerde yaşamak istemediği iyice belirginlik kazanıyor.”

“• Ailelerin yaklaşık yarısı yemeklerini yer sofrasında yiyor. Masada yiyenlerin oranı %46’dır. İkinci bir önemli husus da mutfakların “yemek” için kullanılmadığı, yemeğin daha çok oturma odasında yendiğidir. (Mutfakta yiyenlerin oranı %28).

Bu anket neticeleri şaşkınlık verecek gibi.

“• Ailelerin %50’si yaşadıkları konuttan memnun. Bu memnuniyetin temelinde kanaatkarlık yatmaktadır. Çünkü günümüzde bir “ev” sahibi olmanın bedeli oldukça ağır. Türkiye’de ailelerin yaklaşık %70’i ayda 1-12 kez misafir kabul ediyor. Bunların %19’u ayda bir kez “yatılı misafir” ağırlıyor. Bu rakamlar halkımızın “misafirsever” olmakta devam ettiğini göstermektedir.”

“• Bayramlarda komşularını ziyaret edenlerin oranı %72. Hiç ziyaret yapmayanların oranı ise sadece %4. Çocukların evlenmeleri halinde %80 aile yeni evlilerin ayrı evde oturmasını tercih etmiştir. Bu tercihte başrolü, oturulan konutun iki aileye yetmeyeceği oynamaktadır.”

Konut ve yerleşim eğilimleri konusunda çok küçük bir kısmını aktarmaya çalıştığım raporda, ülkemiz ve insanlarımızın “nasıl bir ev” istedikleri, bu evin inşası için neler yapılması lazım geldiği ayrıntıları ile dile getirilmektedir. (Yeni anketlere ihtiyaç var)

Türkiye hızla değişiyor. Aradan çeyrek yüzyıl geçti. Şehirlerimiz apartıman ormanları ile doldu, sokakları otomobiller işgal etti. Trafik kangren oldu, can kayıpları arttı. Kısacası “tekinsiz bir mekâna ulaştık”.

Buna mukabil bizde Avrupaî mânada bir şehirleşme olmadığı için, yani “sanayi toplumu” vücut bulmadığı için, şehirlerimizi dolduran nüfus köyden gelen “tarım toplumu”nun insanları olarak kaldı. Bana göre meselâ İstanbul’un nüfusunun %70’i hâlâ köylüdür.

Bu insanlar apartımanda yaşamaya mahkum, ama bu mekanları sevmeyen, buralarda bunalan, apartıman âdabına aldırmayan kimselerdir.

İsteseler de artık “Tanrı misafiri” kabul edemezler, ne komşuluğun ne de “bayram”ın hakkını verebilirler. Bu sebeple insanımızın canı burnundadır, dokunursanız patlar.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.