Sosyal Medya

Bir film: Edep folyo mu yoksa bir doku mu?

Şiddetle şıklık arasındaki zıtlığın, izleyicide travmatik etkilere yol açması bundan. Bu etkiyi, tarikatlarda ve başta dini gruplarda yaşanan skandalların müntesiplerdeki etkisiyle mukayese edebiliriz.



Yönetmeni Ari Aster, Midsommar filmini bir ayrılık hikâyesi olarak nitelemiÅŸ. Yönetmenler, filmlerinin tek yönlü okunması tehdidi karşısında dikkat dağıtmayı ve filmlerinin ilk izlenimlerine saldırmayı severler. Bu yüzden çoÄŸunlukla kendi filmlerini tasnif ederlerken güvenilmez eleÅŸtirmenlere dönüÅŸürler.
 
 
Ama bu film gerçekten bir ayrılık hikâyesi sayılır. Adım adım modern bir Nordik pagan topluluk tarafından kuÅŸatılıp benimsenen ve hatta kutsanan bir adamla, yine bu kült tarafından sözde ödüllerle kendisinden koparılan sevgilisinin ayrılığının hikâyesi. Fakat hepsi bu kadar deÄŸil. Film, Amerikalı bir grup antropoloji öÄŸrencisinin, aynı okuldan Ä°sveçli bir arkadaÅŸlarının (Pelle) davetiyle geldikleri Ä°sveç'te karşılaÅŸtıkları, gizemli, saklanma uzmanı, geleneklerine sadık bir kült içinde geçirdikleri birkaç günü anlatıyor. Ä°sveç'in kuÅŸ uçmaz kervan geçmez bir bölgesinde, kendilerini, bu yazın geliÅŸini karşılama (Midsommar) töreninin naif izleyicileri olduklarını varsaymaktadırlar ama törenlerin içerdiÄŸi ÅŸiddet onları ele geçirir.
 
Filmde antropolojinin naifliÄŸine de bir atıf var. KeÅŸfetmek yani avlanmak için çıkılan yolda bir av olmak diye de özetlenebilir bu. Genç antropolog topluluk, kuÅŸatmak, tahlil etmek ve gördüklerini akademik üretimlere tahvil etmek üzere gelmiÅŸlerdir bu törene ama kült onları bir ÅŸiddet sarmalının içinde eritir, birkaçını öldürür, geride kalanları çıldırtır. Gelenlerden biri olan siyahi bir öÄŸrencinin, bu en beyaz ve en geliÅŸmiÅŸ olan Ä°sveç'i antropolojinin konusu yapması da, yine antropoloji eleÅŸtirisi hanesine yazılacak cinstendir. Filmin çözümlenmesinde kullanılabilecek sayısız aks var. Birkaçını saydık bile: Akademik naiflik, Amerika-Avrupa mesafesi, tıkanan bir iliÅŸkinin frenlerinin patlaması vb.
 
Ama ben bunların dışında, bu filmde, inanma psikolojisinin bir veçhesine ve devamında nezaket/edep meselesine eÄŸilmek için bazı imkânlar buldum. Derdim biraz onları deÅŸmek. Ä°sveç'te gerçekleÅŸtirilen Midsommar törenini yerinde gözlemlemek üzere gelen bu genç antropolog grup, karşılarında, sakinleri pek duyarlı, müthiÅŸ zarif, ölümüne ölçülü, pek tabii doÄŸayla barışık olan bir köy bulurlar.
 
Bunlar, Nordik bir pagan inanç etrafında buluÅŸmuÅŸ, kendilerini modern dünyadan yalıtmış insanlardır. (Erlend Loe'nin kahramanı Doppler var bir de. Ä°nsan bir gün bütün Ä°skandinavların ormanlarına döneceklerine filan inanıyor bazen.) Kapalı ve küçük bir toplum kurmuÅŸlardır. MuhteÅŸem bir tabiatın içinde, kendi yaptıkları zevkli kulübelerde, komünal hayat yaÅŸayan bir tarikat gibidirler. Herkes saygılı, seçkin, temiz ve beyazdır. Konuklarını etkileyici bir biçimde karşılarlar. Gençler de önlerindeki birkaç günü, keÅŸiflerle dolu ve onurlandırılmış olarak geçireceklerine dair umutla doludurlar. Dünyanın unuttuÄŸu bu köÅŸede bulunmaktan dolayı kendilerini imtiyazlı hissetmelerinde yanlış bir ÅŸey yoktur. Hem çarpıcı akademik keÅŸifler yapacaklar, hem de gönüllerince ağırlanacaklardır (Hatta bir kaçının gönlünde, köydeki kızlarla yaÅŸanacak kaçamakların hayalleri vardır). Ama o iÅŸ öyle deÄŸildir. Törenin baÅŸlangıç yemeÄŸindeki, ne yalan söyleyeyim, sinir bozucu düzen, bu ölçülü topluluÄŸun bir ÅŸiddeti güç bela gizledikleri izlenimini verir.
 
Bu açılış yemeÄŸinin onur konukları yaÅŸlı bir çifttir. Grubun bilgeleri, aksakallıları gibidirler. Yemek onları taklit ederek baÅŸlar ve yenir. Onların yüzlerindeyse huzurdan ziyade, belli belirsiz bir tutukluk ve ümitsizlik vardır.
 
Bunun sebebi kısa süre sonra anlaşılır. Bu yaÅŸlı çift yaÅŸ döngüsünün sonuna geldikleri için, köyün yanındaki bir kayadan aÅŸağıya atlayarak intihar etmek zorundadırlar. Çiftten birinin düÅŸtüÄŸü yerde ölememesi üzerine, büyük tokmaklarla başına vurularak öldürülmesi gerekir. Åžiddetin çifte kavrulmuÅŸu. Bu olayla ÅŸoke olan grup artık bir kez ÅŸiddet sarmalına düÅŸmüÅŸtür. Ä°çlerinden, cesaretini toplayıp oradan ayrılmak isteyen bir üye ortadan kaldırılır; köyün kutsal aÄŸacına bilmeden çiÅŸ yapan bir baÅŸka üye de ortadan kaybolur; esas kız (Dani) sevgilisine (Christian) göz koymuÅŸ bir köylü kızın yaptığı kara büyüyü yakalar; köyün mabedine izinsiz giren bir baÅŸka genç de cezasını bulur. Hemen her gün bir üyenin yok olduÄŸu süreç, geride kalan üyeleri dehÅŸete düÅŸürse de, tuhaf bir ÅŸekilde kaderlerine razı olarak töreni takip etmeyi sürdürürler.
 
Sonunda, törenin bir parçası olarak topluca yakılarak öldürülen bazı kült üyelerine de ÅŸahit oluruz. Film korku janrında sayılır. Ama korku filmlerinde alışık olmadığımız bir güneÅŸ, aydınlık ve beyaz dekorun içinde gerçekleÅŸir her ÅŸey. Filmi bir korku filmi olarak ayrıksı yapan da bu zıtlıktır aslında. Yönetmenin bu köyü inÅŸa ederken Ikea kataloglarından yararlandığını okumuÅŸtum.
 
Ikea'ya söz gelmiÅŸken (daha önce de bir ÅŸiirle sözü ona getirdiÄŸimi hatırlarsınız), bu uluslararası perakende devinin kurucusu Ingvar Kamprad'ın gençliÄŸinde de bazı tuhaf ÅŸiddet öyküleri bulunuyor: Kendisinin beyaz ırkçılığı yanlısı olduÄŸu, Nazi gruplarına katıldığı ve hatta Ä°kinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Nazi sempatizanlarıyla iÅŸbirliÄŸine devam ettiÄŸi söylenir. (HoÅŸ, kendisi sonradan bunların hata olduÄŸunu itiraf etmiÅŸtir ya...) Bu duyarlı, zarif topluluk nasıl olup da bu denli ÅŸiddetle dolu olabilmiÅŸtir? Bu birkaç gün içinde nasıl olup da, birkaçı akıl almaz yöntemlerde olan bu kadar çok cinayeti iÅŸleyivermiÅŸler ve yine de eÄŸlence bölümleri de dâhil törenlerini tamamlayabilmiÅŸ, hayatlarına aynı zarafetle ve duyarlılıkla devam edebilmiÅŸlerdir?
 
Bunun cevaplarından biri ÅŸudur: Grupta, bireysel ahlâkî seçimlerin askıya alınmasına yol açan bir kolektif ahlâk geliÅŸtirilmiÅŸtir. Bu kolektif ahlâk, grup üyelerinin ahlâkını yutuyor ve onları kendi mümkün seçimlerinden daha üst bir ahlâk (?) manzumesine icbar ediyor.
Yapılan her türden ÅŸiddetin bir açıklaması bu sayede mümkün oluyor. Grubun menfaati için yalan söylemek, hırsızlık yapmak, iftira atmak (hatta filmdeki gibi cinayet iÅŸlemek) bireysel ahlâkî bütünlüÄŸü sarsmış sayılmıyor. Bu sarsıntının yaÅŸanmaması, sırıtmayı mümkün kılan telafidir. Böylece ahlâkî seçimler esas olmaktan çıkıyor ve grubun bütünlüÄŸünün muhafaza edilmesi, kutsal geleneklerin sürdürülmesi esas olana dönüÅŸüyor. Böylece ne grup içinde ne de dışında tek tek insanların deÄŸeri kalmıyor, deÄŸerli olan grubun hayatiyeti oluyor. Bu, hemen bütün kült yapılarında rastlayacağımız bir ÅŸey. Grup üyelerinin, gruba aidiyetle kendilerini seçilmiÅŸ ve imtiyazlı hissetmelerini saÄŸlamakla baÅŸlayan bu süreç, zamanla grubun putlaÅŸtırıldığı bir evreye taşınır.
 
Kendilerine imtiyaz saÄŸlayan grubun yok olması aslında kendilerine imtiyaz saÄŸlayan zeminin kaybedilmesi anlamına geldiÄŸi için, grubun korunması her ÅŸeyin, mesela insanın ve ahlâkın üstüne çıkar. Son yıllarda ülkemizde patlayan birçok dini grubun iÅŸleyiÅŸini gözünüzde canlandırın! Evet. Bu izah üretme yolları sayesinde, grup üyeleri iç bütünlüklerini bozmadan ("Biz, inancın ve adanmanın gereÄŸini yapıyoruz"), ÅŸiddet ("Siz ÅŸiddet diyorsunuz. Bizse önlem demeyi tercih ederiz.") yayabiliyorlar. Bu sayede, beyaz giysileri kirlenmiyor, ağızlarının tadı kaçmıyor ve gülümsemeyi, zarafeti, duyarlı olmayı, steril kalmayı, cennetlerinin tadını çıkarmayı sürdürebiliyorlar. Åžu durumda zarafetin, ahlâkî tutarlılığın garantisi olmayışı, aksine bazen suskun bir ÅŸiddetin perdesi olmasıyla karşı karşıyayız.
 
 
Özellikle mistik yollarda ve tarikatlarda, nezaketin (teknik tâbirle edebin) hayati önemde olduÄŸunu unutmadan bunu söylüyorum.
Tasavvufi dilde de edep, tasavvufun kendisi olarak nitelenir zaten. Tasavvufi anlamdaki edep hayatidir ama bu edebi sadece nezaket kalıplarının takasından ibaret saymak yanlıştır. Özellikle kriz ve mahrumiyet eÅŸiklerinde bunun saÄŸlaması yapılır. Bu edebi kiÅŸinin, bir yakınını kaybettiÄŸinde ya da iltifat görmediÄŸinde de, Allah'a ve insanlara karşı sürdürmesi beklenir. Bu yüzden de edebin içsel yaÅŸantıda temellenmesi gerekir. Ä°çsel yaÅŸantıda temellendiÄŸi takdirde dayanıklı, hesabı verilmiÅŸ ve tutarlı bir tavra dönüÅŸür. Bu önemine karşın edepli davranışın, içsel bir zarafeti ve duyarlılığı deÄŸil de, bir gruba aidiyetin garantisi olacak ÅŸekilde bir tür grup davranışının yapay folyosunu yansıtması mümkündür.
 
Nezaket göstermenin bir bakıma nezaket görmeyi garantilediÄŸi bir sosyal iliÅŸkiler ortamı oluÅŸabilir mesela. Nezaket, tekrar edilebildiÄŸi ölçüde, kiÅŸiler arası iliÅŸkinin trafiÄŸini düzenleyen trafik iÅŸaretlerine dönüÅŸür. Ama trafik iÅŸaretleri gibi, tam da insanların gerçekten birbirlerine nazik olmayı beceremediklerini anladıkları durumlarda icat ettikleri güvenli davranış modelleri olurlar.
 
Harga köyünde yaÅŸanan ÅŸiddeti ve korkuyu koyultan, oradaki steril ortam ve nezaket folyosudur. Åžiddetle şıklık arasındaki zıtlığın, izleyicide travmatik etkilere yol açması bundan. Bu etkiyi, tarikatlarda ve baÅŸta dini gruplarda yaÅŸanan skandalların müntesiplerdeki etkisiyle mukayese edebiliriz.
 
Bu skandalların baÄŸlılarda travmatik sonuçlar yaratması, bu yapılardaki baskın nezaket, ahlâkîlik ve dindarlık iddiası ve cilasıyla bu skandallar arasındaki çeliÅŸkinin derinliÄŸinden dolayıdır. Åžöyle bir son söz yazabiliriz: Tasavvufi yaÅŸayışta nezaketin bir kaplama olmaktan çıkarak, dokunun kendisi hâline gelmesi esastır. Kaplama düzeyinde kalmış bir nezaketin/ edebin, hangi ÅŸiddetleri gizlediÄŸini düÅŸünmeliyiz.
 
(Bir not: Film, sunduÄŸu tartışma imkânları açısından bereketli olsa da, sinematografik açıdan tonla tutarsızlığa sahip. Karakterler yeterince derin deÄŸil, yer yer karikatürize; ÅŸiddete raÄŸmen, konuk gençleri törene hevesle katılmayı sürdürmeye neyin ikna ettiÄŸi belli deÄŸil; filmin sonlarına doÄŸru Christian'ın köylü bir kızla zorla yaÅŸadığı törensel cinsellik gereksiz ve rahatsız edici vs vs. Ama bizim niyetimiz de bir film kritiÄŸi deÄŸil zaten.)
 
Müellif: Ahmet Sarı / Kaynak: GZT

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.