Sosyal Medya

İbrahim Tenekeci: Mülteci

1989 yılında Bulgaristan’dan büyük bir göç dalgası geldi. Milli Gençlik Vakfı’nda görevliydim. Gelenlerin bir kısmını Kâğıthane’de iskân ettiler. Ne şart altında ülkemize ulaştıklarını çok iyi biliyorum. Hepsi perişan haldeydi.



Çiçek meraklısı anneler, temizlik düÅŸkünü ablalar, gezmeyi seven babalar ve sürekli eskilerden konuÅŸan ihtiyarlar. BilmediÄŸim ve Türkiye haritasında olmayan ÅŸehirlerden özlemle bahsediyorlardı: Berat, Gostivar, Kalkandelen, Novipazar, Sarışaban…
 
O yıllarda Yugoslavya bir bütündü, parçalanmamıştı. Genellikle “Yugoslavya göçmeniyiz” derlerdi. Sırf bu yüzden Yugoslavya pullarına özel bir ilgim oluÅŸmuÅŸtu.
 
YaÅŸ ortalaması yetmiÅŸ beÅŸ olan bir arkadaÅŸ grubumuz vardı. Ä°çlerinde ‘düÅŸman görmemiÅŸ topraklardan’ gelen tek kiÅŸi bendim. Sırayla vefat ettiler. En son Tatar Hasan bu dünyadan ayrıldı.
 
1989 yılında Bulgaristan’dan büyük bir göç dalgası geldi. Milli Gençlik Vakfı’nda görevliydim. Gelenlerin bir kısmını Kâğıthane’de iskân ettiler. Ne ÅŸart altında ülkemize ulaÅŸtıklarını çok iyi biliyorum. Hepsi periÅŸan haldeydi. Kısıtlı imkânlarımızla elimizden geleni yapmaya çalıştık. Birkaç yıl sonra devlet onlara ev verdi, iÅŸ buldular, kök saldılar. Åžükür. KastettiÄŸim yer, eski ismiyle Kâğıthane Göçmen Konutları. Artık Lâle Sitesi diyorlar.
 
Anadolu ve Trakya topraklarını hayli gezdik. Hiç ummadığımız yerlerde, karşımıza muhacir / göçmen köyleri çıktı. Mesela Kırklareli iline baÄŸlı Sislioba, bir Pomak köyüdür. Bulgar hududuna sıfır mesafede. Geyve’de dağın yamacına kurulu DoÄŸantepe köyünü Selanik’ten gelenler kurmuÅŸtur. Adapazarı civarında Gürcü ve Çerkez köyleri yaygındır. Çatalca’da Kırım Türkleri. Çerkezköy’ün eski ismi Türbedere’dir. Bu ÅŸekilde, sayfalar dolusu örnek verebiliriz.
 
Her muhacir köyünün anlatılmaya deÄŸer bir hikâyesi vardır. DoÄŸantepe demiÅŸtik, kısaca onu yazalım. 1923 yılında gerçekleÅŸen mübadelede, Yunanistan’dan yarım milyon kadar Müslüman Türk ülkemize gelir. Yeni gelenlere Rumlardan boÅŸalan evler, köyler tahsis edilir. Trakya toprakları ve Ege kıyıları biraz böyledir. Geyve tarafına verilen muhacirlere adres olarak bir Rum yerleÅŸimi olan Ortaköy gösterilir. Orayı beÄŸenmez ve birkaç kilometre aÅŸağıya yeni köylerini kurarlar. Elbette eski köyün malzemelerini kullanmak suretiyle…
 
Osmanlı devletinin müreffeh dönemlerinde, Ä°stanbul’un hemen yanı başında bulunan Bolu sancağının bile sürgün yeri kabul edildiÄŸini biliyoruz. Yenilgilerle beraber vatan küçülmeye baÅŸlayınca, kaybedilen topraklarda can ve mal güvenliÄŸi kalmayınca, Ä°slam nüfus Anadolu’ya geçmeye baÅŸlıyor. Kimi baskı nedeniyle, kimi de dinini, namusunu, canını kurtarmak için.
 
93 Harbi olarak da bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’ndaki inanılmaz yıkım ve telafisi imkânsız toprak kayıpları, bir kez daha Anadolu’yu garipler yurdu yapıyor. (Hicri 1293, Miladi 1877) SavaÅŸta ve sonrasında nelerin yaÅŸandığına dair kayıtlı bilgi pek azdır. Nasıl bir mücadelenin ve mezalimin yaÅŸandığını göstermek için, iki hatırat önermek isterim. Biri batı, diÄŸeri doÄŸu cephesinden: ZaÄŸra Müftüsünün Hatıraları, Hüseyin Râci Efendi. Başımıza Gelenler, Mehmet Arif Bey.
 
Anadolu’daki Abaza, Gürcü, Çeçen ve Çerkez nüfus, ekseriyetle, Kafkasların kaybından sonra gelenlerdir.
 
Balkan kıyametinden canını zor kurtaran yüz binlerce mazlumun ilk baktığı yer, yine Anadolu olmuÅŸtur. Öyle büyük bir göç yaÅŸanmıştır ki Anadolu’daki birçok beldenin nüfus yapısı ve kültürü deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Ä°lk etapta Ä°stanbul’a gelen muhacirlerin acıklı fotoÄŸraflarına internet üzerinden rahatlıkla ulaÅŸabilirsiniz. Ayasofya Camii bile bir müddet onlara ayrılmıştır.
 
Balkanlarda yaÅŸanan acımasızlıktan kaçanlar sadece Türkler deÄŸildir. Arnavut, BoÅŸnak, Roman ve diÄŸerleri. Kabahatleri belli; Müslim olmaları. Küçük bir dipnot: Balkan Harbi’nde ilk çözülenler, çoÄŸunlukla, Rumeli askerlerinden oluÅŸan birliklerdir.
 
Milletimizin Balkan günlerinden geriye ne kaldı? Beyzanur Turcihan’dan unutulmayacak bir dize: “DüÅŸman görmüÅŸ toprakların türküleri…”
 
Birinci Cihan Harbi yıllarında Anadolu’ya geri çekilenlerde bir çeÅŸitlilik görülüyor. Musul ve Halep vilayetlerinden Türkmenler geliyor örneÄŸin. Bu konuyu teferruatlı bir ÅŸekilde açmak yerine, baÅŸarılı bir kitabın ismini vermek daha isabetli olur: Ä°ttihat ve Terakki’nin Müslümanları Ä°skân Politikası, Fuat Dündar. Kitap 1913 ile 1918 yılları arasını kapsıyor.
 
Balkan faciası sırasında muhacirlerin toplanma merkezinin Selanik olduÄŸunu biliyoruz. “Selanik’ten geldik” diyenlerin bu denli çok olmasının nedeni budur. Kitaba göre, Birinci Cihan Harbi’nin toplanma merkezi ağırlıklı olarak Konya’dır. Yeni gelenler, oradan diÄŸer bölgelere dağıtılıyor.
 
Cumhuriyet tarihi de göç hikâyeleriyle doludur. 1989 yılında yaÅŸanan göçe yazımızın giriÅŸinde kısaca deÄŸindik. Mazlumlar ve garip düÅŸenler söz konusu olduÄŸunda, fikren mesafeli durduÄŸumuz siyasetçiler bile ellerinden geleni yapmıştır.
 
Adakale, Tuna nehrinde Türklerin yaÅŸadığı küçük bir adadır. Baraj suları altında kalır. Adakale Türklerini Romanya’dan ülkemize getiren Süleyman Demirel’dir mesela. Bizzat bu olayla ilgilenir ve 1967 yılında Romanya’ya gider. DönüÅŸünde, Adakale Türklerini beraberinde getirir. Ä°ÅŸte bu ailelerden biriyle temas kurmuÅŸtuk. Ä°zmir’de yaşıyorlardı.
 
Kenan Evren tarafından ülkemize getirilen Kırgız Türkleri de konumuza iyi bir örnektir. 1982 yılında. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Van ili, ErciÅŸ ilçesi, Ulupamir köyü.
 
1991 senesinde Irak’tan ülkemize doÄŸru büyük bir göç harekâtı oldu. O sırada MuÅŸ’ta askerdim. Åžehirde geçici kamp kurduk. Payımıza düÅŸen misafirleri en iyi ÅŸekilde ağırlamaya çalıştık. Vatanlarını terk etmek zorunda kalan insanların çilesini bir kez daha görmüÅŸ oldum.
 
Åžimdi Suriye’deki kanlı iç savaÅŸtan ve mezhep zulmünden kaçanların ülkemize geliÅŸi tartışılıyor. Ä°çimizden birileri her fırsatta olay çıkarmaya, yalan haber üretmeye ve Suriye’den gelenlerle ilgili olumsuz algı oluÅŸturmaya gayret ediyor. Binlerce iyi misal dururken, bir tane talihsiz olay ısrarla gündemde tutuluyor.
 
Urfa-Rakka ve Antep – Halep hattı, Osmanlı devrinde Türkmenlerin mecburi iskâna tâbi tutulduÄŸu bölgedir. Yani buralar her manada bizim evveliyatımızdır. Ülkemize gelenler de çoÄŸunlukla iÅŸte bu coÄŸrafyadandır. Bilgi sahibi olmak isteyenler, Tufan Gündüz’ün Anadolu Türkmen AÅŸiretleri (Bozulus Türkmenleri) isimli kitabını mutlaka okumalıdır. Sayın Süleyman Soylu’nun açıklamasını da bir kenara not edelim: Gelenlerin önemli bir kısmı Misak-ı Millî sınırları içinden…
 
Zamanla, iki topluluk arasında bazı kültürel farklar oluÅŸmuÅŸ olabilir. Girit, Kırım, Balkan ve Kafkas topraklarından gelenler de baÅŸlangıçta böyle deÄŸil miydi? Bu bahsi fazla açmak istemeyiz.
 
Yazımızı bir ayrıntıyla bitirelim: Balkan kökenlilerin ağırlıkta olduÄŸu yerleÅŸim yerleri çoÄŸunlukla Halk Partisi’nin kalesi durumundadır. Bunun elbette psikolojik nedenleri ve tarihsel arka planı var. Halk Partisi’ne siyaseten karşı olan, o zihniyetten haksızlık gördüÄŸünü söyleyenler ise genellikle Anadolu’nun sabit ahalisidir. Türkiye’de siyasetin ayrıştığı noktalardan biri de budur.
 
Bu konuya devam etmek isterim.
 
YeniÅŸafak (Temmuz 2019)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.