Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Gördüğüne esir olan bakışlar

Her şeyin gördüğümüzden, bildiğimizden şahitlik ettiğimizden ibaret olmadığını akıl etmekten neden bu kadar uzağız. Bu eksiğimiz, bizi tek kişilik bir gerçekliğin kölesi kılıyor. Kendi gerçekliğimizle acıklı bir şekilde perdeleniyoruz böylece.



Bakışlarımı herhangi bir yöne doÄŸru çevirdiÄŸimde gördüklerimi göremediklerime perde kılan kim? GüneÅŸin binalar arasında yavaÅŸça süzülüÅŸünü dikkatimden kaçıran kim mesela? Badem aÄŸacının dallarında birbiriyle oynaÅŸan iki minik serçeyi gözlerimden gizleyen kim? Hastane bahçesinde sessizce oturup içinde umuda dönüÅŸtürecek bir ÅŸeyler arayan adamı görünmez kılan kim? Hayatımızın orasından burasında kendini gösteren minik hevesli kır çiçeklerini susuz bırakan kim? Biri kendini çok zorlayarak bir ÅŸey söylediÄŸinde, bizi sözlerinin altındaki derin anlamı aramaktan alıkoyan kim? Bizim için her ÅŸeyi olduÄŸundan daha fazla kılacak ayrıntıları fark etmemize engel olan kim? Zihnimizi hayatın kuru gürültüsüne sabitleyen, orada sabit tutan kim? Ä°nsan gözleriyle bakar, zihniyle görür, zihni ne kadar açıksa o kadar görür. Zihni dar açıdan bakanların gözleri geniÅŸ bakamaz hayata. Zihni sığ kalanların, derinliÄŸine görme ÅŸansı yoktur yaÅŸananları. Görme bozukluÄŸunun çaresi göz kliniklerinde bulunamayacak türüdür bu. Görme kayıplarının en dramatik olanı, gördüÄŸümüz bazı ÅŸeylerin baÅŸka her ÅŸeyi görmemize engel olmasıdır. Farkında olmadığımız ÅŸey; bir çok ÅŸeyi bakmadan önce zihnimizde zaten gördüÄŸümüzdür.
 
“Ben yokum ki: Beni yansıtan binlerce ayna var sadece. Tanıştığım her insanla beni andıran hayaletlerin nüfusu çoÄŸalıyor. Bir yerlerde yaşıyor, bir yerlerde çoÄŸalıyorlar. Ben tek başıma var olmuyorum” diyor Vladimir Nabokov, ‘Göz’ kitabında.
 
ÇoÄŸumuz hayatımızın belli bir dönemine kadar gördüklerimizle bütün ömrümüzü geçirmeye rıza gösteriyoruz. Bu bizi hayatın bütün muhtemel ihtimallerine, bütün yenilik ve sürprizlerine kapalı hale getiriyor. Her günü bir öncekinin hemen hemen aynısı olan hayatlar, biraz da bu zihin kilitlenmesinin ürünü... Hayatımızda heyecan verici hiçbir ihtimalin bulunmadığı yolundaki yanılgılarımız da buradan kaynaklanıyor. Hayatımız her türlü ihtimali sonsuzca barındırıyor ama biz onlara kapalıyız. Perdeleri sımsıkı kapalı bir evin içinden ışıyan ve her ÅŸeyi sıcaklığıyla ısıtan güneÅŸin parlaması elbet görülmez. Zihin açıklığı bu yüzden önemlidir.
 
Isaac Asimov, bize, hayatımıza, hayatımıza dair bunaltıcı yanılgılarımıza ve hızla sıradanlaÅŸan mutsuzluÄŸumuza dair bir ÅŸey söylüyor: “Belki de mutluluk ÅŸudur: baÅŸka bir yerde olmanız, baÅŸka bir ÅŸey yapmanız, baÅŸka biri olmanız gerekirdi duygusuna kapılmamak.”
 
Dev teleskoplarla gökyüzüne bakıp uzayda hayat var mı diye bakan çok ama bir an için gözlerini kapatıp kendi içinde hayat var mı diye bakan kimse yok!
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; gözlerini açıp bakmadığı için hayatının görmediÄŸi kısımlarını kaçırdığını fark eden biri ne hisseder?
 
Hepimizi, hayatın gördüklerimizden, farkına vardıklarımızdan ibaret olduÄŸuna inandırdılar. GörmediÄŸimiz yerde, bakmadığımız köÅŸelerde neler oluyor bilmiyoruz. Her ÅŸeye ÅŸahit olmak, her ÅŸeyi bilmek gibi bir imkanımız yok elbette. Ama her ÅŸeyin gördüÄŸümüzden, bildiÄŸimizden ÅŸahitlik ettiÄŸimizden ibaret olmadığını akıl etmekten neden bu kadar uzağız. Bu eksiÄŸimiz, bizi tek kiÅŸilik bir gerçekliÄŸin kölesi kılıyor. Kendi gerçekliÄŸimizle acıklı bir ÅŸekilde perdeleniyoruz böylece.
 
“Kiminin gözüyle bakıp göremediÄŸini” dedi meczup, “kimisi özüyle hiç bakmadan görüyor!”
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.