Sosyal Medya

Abdülaziz Tantik: Toplumsal geç kalmışlık

Çok güçlü bir geç kalmışlık sendromu, bugün düşünce, toplumsal yaşam ve psikolojik vasatı kuşatmış durumdadır. Bu nevrotik durumun aklı istilaya uğratmasının sonuçlarını gözlemlemeye devam ediyoruz.



Geç kalmışlık, bir duygusal sarmal ve kiÅŸinin düÅŸünüÅŸünü ve algılayışını derinden etkileyerek akıntıya kapılmasını saÄŸlayan bir psikolojik haldir. Geç kalmanın telaşı ile sürekli hızlı hareket etme arzusu yüzünden eli ayağı birbirine dolaÅŸarak sürekli yeni acemilikler yaparak etrafına komik görüntüler sunar ve gülüÅŸmelere neden olur. Bu durum, algıda ve duyguda bir ikircikli durum oluÅŸturur ve kiÅŸiyi olumsuz etkiler.
 
Geç kalmışlık sadece psikolojik bir sorun deÄŸil tabi, sosyolojik bir soruna da dönüÅŸür. EÄŸer geç kalmışlık, kiÅŸisel durumdan toplumsal olguya yönelmiÅŸse bu artık sosyolojik bir durumu gösterir. Toplumsal zemindeki geç kalmışlık ise, komikliÄŸi aÅŸan, güdülenmeyi beraberinde taşıyan bir özelliÄŸi hayata geçirir.
 
Böylece o toplum, kendi dışından kendisine dikte edilen duruma uyar hale gelirken bunu bir baÅŸarı olarak kabullenir. Yani o toplum, kendisine dikte edilen ÅŸeyi bizzat kendi isteÄŸi olarak kabullenir ve büyük bir özveri ile gerçekleÅŸmesi için çalışır. Buna karşı çıkanları ise ihanet ile suçlamayı da ihmal etmez. Çünkü o hedefe ulaÅŸmak çok önemli ve kurtuluÅŸu saÄŸlayacak ÅŸey olarak görülür.
 
Geç kalmışlık bir sosyolojik durumdan düÅŸünsel duruma da ilerler. Sosyolojik olarak geç kalınmışlık hissiyatı güçlendikçe o hissiyatı besleyecek fikirlere de ihtiyaç hâsıl olur. Bu fikirler önce tekil ÅŸahsiyetlere belli çıkarlar çerçevesinde verili sunulur. Onlar tarafından baÅŸka fertlere aktarılır. Sonra bu genel bir yargıya dönüÅŸtürülür. Ve böylece hem psikolojik vasatta, hem sosyolojik vasatta ve hem de düÅŸünsel vasatta kalıcı izler bırakmaya baÅŸlar. Hatta baÅŸka türlü düÅŸünmeyi imkânsız kılan bir zeminin varlığı kendisini dayatır.
 
Meseleyi bu zeminde yeniden düÅŸünmeye ihtiyacımız her zamankinden fazladır. Bu temel gerçeÄŸi hesaba katarak yol yürümeyi itiyat haline dönüÅŸtürmeliyiz. Åžimdi son yüz yılın muhasebesini yapmaya baÅŸlayalım:
 
Suni olarak ilk üretilen ÅŸey ulusçuluk oldu. Osmanlı’nın çözülüÅŸünde en önemli unsur olarak öne çıkartılan ve dağılmayı saÄŸlayan ÅŸey ulusçuluk belası oldu. Önce Balkanlarda sonra OrtadoÄŸu ve diÄŸer bölgelerde ayrışma derinleÅŸtirildi. Böylece ulus devletler dönemi baÅŸladı ve Ä°slam birliÄŸi hayale dönüÅŸtürüldü. Bu ulusçuluk aynı zamanda dinin yerleÅŸik hayattaki etkisini kırma adına ulusçuluÄŸu kimliÄŸe dönüÅŸtürme arayışlarında Ä°slam öncesi kültürlere müracaat edildi. Ve ulusçuluk, Ä°slam’dan uzaklaÅŸtırmaya dönüÅŸtürüldü. Bu olgu siyasal çözülmeyi beraberinde taşıdı. Sadece siyasal bir çözülme deÄŸil dini düÅŸüncenin geriletilmesi ve dinden uzaklaÅŸmayı saÄŸlayacak bir düÅŸünsel, toplumsal ve psikolojik vasatı da iÅŸaret eder. Ä°slam coÄŸrafyasının her karesinde baÅŸlatılan sekülerleÅŸme bu ulusçuluk olgusu ile birlikte yerleÅŸik hale geldi.
 
Ulusçuluk üstten aÅŸağı doÄŸru bir deÄŸiÅŸimi belirginleÅŸtirerek devam etti. EÄŸitim ve iliÅŸkilerdeki sekülerleÅŸme ahlaki yapının da sekülerleÅŸmesini besledi. Böylece müslüman toplumsallığında meydana gelen deÄŸiÅŸim, psikolojiden sosyolojiye, düÅŸünceden ahlaki zemine kadar etkisini sürdürdü. Bir mesele olarak önümüzde durmakta olan bu olguya raÄŸmen halen, tartışma zeminlerine bakıldığında bu etkinin devam ettiÄŸini gözlemek insanı derinden yaralıyor.
 
Bugün, kendi gündemlerimize baktığımız zaman, kendi sorunlarımız çerçevesinde bir tartışmayı mı yürütüyoruz, yoksa bize dayatılmış gündemlerin esareti altında o gündemin ateÅŸli bir savunucusu olarak mı katkıda bulunuyoruz?
 
Gündemlerimize bakalım; Osmanlı son devrinde, çözülüÅŸ devam ederken, pozitivist yaklaşım öne çıkartılırken, bilim ve felsefe arayışı öne çıkmıştı. Ä°slamcılarımızda da batının tekniÄŸini alma arzusu kaçınılmaz bir duygu olarak kendisini hissettiriyordu. Bugün ise hem tekniÄŸi hem de seküler etiÄŸin savunusu açık bir ÅŸekilde yapılmaya devam etmektedir.
 
Cumhuriyet ile birlikte seküler hayat iktidar alanından toplumsal alana yönelikti. Bugün sekülerleÅŸme ise toplumsallığın kendi zeminine kadar indiÄŸi gibi bireysel psikolojiyi etkisi altına almıştır. Gündemdeki tartışma konularına bakıldığı zaman bu seküler kültürün etkisini gözlemleme imkânı bulunur.
 
Müslümanların ilk tartışmaya açtıkları ÅŸey; Ä°slam tarihini gözden çıkarmak ve geleneÄŸe dair olumsuz yaklaşımı bir düÅŸünce olarak kararlı bir ÅŸekilde savunmak oldu. Süreç içinde hadis eleÅŸtirisi olarak baÅŸlayan süreç, Kur’an’ın anlaşılması eleÅŸtirisine yöneltildi. Yeni arayışlar, yeni bakışlar ve yönelimler, kendisine Kur’an ayetlerinden dayanaklar bulma arayışına baÅŸladı.
 
Bu konudaki tartışmalar, seviye atlayarak sürekli geliÅŸme dinamiklerine sahip oldu. Seksenli yıllarda mealcilik olarak baÅŸlayan akım, bugün rasyonel akliliÄŸin öne çıkardığı argümanlar ile Kur’an ayetlerini keyfi yorumlama çabalarına bıraktı. Artık, dinin belirlediÄŸi bir görüÅŸ üzerinden diÄŸer alanları belirlemek yerine felsefi bakışın ilkeleri üzerinden dini indirgeyerek algılama düzeyine çıkıldı.
 
Ulusçuluk imparatorluÄŸu çözerken, bugün ise ulus devletlerin çözülüÅŸüne yönelik bir ivme kazandı. Kürt ulusalcılığı üzerinden bugün Irak, Suriye bölünmüÅŸ hale getirilirken, Ä°ran ve Türkiye üzerine de bir baskı aracı olarak dayatılmaktadır. Sadece Kürt ulusalcılığı deÄŸil, Türk ulusalcılığı ile de Müslüman ümmet arasında ayrımlar meydana getirilirken, buna alet edilen, Arap, Fars veya benzeri etnik göndermeler ümmeti bir daha toparlanamayacak bir düzeye getirdi.
 
Benzer bir olgu düÅŸünce zemininde de karşılık buldu. Altmışlı yıllarda Ä°slamcılık ulusçuluÄŸu aÅŸarak geniÅŸ bir zemine ulaÅŸtı. Fakat son on yılın hâsılası olarak her yerde Ä°slamcılık, ulusçuluk ve ulusçuluÄŸa dayalı batılılaÅŸma serüveni -ki bunun saç ayakları, felsefe ve bilimdir-, parçalanmaya baÅŸlandı.
 
Türk, Kürt milliyetçileri Ä°slamcılıktan farklılaÅŸtılar. Yeni tezler öne çıkarmaya baÅŸladılar. Bu durum üniversitelerde de öne çıkmaya baÅŸladı. Ä°ki binlere kadar, laikliÄŸi kesin bir dille reddeden Müslümanlar, yeni zamanlarda neredeyse tek kurtarıcı bir misyon olarak görmeye baÅŸladılar. Açık bir dille kamuya açık yerde laikliÄŸi savunur oldular. ÖrneÄŸin, iktidarda olan muhafazakâr kesimlerin Atatürk güzellemeleri de buna dair bir kanıt olarak öne çıkarılabilir.
 
Özellikle okumuÅŸ kesimdeki felsefe ve akıl vurgusunun son dönemde öne çıkartılmasının da bir açıklaması kaçınılmazdır. Yaklaşık iki yüz yıldır. Batı düÅŸüncesindeki geliÅŸim dinamikleri dikkatle incelendiÄŸinde çok hızlı bir deÄŸiÅŸim geçirdiÄŸi bilinmektedir.
 
Hatta son on yıla bakıldığında batı düÅŸüncesi kendi içinde çok ciddi bir evrilme yaÅŸamaktadır. GerçekliÄŸin yerine post truth, hümanizmin yerine post hümanizm gibi temel kavramsal deÄŸiÅŸimlere yönelmektedir. Gerçek üstücülük insan ötesi ve dijital dünya yeni konular olarak öne çıkmaktadır. Ama Müslüman akademisyenlerde koyu bir akılcılık hümanist yaklaşımlar ciddi bir geç kalmışlığı iÅŸaret etmektedir.
 
Çok güçlü bir geç kalmışlık sendromu, bugün düÅŸünce, toplumsal yaÅŸam ve psikolojik vasatı kuÅŸatmış durumdadır. Bu nevrotik durumun aklı istilaya uÄŸratmasının sonuçlarını gözlemlemeye devam ediyoruz. Dünyayı yaÅŸama arzusu, isteklerin karşılanması tutkusu Müslüman bireyi çok derinden etkileyerek deÄŸiÅŸimini baÅŸlatmıştır. Kendi deÄŸerini görememenin ezikliÄŸi içinde baÅŸkası tarafından deÄŸer görmeyi arzulamanın dayanılmaz cazibesi ile çürümeyi kalıcı hale dönüÅŸtürüyor.
 
Ä°ki noktadan çürüme baÅŸladı: ilki içerden Ä°slami düÅŸüncenin uzağına düÅŸme ve yanlış yaklaşımlar üzerinden meseleye dahil olma çabası. Ä°kincisi ise dışarıdan özellikle müsteÅŸriklerin dikte ettikleri kavramlar üzerinden dinin içeriden dönüÅŸtürülme çabaları…
 
Bu her iki nokta da Müslüman zihni iÄŸdiÅŸ etti. Müslüman zihin yozlaşınca neyi ele alırsa alsın, bu yozlaÅŸmanın izi görülmeye devam etti. Sosyal medya, akademya ve entelektüel hafıza üzerine ciddi bir baskı oluÅŸturdu.
 
Åžimdi bir okur olarak gördüÄŸüm ÅŸey bu geç kalmışlık duygusunun toplumsallaÅŸması ve entelektüel dünyayı da kuÅŸatmasıdır. Geç kalmışlık hissi üzerinden güçlü bir akıl vurgusu neredeyse istisnasız hale dönüÅŸtürüldü. Felsefe vurgusu, batı düÅŸüncesi vurgusu çok fazla güçlü halde ve yaygınlık kazandı. Tam tersi bir durum olarak Müslüman düÅŸünceye vurgu ve sahicilik arayışları ise hem sert eleÅŸtirilere ve hem de küçümseyici bir tavra neden olmaktadır.
 
SekülerliÄŸin duvara tosladığı ve yeni -izmlerin dile getirildiÄŸi bir zeminde dinden uzaklaÅŸma ve sekülerlik vurgusu tam bir geç kalmışlık sendromudur. Batı felsefesinin kesinliÄŸi ve kaçınılmazlığı vurgusu da bir geç kalmışlık sendromudur. Ä°slam düÅŸüncesinin yetersizliÄŸi ve bugünün sorunlarına çözüm bulamayacağı tezi de bu geç kalmışlık sendromunun etkisinde oluÅŸan bir yaklaşımdır. Bu durum çoÄŸaltılabilir. Laiklikten sekülerliÄŸin güzellemesine yönelmek, Ä°slam dininin herhangi bir din gibi algılanmasına kadar geç kalmışlığın kendisini dayatan öznelliÄŸi görülebilir.
 
Bir çıkış arayışının baÅŸlangıç noktası ise bu geç kalmışlık sendromunu keÅŸfetmek ve ondan kurtulmanın imkânını bulmakta yatar. Çözümün kapısını aralayacak olan kendi sahici geleneÄŸine ve usul bilgisine sahip olup sahici bir düÅŸünceye ulaÅŸmaktır. Kendi öz güvenine sahip olup iman etmenin en büyük imkân olduÄŸu bilincinin dışa vurumunu saÄŸlayarak hakikatin reel ve bilimsel verilerle sınırlı olmayacağını, bilakis, bu sınırlılığın hakikate zarar verdiÄŸini yüksek sesle dile getirmek ve bu dünyanın geçici tabiatının gözlere sokulacak kadar yakınlaÅŸtırılması elzemdir.
 
Ayetin iÅŸaret ettiÄŸi gibi bugün Müslümanlar ‘yeniden iman’ etmeyi göze alacaklar ve bu imanın yeni diriliÄŸinde kendilerine olan inançlarını güçlendirerek yeniden din ve dini düÅŸünce ile baÄŸ kurarak, bir kurtuluÅŸ umudu olmaya aday olmalıdırlar.
 
 
Kaynak: Åžarku'l Awsat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.