Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İdeolojik bir hata olarak Jön Türk hareketi

Jön Türklerin ellerindeki yegane fikir sermayesi Fransız İhtilali’nin sloganlarını Türkçeye aktarmak ve daima bunu dillendirmekti: Hürriyet, Müsavat, Adalet! Metotları ise ne inşa edeceklerinden çok Sultan II. Abdülhamid idaresinin aksayan taraflarını tespit edip sonra bunu bir dev aynasına yansıtıp felakett abloları çizmekten öte bir şey değildi.



Millet ve devlet olarak tarihimizde büyük sıçrama noktalarımız olduÄŸu gibi talihsiz kırılma noktalarına da sahibiz. Bu kırılmalara neden olan kiÅŸi ya da toplulukların hataları kimi zaman bilinçsizce kimi zamanda bilinçli bir tutumun eseridir. ÖrneÄŸin Prut bataklıklarında sıkıştırdığı Çar Petro ve Rus ordusunu tüy gibi hafif bir anlaÅŸmayla elinden kaçıran Sadrazam Baltacı Mehmet PaÅŸa’nın tutumu askeri ve siyasi derinlik eksikliÄŸinden kaynakla-nan bir bilinçsizlik halidir. 1711’deki bu öngörüsüzlük kar topunun çığa dönmesi gibi 1878 senesinde Ä°stanbul YeÅŸilköye kadar inen Rus ordusuna dönüÅŸmüÅŸ, bedeli devlet ve millet tarafından ağır bir biçimde ödenmiÅŸtir. Yine II. Mahmut döneminin enteresan tipi Halet Efendi’nin kiÅŸisel politik çıkarlarını devletin selametinin önüne geçirmesi sonucu Tepedelenli Ali PaÅŸa’nın tasfiye edilmesi 1821 Rum isyanı ve Yunanlıların Osmanlı’dan koparak 1829 Yunanistan’ı kurmasıyla sonuçlanmıştır. ÖrneklediÄŸimiz bu iki hata daha çok kiÅŸisel iken yakın dönemde yapılan bir hata ise bilinçli ve ideolojik bir kıvamdadır.
 
Jön Türkler diye adlandırdığımız bu grubun ideolojik bir körlükle yaptığı bu bilinçli hatanın bedeli de yine devlet ve millet tarafından büyük bir bedel ödenerek ödenmiÅŸtir. Peki nedir bu hata? Åžimdi yakın tarihimize bir projektör çevirerek konuyu aydınlatalım:
 
1889 yılının 21 Mayıs günü. Tıbbiye Mektebi’nin hamam ve mutfağına ait odun yığınları üzerinde Ohrili Ä°brahim Temo, Diyarbakırlı Ä°shak Su-kutî, Arapkirli Abdullah Cevdet ve Kafkasyalı Mehmet ReÅŸid ve Bakülü Hüseyinzade Ali tarafından belki de o tarihte bir gençlik hevesi ve maceracı-lığının havai hamlesi gibi sayılacak bir oluÅŸumun temelleri atıldı. Ama bu oluÅŸum daha sonraki yıllarda ciddileÅŸecek ve Türk milletinin 20. asır mace-rasında çok acı tecrübeleri yaÅŸatacak bir politik yapıya dönüÅŸecekti: Ä°ttihat ve Terakki.
 
Düzen ve ilerleme
 
Fransız düÅŸünür Agust Comte’un kaskatı ve sığ pozitivist felsefesini bir iman gibi kabul eden Jön Türkler yine bu felsefenin “Düzen ve Ä°lerleme” sloganıyla güya bilimsellik ve akıl yanlısı oldukları zannıyla dönemin okumuÅŸlar kitlesinden bir hayli taraftar buldular. Aslında sadece bu deÄŸil tüm siyasi yaklaşımları Batılı düÅŸünürlerden kaptıkları üç beÅŸ sloganı gevelemekten öteye geçmiyordu. Ellerindeki yegane fikir sermayesi ise Fransız Ä°htila-li’nin sloganlarını Türkçeye aktarmak ve daima bunu dillendirmekti: Hürriyet, Müsavat, Adalet! Metotları ise ne inÅŸa edeceklerinden çok Sultan II. Abdülhamid idaresinin aksayan taraflarını tespit edip sonra bunu bir dev aynasına yansıtıp felaket tabloları çizmekten öte bir ÅŸey deÄŸildi. Tüm bu felaketleri çözecek sihirbaz deÄŸneÄŸi gibi basit bir politik çözümleri de vardı: Anayasa tekrar iÅŸletilsin ve meclis açılsın! Gerçi bu konuda dahi çok ÅŸey bilmediklerini yıllar sonra Ä°ttihatçıların beyin takımından Dr. Nazım’ın,  Åževket Süreyya Aydemir ile arasında geçen ÅŸu konuÅŸma itiraf edecekti:
 
Åževket Süreyya: 1908’den önce Türkiye’nin geleceÄŸi için ne düÅŸünürdünüz?
 
Dr. Nazım: Biz 1293(1876) Mithat PaÅŸa Kanun-u Esasi’sinin iadesini istiyorduk.
 
Åževket Süreyya: Bu Kanun-u Esasi’nin ana hatları nelerdi?
 
Dr.Nazım: Vallahi doÄŸrusunu isterseniz ben bu Kanun-u Esasiyi görmedim. Ä°çinde ne olduÄŸunu da hiçbir zaman öÄŸrenemedim. Ama bizim gençli-ÄŸimizde Ahmet Rıza Bey’in onu gördüÄŸüne ve okuduÄŸuna inanırdık. (Aydemir, Suyu Arayan Adam, s.277)
 
Ä°ÅŸte yeterki II. Abdülhamid gitsin, memlekete hürriyet gelsin sonrası kolay diyen dönemin ilerici, çaÄŸdaÅŸ aydın portresi!
 
Zaman içerisinde Jön Türk hareketinin bir fikir fantazyası olmaktan çıkıp devleti tehdit eder hale dönmesinde ve 1908-1909 sürecinde iktidarı ele geçirme baÅŸarısındaki en büyük dönüÅŸümlerden birincisi,  Jön Türk tiplerinin mektepli kalem efendisi tipinden çıkıp eli silahlı başı külahlı Balkanlı komitacıya evrilmesidir. Ä°kinci nokta ise Sultan Abdülhamid’i devirmek uÄŸruna Batılı emperyalist devletlerle ve ayrılıkçı gruplarla iÅŸbirliÄŸine gitmeleri-dir.
 
Buna en somut örnek Jön Türk- Ermeni komitaları iÅŸbirliÄŸidir.
 
Sultan II. Abdülhamid idaresine karşı mücadele etmek için Avrupa’da yuvalanan tüm muhalif Jön Türk fraksiyonları, baÅŸ koydukları davalarını gerçekleÅŸtirmek için kirli bir yol seçmekten sakınmadılar. Bu süreçte varmak istedikleri hedef doÄŸrultusunda yıkım konusunda hemfikir oldukları ayrılıkçı Ermeni komitalarıyla görüÅŸerek destek istediler. ÖrneÄŸin Mizancı Murat Bey 1986’da Hınçak komitası liderlerinden Nazarbeg ile buluÅŸmuÅŸ, aynı dönemde Tunalı Hilmi Bey ise TaÅŸnak yönetcileriyle birçok kez görüÅŸme yapmıştı. Ama Avrupa’daki Jön Türk hareketinin doÄŸal lideri bilinen Ahmet Rıza Bey ise daha netti. 1897’de Cenevre’deki TroÅŸag Gazetesi’nin bürosunda TaÅŸnak terör örgütü liderleriyle görüÅŸmüÅŸ ve II. Abdülhamid’i devirmek için açıkça iÅŸbirliÄŸi önermiÅŸti.
 
 
DesteÄŸin bedeli
 
1902 yılında Paris’te toplanan Jön Türk kongresi bu kiÅŸisel görüÅŸmelerin ötesine geçildiÄŸini gösteriyordu. Bu kongreye Jön Türklerin baÅŸka bir fraksiyonunun lideri sayılan Prens Sabahattin baÅŸkanlık etmiÅŸti. Kongrenin baÅŸkan yardımcılıklarına bir Ermeni ve bir Rum seçilmiÅŸ, bunların yanın-da Osmanlı’nın bütün tebaasından delegeler de kongreye katılmışlardı.
 
Bu kongrede Jön Türkler, II. Abdülhamid’i devirme konusunda ayrılıkçı Ermeni komitalarının kendilerine destek vermesi karşılığında  Ermenile-rin özerklik taleplerine sıcak baktıklarını ortaya koymuÅŸlardı.  Ama gariptir ki TaÅŸnakçılara Cenevre’de açıkça iÅŸbirliÄŸi öneren Ahmet Rıza bu kez buna karşı çıkmıştı. Ona göre Ermeni komitacılar II. Abdülhamid’i kendileriyle omuz omuza savaÅŸarak yıkmalıydılar ama özerklik ya da bağımsızlık istememeliydiler. MeÅŸruti yönetimde Türkler ve Ermeniler kardeÅŸ kardeÅŸ yaÅŸayacaklardı zaten. Böyle düÅŸünüyordu ama pozitivist aydın (!) Ahmet Rıza politikada her desteÄŸin bir bedeli olduÄŸu anlamayacak kadar pozitivistti.
 
1906 yılında Jön Türkler ayrılıkçı TaÅŸnak komitası ile DoÄŸu Anadolu’da özerklikte dahil olmak üzere her konuyu müzakere eden bir toplantı yaptılar. Burada Jön Türklerin sergilediÄŸi olumlu tutum üzerine Viyana’da toplanan TaÅŸnak-Sütyun kongresinden bir karar çıktı. Ayrılıkçı TaÅŸnakçılar Sultan II. Abdülhamid’i kastederek “kanlı padiÅŸahın rejimi ile mücadelelerinde Türk muhalif güçlerin her anlamda desteklenmesi” gerektiÄŸini ilan ettiler.
 
Ardından 1907’de Paris’te bir kongre daha toplandı. Bu kongre sonucunda iÅŸbirliÄŸi daha da berrak hale geldi.  Kongre bitiminde yayınlanan bil-diride  II. Abdülhamid’in devrilmesi, meÅŸrutiyet sistemin yeniden kurulması yer alıyordu. Fakat istekler bu kadarla kalmıyordu. Zira kongre, bu hedefe varmak için ÅŸiddet de dahil olmak üzere her yola baÅŸvurulacağını ilan etti. II. Abdülhamid idaresine karşı silahlı direniÅŸ yapılacak, propaganda araç-ları kullanılacak, vergi ödenmemek gibi pasif direniÅŸler sergilenecek eÄŸer sonuç alınmazsa büyük çaplı bir isyana gidilecekti.
 
Kongreye Jön Türkler ve ayrılıkçı Ermeni örgütlerin yanı sıra, Marksist Makedonsko Odrinska örgütü, Mısır Cemiyet-i Ä°srailiyesi’nin de katılması tabloyu tamamladı. Bu kongreden sonra Jön Türk-Ayrılıkçı Ermeni örgütlerin dayanışması resmiyet kazandı.
 
Abdülhamid nefreti
 
Fakat Jön Türklerin anlamadığı nokta Ermeni komitacıların tüm bu hamle ve iÅŸbirliÄŸini bağımsız bir Ermenistan’a gidecek yolda bir atlama taşı olarak görmeleriydi. Jön Türklerin bu anlamayışlarının en büyük sebebi Sultan Abdülhamid’e karşı olan politik nefretleriydi.
 
Batılı devletlerin desteÄŸi ile süreç tamamlandı ve 1908’de II. MeÅŸrutiyet ilan edildi. Ardından 1909’da karanlık bir el tarafından ateÅŸlenen 31 Mart Olayı sonrasında II. Abdülhamid tahttan indirildi. Artık Tıbbiyenin odunluÄŸunda kurulan hayal iktidar olmuÅŸtu.
 
Kurulan meÅŸrutiyet yönetimiyle birlikte Ermeni komiteleri yasal bir niteliÄŸe kavuÅŸtu ve açık faaliyete baÅŸladılar. Tarihin garip cilvesine bakın ki ayrılıkçı Ermeni komitalarının açıkça siyasi faaliyete baÅŸlama kararının altında imzaları bulunan Ä°ttihat ve Terakki önderleri ÅŸunlardı: Talat Bey, Bahattin Åžakir ve Cemal Bey.
 
‘Sizi biz özgürleÅŸtirdik’
 
MeÅŸrutiyetten sonra Ä°ttihatçıların açtığı politik zeminde dört Ermeni siyasi partisi faaliyet göstermekteydi: TaÅŸnaksütyun, Hınçak Partisi, Ramga-var Partisi ve Veragazmyal Hınçak Partisi. Ayrılıkçı Ermeni partiler 1908 öncesi Jön Türklerle baÅŸlattıkları iÅŸbirliÄŸini bu dönemde de sürdürdü-ler.  Meclis-i Mebusan seçimlerinde genellikle Ä°ttihat ve Terakki Partisiyle iÅŸbirliÄŸi yaptılar ve her dönemde rahatlıkla parlamentoda temsil edildiler.
 
Dahası bu partilerin en etkini olan TaÅŸnak Partisi yöneticileri her yerde: “ Ülkeye anayasayı biz getirdik. Bu devrim Jön Türkler ve TaÅŸnak-Sütyun arasında Paris’te yapılan anlaÅŸmanın sonucudur.” diye seslerini yükseltmeye baÅŸladılar.
 
Evet müstebit denilen II. Abdülhamid gitmiÅŸ, Müslüman Türk milleti Jön Türklerin omuz vermesiyle yasallaÅŸan TaÅŸnakçıların sizi biz özgürleÅŸtir-dik afra tafrasına mahkum edilmiÅŸti.
 
Sonrası mı? Ä°ttihatçılar ve komitacıların arası bozuldu. YaÅŸananlar zaten malum.  Malum ama Ä°ttihat ve Terakki’nin siyasal emellerine ulaÅŸmak için ayrılıkçı komitalarla yaptığı yanlış iÅŸbirliÄŸinin faturası yine devlete ve millete çıktı. Gerçi Ä°ttihatçılar bu yaptıklarına sonradan piÅŸman oldular ama ne fayda! Zira bu kanlı komitacıların nefret ve saldırganlığın hedefi yine kendileri oldu. O nedenle tarihçi Ä°smail Hami DaniÅŸmend’in dediÄŸi gibi Jön Türkler ve uzantısı Ä°ttihat ve Terakki komitası, politik körlüÄŸünün eseri olan bu hareketiyle Sultan Abdülhamid’in ÅŸahsına deÄŸil aslında milletine ve tarihine hakaret etmiÅŸti.
 
Müellif: Koray Åžerbettçi / Kaynak: Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.