Sosyal Medya

Tercüme Haber

Tercüme Haber: Türkiye, İslam dünyasının liderliğini Suudlar'dan geri alıyor

Ayasofya Camii, yüksek mahkemenin aslen bir kilise olan tarihi binanın modern Türkiye'nin laik devletinin kurucusu tarafından yasadışı bir şekilde müzeye dönüştürüldüğü yönündeki kararı sonrasında 86 yıldır ilk defa geçtiğimiz Cuma günü halka açık bir şekilde tekrar camii statüsüne döndürüldü.



Karar geçtiÄŸimiz günlerde resmen duyuruldu. Bu tarihi olaya tanıklık etmek isteyen yüzbinlerce vatandaşın katılımıyla da ilk Cuma namazıyla cami haline geri döndürüldü.

Ayasofya'yı en son 10 yıl önce müze olarak ziyaret etmiÅŸtim. Bu sefer, çoÄŸu cami çevresinde olmak üzere yaklaşık 350 bin kiÅŸi katılırken, yaklaşık 1.000 kiÅŸi içeride dua etti. Cemaat, CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan'ı büyük bir alkışla karşıladı. Birkaç gün sonra camiye girmeyi baÅŸardım, çünkü hem Müslüman hem de gayrimüslim ziyaretçilere açıktı.

Koronavirüs salgını nedeniyle maske takmak zorunluyken, açılış günü yaÅŸanan önemli olayda sosyal mesafe neredeyse hiç yoktu; benim gibi birçok yabancı da dâhil olmak üzere oradaki çok sayıda insan göz önüne alındığında bu ÅŸaşırtıcı deÄŸildi. Belki de ilk defa, Ä°stanbul'un ikonik Sultanahmet Camii'sinin, hatta Osmanlı döneminden kalma tüm camilerinin Ayasofya’nın gölgesinde kaldığını söyleyebiliriz.

Ayasofya’nın yaklaşık 500 yıl boyunca cami olan ve yeniden ibadete açılması ile ErdoÄŸan’ın, Türkiye’nin bölgesel bir güç olma statüsünü vurgulamaya çalışması aynı zaman dilimine denk gelmesi elbette dikkat çekici bir nokta.

Bazı kesimler bu durumu 1923’te imparatorluÄŸun çöküÅŸü sonrası, Atatürk’ün kurduÄŸu laik Türkiye mirasından ve Batı’dan uzaklaÅŸmak ve Neo-Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu kurma giriÅŸimi olduÄŸuna inanıyor. Zira caminin ibadete açılış tarihi olarak, 1923 yılının 24 Temmuz’unda imzalanan ve batılı devletlerin Türkiye’nin sınırlarını tanıması anlamına da gelen Lozan AnlaÅŸmasının imzalandığı tarih seçilmiÅŸti.

Hiç ÅŸüphe yok ki bu tür kasıtlı sembolizm, geçen Cuma namazının vaazında da yer aldı. Türkiye’nin resmi dini kurumu olan Diyanet Ä°ÅŸleri’nin baÅŸkanı Ali ErbaÅŸ, fethi, barışı ve adaleti temsil eden bir gelenek olan hutbeyi kılıçla okudu.

ErbaÅŸ daha sonra gazetecilere kılıç hakkında konuÅŸtu: “Bu fetih sembolü olan camilerde bir gelenektir. Ä°mamlar 481 yıl kesintisiz bir ÅŸekilde kılıçla [minbere]çıktı. Ä°nÅŸallah bundan sonra da bu geleneÄŸi sürdüreceÄŸiz ” dedi.

Vaazın inÅŸasında, Hz. Muhammed'e (S.A.V), ailesine ve arkadaÅŸlarına selamlar ve Kur'an-ı Kerim okundu. Caminin içinde ve dışında melodik bir ÅŸekilde yankılanan bu durum, Suudi Arabistan’da asla gerçekleÅŸemez zira Sünni Ä°slam'ın püriten bir yorumunun, genellikle Vahhabilik olarak adlandırılan devlet dininin yaÅŸandığı bu ülkede "yenilik" olarak kabul edilen uygulamalardan katı bir ÅŸekilde uzak durulur.

Suudiler Osmanlılara karşı isyan edip 1932'de Suudi Arabistan Krallığı'nın kurduklarından bu yana Sünni Ä°slam dünyasının liderliÄŸi için Türklerle yarış halindeler. Suudi Ä°slami yorumun ketum ve katılığına, dinin toplum içerisinde muhafazakâr bir biçimde temerküz etmiÅŸ olmasına raÄŸmen Osmanlı ve Türklerin Ä°slam yorumu, tasavvufun Osmanlı toplumunda büyük bir rol oynamasının da etkisiyle Suudilerle kıyas kabul etmeyecek kadar ılımlı ve dışa açık bir haldedir.

Türkiye'deki bu birkaç gün içinde edindiÄŸim kiÅŸisel izlenimim; Sünni Ä°slam'ın liderliÄŸi için 300 yıllık mücadelenin, Ankara’nın yumuÅŸak gücünün en son yansıması olan Ayasofya hamlesiyle, Türkiye'nin lehine döndüÄŸüdür. Sanki geçen Cuma günkü vaaz Türkiye'yi Sünni Ä°slam ne kadar parçalanmış olsa da ciddi bir liderlik adayı olarak ilan ediyordu. Suudi Riyad'ın Yemen'e karşı beÅŸ yıllık yıkıcı savaşı Müslümanlar arasındaki imajını bozarken, Ankara'nın Suriye ve Libya'daki askeri müdahaleleri, Türk Müslüman olmayan çevrelerdeki pek çok kiÅŸinin desteÄŸini almış görünüyor.

Tabii ki, neo-Osmanlı söylemi abartılı ve Türkiye aleyhine bir propaganda biçimidir. ÖrneÄŸin Suudi Arabistan'ın sahip olduÄŸu Arab News, geçtiÄŸimiz günlerde Türkiye'nin Araplara karşı Osmanlı döneminde iÅŸlediÄŸi suçlar diye niteledikleri eylemleri“ tekrarladığı ”, Osmanlı öncesi tarihi iddiaları tartışan ve Türkiye'yi gücünü ve otoritesini yeniden kazanmaya çalışırken farklı milletlerden Müslümanların desteÄŸini almaya çalışmakla suçlayan bir dizi makale yayınladı.

Washington Post tarafından geçen yıl yapılan bir ankete göre, yanıt veren Türk vatandaÅŸlarının çoÄŸunluÄŸu Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun laÄŸvedilmesi ve yeniden kurulmasına karşı çıkmaktan yanaydı.

Ancak, hilafetin yeniden canlandırılmasına dair bu tür pan-Ä°slamcı fikirler yurtiçinden deÄŸil, daha çok Pakistan gibi Asya kıtasından gelen talepler desek daha doÄŸru tespitte bulunmuÅŸ oluruz. Bu öngörülemez bir durum deÄŸil zira Hint Hilafet Hareketi 1924 yıllarına kadar giden bir maziye sahip ve bu minvaldeki çaÄŸrıları da yeni görülen bir durum deÄŸil.

Türkiye'nin Sünni Ä°slam dünyasının liderliÄŸi konusundaki yeterliliÄŸini eleÅŸtirenler, Siyonizm karşıtı söylemine raÄŸmen Türkiye'nin NATO üyeliÄŸi ve Ä°srail ile diplomatik ve ticari baÄŸlantıları gibi hem siyasi hem de dini argümanlara sarılıyorlar. Ayrıca halifenin KureyÅŸ'in Mekke kabilesinden gelmesi gerektiÄŸi ve bu nedenle Osmanlıların Arap bile olmadıkları için halife olamayacakları konusunda hâkim bir görüÅŸ var. Hâlbuki Araplardan çıkan son halife 1258’de MoÄŸolların BaÄŸdat’ı yaÄŸmalamasıyla sona eren Abbasilerdi.

Öte yandan, zaman zaman Osmanlılarla da çatışan Ä°ran Safevi Ä°mparatorluÄŸu’nun varlığı, Osmanlı hilafetinin tüm Müslümanlara eriÅŸemediÄŸini de gösteriyor. Üstelik günümüzde Ä°ran, bölgesel emelleriyle çok parçalı Åžii dünyasının lderi olarak kendini görüyor.

Ä°stanbul'da kaldığım süre boyunca, büyük bir Azeri cemaatinin yaÅŸadığı bir Åžii mahallesini ziyaret ettiÄŸimde ve Ayasofya'nın yeniden cami olmasıyla ilgili birkaç kiÅŸiyle konuÅŸtuÄŸumda bu farklılıkları hatırladım. Çok etkilenmediler ve Ayasofya’dan ziyade Kerbela ve Necef'teki dini mekânları ziyaret etmeyi daha çok arzu ettiklerini söylediler.

Sünni dünyanın liderliÄŸi sorununa dönersek, Türkiye'nin hem yumuÅŸak hem de sert gücü kullanmasının, eski rolünde kendisini yeniden konumlandırmaya yardımcı olduÄŸu açıktır. Ä°ronik bir ÅŸekilde, Türkiye; Osmanlı geçmiÅŸiyle yeniden baÄŸlar kurarken, Kaşıkçı cinayetindeki vahÅŸetin görünür kıldığı ve Suudi rejimin üstünü kapamakta zorlandığı olumsuz imajı da not etmeliyiz. Suudi Arabistan, Osmanlı döneminden kalan mimari ve kültürel mirasın çoÄŸunu zaten ortadan kaldırdı ve kendi kendine atadığı ‘’Sünni Müslümanların LiderliÄŸi’’ rolüne insanları ikna edebilmek konusunda giderek zorlandığını görüyoruz.

*Omar Ahmed tarafından kaleme alınan ve The middle East Monitor Haber Ajansında yayımlanan bu makale, aslına sadık kalınarak, Hasan Nurhan Çelik tarafından DüÅŸünce Mektebi adına tercüme edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.