Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Arap kadını için demokrasi ne ifade eder?

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde erkeklerle birlikte bağımsızlık savaşlarına katılarak her türlü zorluğa katlanan kadınlar, uzun süren mücadeleler sonucunda bazı haklar elde ettiler. Buna karşın kadınlar hiçbir zaman siyasal ve ekonomik alanda erkeklerle eşit konuma gelemediler.



Arap kadınının demokrasi mücadelesini anlatmak için yola çıktığımızda karşımıza, OrtadoÄŸu’da bir türlü çözülemeyen demokrasi sorunu çıkıyor. Yirminci yüzyılda bağımsızlıklarını elde eden Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Yemen, Fas, Cezayir, Ürdün, Bahreyn, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerine hiçbir zaman gerçek anlamda demokratik bir rejim gelmedi. Bu coÄŸrafyalarda uzun yıllardır kök salan otoriter yönetimler, demokrasi adına birtakım reformlar yaptıklarını iddia ettiler. Her seferinde, halkı yok saydıkları sözde demokratik giriÅŸimleri, binlerce masum insanın öldüÄŸü ve bir o kadarının da topraklarından koparıldığı savaÅŸlarla sonuçlandı. Dolayısıyla, Arap kadını da en temel haklarını aramak adına ihtiyacı olan bir zemine kavuÅŸamadı. Arap kadını, kendi tarihinde en belirgin olarak, demokrasi mücadelesini Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte verebildi. 18 Aralık 2010 yılında Tunus’ta, Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla baÅŸlayan ve sırasıyla Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya, Ürdün, Irak ve Suriye’ye yayılan bu gösterilerin temelinde demokrasi arayışı vardı.
 
Kadınlar, Arap Baharı sürecinde toplumsal hareketlerde aktif bir ÅŸekilde yer aldı ve erkeklerle birlikte daha ÅŸeffaf ve daha demokratik bir rejim için mücadele ettiler. Gerek meydanlarda erkeklerle birlikte eylemci olarak gerek internet ortamında sahip oldukları bloglar veya sosyal paylaşım siteleriyle veya kadın gazeteciler olarak yaptıkları haberlerle deÄŸiÅŸim taleplerine destek verdiler. Otoriter rejimlere karşı gerçekleÅŸen protestolara büyük sayılarda katılım göstererek reformların demokrasi, sosyal adalet, özgürlük, haysiyet, eÅŸitlik getireceÄŸine ve kendilerine iliÅŸkin hakları geniÅŸleteceÄŸine inandılar. Mısır’da, binlerce kadın özgürlük ve sosyal adalet için sloganlar atarak Tahrir Meydanı’na indi. Tunus’ta, kadın aktivistler, gazeteciler, sendikacılar, öÄŸrenciler ve anneler, Devlet BaÅŸkanı Bin Ali’yi protesto için Burgiba Caddesi’nde “Git artık” pankartları taşıdılar. Libya ve Yemen’de kadınlar, kamusal alanda ciddi bir ayrıma tabi olmalarına raÄŸmen çeÅŸitli yürüyüÅŸlere hem gösterici hem de örgütleyici olarak katılmayı baÅŸardılar.
 
Feminist hareket deÄŸil
 
Arap kadınlarının ön saflarda yer alıp demokrasi, özgürlük ve hak taleplerini dile getirmeleri, Batılı ülkelerdeki Müslüman kadın algısını deÄŸiÅŸtirdi. Onlar, bu kez OrtadoÄŸu’yu devrime sürükleyen baÅŸkaldırılarda oynadıkları rol ile dünya medyasının gündemine geldiler. Ev iÅŸleriyle uÄŸraÅŸan, çocuk doÄŸuran, tesettürlü ve siyasi meselelere karışmayan Müslüman kadın imajı bu süreçle birlikte deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı. Artık internet kullanan, sosyal medyada iletiÅŸim kuran, yabancı dil bilen, devrimci kadın algısı oluÅŸtu. Hâlbuki gösterilere katılan kadınlar yalnızca Batı medyasının popülarize ettiÄŸi feminist gruplardan oluÅŸmuyordu. Onlar sadece kadın kimliklerini öne çıkararak bu eylemlerde bulunuyorlardı. Tam da burada Mısırlı kadın aktivistin sözlerine kulak verelim: “Arap Devrimindeki kadınların rolü, Arap ve Müslüman kadınların ÅŸimdiye kadar evde oturdukları ve bir anda özgürleÅŸtikleri fikrinden yola çıkarak irdeleniyor. Kadınlar, devrim baÅŸlamadan üç sene önce iÅŸçi eylemlerini baÅŸlattı. Aktivist kadınlar, Filistin intifadası ve savaÅŸ karşıtı eylemlerde; öÄŸrenci kadınlar, kampüs eylemlerinde aktif rol aldı. Müslüman KardeÅŸler’in yarısı kadınlardan oluÅŸuyor. Oryantalist bir yaklaşımla “Kadınlar maÄŸaralarından çıktı.” yorumları yapılıyor. Mısır’da feminist bir hareketten deÄŸil, kadın hareketinden, hatta kadın hareketlerinden bahsedebiliriz. Mısır’da kadınlar liberal, feminist, batılı idealler için mücadele etmiyor. ÖrneÄŸin; iÅŸçi kadınlar, emek hareketlerinde kadın hakları, annelik, anaokulları gibi ÅŸeyler için mücadele ediyor. Birçok genç kadın “Askeri Yargıya Hayır” hareketinde aktif rol alıyor. Bu hareketler feminist olarak tanımlanamaz, ama kadınlar tarafından gerçekleÅŸtiriliyor.”
 
Mısır’ın kadın ÅŸehitleri
 
Elbette Arap kadınların hak arayışları Arap Baharı öncesine dayanıyor. Mısır’da kadınların hak mücadelesi 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanıyor. Mısırlı kadın aktivist Hamide Halil, 1919 yılında Ä°ngiliz iÅŸgaline karşı, Arap tarihinde ilk kez kadınların sokaÄŸa çıkıp hak, özgürlük ve hürriyet aradıkları eylemlere liderlik etti ve meydanlarda ÅŸehit oldu. Mısır, bağımsızlığına kavuÅŸtuktan sonra 1956 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı ve Mısır, 1957’de kadınların parlamentoya girdiÄŸi ilk Arap ülkesi oldu. 1960 ve 1980 yılları arasında demokrasi ve özgürlük talepleri ile geliÅŸen ikinci dalga kadın hareketleri ile kadınların hak mücadeleleri devam etti. Mübarek rejimi döneminde ise kadın hakları konusunda önemli ihlaller sürdü. Kadınların çalışma hayatında erkeklerin beÅŸte birini oluÅŸturduÄŸu Mübarek döneminde, 2004’ten beri bir kısmı kadınlar tarafından yürütülen 3000 grev düzenlendi ve kadınlar, Mübarek rejimini deviren gösterilerin en önemli aktörleri oldular. Devrimin lideri olarak anılan 26 yaşındaki Asmaa Mahfouz, internete yüklediÄŸi videoda, kadınları tehdit edenlere seslendi ve onları Tahrir’e davet etti: “Kim, kadınlar protestolara katılmasın, maÄŸlup olacaktır diyorsa, o yiÄŸitlik ve ÅŸereflik adına 25 Ocak’ta Tahrir’e gelsin.”… 25 Ocak’ta yapılan büyük gösteride, Asmaa Mahfouz’un izlenme rekoru kıran bu videosunun katkısı çok büyük oldu. Ancak kadınların bu baÅŸarısı uzun sürmedi. Sisi’nin darbesinin ardından Mısır’ın ilk ÅŸehit kadını Hamide Halil gibi onlarca devrimci kadın aktivist Rabia meydanında ÅŸehit edildi. Devrimi gölgeyen darbede, baÅŸta Esma el Biltaci olmak üzere en az 50 kadın ÅŸehit oldu ve yüzlercesi de halen hapishanede onurlu mücadelesini sürdürüyor.
 
Devrimin anası
 
Protestolar sonrasında Mısır, Yemen ve Libya gibi ülkelerde gerçekleÅŸtirilen kurumsal düzenlemeler sırasında kadınlar müzakerelerin dışarısında bırakıldı. Ä°stisnai bir durum Tunus’ta yaÅŸandı. Somut ve pozitif bir ÅŸeyler kazanmayı ilk baÅŸaran Tunuslu kadınlar oldu. MaÄŸrip bölgesinin en tanınmış feminist akademisyeni olan Lilia Labidi kabineye dâhil edildi. Bu geliÅŸme kadınlar için ilerici politikaların benimsenmesi için bir temel oluÅŸturdu. Ama kabul etmek gerekir ki onlar daha iyi bir konumdan yola çıkmışlardı. Ellili yılların Habib Burgiba yönetimindeki Tunus’unda kadınlara Arap Dünyası’nda daha önce görülmemiÅŸ bir dizi hakkı tanıyan özel bir anayasa hazırlanmıştı. Kadınların oy verme ve boÅŸanma hakkı tanınmış, çok eÅŸlilik yasaklanmıştı.
 
 
DiÄŸer yandan Yemen’den de kadınlar seslerini duyurdu. Kabile kültürü ve beraberinde güçlü ataerkil yapının, din ve geleneksel toplumun öÄŸeleriyle birleÅŸtiÄŸi Yemen’de, kadınlar ise tarihin hiçbir döneminde güvenli, adil, eÅŸit ve yüksek yaÅŸam standartlarına sahip olmadılar. Ancak 2011 yılının baÅŸlarında etkisini Yemen’de hissettirmeye baÅŸlayan Arap Baharı, kadınların olumsuz statülerinde bir iyileÅŸme olabileceÄŸine dair umutları yeÅŸertti. Kadınların protestolarda ön saflarda yer almaları ve sorunlarını korkusuzca dile getirmeye baÅŸlamalarının yanı sıra uluslararası camianın da dikkatinin Yemen’e, özellikle de Yemen’deki kadınlara yönelmesi, bu sürecin ön plana çıkan parametreleri oldu. 2011 yılı Nobel Barış Ödülü, ülkesinin insan hakları savunucularının sözcülüÄŸünü yapan Tevekkül Karman’e verildi. Ülkesindeki barış ortamının yeniden oluÅŸturulması ve kadın hakları için verdiÄŸi ÅŸiddet içermeyen çabasından dolayı ödüle layık görüldüÄŸü açıklanan Tevekkül Karman, ödülünü Yemen’deki devrim gençliÄŸine ve Yemen halkına adadığını söyleyerek aldı. Yemen halkı tarafından kendisine “Demir Kadın” ve “Devrimin Anası” adı verilen Tevekkül Karman, Nobel ödülünü alırken yaptığı konuÅŸmasında mücadelesinin ‘’Demokratik ve modern bir Yemen’de tam haklara sahip olunana kadar’’ devam edeceÄŸini belirtti.
 
Devrimlerde oynadıkları rollerle dünya kamuoyunda hâkim olan Müslüman kadın imajını tepetaklak eden bu ‘devrimci kadınlar’, bir yandan da geliÅŸmelerine en büyük engelin Ä°slâm olduÄŸu yönündeki kanıyı da sarsmış oldu. Kadınlar, geri kalmalarında en önemli nedenin kendilerini her alanda baskı altına alan Ä°slâm olduÄŸu yönündeki savı çürütürcesine kara çarÅŸafları ve kimi yüzlerinde nikapları ile erkeklerle aynı saflarda yer aldı meydanlarda. Ä°slâm’ın kendileri için bir engel olmadığını, onları eve hapseden ve baskı altında tutan nedenin Ä°slâm deÄŸil hâkim ataerkil gelenekler ve diktatör yönetimler olduÄŸunu kanıtlayanlar, son derece dindar Müslüman kadınlardı.
 
OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika ülkelerinde erkeklerle birlikte bağımsızlık savaÅŸlarına katılarak her türlü zorluÄŸa katlanan kadınlar, uzun süren mücadeleler sonucunda bazı haklar elde ettiler. Buna karşın kadınlar hiçbir zaman siyasal ve ekonomik alanda erkeklerle eÅŸit konuma gelemediler. Arap Baharı’nda; Tunus, Mısır ve Yemen gibi ülkelerde erkeklerle birlikte meydanlara çıkan kadınlar özgürlük, eÅŸitlik ve insan haklarına dayalı demokratik bir toplum için mücadele ettiler. Demokrasi mücadelesinde kadınlar da erkekler kadar hatta bazen onlardan daha ağır bedeller ödedi. Arap Baharı istenilen sonuçlara ulaÅŸmasa da bu süreçte seslerini hiç olmayacak kadar güçlü duyuran Arap kadını günümüzde meydanlarda olmasa bile her platformda mücadelesini sürdürüyor.
 
 
Hatice Saka, “Arap Kadını Ä°çin Demokrasi”, Bilimevi Kadın dergisi, Temmuz-AÄŸustos-Eylül 2017, sayı 2.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.