Sosyal Medya

Makale

İnsan Dediğin Bir Nefes Bin Kafes

Uzaktan baktığında herkesi özgür sanırsın. Bir yol tutturmuÅŸ yürümektedirler nasılsa, kimi yaya kimi dört teker üzerinde kimiyse gökyüzünde süzülür kendi özel uçağıyla. En çokta o uçanlara özenirsin, en özgür onlar sanırsın. Sonra döner kafesteki kuÅŸlara bakarsın el kadar kafesin içinde ömür tüketmekteler, sonra bir gün hayvanat bahçelerine düÅŸer yolun, ormanlara sığmayan aslan, on beÅŸ metrekareye sığmış, boynunu öne eÄŸmiÅŸ, yan gelmiÅŸ yatmaktadır. Önce kızarsın sonra acırsın, kederlenirsin, hüzün kaplar kalbini. Aslında seni kedere sevk eden ne kuÅŸ ne de aslandır, kendi sıkıştığın kafesindir. Gitmek isteyip de gidemediÄŸin, yapmak isteyip de yapamadığın, olmak isteyip de olamadığın ne varsa…

Sanırsın ki yoksulluktur seni darlayan; elini tutanın, bir omuz verenin olmayışıdır. Annenin cehaleti, babanın despotluÄŸu, amcanın uzak ve cimri, teyzenin ilgisiz ve nobran oluÅŸudur, öyle mi? Evet bu ve buna benzer ÅŸeyler birer perde ya da duvardır belki aÅŸman gereken ama asla bir kafes deÄŸil.

Sonra sevgili okur, her gideni özgür mü sanırsın? Ne büyük büyük bir masal! Her olanı tamam mı sanırsın? Ne büyük yalan! Bilmez misin her giden dönmeye mahkûm, her olanın bir tarafı eksik kalır. Asıl tamlık, gerçek özgürlük, varlıktan soyunmakla mümkündür, bir düÅŸün? Her varlık biraz da olmayanların yükünü yükler senin omuzlarına, bu yüke talip misin? Sonra, varlık nasıl tamam olur hiç düÅŸündün mü? Bir ev, bir araba, bir yazlık, yeni bir yatırım, borsada yükselen hisseler… Sürer gider, duymadın mı ilahi sözü? Bir vadi dolusu altına doyan gözler, diÄŸer vadiye aç kalır. Her varlık, ateÅŸe atılan odun misali attıkça harlanan bir ocaÄŸa benzer. Varlığın bir emanet, taşınması ağır bir yük olduÄŸunu bilmelisin, çare sahiplik iddiasından uzak olmak, kanaat ve infaktır, vazgeçmektir yani, bu ateÅŸe baÅŸka su kar etmez. Ve hak vaki olduÄŸunda, Hiçlik denizinde tam olur varlık arayışı, varlık sevdası insanın.

Hem sonra “olmak” dediÄŸin ÅŸey nedir ki? Makam, mevki, ÅŸöhret… Evet bunlar sana diÄŸer insanlar nazarında bir itibar saÄŸlar, önünde eÄŸilen çok olur, yüzüne alkışlayan, övgüler dizen, ama akÅŸam olunca yapayalnız kalırsın. Hele de ömrünün akÅŸamında. Makam sana emanettir, tıpkı güzelliÄŸin gibi ne kadar fondöten sürsen ne kadar boyansan nafile, gün gelir solar, eskir, dökülür. Alkışlar söner, etrafın tenhalaşır, makamlar devredilir, güzellik geçer, yapayalnız kalırsın. Belki o vakit etrafın çığlıklarıyla bastırdığın içindeki o cılız feryadı duyarsın. EÄŸer sana bir ömür bahÅŸedildiyse ve küçükte olsa bir kırıntı bir köz kaldı ise çocukluk ateÅŸinden. Ne mutlu sana son bir fırsat verilmiÅŸtir.

Ömrünün baharında olan, henüz vakit varken dön de zatına bak, dışında arama, asıl kafes senin içindedir. İçinde tutsak ettiÄŸin cevheri gör! Bakmasını bilirsen orada iç içe geçmiÅŸ onlarca kafes göreceksin. En karanlık, en acımasız olanı da benlik kafesidir. Unutma dışarıda ne kadar var olursa insan, içinde o kadar yoksullaşır. En varlıklı, en güzel, en sözü geçen, en yüksek mevkiye sahip, en özgür… Her enlik, besler benliÄŸi. Her “en” bir demir sütun daha atar benlik kafesine. Biraz daha geniÅŸletir içerideki nefsin çeperlerini ve aksine daraltır kafesin içindeki seni, biraz daha koyulaÅŸtırır benlik kafesinin karanlığını, ruhunun ışığı biraz daha söner, sesi biraz daha cılızlaşır.

Ve kibir ateÅŸi öyle kuÅŸatır ki seni, sanırsın sen Allah’ın en sevgili kulusun. Ufak tefek kusurların vardır elbet, bunları itiraf etmekten de özel bir haz duyarsın çünkü bilirsin bu itiraf seni baÅŸkalarının gözünde daha da yüceltir, imajını parlatmaya hizmet eder! Tevazun, göz kamaÅŸtırmaktadır. Bütün insanlar senin hizmetlerine hayrandır, sana hizmete amadedir, bütün emniyet ÅŸeritleri sana tahsis edilmiÅŸtir, kaybedecek vaktin yoktur, geçersin. Kurallar, yasalar sıradan insanlar içindir çünkü. Bütün günahlar, avama mahsus. Senin infakın yoksulların gözüne sokulmalıdır çünkü insanoÄŸlu nankördür. Senin bağışların altın harflerle yazılmalıdır, ÅŸehrin en iÅŸlek caddesine. Bütün televizyonlar senin baÅŸarı hikayelerinle açmalıdır ana haber bültenlerini. Bütün randevular önce sana verilmelidir. Sen misafirliÄŸe gittiÄŸinde ya da bir toplantıya teÅŸrif ettiÄŸinde, istediÄŸin kadar oturmalı, istediÄŸin kadar konuÅŸmalı, istediÄŸin zaman kalkmalısın. Sana ne yapacağının söylenmesi kimsenin haddine deÄŸildir. En güzel sofralar senin için kurulmalıdır. En pahalı saat senin kolunda parıldamalıdır. Bütün canlı cansız mevcudat, senin emrine amade olmalıdır…

Abarttığımın farkındayım sevgili okur, ancak bu saydıklarının bazıları sana da tanışık gelmedi mi? Hepimiz içimizde bir benlik kafesi taşıyoruz. Ama küçük ama büyük, bu kafesten azade bir fani yok. Bende yok diyenlere aldırma, onların kendisi koca bir kafese dönüÅŸmüÅŸler de farkında deÄŸiller.

Bilmelisin ki bu kafesin duvarlarını nefsimizin talepleri örüyor. Terk ettiÄŸimiz her mâsiva bu kafese ışık, yaptığımız her hasene bu kafesin kapısını aralayan sebeptir. Ve o kafesten sızan hikmetle mümin yüzler güzelleÅŸir, makamlar âli olur…

Gerisi yalandır sözün.

Mehmet Bulayır

Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.