Sosyal Medya

Kul, kusursuz olmaz

Bir Müslüman, aldığı hasar ve yaralarla bir takım sıkıntılar, çileler çekebilir. Yine hayatın içinde bir takım sınanmalar yaşayabilir. Ama ânın geçiciliğinin farkında olarak gelen misafirin bize ikram ettiklerine odaklanabilmek önemli duruyor.



Yunus Emre bir dizesinde: “Bir avuç toprak, biraz da suyum ben / Neyimle övüneyim, iÅŸte buyum ben.” diyor. Ä°nsanı yüceltenin kendi acziyetini farketmesinde yattığını gösteriyor bize. Bir nevi kendini bilme hali. Sınırlarını, zaaflarını ve ihtiyaçlarının sınırsızlığını anlatıyor zarifçe. Övünülecek ve kusursuz olanın insan olmadığını anlıyoruz. Ve insan ruhunun kusursuzu aramaya duyduÄŸu özlemi. Ä°nsanın tevazu sahibi olmasının altında elinde her ne varsa kendisine ait olmadığının farkında olması yatıyor. Aldığım nefesi dahi verebilmemde hiçbir etkimin olmadığını bilmek, muhtaçlığımın soluk soluk büyüdüÄŸünün göstergesi.
 
Ä°nsan, fani ömrünün seyrini bilmesine raÄŸmen çok cahil, bir o kadar gafil yaÅŸayabiliyor. Ä°nsan olmanın imzası gibi duran kusurluluk gömleÄŸini ise hiç giyesi gelmiyor. Ä°nsanın kusurlu yanlarını görmesi ve o yönlerini onarma çabasıyla kusursuz olan cennete ehil hale geleceÄŸini biliyoruz. Kendini tanımasıyla baÅŸlayan süreçte bir mihenk taşı hükmünde eksiklikleri gösteren ölçü birimiyle noksan yönleri kendine ayân oluyor. EÄŸriye eÄŸri diyebilmek için doÄŸrunun nerden geçtiÄŸini bilmek gibi. Aldığımız hasar ve yaralarla kemâle erme yolculuÄŸundaki seyrimizi görüyoruz. Ve kusurun kula yakıştığını da. Bazen insanın bu mükemmeli arama çabası en güzeli ararken güzeli kaçırmasına neden olabiliyor. Belki burada itidal üzere yaÅŸamak ve ortayı takip etmek diyebiliriz. Bir de güzel bir nazarla olaylara bakabilmek. Parçaya deÄŸil bütüne baktığımızda anlamlı gelen yapboz parçaları gibi. Güzellik bütünde gizli olabiliyor. Hayatımızın bir kesitinde yaÅŸadığımız olumsuz bir olay bütünde bize ders veren bir eÄŸitici hükmüne geçebiliyor. Kainata verilmiÅŸ ince ayarın kendi hayatımızın bütünlüÄŸünde de varolduÄŸunu görebiliyoruz.
 
Bazen iç tasarım yapan maÄŸaza vitrinlerinde gördüÄŸümüz hiç alakasız görünen bir objenin, çok güzel ve mükemmel dediÄŸimiz bir ÅŸeyin yanına konması, bizi o vitrine daha çok yaklaÅŸtırıyor ve onu bize daha doÄŸal gösteriyor. Bir kuyumcu dükkanının vitrininde altın madenin yanında duran kurumuÅŸ bir dal parçası, çok hoÅŸumuza gidebiliyor. Tamlık iddiası taşımaması belki de bize onu güzel gösteren. Tamlık iddiası taşıyan ham ruhlar, bizi her zaman daha fazla yoruyor.  Bizler kusurumuzu örtmekle deÄŸil, kusurumuzu bilip görerek kusursuz olanı görmekle ve göstermekle mükellefiz. Burada kiÅŸinin kendi acziyetini görmesi devreye giriyor. Acizlik ise doÄŸru anlaşıldığında ve kullanıldığında insanı sonsuz bir kuvvete baÄŸlar. Ä°nsanın bir hiç olduÄŸunu bilme makamı diyebiliriz. Diyebiliriz ki kul, rabbine karşı kusurlu, davranışları ile hasarlı ve olgunlaÅŸma sürecinde yaralı bir hal üzere insan olmanın makamında yaşıyor. 
 
Her şey zıddıyla varoluyor
 
Nasıl ki kul, kusuru ile güzel, kusuru onu sürekli rabbine yöneltiyor, kendisindeki acziyeti farkettiriyorsa aynen bunun gibi günlük hayatın içindeki eksiklik, çiziklik, hastalık veya uyumsuzluk gibi görülen durumlar da belki bizleri hakiki güzelliÄŸe götürüyor olabilir. Hayatın içinde varolan ölüm, gündüzün sonunda gelen gece, kıştan sonra beliren yaz, hep güzel olanın döngüsü. Zira, güzelin güzelliÄŸini arttıran, çirkinin çirkinliÄŸidir. Gündüzü aydınlık kılan gecenin karanlığıdır. Her ÅŸey zıddıyla varoluyor. Düz bir çizgiden fazla manâ çıkmaz, onun deÄŸiÅŸken ÅŸekilleri anlam ifade eder. Yeknesaklık insan ruhunda heyecan uyandırmaz. Biz bazen yaÅŸadığımız hayatın düz bir çizgi gibi hep güzelliklerle dolu olmasını isteriz. Ama EKG'de kalp ritminin kâğıt üzerine oluÅŸturduÄŸu zikzak görüntülerin yaÅŸam belirtisi olduÄŸu gibi, iniÅŸler çıkışlar, sürçmeler, düÅŸmeler bir yaÅŸam belirtisidir. Öyle ki ritimdeki çizgi düzleÅŸtiÄŸinde insanın ölüme yürüdüÄŸü düÅŸünülür. Hayat belki de kusurlu yönlerimizle mücadele etmektir. Buradaki amaç kusursuzluk iddiası deÄŸil, kendi içimizdeki insan-ı kamil olma seyrimiz. Açılan yaralarımıza ÅŸifa verecek bir kulluÄŸa iltica etmek belki de. Ya da cihad-ı ekberin  devreye girdiÄŸi kısım.
 
Bizlerin hayatın içinde yaÅŸadığı bu tökezlemeler insan olma yolculuÄŸumuz için kıymetli adımlar. Her ne kadar ilk etapta yaÅŸadığımızda moralimizi bozulsa da, uzun vadede bizi zenginleÅŸtiren deÄŸerli hazineler. Kendimizi onarmamıza yarayan, kusurdaki güzellikler diyebiliriz. Yeter ki eksik yanlarımızı görerek, kendimizi rehabilite etmesini bilelim. Yoksa kırıklıklarımız, yaralarımız ve yalpalamalarımız olmasa nasıl olgunlaÅŸacağız?  Efendimiz(sav)bu konu ile ilgili bir hadis-i ÅŸeriflerinde ÅŸöyle buyuruyorlar: "Mümin taze ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgâr onu eÄŸip büker; bazen yere yatırır, bazen de doÄŸrultur (ama o kırılmaz)..." (M7094 Müslim, Sıfâtü"l-münâfikîn, 59)
 
Kul olmanın ÅŸartının defaatle elekten geçme olduÄŸunu yaÅŸadığımız hadiselerin diliyle okuyabiliyoruz. Bir Müslüman, aldığı hasar ve yaralarla bir takım sıkıntılar, çileler çekebilir. Yine hayatın içinde bir takım sınanmalar yaÅŸayabilir. Ama ânın geçiciliÄŸinin farkında olarak gelen misafirin bize ikram ettiklerine odaklanabilmek önemli duruyor. Bir bebeÄŸi düÅŸünelim, yürümeyi alışırken kaç kez düÅŸüp kalkar fakat yürüme isteÄŸinden hiç vazgeçmez. Her defasında yeni bir hevesle tekrar yeniden baÅŸlar. Bu minik eÄŸiticilerden bir ders çıkaracaksak kendimize, hazır olmalıyız hayat yolunda düÅŸe kalka yürümeye. Ve her düÅŸmeden sonra hevesle ilk adımı atmak için tekrar ayaÄŸa kalkmaya.
 
 
 
Müellif: Asuman Düzgün / Kaynak: Dünyabizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.