Sosyal Medya

Koçgiri İsyanı: Arşiv Açılmadan Helalleşmek Mümkün Değil

Cumhuriyet tarihindeki Kürtler ve Kürt isyanları üzerine çalışmalarıyla tanıdığımız araştırmacı-yazar Mahmut Akyürekli ile Koçkıri Kırımı kitabı üzerine konuştuk. Tek parti iktidarının ilk yıllarında bölge halkına yapılan zulüm, Koçkıri halkının Halifeye bağlılığı, isyanın sebepleri, Koçkıri gerçeğiyle yüzleşebil-menin yolları ve karanlıkta kalan daha pek çok soru cevap buluyor.



Koçkıri ayaklanmasını diÄŸer Kürt isyanlarından ayıran ÅŸey nedir? 
 
Osmanlı sonrasında çıkan ilk isyan olması sebebiyle özel bir öneme sahip. Koçkıri’de yapılanlar Kürtleri devletten uzaklaÅŸtırmış, takip eden yıllarda ayaklanmalara ve itirazlara mesnet oluÅŸturmuÅŸtur. Alevî-Sünnî ayrışmasındaki rolü de önemli. Türkiye’de Kürt ve Alevî meselesini bihakkın algılamak için Koçkıri’yi çok iyi incelemek gerekir.
 
Kitabınızda Kurucu Meclis’in kurduÄŸu Koçkıri Tahkik Heyeti’nin raporuna taslak diyorsunuz. Neden? 
 
 
Tahkikat heyeti oluÅŸturarak bölgede inceleme baÅŸlatması Kurucu Meclis’in ne kadar iyi çalıştığını göstermesi bakımından önemli. Ne yazık ki heyet raporunu son haline getiremeden dağıtılmış, ikinci meclis döneminde mesele kapatıldığı için ancak taslağı günümüze ulaÅŸabilmiÅŸtir. Bugüne kadar Koçkiri Raporu olarak bilinen evrak aslında taslak raporun bir parçası. Ä°yi tetkik edilmeyince raporun aslı zannediliyordu. Biz evrakın tamamına ulaşınca gerçek ortaya çıktı. 
 
Koçkıri ayaklanması hakkında bildiklerimiz diÄŸer Millî Mücadele dönemi ayaklanmalarına göre çok daha sınırlı. Bunun sebebi ne sizce? 
 
Bu Koçkıri olaylarına mahsus bir ÅŸey deÄŸil. Kürtlerin aktörü olduÄŸu olayların tamamında devletin davranış biçimi böyle. Bunu devletin kendini koruma refleksi olarak izah edilebiliriz. Dersim’e ait 50 bin sayfadan fazla evrakın ancak bin kadarı araÅŸtırmacıların kullanımına açılmıştır. 10 binlerce evrak hâlâ mahzenlerde. Åžeyh Said ayaklanmasında da durum farklı deÄŸil. Ä°ki yıl önce bir vesileyle Åžark Ä°stiklal Mahkemesi karar defteri elime geçti ve transkribe ederek yayınladım. O güne kadar Åžeyh Sait meselesiyle ilgili yayınlanmış baÅŸka bir mahkeme evrakı yoktu. Karar defterini yayınladıktan sonra TBMM ArÅŸiv Daire BaÅŸkanı ve yardımcılarıyla bazı görüÅŸmelerimiz oldu. Ä°lk zamanlar tenkit ve ithamlarla karşılaÅŸtım. Fakat daha sonra onlar da evrakın saklanmasının doÄŸru olmadığına ikna oldular. Åžimdi ise Ä°stiklal Mahkemeleri kararlarını yayınlamaya baÅŸladılar. Bir kapı açılmasına vesile olduk. Sanırım yakın zamanda Åžark Ä°stiklal Mahkemesi Karar Defteri de yayınlanır. Onlara karar defterinden ziyade yargılama evraklarını yayınlamalarını teklif ettim. Umarım bunu dikkate alırlar da geçmiÅŸe ait belgeler üzerindeki tahdit son bulur. Yalnız evrak deÄŸil, Åžeyh Said ve Seyid Rıza’nın mezarları hâlâ teslim edilmedi. Devlet bir an önce bu ayıplardan kurtulmalı. 
 
Kitaptaki açıklamalarınıza göre ayaklanmanın sebeplerinden biri Alevî Kürtlerin Halifeye duydukları baÄŸlılık. Bu oldukça ilginç. Cumhuriyetin kurucu kadrosuna nasıl bakıyorlardı?
 
 
Osmanlı’yı savunmak sadece Sünnîlere mahsusmuÅŸ gibi bir kanaat var. Bu sonradan uydurulan bir ÅŸey. Hâlbuki Alevî-Sünnî ayrımı yapılmaksızın Kürtler Halifeyi Ä°slam âleminin manevî otoritesi görürlerdi. Ona karşı açıktan bir itiraz söz konusu deÄŸildi. Mevcut itirazlar daha çok ordunun bölgedeki uygulamalarına yönelikti. Ordu idarenin yüzüydü. MüÅŸirler halk arasında çok sevilmezlerdi, fakat kendilerine saygı duyulurdu. Reaya nezdinde Hilafet makamı ordudan farklıydı. Koçkıri aÅŸireti reisi Mustafa PaÅŸa, Sultan II. Abdülhamid’in paÅŸalık unvanı tevcih ettiÄŸi bir aÅŸiret reisiydi ve ailesi Hilafet makamına oldukça bağılıydı. Mustafa PaÅŸa son Ä°stanbul ziyaretinde sarayda oldukça iyi ağırlanmış, hanımına altın sırmayla iÅŸlenmiÅŸ bir elbise hediye edilmiÅŸti. O elbise aile yadigârı olarak saklanıyor. FotoÄŸrafını kitapta yayınladım. 
 
Ä°ÅŸin bir baÅŸka yanı, Anadolu insanı kesintisiz süren savaÅŸlarda tükenmiÅŸti. Onlara göre yaÅŸananların sebebi Ä°ttihatçılardı. M. Kemal PaÅŸa ve arkadaÅŸlarını Ä°ttihatçı olarak gördüklerinden onlara da itimat etmiyorlardı. Yenihan, Yozgat, Zile, Konya nasıl bakıyorsa Koçkıri de öyle bakıyordu. Anadolu’nun kahir ekseriyeti Millî Mücadele kadrolarını, halk tabiriyle ‘Kuvvacıları’ isyancı telakki ediyordu. O zamanın ÅŸartları düÅŸünüldüÄŸünde bu hata sayılmaz. Çünkü Kuvvacılar müesses nizama, yani Halife-Sultana baÅŸkaldırmışlardı. ÇapanoÄŸlu KardeÅŸler, Postacı Nazım, Ali Åžêr ve diÄŸerleri müesses nizamın, baÅŸka bir deyimle Hilafetin savunucularıydı. Mesela M. Kemal PaÅŸa’nın Erzurum’dan Sivas’a geçtiÄŸi sırada onu karşılamaya gitmek isteyenlere Ä°mranlı Nahiye müdürü ve Koçkırili Mustafa PaÅŸa’nın oÄŸlu Haydar Bey’in, “Ä°ttihatçının tekidir, karşılamayın, bırakın geçip gitsin” demesinin sebebi buydu. Koçkıri isyanını böyle deÄŸerlendirmek gerekir.
 
Koçkıri ayaklanmasının lideri Ali Åžêr Efendi’den söz etmek gerekirse kendisi¬ni nasıl tanımlarsınız? 
 
Ali Åžêr zamanın ÅŸartlarına göre oldukça iyi yetiÅŸmiÅŸ bir aydındı. Åžairdi, Kürtçe-Türkçe ÅŸiirler yazıyordu. Bölgede gazete okuyan neredeyse tek kiÅŸiydi. Koçkırili Mustafa PaÅŸa’nın kâtipliÄŸini yapıyordu, bu sebeple Ä°stanbul’la sürekli temas halindeydi. Payitahtı da, dünyayı da iyi tanıyordu. Tabii oldukça muhteristi! 1. Dünya Savaşı’nda Ruslarla bazı temasları olmuÅŸ. Kendisini daha sonra 3. Ordu Komutanı Vehib PaÅŸa’nın hizmetinde görüyoruz. Erzincan’ın kurtuluÅŸuna rehberlik etmiÅŸti. Vehib PaÅŸa’nın görevlendirmesiyle Ruslarla iliÅŸkiye girdiÄŸi düÅŸüncesi ihanetinden daha ağır basıyordu. Kesin hüküm veremiyoruz zira Kafkas cephesi evrakı ATASE arÅŸivinde kayıtlı ve burada araÅŸtırmacılar rahat çalışamıyor. Ali Åžêr olaylar esnasında saÄŸa sola gönderdiÄŸi mektuplarda “Hilafet Ordusu müfettiÅŸ-i umumisi” unvanını kullanıyor. M. Kemal PaÅŸa’yı Ä°ttihatçılıkla, Hilafete ihanetle suçluyor. Dolayısıyla kendisi Hilafet yandaşı ve kurucu kadroyu hain görenlerden. Ayrıca Kürt Teali Cemiyeti’yle iliÅŸkisi var. Kürdistan meselesinde Seyid Abdülkadir’le aynı görüÅŸte, yani Hilafete baÄŸlı muhtar bir Kürdistan arzusunda. Mümtaz (ayrıcalıklı) vilayet talebinin sebebi de bu. 
 
Ankara, nahiyelerdeki Alevî Kürt nüfusu tespit emrini niçin vermiÅŸti? Bu emrin Alevî Kürtlere yönelik bir tehcir planıyla ilgisi var mıydı? 
 
 
Maalesef öyle bir emrin varlığı doÄŸru. Emrin sureti ve hakkında yazılmış onlarca evrak var. Tehcir söylentisi 1915’ten beri Dersim ve Koçkıri’de yaygındı. Dolayısıyla Alevi Kürtler tedirgindi. Ä°mralı’da Koçkıri olaylarının baÅŸlamasına sebep olan Binbaşı Halis’in Haydar Bey’in konağında çıkarıp teÅŸhir ettiÄŸi evrak da bu düÅŸünceyi teyit eder nitelikteydi. “Sizin emriniz, fermanınız benim elimde” diyerek tehditler savurmuÅŸtu. Halk buna tepki duymuÅŸ ve onun Ä°mranlı’dan ayrılmasını istemiÅŸti. Ä°stekleri kabul görmeyince de ilçe merkezine baskın yaptılar. Koçkıri Ä°syanı adıyla anlatılan olaylar tam da bunlardır. GeniÅŸ kapsamlı tehcir olmasa da Koçkıri’de yapılanlar vahim ÅŸeylerdi. Ne kadar vahim olduÄŸunu dönemin Sivas Valisi Ebubekir Hazım’ın (Tepeyran) hatıratından anlıyoruz.
 
“Yazmadıklarım, yazamadıklarım, yazma azabına dayanabildiklerimden az deÄŸildir. Yazmadıklarımın neler olduÄŸunu bölge halkı bilir. Bazı durumlarda bir ÅŸey yapmak ya da söylemek nasıl vatan görevi ise, bazen de bir ÅŸey yapmamak, susmak, susmak için nefsini zorlama azabına katlanmak da öyledir” diye yazıyor. 
 
Koçkıri’de yaÅŸanan katliam ne tür sonuçlar doÄŸurdu? Sonraki geliÅŸmelerin bu olayla ilgisi var mı? 
 
Olmaz olur mu? Günümüze intikal eden Alevi-Sünni ayrımının derinleÅŸmesinin en önemli sebebi Koçkıri olaylarıdır. Devlet Sünnilerden milis güçler oluÅŸturup Koçkıri’de kırım yaptı. Sünni Türk’e, Alevi Kürt öteki olarak empoze edildi. Mallarının gasp edilmesi suç olarak görülmedi. Topal Osman kuvvetleri ve diÄŸer milisler Koçkıri’de onlarca kadın kaçırdı. Resmî kayıtlara göre 30 bin hayvan gasp edildi. Koçkıri tenkilinde Ä°bn Kemal’in fetvası adeta referans olarak kullanıldı. Alevi Kürtler neredeyse zamanın Rum Pontusçuları mertebesinde ötekileÅŸtirilmiÅŸ, taraflar arasında nefret tohumları ekilmiÅŸtir. Vali Ebubekir Hazım Bey daha o zaman bunu fark etmiÅŸ; “Gelecek kuÅŸaklara haklı husumet aktaran ve aktaracak nedenleri bir an önce ortadan kaldırmalıyız” diye ikazda bulunmuÅŸtu. Bu ikazından hemen sonra Trabzon’a gönderildi.
 
Ne yazık ki onun korkularını 70’lerde önce MaraÅŸ ve Çorum’da, sonra Sivas Madımak ile Erzincan BaÅŸbaÄŸlar’da yaÅŸadık.
 
Bu sorunun muhatabı tarihçilerden ziyade siyasilerdir. Yetki onların elinde. Belge elde ederken hırsızlıkla suçlanmamıza raÄŸmen biz tarihçiler meseleleri ortaya koyacak çalışmalar yapmaya her zaman hazırız. Mesela Koçkıri evrakına gayrı resmî de olsa ulaÅŸmam tam beÅŸ yılımı aldı. 6586 sayfa Osmanlıca belgenin bazıları okunmuyordu. Daha sonra TBMM arÅŸiv baÅŸkanlığıyla birkaç görüÅŸme yapınca okunamayan evrakları onlardan edindim. Åžu an ortam yüzleÅŸmeye müsait. Özelikle TBMM baÅŸkanlığının tutumu oldukça olumlu. Yakın zamanda Dersim, Zilan, Koçkıri ve Åžeyh Said evrakının tamamı açılabilir. En önemlisi ise ATASE ArÅŸivi evrakı. Onlar açılmadan kesin bilgiye ulaÅŸmak mümkün deÄŸil. Bunlar olmadan yapılacak yüzleÅŸme eksik kalır. HelalleÅŸme ise hiç olmaz.
 
Röportaj: Olcay Can Kaplan / Kaynak: Derin Tarih-Åžubat 2017

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.