Sosyal Medya

Yaşamı ve toplumu kökten değiştiren olgu: Göç

İnsan psikolojisi, değişimden birinci derecede etkilenir. Göç, hem göç edeni hem de göçe ev sahipliği yapanı etkiler ve değişime zorlar. Hiçbir şey eskisi gibi kalamaz. Kültürel, ekonomik, sosyal ve duygusal kodlar geriye dönüşü olmayacak şekilde değişir.



Ä°nsanlık ve göç, cennetten dünyaya çıkarılışla baÅŸlamış en eski süreçlerden birisidir. Ä°nsan bazen isteyerek bazen zorunda kalarak yer deÄŸiÅŸtirmeye mecbur olmuÅŸtur. Günümüzde ise savaÅŸlar, ekonomik sebepler, sosyal sebepler, dinî-milli ayrımcılığa dayalı etkenlerle göçler, hiç olmadığı kadar hız kazanmıştır.
 
Dünyada kötülükler çoÄŸaldıkça insanlar huzur bulabilmek adına, canları pahasına topraklarını terk etmek zorunda kalıyor. Kimisi görece zengin bir ülkede iÅŸ bulup memleketinde ailesine bakmak için kaçıyor kimisi tüm ailesini toplayıp hayatlarını kurtarabilmek için…
 
Göç; bazı insanlar için sadece sayılardan ibaret, bazıları için göçmenlere yapılan harcamalardan… Bazen de denizde batan botlardan ibaret olsa da göç etmek ve mülteci olmak, birçok insan için hayatta kalmak için tek yol.
 
Türkiye, göçlerin ülkesi… Yakın geçmiÅŸte göç veren bir ülke iken sonrasında transit göçlerin geçici durağı olmuÅŸ, ÅŸimdilerdeyse OrtadoÄŸu’daki karışıklık ve yaÅŸanan savaÅŸlar nedeniyle göçe hedef ülke konumuna gelmiÅŸtir…
 
 
BirleÅŸmiÅŸ Milletler raporuna göre; Türkiye, Suriyeli mültecilerin en yoÄŸun olduÄŸu ikinci ülke. Rakamların sürekli deÄŸiÅŸmesine raÄŸmen yaklaşık üç milyondan fazla Suriyeli mültecinin en az yarısına geçici ev sahipliÄŸi yapıyor.
 
Çadır kentler, konteynerler, ÅŸehrin arka sokaklarındaki zemin katlar, metruk binalar savaÅŸtan kaçmak zorunda kalmış bu insanlara sığınılacak alanlar olarak hayatta kalmayı vaat ediyor.
 
Yazın bir çadırda iki-üç gün geçirmek ya da bir bahçeye yapılmış konteynerde hafta sonları doÄŸayla baÅŸ baÅŸa kalmak gibi lükslere sahip bizler için günlerinin tamamını, hayatlarının büyük bir kısmını çadırda veya konteynerde geçirmek zorunda kalanların zorlu hayat ÅŸartlarını anlayabilmemiz pek mümkün deÄŸil. Hayatta kalabilmiÅŸ olmanın buruk sevinciyle hayatta kalmak için yaÅŸanan zorluklarla baÅŸ etmek zorunda olmanın yaman çeliÅŸkisi bir arada. Bu insanların psikolojilerinden iyilik hâli beklemek fazla iyimserlik olur elbette.
 
Ä°nsan psikolojisi deÄŸiÅŸimden etkilenir
 
Ä°nsan psikolojisi, deÄŸiÅŸimden birinci derecede etkilenir. Göç, hem göç edeni hem de göçe ev sahipliÄŸi yapanı etkiler ve deÄŸiÅŸime zorlar. Hiçbir ÅŸey eskisi gibi kalamaz. Kültürel, ekonomik, sosyal ve duygusal kodlar geriye dönüÅŸü olmayacak ÅŸekilde deÄŸiÅŸir.
 
Göçten en fazla çocuklar, yaÅŸlılar, kadınlar ve yetiÅŸkin erkekler etkilenmektedir.
 
Acı bir haber olarak okuduÄŸumuz, dokuz yaşındaki Suriyeli bir çocuÄŸun okul arkadaÅŸlarının: “Suriyeliler evinize gidin, ülkemizden defolun” demeleri üzerine, kendisini mezarlığın kapısında asması, kimseye yük olmamak adına bir mülteci çocuÄŸun hepimize verdiÄŸi bir mesajdı belki de… “Size yaÅŸamımızla yük olduk, bari ölümüz yük olmasın” der gibiydi. Muhtemelen savaÅŸ baÅŸladığında bir yaşında olan, küçük bir çocuÄŸun yaÅŸadıkları, dünyanın ve zalim insanlarının ona yaÅŸattıkları yüzünden, yaÅŸama hakkını kendine layık görmemesi ve canına kıyması… Burada suç kimin: Sistemin mi, savaşın mı, çocukların mı, onları koruyamayan bizlerin mi?
 
Belki de hepimizin bu suçta bir payı vardır. Kim bilir?
 
Görmezden gelerek ya da ÅŸehir efsaneleri ile kendimizi uyutarak göç ve mülteci gerçeÄŸini yok saymak, yaÅŸanan olayları ve muhtemel olacakları önlemeye yetmez. Olanları birkaç gün haber baÅŸlığı olarak görmek, üzülmek ve gündem deÄŸiÅŸtiÄŸinde hiç olmamış gibi yaÅŸamak, hepimizi bir nebze suçlu yapar.
 
 
Göçe zorunlu olan kiÅŸi alıştığı çevreyi, uzun yıllar biriktirdiklerini, evini, arkadaÅŸlarını, alıştığı çevresini ve komÅŸularını kaybetmiÅŸtir. Zorunlu göçle birlikte bir anda kendini farklı bir dünyada bulmuÅŸtur. Ä°klim farklı, gökyüzü farklı, hatta toprak bile farklıdır. Ä°nsan, kendini uzun yıllar sürebilecek bir belirsizlik içinde bulur, kendi içinde çatışma hâline girer, kiÅŸiliÄŸi darbe almıştır, hayatın anlamı bulanıklaşır, bunun da akabinde depresyon hâli gelir. Bu gibi durumlarda insanların travmatik bir ÅŸok yaÅŸama olasılığı çok yüksektir. Bu durum, duygusal travma veya kültür ÅŸoku ÅŸeklinde kendini gösterebilir.
 
Öncelikle, göç eden hiç kimse ülkemize keyfinden gelmemiÅŸtir, birçok ÅŸeyi geride bırakarak gelmiÅŸtir. En baÅŸta bunu kabul ederek, anlayarak, çok boyutlu yardım ve destek mekanizmaları devreye sokulmalıdır.
 
Göçle gelmiÅŸ insanların birçok ihtiyacı vardır; en baÅŸta geleni ise insan muamelesi görmek, horlanmamaktır. AÅŸağılamak, küçük görmek, sanki kıt kaynaklarımızı keyiflerinden yaÄŸmalamaya gelmiÅŸ insanlar gibi davranmakla özdeÅŸtir.
 
Aidiyet; en temel insani duygulardan birisidir. Hiçbir yere, hiçbir ülkeye kendini ait hissetmemek; baÅŸlı başına bir travma iken bir de sığındığın ülkedeki insanlar tarafından hor görülmek psikolojiyi bozan ve uzun vadede toplumsal güvenliÄŸi tehdit oluÅŸturacak durumlara sebebiyet verecek davranışların zeminini oluÅŸturabilir.
 
Psikolojik destek olmadan biyolojik destek iÅŸe yaramaz
 
Barınma, yiyecek bulma, güvende olma, yasal bir statüye kavuÅŸma gibi onlarca ihtiyaç; devletin kurduÄŸu mekanizmalar tarafından saÄŸlanmaktadır. Ama devlet, kiÅŸiye insan olarak görülmeyi, adam yerine konmayı saÄŸlayamaz, bunu ancak toplumun duyarlı insanları saÄŸlayabilir. Dolayısıyla biyolojik destek olmadan psikolojik destek, psikolojik destek olmadan biyolojik destek iÅŸe yaramaz. Önemli olan; bütüncül bir ÅŸekilde ve birbirleriyle etkileÅŸimleri iç içe ele alabilen bir yaklaşım geliÅŸtirmek ve bu yönde çalışan kurumlar oluÅŸturabilmektir. Duygusal travmaların sonuçları; kiÅŸilik bozuklukları, psikozlar ve patolojik durumlardır.
 
Bu yüzden ilgili birimlerin ve yetkililerin mültecilerin bedensel ve ruhsal sorunlarını dikkate alması çok önemlidir. Aksi takdirde mültecilerin beklenmedik ve risk içeren davranışlar sergileme olasılığı çok fazladır. Öte yandan mültecilerin olumsuz fiziki ÅŸartlar altında kalmaları ve bazı durumlarda ikinci sınıf muamele görmeleri, onların psikolojisinin bozulmasını daha da körükleyecektir.
 
 
Okullarda yaÅŸanan dışlanma, yabancı olmanın getirdiÄŸi özgüven problemleri, toplumdan kopma durumları, göçmen çocuklarını ve gençlerini kendi içlerine kapatmakta ve kendilerine psikolojik sorunlarla dolu bir hayat sunmaktadır. EÄŸitim ve dil bilgisi eksikliÄŸi gibi nedenlerle arzuladığı iÅŸ ve geleceÄŸi elde edemeyeceÄŸi düÅŸüncesine kapılan bu çocukların, suça daha kolay yönelme olasılığı büyüktür.
 
Bölge halkı ile mülteciler arasında uyumlu ve huzurlu bir yaÅŸamın olabilmesi için iletiÅŸimin güçlendirilmesi, anlama ve anlatma ekseninde iletiÅŸim yollarının açık tutulması önemlidir. SaÄŸlıklı bir toplumsal yapı için en önemli unsur, saÄŸlıklı iletiÅŸim kanallarıdır. Bu anlamda, göçmenler ve ev sahipleri arasında birbirini anlamaya dönük bir iletiÅŸim güçlendirilirken yargılama ve dışlamayı reddeden hoÅŸgörülü bir tutum benimsenmelidir.
 
Sonuç olarak, göçle gelen insanlarla entegrasyon ne kadar güçlü kurulursa göçün oluÅŸturduÄŸu psikolojik ve sosyolojik risk faktörlerinin etkisi; birey bazında ve toplum bazında azalacaktır. Ä°nsanlar, yaÅŸadıkları yere baÄŸlanırlar ve “kendi”lik duygularını bu baÄŸlanmayla beraber inÅŸa ederler. Göç; eninde sonunda geçmiÅŸten bugüne kadar gelen dünyaya ait bir sorundur. Görmezden gelinerek, yok sayılarak, inkâr edilerek üstesinden gelinecek bir olgu deÄŸildir. Farkında olarak, gerekli düzenlemeleri yaparak yönetilebilecek ve güçlenerek altından kalkılabilecek bir olgudur aynı zamanda…
 
Nazlı Özburun, “Zorunlu göç ve psikolojik etkileri üzerine…” Makas dergisi, sayı 11. Kaynak: Dünyabizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.