Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Zamane dolambacında dönüp durmak

Telaş içinde, kasadan makineye atmak için aldığı jetonları aradı ceplerinde. Hiçbir şey değişmesin istiyorsa buna mecburdu. Her şeyi aynı şekilde sürdürebilmek için o küçük kara delikten dünyaya sürekli jeton atmak gerekiyordu.



“Ömür boyu yaÅŸadıkları her ÅŸeyi bir oyuna çevirmeye çalışıyor ÅŸimdiki zamanın yetiÅŸkinleri” dedi beyaz saçlı adam, “keÅŸke vakit geç olmadan çocuk olmaya fırsatları olabilseydi!”
 
Hemen hepimiz, gün boyu kendimizi oyalayabileceÄŸimiz oyunlar peÅŸindeyiz. Bütün o çok önemsediÄŸimiz iÅŸler güçler bile uzaktan birer oyuna benziyor. Hayattan unutkanlıkla geçirebileceÄŸimiz, her türlü gamdan azade parçalar koparmaya çalışıyoruz. Birileriyle daldığımız hararetli konuÅŸmalarda bile böylesi bir oyun karakteri var. Sanki kendi sözlerimizi deÄŸil, hazır replikleri doÄŸru sırayla telaffuz etmenin mücadelesini veriyoruz. Birkaç bonus kazanabilmek için... Her ÅŸeyin kısa zamanda cazibesini yitirdiÄŸi bir düzeni var hayatımızın. Neyse ki önümüze sürekli yeni seçenekler konuyor. Sıkıldığım ız anda oynadığımız oyunu kapatıp bize yeni heyecanlar ve dolayısıyla yeni unutkanlıklar bağışlayacağını umduÄŸumuz baÅŸka bir oyuna geçiyoruz. TükettiÄŸimiz bir heyecanın yerine hemen yenisini aramaya baÅŸlıyoruz. Hayatın gerçek hikayesi dışında her ÅŸeye fitiz nihayetinde. Bize her ÅŸey oyunsuz kalmaktan daha ehven geliyor. En büyük korkumuz, bir gün bütün bu türedi avuntularımızın elimizden alınıverecek olması ihtimali... Aslında yok öyle bir ihtimal! Dünyanın yeni düzeni, insanları oyunsuz bırakmama mantığı üzerine kuruldu. Biz bir ÅŸekilde karar verip, irade ortaya koyup oyunlardan kendimizi çekip almadıkça, oyunlar bizi kendimizden çekip almaya devam edecek.
 
“Bir genç geliÅŸmenin cep telefonuyla SMS yollamak ya da New York’a ucuza uçmak olduÄŸunu düÅŸünebilir ama asıl hayrete düÅŸmesi gereken konu, atalarının on altı yaşındayken ulaÅŸtıkları olgunluk çağına kırk yaşında ulaÅŸacak olmasıdır” diyor Umberto Eco, ‘Budalalıktan DeliliÄŸe’ kitabında.
 
Bu zamane dolambacında ÅŸuursuzca dönüp dururken kendimize nasıl geri döneceÄŸiz? Zihnimizi ele geçiren bu dehÅŸetengiz illüzyondan düÅŸüncelerimizi nasıl kurtaracağız? Bizi her yanımızdan kuÅŸatıp saran bu cendereyi nasıl kıracağız? Elimize tutuÅŸturulan hazır cevaplardan yakamızı nasıl sıyıracak, bilmeceyi aramaya nereden baÅŸlayacağız? Etiketleri okumayı bırakıp eserleri görmeye ne zaman baÅŸlayacağız? BulunduÄŸumuz yerin aslında kaybolduÄŸumuz yer olduÄŸunu nasıl anlayacağız? UlaÅŸmaya çalıştığımız hedeflerin bizi her gün kendimizden uzaklaÅŸtırdığını ne zaman farkedeceÄŸiz?
 
Herhangi bir yaÅŸam, istediÄŸi kadar uzun ya da karmaşık olsun, ‘tek bir an’dan oluÅŸur aslında, kiÅŸinin kim olduÄŸunu keÅŸfettiÄŸi andan” diyor Jorge Luis Borges ‘Alef’ kitabında.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; kör döngüsünün bir yerinde bir ÅŸey olup gözbağı açılan bir dolap beygiri ne hisseder?
 
Yerinde sayan kondisyon bisikletiyle Kaf Dağı’nın ardına ulaÅŸmaya çalışan ÅŸaÅŸkınlar da var.
 
“DüÅŸün ki her esen yelde yolunu kaybeden” dedi
 
meczup, “hakikatin izini nerede arasın, nerede bulsun!”
 
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.