Mağrib'de siyaset tekrar düğümleniyor

Follow @dusuncemektebi2
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta ani bir kararla Tunus’a gitmesi Doğu Akdeniz’le ilgili gelişmelerin diğer Kuzey Afrika ülkeleri olan Tunus ve Cezayir’i de yakından ilgilendirdiğini gösterir.
Libya’da egemenlik kurmaya çalışan Halife Hafter’in Kuzey Afrika’da bütün dengeleri değiştirebilecek olması, gelişmelerin ülke düzeyinde ele alınamayacağı anlamına geliyor. Bu da kaçınılmaz olarak bölge ülkelerini Türkiye ile birlikte hareket etmeye sürüklüyor. Bu kararların kolay verilmediği açıktır.
Fas’tan başlayarak bütün Kuzey Afrika ülkeleri bir dönem sömürgeci devletlerin yönetimi altında yaşadı. Aslında Kuzey Afrika, sömürgeci istila döneminin başlarında hedefteki ilk yerdi. Fakat İspanya’dan kaçan Müslümanların sığındığı bu bölgeler Osmanlı denizcilerinin muazzam savunması karşısında Avrupalı istilacıların hedeflerine ulaşmasını engelledi. Onlar da Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkelere karşı ittifaklar kurabilmek için Afrika’nın batı sahillerinden güneye doğru ilerlediler. Modern çağın bu şekilde başladığını söyleyebiliriz. Kolonyalizm, emperyalizm, sömürgecilik, köle ticareti, Amerika’nın Avrupa yerleşimcilerine açılması bu şekilde başlamıştır.
Avrupa ülkeleri Kuzey Afrika ülkelerinden vazgeçmiş değillerdi. On dokuzuncu yüzyılda Kuzey Afrika’nın istilası başladı. Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve Mısır üzerinde bir hegemonya yarışı başladı. Bizim için Birinci Dünya Savaşı’na giden sürecin Libya’da başlaması oldukça önemlidir. İtalyanların Libya’da, Fansızların Cezayir’de hâkimiyet tesis edebilmek için uyguladıkları şiddet inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise bölge ülkeleri bağımsızlıklarına kavuştu. Cezayir bağımsızlık savaşında Fransa’nın işlediği cinayetlerin bedelini Fransa başta olmak üzere sömürgeci devletler 68 Mayıs’ında Paris’te başlayan olaylarla ödediler. Cezayir’de doğan fikirler neredeyse bütün dünyayı etkiledi.
İki kutuplu dünyanın şartları içerisinde Marksist hareketlerin Cezayir’de başlayan süreçten etkilenmesi gibi Müslüman dünyanın da farklı bir kanaldan aynı olaylardan etkilendiğini söyleyebiliriz. Ali Şeriati gibi düşünürler, başta Fanon olmak üzere Cezayir’le doğrudan bağlantısı olan antiemperyalist fikir adamlarından etkilenirken Malik bin Nebi ve Ahmet bin Bella gibi Müslüman siyaset ve düşünce adamlarının eserleri de geniş yankı uyandırdı. Malik bin Nebi’nin eserleri 1970’li yıllardan itibaren Türkçe’ye kazandırılmıştır.
Sömürgecilik sonrası siyasî yapıları ve zihniyet dünyası Batı’nın etkisine açıktı. Bu dönemde Avrupa başkentleri Kuzey Afrika ülkelerinden ellerini çekmedi. 90’lı yıllarda coğrafyamızla ilgili gelişmelerin önemi üzerinde ne kadar durulsa yeridir. İlk defa yerli ve millî hareketlerin Cezayir’de iktidara yürümesi Kuzey Afrika ülkelerinin önemini gösterir. Abbas Medenî ve arkadaşları Cezayir’de başarılı olsalardı bugün çok farklı bir dönemi yaşıyor olabilirdik. Fransa, Cezayir’e müdahalede bulundu ve yeni liderler tutuklandı. Cezayir o tarihten itibaren “terör” kıskacına alındı. Cezayirlilerin kendi başlarına başarma ihtimali Avrupa ve Amerika’da hoş karşılanmadı. Aynı yıllarda Amerika’nın Irak’a müdahalesini iyi anlamak gerekir. Bosna ve Dağlık Karabağ olaylarını düşündüğümüzde İslam coğrafyasının çok yönlü istila ve imha saldırılarına açık olduğunu görürüz. Şeyh Şamil ve Emir Abdulkadir’in Hicaz’da görüşmesi çok önemlidir.
Arap Baharı da Kuzey Afrika’dan başlamıştı. Tunus’ta başlayan rüzgâr bütün coğrafyayı etkilemişti. Mayıs 2013’te başlayan Gezi Kalkışması’nın en şiddetli günlerinde Erdoğan’ın Fas, Cezayir ve Tunus’u kapsayan Kuzey Afrika seyahatini ertelememesi Kuzey Afrika ülkelerinin coğrafyamız açısından önemini gösterir. Dava arkadaşım, kardeşim dedikleri Erdoğan’ı Gezi Parkı’nda bekleyenlerin önüne atmaya çalışırken o, Kuzey Afrika’da bugünkü ilişkilerin temellerini atıyordu. Coğrafyanın çok yönlü istila ve imha saldırılarına muhatap olacağını görmemek için insanın gözlerine perde inmesi gerekirdi.
Libya ve dolayısıyla bütün Kuzey Afrika yeniden gündemde. CIA bağlantılı Halife Hafter ile Kuzey Afrika ülkelerini yeniden bağımlı hâle getirmek istedikleri açıktır. Bu, Türkiye’nin elini kolunu bağlayacak bir gelişmedir. Türkiye’nin Libya ile birlikte Doğu Akdeniz’i ilgilendiren en önemli hamlesini boşa çıkarmak istedikleri gibi Afrika’ya yönelik açılımlarını da engellemek istiyorlar. Erdoğan’ın ani Tunus ziyareti çok önemliydi.
Türkiye, dostlarıyla birlikte bu müdahaleleri durdurmak için yola koyuldu. Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin tezkere TBMM’de oylanacak. Muhakkak büyük bir görev daha kapıda bekliyor. Tarihî günler yaşadığımıza şüphe yok.
Müellif: Selçuk Türkyılmaz / Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.