Sosyal Medya

Yer Altından Notlar: Çaresizlik bir taş duvar mıdır, insanın üstüne çöken?

Usta yazar Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ adlı eserini incelemeden önce, onun yaşamına değinmek elzemdir. Çünkü, Yeraltından Notlar’da Dostoyevski, yaşamış olduğu hayatın kendisinde bıraktığı tesirleri sonuna kadar aktarmaktadır.



Dostoyevski’nin hayatına baktığımızda da sanki onun romanlarını okuyor gibi oluruz. Çünkü gerçekten çilelerle, duygusal çöküntülerle, namlunun ucuna gelmiÅŸ bir çift gözle, baskıyla, cezalarla karşılaÅŸmaktayız. Bu yüzden burada tüm hayatını ele alamayacağım yazarın sadece inceleyeceÄŸimiz eserde yansımasını gördüÄŸümüz hayat kesitlerinden söz edecek ve tercihen bazı yerlerde hayatı ile eseri arasında mukayeseli bir çalışma yürüteceÄŸiz.
 
Dostoyevski, romancılığa ‘Ä°nsancıklar’ adlı eseri ile 1846 yılında giriÅŸ yapmıştır. Bu roman edebî çevreler tarafından çok beÄŸenilmiÅŸ ve onun hakkında ‘nur topu gibi bir Gogol dünyaya geldi’ tabiri kullanılmaya baÅŸlanmıştır. Dönemin ünlü eleÅŸtiricisi ve yılmaz bir ‘toplumcu-milliyetçilik’ savunucusu olan Belinski de Dostoyevski’ye bu romanı hakkında övgüler düzerek onu kendi bulunduÄŸu çevrelere tanıtmıştır. Yazar, ilk romanı ile bu ÅŸekilde bir üne ve saygınlığa kavuÅŸtuÄŸunda doÄŸal olarak müthiÅŸ bir özgüven duymaya baÅŸ Mühendislik Okulu’na baÅŸlayıp mezun olduÄŸu ve bir yıl orduda görev alıp ayrıldığı süre boyunca tek hayali yazarlık olan ‘AteÅŸ Fedya’nın(Dostoyevski’nin arkadaÅŸları tarafından kendisine verilen lakap) belki de hayalini kurduÄŸu geleceÄŸe kavuÅŸmasına az bir zaman kalmıştır. Bu özgüvenle tekrar yazmaya koyulur. Ä°lk eseri ile aynı yıl ‘Öteki’ adlı romanı yayımlanır. Eserinde iÅŸlediÄŸi ‘benliÄŸin parçalanışı’ teması büyük oranda ‘toplumcu’ olmayışı sebebi ile eleÅŸtirilmiÅŸtir ve bu eleÅŸtirilerden çoÄŸu -ilk eserinden sonra ‘yeni Gogol’ diye anılmasına ve sonradan Dostoyevski’nin de ‘hepimimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık’ demesine raÄŸmen- Gogol esintileri taşıdığı yönünde olmuÅŸtur. Onu edebî çevrelere tanıtan ve överek söz eden Belinski de ne yazık ki aynı eleÅŸtiriciler kervanına dahil olmaktaydı. Öteki adlı romanından sonra yazdığı “Mr. Prokharçin” ve “Netochka Nezvanova “ adlı eserleri de bu eleÅŸtirilere mani olamamışlardır. Artık edebiyat sohbetlerinde Dostoyevski’nin adı alay konusu edilmeye baÅŸlanmıştı. Bu dışlanma sebebiyle yazar, çok geçmeden ‘yeraltı’na çekilmek zorunda kaldı.
 
Yeraltı ve burada bulunan sanatçılar iki fikir akımı etrafında toplanmaktaydı. Bunlar Batıcılık ve Slavcılık’tı. Batıcılar, baskıya ve rejime karşı özgürlükten yanaydılar. Slavcılar ise rejime karşı olmamakla birlikte yönetimi eleÅŸtiriyor ve I. Petro’dan önceki Slav ruhunu tekrar diriltmek istiyorlardı. Her iki fikir akımı da Çar I.Nikolay’ın canını sıkmakla birlikte, daha çok Batıcıları bir tehdit unsuru olarak görmekteydi. ‘Yerüstü’ndeki edebî çevrelerden dışlanan Dostoyevski ise, ezelden beri kölelik rejimine karşıydı ve bireycilikten yanaydı. Bunu da Yeraltından Notlar adlı eserinde ÅŸöyle dile getiriyor: “Bence bütün o mükemmel sistemler, insanlığa gerçek, normal çıkarların neler olduÄŸunun açıklanması, bunların saÄŸlanmasıyla herkesin hemen iyileÅŸip asilleÅŸeceÄŸi düÅŸüncesi ÅŸimdilik sadece bir varsayımdır. Evet efendim, varsayım! DoÄŸrusu, ÅŸahsi çıkarlara dayanan bir sistemle insanlığın ıslah olacağını iddia etmek bence…”(s.25)
 
Bu sebeple kendisini hemen Batıcıların içerisinde bulmuÅŸ ve sonradan ‘PetraÅŸevski Grubu’ olarak adlandırılacak olan entelektüeller ile kaynaÅŸmaya baÅŸlamıştı. Lakin bu çevreler her ne kadar kendilerini yeraltında sansalar da, söylemleri ve hareketleri en çok yerüstünü etkiliyordu. Bu yüzden I. Nikolay, bu grubun bir an önce yakalanıp yargılanması emrini vermiÅŸ Böylelikle PetraÅŸevski Grubu’nun tüm üyeleri 1849 yılında yakalanmışlar ve masumiyetlerinin ispatlanmasına raÄŸmen idama mahkum edilmiÅŸlerdi. Muhalifler, idam mangasının karşısında kurÅŸuna dizilmek için beklerken I.Nikolay, cezaların sürgüne çevrilmesini buyurmuÅŸtu. Ä°damın bu ÅŸekilde sürgüne çevrilmesi, kimilerine göre I.Nikolay’ın muhalifleri korkutmak için planladığı bir oyun, kimilerine göre ise bir anlık merhametinin sonucuydu. Ä°ÅŸte, insan hayatının birilerinin dilinin ucunda olduÄŸunu gören ve bu ‘birileri’ne öfke ile dolan Dostoyevski; belki de bu konuyu, Yeraltından Notlar adlı eserinde bulunan bilardo salonundaki Subay üzerinden, bütün hiyerarÅŸik liderlere ve egolara karşı yaptığı eleÅŸtiri ile dile getiriyordu.
Dostoyevski sürgünde de kötü günler geçirmekteydi. Bunları da kardeÅŸi Mihail’e yazdığı mektuplarında “mezara gömülmüÅŸ bir insan” olarak yaÅŸadığından ve diÄŸer mahkumların kendisine bir ‘böcek’ gibi davranmalarından bahsettiÄŸi bölümlerden anlıyoruz. Ayrıca Yeraltından Notlar’da da nasıl bir his duyduÄŸu hakkında; “…ÅŸimdi size niçin bir haÅŸere bile olamadığımı anlatmak istiyorum baylar”(s.7) ve “herkesten daha zeki, daha kültürlü ve asil olsam da eloÄŸulları karşısında ezilip büzülmekten, onlardan hakaret göre göre murdar, zararlı bir sinek haline gelmekten dayanılmaz bir azap duyuyor, bunu düÅŸündükçe kahroluyordum.” (s.56) Bu kendisini böcek gibi hissetme ve yabancılaÅŸma temaları ile Dostoyevski; Kafka ve Camus’u etkilemiÅŸtir.
 
Sürgün ve askerlik cezasından 1858 yılında kurtuldu ve Petersburg’a döndü. Bu sıralarda dünyayı da gezip görme fırsatını buldu. Yeraltından Notlar’ı da bu tarihlerde yazmaya koyulduÄŸu düÅŸünülmektedir. Ä°ÅŸte! Velud bir yazarın ‘kesin’ olarak ortaya çıkışı: YERALTINDAN NOTLAR!
 
Bu kitaba edebî anlamda tam bir roman demek ne kadar doÄŸru olur bilmiyorum. Aslen bu esere, geçmiÅŸinde derin izler bırakmış olaylara ve kendi iç dünyasına bakmasıyla, bunu hatırlamasıyla bir ‘hatırat’; yaptığı hataları sanki bir papazın karşısında anlatıyormuÅŸçasına aktarışıyla ve kendi deyiÅŸiyle de “…günahlarının kefaretini”  ödemesi, yani bir tür ‘günah çıkarma’; okuyucusu ile samimi bir üslupla konuÅŸmasıyla bir ‘sohbet’; içerisinde yer alan hem bireysel hem toplumsal konularda yapmış olduÄŸu eleÅŸtiriler ile bir ‘eleÅŸtiri’ ve  içinde geçen bazı olayların gerçek olduklarını düÅŸündüÄŸümüzde de bir ‘otobiyografi’ ÅŸeklinde tertip edilmiÅŸ, yoÄŸunlaÅŸtırılmış bir roman gözüyle bakmamız gerekmektedir. Bu eserin bir baÅŸka özelliÄŸi –ya da bu özellikleri nedeniyle var olan özelliÄŸi diyebiliriz ki-, bundan sonra yazacağı üst düzey romanlar Dostoyevski’yi büyük bir ‘romancı’ yaparken; Yeraltından Notlar ise onu büyük bir ‘aydın’ yapmaktadır.
 
Yeraltından Notlar, iki bölümden meydana gelmektedir. Kitabın bölümleri ve bu kitabı neden yazdığı konusunda Dostoyevski: “Gerek ‘Notlar’ yazarının, gerek ‘Notlar’ın tamamen hayal mahsulü olduÄŸu ÅŸüphesizdir. Bununla beraber, çevremizdeki insanlar üzerinde biraz düÅŸünülürse, bu notların yazarı gibi ÅŸahısların aramızda bulunmasının yalnız mümkün deÄŸil, muhakkak olduÄŸu anlaşılır. Ben sadece pek yakın bir zamanın sıradan bir tipini daha açık olarak kamu huzuruna çıkarmak istedim. Bu, henüz hayatta olan kuÅŸağın tiplerinden biridir. ‘Yeraltı’ adlı verilen bölümde bu ÅŸahıs kendisini, fikirlerini tanıtırken, neden muhitimizde yer aldığını ve bunun neden kaçınılmaz olduÄŸunu açıklamak ister gibidir. Ä°kinci bölümdeyse, bu ÅŸahsın hayatına ait bazı olayları anlatan gerçek ‘Notlar’ yer almaktadır”(s.2) demektedir. Burada her ne kadar kitabın hayal mahsulü olduÄŸundan bahsetse de, eserin ilerleyen bölümlerinde yazar yine, kitabı neden ve nasıl yazdığı hakkında ve gerçeklere dayandığı konusunda bizlere ipucu verir: “Ä°nsan kendi kendine karşı tamamıyla samimi olabilir mi? Sırası geldiÄŸi için söyleyeyim; Heine inandırıcı bir otobiyografi yazmanın hemen hemen imkansız olduÄŸu, insanın kendisi hakkında mutlaka birtakım yalanlar uyduracağı iddiasındadır.
 
Ona göre örneÄŸin Rousseau, itiraflarında mutlaka yalanlar uydurmuÅŸ, hatta gururu yüzünden bunu bile bile yapmıştır. Heine’nin haklı olduÄŸuna ben de inanıyorum; gerçekten, insanın bazen sırf gurur yüzünden kendi kendini cinayete varıncaya kadar çeÅŸitli yalanlara bulaÅŸtırabileceÄŸini biliyor, bunun ne çeÅŸit bir gurur olduÄŸunu da gayet iyi anlıyorum. Fakat Heine, itirafını topluma sunan biri hakkında yargı veriyordu. Halbuki ben yalnız kendim için yazıyorum; okuyuculara hitap ediÅŸim bunun daha kolay bulduÄŸum bir yazış ÅŸekli olmasından ileri geliyor”(s.43)
 
 
Yeraltından Notlar bir toplumsal eleÅŸtiridir, demiÅŸtim. Kitabın içerisinde açıkça fark edilen eleÅŸtirilerden bazılarına deÄŸinmek gerekirse kanımca bunlardan en dikkat çekeni 19. yüzyıl aydınlarına, bazı yerlerde sert bazı yerlerde ise nükteli bir ÅŸekilde yaptığı eleÅŸtiriler gelir. Çünkü, 19. yüzyıl aydını –özellikle Rusya, Osmanlı, Avusturya-Macaristan bölgelerindeki, batıya öykünen aydınlar- bir bunalımın içerisinde kaybolmuÅŸtur. Rönesans ve Reform hareketlerini kendi toplumunun yaÅŸayamayışına hayıflanan, topluma belki de bu sebeple kırgın, çaresiz, kendisini dünyaya hapsedilmiÅŸ gibi hisseden ve Avrupa’yı gördüÄŸü için kendisini de o kertede görerek sürekli topluma üstten bakan bir tipten söz ediyoruz. Dostoyevski de kendi çaÄŸdaşı olan bu tip aydınlara eserinde deÄŸinerek; “Baylar, yemin ederim ki, her ÅŸeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık. Ä°nsana gündelik hayatını sürdürmesi için gereken anlayışın yarısı, hatta dörtte biri dahi, yeryüzünün en soyut, en inatçı ÅŸehri olan Petersburg’da oturmak gibi katmerli bir felakete uÄŸramış, talihsiz on dokuzuncu yüzyıl aydınımıza yeterdi.” ve birkaç satır sonrasında biraz da ironi katarak burjuvalara “Åžu halde insan, örneÄŸin içi dışı bir, iÅŸadamı denilen kimselerin sahip olduÄŸu anlayışla yetinmelidir.”(s.7) der.
 
Elbette sadece bu kadarla kalmaz ve aÄŸlamaklı, gelmeyeceÄŸini bile bile çevresinden yardım dilenerek kendisini acındırmaya çalışan rezil bir adama benzetir onları. “Baylar, rica ederim, diÅŸ aÄŸrısı çeken ÅŸu on dokuzuncu yüzyıl aydınının iniltilerine, hastalığının ikinci, üçüncü gününde artık inlemesi, ilk günkü gibi, yalnız diÅŸ aÄŸrısından gelen, kaba bir köylünün iniltileri olmaktan çıkıp, ÅŸimdikilerin söyleyiÅŸiyle ‘topraktan ve halk kökünden’ sıyrılıp medeniyetten, Avrupa kültüründen nasibini almış bir insanın inlemesine dönmüÅŸken bir kulak verin. Ä°nlemesi gitgide çirkinleÅŸir, pis bir hırçınlığa dönerek günlerce, gecelerce devam eder. Bunun bir fayda saÄŸlamadığını, dırlanmalarıyla kendisi kadar baÅŸkalarını da boÅŸu boÅŸuna rahatsız ettiÄŸini herkesten iyi bilir; önünde yırtınıp durduÄŸu dinleyicilerin, yani ailesinin ona zerre kadar inanmadığından, bıkkınlık içinde, bu adamın yapmacıklı, şımarık halini bırakarak ıstırabını daha sade, daha tabii bir ÅŸekilde ifade edebileceÄŸini düÅŸündüklerinden de haberi vardır. Ä°ÅŸte zevk de tüm bunları ve kepazeliÄŸini anlamasındandır.”(s.17) Yazar, büyük ihtimalle bu tür kiÅŸilere  ‘ihtilâlci’ olarak tutuklanmadan önce bulunduÄŸu ve ‘yeraltı’ dediÄŸimiz, fikir çatışmalarının sürdüÄŸü çevrelerde rast gelmiÅŸti.
 
Dostoyevski, ayrıca ‘medeniyeti’ idrak edememiÅŸ olan insanlara da eleÅŸtiri oklarını yöneltmekteydi. Ona göre insanların, kendi deyimiyle ‘basiretli toplum’ düzeyine ulaÅŸtıklarında dahi, yani medenî seviyeye yükseldiklerinde de bunu anlayamadıkları için ÅŸu anki durumdan daha kötü bir duruma sürüklenmekten baÅŸka çareleri yoktu. “Ä°nsan ahmak bir yaratıktır, son derece ahmak! Daha doÄŸrusu ahmak deÄŸil de nankördür; eÅŸine rastlanmayacak derecede nankördür. Mesela geleceÄŸin basiretli toplumu arasında yaÅŸayıp giderken, adi ya da daha doÄŸru bir deÄŸiÅŸle, yüzünden gericilik ve alaycılık akan bir gentleman, durup dururken ortaya çıkıp elini beline dayayarak hepimize, ‘Ne dersiniz baylar, ÅŸu usluluÄŸa bir tekme savurup logaritmacıları cehennemin dibine yollasak da, gene eskisi gibi ahmakça, başımıza buyruk yaÅŸasak, nasıl olur?’ diye bağırsa hiç ÅŸaÅŸmam. Yine de bu bir ÅŸey deÄŸil, iÅŸin kötüsü hemen izleyici bulmasıdır: Ä°nsanın yaradılışı böyle.”(s.27) Ayrıca medenî olmuÅŸ bir insan da Dostoyevski’nin gözünde pek iç açıcı deÄŸildi. Öncelikle vahÅŸiliÄŸini, ‘kan dökücü’lüÄŸünü üzerinden atması lazımdı. “Ä°nsan medeniyete kavuÅŸmakla eskisinden daha fazla kan dökücü olmamışsa bile, en azından daha kötü, daha iÄŸrenç bir kan dökücü olduÄŸu kesindir. Ä°nsan, eskiden hak uÄŸruna kan döker, bunun için önüne geleni gönül rahatlığıyla temizlerdi; zamanımızdaysa, kan dökmeyi iÄŸrenç saydığımız halde bu iÄŸrençlikten kendimizi alamıyoruz, hem de eskisinden daha çok. Hangisinin daha kötü olduÄŸuna kendiniz karar verin.”(s.26)
 
 
Ayrıca son olarak, romanda beni en çok etkileyen, yine bir isyan ve eleÅŸtiriyi içerisinde barındıran bir bölüme deÄŸinmek istiyorum. Her birimizin önlerinde taÅŸ duvarlar, aşılmaz engeller, mahalle baskısı bulunur ve türlü nedenlerle hayallerimize, ideallerimize ket vurulmaya çalışılır. Bu, bazen bilinçli bir ÅŸekilde düÅŸmanlarımız, bazen de bilinçsiz bir ÅŸekilde tüm çevremiz tarafından yapılır. Ä°ÅŸte Dostoyevski, eserinde bu kalıplaÅŸmış ve örümcek ağıyla kaplanmış beyinlere, sistemlere de deÄŸinmektedir. “Ä°mkansızlık bir taÅŸ duvar mıdır yani? Nasıl bir taÅŸ duvar? Elbette tabiat kanunlarından, tabiat bilgilerinden çıkarılan sonuçların, matematiÄŸin taÅŸ duvarı. Biri çıkıp da atalarımızın maymun olduÄŸunu ispat ederse, ister istemez kabul etmek zorundasın. Gövdendeki tek bir yaÄŸ damlasının senin için yüz binlerce hemcinsininkinden daha deÄŸerli olması gerektiÄŸi, erdemlerin, ödevlerin, inançların ve öbür safsataların hep bu sonuca göre çözümleneceÄŸi ispat edilirse, yine olduÄŸu gibi kabulleneceksin; itiraz edemezsin, çünkü bunlarda matematiÄŸin iki kere iki dört kesinliÄŸi vardır. Biraz itiraz etmeyi deneyin isterseniz. ‘Aman efendim, nasıl itiraz edersiniz, bu iki kere ikinin dört ettiÄŸi gibi açıktır.’ diye çıkışırlar size, ‘DoÄŸa size danışmaz; beÄŸenmediÄŸiniz, ÅŸahsi istekleriniz ona vız gelir. Tabiatı olduÄŸu gibi, bütün sonuçlarıyla kabul etmek zorundasınız. Duvar, duvardır vs. vs.’ Hey Tanrım, ya herhangi bir sebeple bu kanunlardan ve iki kere ikinin dört etmesinden hoÅŸlanmıyorsam, tabiat kanunlarından, iki kere ikinin dört etmesinden bana ne?”(s.14) dedikten sonra da ilerleyen bölümlerde buna çok güzel bir açıklama yapar: 
 
“Övülmeye deÄŸer olan, iki kere ikinin beÅŸ etmesidir!”
 
 
 
Müellif: Mehmet Ümit ÇEKÄ°N
 
 
Kaynakça
 
 
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, ”Yeraltından Notlar”, Ä°ÅŸ Bankası Kültür Yay., Ä°st. 2016, (Çev. NÄ°HAL YALAZA TALUY)
Suzan BaÅŸarslan’ın Yeraltından Notlar incelemesi.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.