Sosyal Medya

Güncel

Yusuf Kaplan'ın Kaleminden: Dilsiz filmi bize ruhun diliyle sesleniyor

Öncelikle, sosyal medyadan yaptığım çağrıya karşılık vererek sinema salonunu dolduran Kadıköy İHL’nin Türk dili, edebiyatı öğretmen ve öğrencilerine, yanı sıra diğer izleyicilere baştan teşekkür etmek isterim.



HÂL ESTETİĞİ: RUHUN HÄ°KÂYESÄ°
 
Ayrıksı bir film, Dilsiz. Adı üstünde, dilsiz! Ama konuÅŸma nedir, hakikat film diliyle nasıl dile gelir, dillendirilir, cümle âleme “öÄŸreten” ender filmlerinden biri olarak Türk sinemasındaki yerini aldı, ÅŸimdiden Dilsiz.
 
Ayrıksı bir film, dedim. Sıradışı. Sıradan bir film deÄŸil, izleyici ayartan popüler sinemanın ticarî ürünlerinden biri deÄŸil Dilsiz.
 
Filmin en az iki katmanı, dolayısıyla iki dili var aynı ânda akıp giden: Biri izlediÄŸimiz filmin olay örgüsü, hikâyesi. Ä°kincisi, filmin izlediÄŸimiz hikâyesini de sürükleyen, ruhu.
 
Bu ruh olmasa, hikâye sarsmaz insanı, sarıp sarmalamaz, kendine getirip kendinden geçirmez.
 
Bu ruh olmasa, filmin hâl estetiÄŸi olarak adlandırdığım dili üzerinden geliÅŸtirdiÄŸi film dili de olmaz, kurulamaz.
 
Aşk, dilsizdir zaten; dil ile anlatılamaz, yaşanır sadece. Dil ile anlatılan aşklar, aşk makamından uzaktır; sahtedir.
 
AÅŸk, kâl / söz ile anlatılmaz; hâl ile yaÅŸanır...
 
Biz konuşmayız, propaganda yapmayız, kimseyi ikna etme hamlığı sergilemeyiz. Yaşarız, yaşayarak konuşuruz, yaşantımız konuşur, yaşantımızla konuşuruz, yapıp-ettiklerimizle...
 
Bizim davamız, kâl ile (laf ile) kâim deÄŸildir, hâl ile kâim ve dâimdir.
 
Hâl, eÅŸyayla da, insanla da dokunarak, deÄŸerek konuÅŸmak demek. EÅŸyanın da insanın da ruhuna nüfûz etmek... Sürgit oluÅŸ yolculuÄŸu... Yolda oluÅŸ... Olma kaygısı... OluÅŸ merdivenlerini tırmanma çabası...
 
OLUÅž SIRRI: ÇÄ°LE ŞİİRÄ°
 
OluÅŸ yolculuÄŸu filmin ana karakterinin ve dolayısıyla diÄŸer karakterlerin yaÅŸadığı bir tecrübe deÄŸil. Bizim de yaÅŸadığımız bir tecrübe. Filmdekilerin de, filmi izleyenlerin de iÅŸtirak ettikleri, yaÅŸadıkları aÅŸkın, aÅŸkınlaÅŸtırıcı bir tecrübe. BildiÄŸimiz film dillerini aÅŸan, bize baÅŸka, bambaÅŸka, hâl diliyle iÅŸleyen bir film dili sunuyor Dilsiz -izleyiciyi de oluÅŸ sırrını keÅŸfe çağırarak...
 
Film, bunu film ekranını yırtarak, yıkarak, bizi de oluÅŸ yolculuÄŸuna dâhil ederek yapıyor...
 
“Ä°yilik varlıktır, kötülük yokluktur” demiÅŸti Ä°bn Sina.
 
“Ä°yilik varlıktadır, kötülük yoklukta” diye baÅŸka bir dile tercüme etmiÅŸti Ä°bn Arabî Hazretleri.
 
Çilesiz olmaz. Çilesiz yolculuk olmaz. Çilesiz varlık vücut bulmaz. Hiç bir ÅŸey çilesiz olmaz. Hiçlik makamına, çileyle ulaşılır. Hiçlik makamı, varlığın hâllerinin seyre dalındığı, meyvelerin toplandığı ândır: Bütün varlıklar çileyle meyveye durur, olgunlaşır...
 
Çileyle yeÅŸerir ümitler...
 
Çileyle yazılır besteler...
 
Çileyle deÄŸiÅŸir mevsimler...
 
Çileyle kendine gelir beÅŸer, insan derecesine yükselir, adım adım tırmanır kemâl merdiveninin basamaklarını...
 
Yolculuk, çiledir. OluÅŸ ve varoluÅŸ (hiçleÅŸerek kendini aÅŸma, hakikati tatma) çilesi...
 
Film, Attar’ın Mantıku’t-Tayr’ının anlam ve yol haritasını izler sayha sayha daha baÅŸlar baÅŸlamaz hikâyesini anlatmaya... (Barış Saydam enfes bir yazı yazmış bu baÄŸlamda.)
 
DÄ°LSÄ°Z’Ä°N DÄ°LÄ°: RUHUN SESÄ°
 
Popüler sinema, özellikle de Hollywood, sinemanın düÅŸmanıdır. Film deÄŸildir, siyasî teoloji’dir: Amerikan rüyasının propaganda ve ayartma makinası!
 
Film dilinin zaaflarını kullanarak sinemayı kurÅŸuna dizer popüler sinema!
 
Film’in felsefenin bile ötesine geçme imkânlarını berhava eder!
 
O yüzden Tarkovsky savaÅŸ ilan eder Batılı olan her ÅŸeye, sinemasıyla!
 
Sinema Batılı deÄŸil mi, diye salakça bir soru sormayacağınızı tahmin ediyorum.
 
Müzik Batılı mi ÅŸimdi? Ya tiyatro? Dans?
 
Herhangi bir sanat formu, belli bir kültürel coÄŸrafyanın, medeniyetin ürünü olabilir ama bütün medeniyetlerin aynı formu kullanma biçimleri, elbette ki, farklıdır, kendilerine özgüdür, özgündür yani.
 
Bütün medeniyetler, ödünç aldıkları bir formu, kendi normları (ruhları, anlam haritaları) çerçevesinde silbaÅŸtan dönüÅŸtürmekte ve yeniden üretmekte özgürdür.
 
O yüzden Afrika da film yapar, Latin Amerika da, Avrupa ülkeleri de.
 
Ama her biri kameraya kendi ruhköklerinden yansıyan ışıkla bakar ve aynı hikâyeyi son derece farklı ÅŸekillerde anlatır bize.
 
Murat Pay, Dilsiz’le Türk sinemasının dilini bulma yolculuÄŸunda kilometre taşı olabilecek çapta çığır açan bir çalışma yaptı. Onun çabasını, Semih KaplanoÄŸlu ile DerviÅŸ Zaim’in arasında bir yere yerleÅŸtirebiliriz. Åžöyle bir yer bu: Tarkovsky’nin filmleri, kapalıdır, çok soyutttur. ÖÄŸrencisi Paradjanov’un filmleri, daha ÅŸiirseldir ama daha açıktır: Hâl hikâyeleri anlatır: Katışıksız pathos hikâyeleri. Saf ÅŸiirdir bu. Ya da saf ÅŸiir budur.
 
Murat Pay, pathos yüklü (hüzün dolu) bir oluÅŸ hikâyesi anlatıyor. Hâl’in melâlini resmediyor...
 
Türk sineması adına umutlandım. Murat Pay kardeÅŸimi kutluyor, sinemamıza soluk aldıracak nice oluÅŸ hikâyeleri anlatmasını diliyorum.
 
Filmi kaçırmayın, yoksa çok ÅŸey kaçırmış olursunuz!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.