Sosyal Medya

Halid Bin Velid: Düşmanların bile övgüyle bahsettiği dönemin en büyük generali

Müslüman olduktan sonra Mute Savaşı’ndaki destansı mücadelesi sebebiyle Peygamberimiz tarafından “Seyfullah” (Allah’ın Kılıcı) lakabı verilen Halid bin Velid, 585 yılında Mekke’de doğdu. Halid’in babası Kureyşlileri yöneten üç kabileden biri olan Benî Mahzûm kabilesinden Velid, annesi ise Peygamberimizin hanımlarından Meymûne bint Haris’in kız kardeşi Lübabe’dir. Halid bin Velid, küçük yaşlardan itibaren ata binmek, kılıç, kalkan, yay ve mızrak kullanmak gibi askeri eğitimlerden geçmiş ve sürekli kahramanlık telkinleriyle büyümüştür.



Halid Bin Velid, Müslüman olmadan önce Müşriklerin en büyük komutanlarından biriydi. Uhud Gazvesinde Kureyş ordusunun süvari birliğinin komutanlığını yapan Halid, Müslümanlar lehine devam eden savaşın sonucunu değiştirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v)’in ne olursa olsun savaşta yerlerini terk etmemelerini söylediği okçu birliklerinin, savaşı kazandıklarını sanarak yerlerini terk etmesi üzerine İslam ordusuna karşı hücuma geçen Halid bin Velid, Uhud Gazvesini Kureyşlilerin kazanmasını sağlamıştır.
 
Bedir, Uhud ve son olarak Hendek Savaşı’nda Müslümanlara karşı savaşan Halid, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra İslamiyet’e geçti.
 
Halid’in kardeşi Velid, Bedir Savaşı’nda Müslümanlara esir düşmüş ve bu vesileyle İslamiyet’e geçmiştir. Daha sonra Mekke’ye dönen Velid’in Müslüman olduğunu öğrenen Halid, kardeşine çok sinirlenmiş ve onu hapse atmıştır. Ölümü göze alarak hapisten kaçan Velid, Medine’ye Hz. Muhammed‘in yanına gitmiş ve ona sığınmıştır.
 
Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Hz. Muhammed ile birlikte Umre için Mekke’ye gidenler arasında Velid de bulunuyordu. Velid, Mekke’ye geldiklerinde kendisine kardeşi Halid’i soran ve onun nerede olduğunu merak eden Hz. Muhammed’e, “Allah, onu getirir” diyerek cevap vermiştir. Bunun üzerine Hz. Muhammed, “Keşke O, bütün savaş ve çabalarını Müslümanların yanında Müşriklere karşı gösterseydi, kendisi için ne kadar hayırlı olurdu” demiştir. Peygamberimizin bu sözleri üzerine kardeşi Halid’e mektup yazan Velid, onun İslamiyet’e geçmemesine çok şaşırdığını ve bu dini seçmeyerek çok şey kaybettiğini söyler. Peygamberimizin Halid için sarf ettiği sözleri de mektubuna ekleyen Velid onu İslam’a davet eder. Mektupta Hz. Muhammed’in kendisini sorduğunu ve kendisinden övgüyle bahsettiğini de öğrenen Halid’in İslamiyet’e meyli artar.
 
Kardeşinin mektubundan sonra İslamiyet’e geçmek için Medine’ye gitmeye hazırlanan Halid: “Ben, Muhammed’e karşı her savaş yerinde bulundum. Bulunduğum savaş yerlerinden hiçbiri yoktur ki, dönerken, aykırı ve yanlış bir iş üzerinde bulunduğumu ve Muhammed’in, muhakkak galip geleceğini içimde sezmiş olmayayım!” diyerek daha önceden de bir şekilde İslamiyet’e meyli olduğundan ve Allah’ın onun içine İslamiyet sevgisini düşürdüğünden bahseder. Daha sonra Mescid-i Nebevi’ye giden Halid bin Velid, burada Hz. Muhammed’in huzurunda Kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur.
 
 
Halid’in Medine’ye gelmesinden üç ay sonra Hz. Muhammed, Bizans İmparatorluğu’nun bir vassalı olan Gassani hükümdarına bir elçi göndererek onu İslamiyet’e davet etti. Bu elçi Mute’den geçerken Şurahbil bin Amr adlı yerel bir Gassani reisi tarafından öldürüldü. Geleneklere göre, gönderilen diplomatik elçilerin saldırı dokunulmazlığı vardı. Gönderdikleri elçiye yapılan bu saldırı hareketinin haberi Medinelileri çok kızdırdı. Bunun üzerine hemen Gassaniler üzerine ceza niteliğinde bir sefer hazırlığına başlandı. Hz. Muhammed, bu kuvvetlerin başına komutan olarak Zeyd bin Harise’yi atadı ve “Eğer Zeyd ölürse kuvvetlerin başına Cafer bin Ebu Talip geçsin, eğer o da ölürse Abdullah bin Revaha geçsin, üçü de ölürse aranızdan seçeceğiniz bir kişi komutanlığı devralsın” dedi.
 
Sefer için yola çıkan 3000 kişilik İslam ordusu, 100.000 kişi olduğu belirtilen Bizans ordusu ile Mute’de karşı karşıya geldi ve iki ordu savaş düzenine geçti. Mute Savaşı, Müslümanların Hristiyanlara karşı yaptığı ilk savaştı. Bu savaşta ilk başta komutan olarak sancağı taşıyan Zeyd şehit oldu. Onun ardından sancağı devralan Cafer bin Ebu Talib’in de şehit olmasıyla, sancak Abdullah bin Revaha’ya geçti. Onun da şehit düşmesiyle Peygamberimizin talimatı gereği oylama yapıldı ve sancak aralarında komutan seçilen Halid b. Velid’e devredildi. 
 
Sancağı devralan üç komutanın da şehit olmasıyla ordunun başına komutan seçilen Halid b. Velid, ordu düzeninde değişikliğe giderek, ordunun sağ kanadındaki askerleri sol kanata, sol kanattaki askerleri sağ kanata, öndekileri arkaya, arkadakileri de öne aldı. Bu hamleden sonra İslam ordusuna yeni takviye kuvvetler geldiğini sanarak morali düşen düşman askerleri, kendilerine bir tuzak kurulduğuna inanarak ilerlemeyi durdurdular. Düşman ordusunun beklemeye geçmesinden istifade ederek geri çekilen İslam ordusu, Halid b. Velid’in önderliğinde başarılı bir şekilde Medine’ye döndü. 
 
Halid b. Velid, Müslümanların safında katıldığı ilk savaş olan Mute Savaşı’nda, çok kritik bir zamanda İslam ordusunun komutasını devralarak kanlı bir katliamı stratejik bir geri çekilmeye dönüştürdü. Bu akıllıca stratejiyle İslam ordusu tamamen yok olmaktan kurtuldu. Böylece Müslüman ordusunun kendisinden sayıca katbekat üstün bir ordu karşısında başarıyla geri çekilmesi bir zafer olarak görüldü. 
 
Halid b. Velid bu savaşta akıllıca bir strateji uygulamasının yanı sıra cesurca da savaşmıştır. Savaşın ardından, “Yemin ederim ki, Mûte Harbi günü elimde dokuz kılıç kırıldı. Sadece Yemen işi, ağzı enli bir kılıç dayandı” diyen Halid’e, Hz. Muhammed tarafından “Seyfullah (Allah’ın Kılıcı)” lakabı verildi ve Halid b. Velid bundan sonra bu isimle anıldı. Ayrıca bu savaşta Cafer b. Ebu Talip, iki eli kesilmesine rağmen İslam sancağını düşürmemek için sancağı kolu ve göğsü arasında sıkıştırmış ardından da şehit düşmüştür. Bu savaştan sonra Hz. Peygamber’in, kesilen iki eline karşılık iki kanatla müjdelediği Cafer, artık Cafer-i Tayyar diye anılmıştır.  
 
Mute Savaşı’ndan bir yıl sonra 630 yılında Müslümanlar Mekke’nin fethi için Medine’den yola çıktı. Halid, Mekke’ye dört farklı yoldan dört kol ile giren İslam ordusunun sağ koldaki süvari birliğini komuta etti. Mekke’nin başarıyla fethedilmesinin ardından Hz. Muhammed, Halid b. Velid’i Müşriklerin en önemli üç putundan biri olan ve gücü temsil eden “Uzzâ” putunu yıkması için gönderdi. Halid’in putu yıktıktan sonra Peygamberimizin yanına geri dönmesinin ardından, Hz. Peygamber Halid’den övgüyle bahsederek: “O, Allah’ın ne güzel bir hizmetkârıdır. Kâfirlerin üzerine salınmış, Allah’ın Kılıcı: Halid Bin Velid.” demiştir. 
 
Mekke’nin fethinin ardından Hz. Peygamber, Benî Cezime kabilesini İslam’a davet etmek için Halid’i görevlendirdi. Halid, Gumeysâ’ya ulaştığında kabile mensupları “Dinimizi değiştirdik” dediler. Ancak kabilenin samimiyetine ve gerçekten İslamiyet’e geçtiklerine inanmayan Halid, bu kabilenin eskiden İslam düşmanlarıyla birlikte hareket ettiğini de hatırlayarak otuz civarında kişinin öldürülmesini emretti. Bu olayı duyunca çok üzülen Hz. Muhammed, “Allah’ım! Ben Halid’in yaptıklarından beriyim. Allah’ım! Ben Halid’in yaptıklarından beriyim.” diyerek öldürülen otuz kişinin diyetlerini ödetti. Halid b. Velid’i ise kınadı ancak cezalandırmadı ve onu komutanlık görevinden almadı. 
 
 
“Sizin hayatı ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim.”
 
Hz. Muhammed 631 yılı Mart ayında Halid b. Velid’i bu kez Dumetül Cendel Prensi Ukeydir üzerine gönderdi. Halid, Prens Ukeydir’i esir aldı ve teslim olmayan kardeşini öldürdü. Ukeydir kaleyi Halid’e teslim ederek cizye ödemeyi kabul etti. Ardından 631 yılı Nisan’ın da Halid’i tekrar Dumetül Cendel’e gönderen Hz. Muhammed, onu buradaki “Vedd” adlı putu yıkmakla görevlendirdi.  Putu ve tapınağı yıkan Halid b. Velid tekrar Mekke’ye döndü.
 
Dumetül Cendel Prensi Ukeydir, Halid b. Velid’den şöyle bahsetmiştir: “Halid hakkında, başkaları hakkında bildiğimden daha çok şey biliyorum. Hiçbir insan savaşta onun eşiti değildir. Hiç kimse savaş alanında onunla yüzleşemez, ister güçlü olsun ister zayıf hepsi mağlup olur. Benim tavsiyemi dinleyin ve onunla barış yapın.”
 
Kendisine verilen bütün görevleri başarıyla yerine getiren Halid b. Velid’in Peygamberimizin emrinde katıldığı son sefer, Tebük Seferi’dir. 631 yılında da Hz. Peygamber ile birlikte Veda Haccına katılmıştır.
 
Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Halife seçilen Hz. Ebubekir döneminde birçok güçlü Arap kabilesi Medine yönetimine karşı ayaklandı. Asilerin ve dinden dönenlerin üzerine ordular gönderen Halife Hz. Ebubekir, en güçlü ordusunun başına Halid b.  Velid’i koyarak Orta Arabistan’a gönderdi. Orta Arabistan o dönemde en güçlü isyancı kabilelerin bulunduğu stratejik açıdan en hassas bölgeydi. Bu bölge Medine’ye de yakın olması sebebiyle Müslümanlar için çok büyük tehditti. İlk olarak Benî Tay kabilesi üzerine giden Halid, bu bölgeleri itaat altına almayı başardı.
 
Halid b. Velid daha sonra İslamiyet için en büyük tehdit olan ve peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime’nin üzerine gitti. Müseylime o zamana kadar, iki İslam ordusunu mağlup etmişti. 632 yılının Aralık ayında yapılan Yamama Muharebesinde Halid b. Velid komutasındaki İslam ordusu Müseylime’nin ordusuna karşı kesin bir zafer kazandı. Müseylime’nin bu savaşta ölmesiyle isyancı kabilelerin tüm direnişi çöktü.
 
Hz. Ebubekir, dönemin diğer bir ünlü komutanı olan Amr bin As’a Halid hakkındaki düşüncesini sorduğunda Amr: “O, bir savaş ustasıdır ve o ölümün dostudur. Onda bir aslanın gücü ve bir kedinin sabrı vardır” demiştir.
 
Hz. Ebubekir’in kendisi de Halid bin Velid’den övgüyle bahsederek: “Medine halkı! Sizin aslanınız başka bir aslana saldırdı ve onu yendi. Kadınlar artık Halid bin Velid gibileri doğurmuyor” demiştir.
 
633 yılında Hz. Ebubekir İslamiyet’i yaymak için Halid’i Mezopotamya’ya gönderir. Hz. Ebubekir’in emriyle Mezopotamya Bölgesi’ne yönelen Halid b. Velid, bu bölgeleri işgal etmeden önce Mezopotamya’nın İran Valisi’ne bir mektup yazar ve şöyle der: 
 
“Allah bir şeye karar verdiğinde, o olur.”
 
“Ben hayatımı Yüce Allah’ın yoluna adadım.”
 
“İnsan bir şey isteyebilir, ancak Allah’ın niyeti başka bir şey olabilir.”
 
“Dünya aptalları yok eder. Zekiler de dünyayı yok eder.”
 
“Ben asil savaşçıyım. Ben Allah’ın Kılıcıyım. Ben Halid bin Velid’im.”
 
Halid sonraki iki aylık süreçte Sasani ordularını mağlup ederek Hire’yi ve Fırat bölgesini hâkimiyet altına almayı başardı. Ardından Şam’da Bizans tehdidi olduğunun haberini alarak Şam’a gönderilen Halid b. Velid, dönemin en kanlı savaşlarından olan Yermük Savaşı’nda (Bazı kaynaklara göre 46.000 kişilik İslam ordusu, 100.000 civarında Bizans askerini öldürmüştür) Bizanslıları ağır bir yenilgiye uğratarak Şam’ı ve ardından da Kudüs ve Humus’u fethetti. Böylece bütün Suriye bölgesi Müslümanların hâkimiyetine girdi.
 
 
“Savaş alanında olmayı, evimde olmaktan daha çok seviyorum.”
 
Halid b. Velid’in verilen her görevi başarıyla yerine getirmesi ve katıldığı bütün savaşları kazanması, halkın “Halid b. Velid’in katıldığı her savaştan mutlaka galip çıkarız” düşüncesine kapılmasına neden oluyordu. Hz. Ebubekir’den sonra Halife seçilen Hz. Ömer, insanların gaflete düşüp Allah’ın yardımını unutarak, bütün başarıların sadece Halid’in sayesinde olduğuna inanmaya başlamalarından korkarak Halid’i komutanlık görevinden azletti ve yerine Ebu Ubeyde’yi getirdi. Görevden alındığını duyan Halid: “Eğer Hz. Ebubekir öldüyse ve Halife Hz. Ömer olduysa, o zaman onu dinleyeceğiz ve ona itaat edeceğiz” diyerek bu karara itiraz etmemiştir.
 
Halid’in azledilmesi kararının ardında başka sebepler olduğunu düşünenlere karşı ise Hz. Ömer şöyle cevap vermiştir: “Halid’i öfkemden dolayı ya da bir onursuzluk yaptığından dolayı görevinden almadım. İnsanlar onu yüceltmeye başladığı için ve yanlışa yönelebileceği için azlettim. İnsanların yapılan şeylerin sadece bir insan sayesinde değil, Allah’ın takdiri sayesinde olduğunu bilmeleri için ve bu topraklarda fesatlık çıkmaması için yaptım” demiştir.
 
Halid b. Velid Hz. Ebubekir’in vefatının ardından “Eğer sen benim üstüme küçük bir çocuğu komutan olarak atasaydın, ben ona itaat ederdim. Sen İslamiyet’te benim çok üzerimdeyken ve Hz. Peygamber tarafından –Sıddık (doğru, güvenilir kişi)- olarak nitelendirilirken ben nasıl olur da senin kararına itaat etmem. Ben asla senin gibi olamam. Burada ve şimdi hayatımı Yüce Allah’ın yoluna adadığımı tekrar ilan ediyorum” diyerek Hz. Ebubekir’e duyduğu saygıyı dile getirmiştir.
 
642 yılında hastalanan Halid b. Velid’in ölmeden önceki son sözleri şöyle olmuştur:
 
“Nice kılıçlar elimde parçalandı, işte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Halid’in yatakta ölmesidir. Resûlullah’ın hiçbir Ashabı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında ya uzak beldelerde Din-i İslam’ı yayarken garib olarak şehit oldu. Ah... Hâlid!... Şehid olamayan Hâlid!... Harp, benim etimi çiğneyemedi. Şehitlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücudumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası ya da bir mızrak yarası olmasın. Ömrü, Din-i İslam’ı yaymak için savaşlarda at koşturan birinin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü, harp meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehit olarak beklerdim, fakat nasip değilmiş, görüyorsunuz ki, develer gibi yatağımda ölüyorum. Korkaklar dünyada rahat yüzü görmesin!”
 
Ardından Yermük Savaşını hatırlayan Halid b. Velid:
 
“Ah Yermük günü!.. İnsan kanlarının vadide sel gibi aktığı Yermük!.. Şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhacirlerden kurulmuş olan akıncı birliğimle baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah Yermük harbi!.. Üç bin yiğitle, yüz bin küffara karşı başarılı olduğumuz Mute’yi bile unutturdun!..
 
Ey yakınlarım! Cihada sarılın. Bu topraklar ancak cihad etmekle korunabilir. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin!.. Şimdi, kendimi; at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidalarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisi’nde hissediyorum. Vallahi Rabbimden beni her gazada diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim...” dedi.
 
“Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın...” Ayağa kaldırılan Halid: “Beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı.
 
“Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım, öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır...” dedi ve yatağına düşüp Kelime-i şehadet getirerek vefat etti...
 
Hayatı cenk meydanlarında ve at üstünde kılıç sallayarak geçen, hayatı boyunca girdiği 100’den fazla mücadelede yenilmez olma ayrıcalığına sahip olan Halid bin Velid’den düşmanları da korkuyla bahsetmiştir. Bizanslı bir rahip Halid b. Velid ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: “Karşınızdaki ordunun standartları siyah giyimlilerden mi oluşuyor? Komutanı uzun boylu, iri yapılı, geniş omuzlu, uzun sakallı ve yüzünde yara izleri mi var? O zaman o orduyla savaşmaktan kaçının!”
 
18. yüzyıl tarihçisi Edward Gibbon ise Halid bin Velid’den “Arap savaşçılarının en dişlisi ve en başarılısı” olarak bahsetmiştir.
 
Başarıları ve cesareti herkes tarafından kabul edilen Halid b. Velid, Bizans ve Sasani gibi dönemin büyük devletlerine karşı da önemli zaferler kazanarak, adını tarihteki en iyi savaşçıların ve komutanların arasına yazdırmayı başarmıştır.
 
 
Müellif: Muaz Vural / Düşünce Mektebi
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.