Sosyal Medya

Akif Emre'nin kaleminden: Bir arslan ölmüş diyeler

Gelişmişlik düzeyinin tüketim çılgınlığını doyumsuzca yaşarken Afrika'nın balta girmemiş ormanlarına, Afrika'nın kirlenmemiş denizine ihtiyaç olacaktı elbette. Tam burada turistik kolonyalizm medyatik gücün yedeğinde işlemeye başlar.



Siyasi belirsizlik sürerken, seçim mi koalisyon mu olacağı konusunda kulis yazısı yazmak dururken ya da Kürt meselesi, İŞİD konusu gibi mühim mevzularda derin analizlar yapmak yerine “bir aslan masalı” anlatmak istiyorum.
 
VahÅŸi Afrika'nın kara derili insanlar diyarında Zimbabwe diye bilinen bir ülkede beyaz adamın binbir emek ve dikkatle koruduÄŸu bir aslan vardı. Siyah derili ve vahÅŸiliÄŸi çaÄŸrıştıran Afrikalı yerlilere karşı uygar beyaz adam Cecil ismini verdikleri bir aslanı özel bir ihtimamla korumaya almışlardı. Ne var ki acı haber bir anda dünyanın tüm medyalarında yer aldı. Bir zalim avcı 13 yaşındaki asil aslanı avlamış, 40 saat yaralı olarak peÅŸini takip etmiÅŸ ve yakaladığı yerde de derisini yüzmüÅŸ... Daha sonra daha acı bir gerçek ortaya çıkacaktı ki bu vahÅŸi siyah derililerden korumaya alınan bu aslanı öldüren beyaz bir Amerikalıydı ve diÅŸ doktoru idi.
 
Beyaz uygarlık camiasında travma etkisi yapan haber bununla sınırlı kalmayacaktı, bir hafta sonra Cecil adlı aslanın büyük kardeÅŸinin de bir ava kurban gittiÄŸi ortaya çıkacaktı. Uygar insan vahÅŸi Afrika'nın doÄŸal hayatını korumaya çalışırken vahÅŸi denilmese de az geliÅŸmiÅŸ, fakir, uygarlaÅŸmamış insanlar da deniz dalgalarını yara yara, tel örgüleri aÅŸa aÅŸa Avrupa'nın kıyılarına vurmaya devam ediyordu. Aynı günlerde Filistin'de 18 aylık bir bebeÄŸin Yahudiler tarafından yakılmasının da ölü bir aslan kadar haber deÄŸeri olmadı.
 
Duyarlı Batı kamuoyunun vahÅŸi bir aslanın öldürülmesine karşı bu denli hassas olmasında, tepki göstermesinde eleÅŸtirilecek ne olabilirdi? VahÅŸi bir aslanın 50 bin dolar karşılığında öldürülmesinin herhangi bir hayvan avcılığı hikayesini aÅŸan bir boyut var elbette.. Tıpkı 18 aylık bebeÄŸin yakılmasını gölgeleyecek kadar medyada yer almasının sadece haber tercihi ile sınırlı olmaması gibi.
 
Bir aslan öldüÄŸünde olay bir bebek yakılmasından daha fazla önemseniyor, medyada yer alıyorsa ortada çok farklı derin politik nedenler var demektir. Kolanyalizmin tarumar ettiÄŸi, önce insan kaynaklarını, sonra yeraltı ve yer üstü zenginliklerini yaÄŸmaladığı Afrika'nın ÅŸimdilerde ise yaban hayatının, doÄŸal çevresinin koruma altına alınmasının ekonomi politik bir okumaya tabi tutulması gerekiyor.
 
“Geri kalmış” yahut “az geliÅŸmiÅŸ” “üçüncü dünya ülkeleri”nin tabii güzellikleri, yaban hayatı, henüz modern hayatın tahrip etmediÄŸi geleneksel hayat tarzı, denizi, kumu, güneÅŸi artık korunması gereken birer “insanlık mirası“ olarak takdim ediliyor. Zira Afrika artık turistik kolonyalizmin nesnesi haline gelmiÅŸ durumda. Turistik kolonyalizm medyatik tahakküm olmadan sürdürülemeyeceÄŸi ve meÅŸrulaÅŸtırılamayacağı için önemli ölçüde medya stratejisine gerek duyuluyor.
 
SanayileÅŸmenin doÄŸal çevreyi tükettiÄŸi eski sömürgecilerin anayurdu Batı Avrupa'nın sanayi sonrası sorunlarla boÄŸuÅŸurken aslında Afrika'nın korunmasından yana bir strateji izlendiÄŸi farkedilmezse pek çok ÅŸey açıklanamaz. Afrika'nın korunması demek aynı zamanda yeterince sanayileÅŸen, tüketim standardına kavuÅŸan kapitalist dünyanın bu lüksünü sürdürebilmesinin yegane garantilerinden birinin korunması demektir. Paradoks gibi görünen bu durum çevreci stratejinin de temel dayanaklarından biridir. Tüm dünya Batı gibi sanayileÅŸir ve Batılılar gibi tüketirse dünya kaynaklarının yetmeyeceÄŸi düÅŸünülür. O halde Batı zaten geri dönülmeyecek kadar makineleÅŸmiÅŸken, hiç olmazsa Afrika, Asya olduÄŸu gibi kalsın ki dünya mirası da bu ÅŸekilde korunmuÅŸ olsun. Tüm çevre politikalarının temelinde yatan iÅŸte bu sahte duyarlılıktır.
 
GeliÅŸmiÅŸlik düzeyinin tüketim çılgınlığını doyumsuzca yaÅŸarken Afrika'nın balta girmemiÅŸ ormanlarına, Afrika'nın kirlenmemiÅŸ denizine ihtiyaç olacaktı elbette. Tam burada turistik kolonyalizm medyatik gücün yedeÄŸinde iÅŸlemeye baÅŸlar.
 
Kendi memleketinde alt sınıftan bir Almanın yahut Fransızın ülkesinde ekonomik olarak yaklaÅŸamayacağı standartta bir tatil imkanına beyaz efendi olarak siyahi ya da esmerlerin efendilerine tepeden bakma imkanı bulur. Batılı turiste dünyanın efendisi, üstün kuzey ırkının mensubu olma hazzını bir ÅŸekilde yaÅŸayacak minvalde dizayn edilir her ÅŸey. ( Bu duyguyu Osmanlı bakiyesi topraklara giderek yaÅŸamak isteyen Türkler kıyas yapabilir) Az geliÅŸmiÅŸ ülkenin efendileri, zenginleri de alt sınıftan beyazlarla aynı ortamı paylaÅŸarak kendini gerçekten üstün sınıfa ait hissedebilir.
 
Medyatik sömürünün boyutu vahÅŸi hayatın korunması gibi Batılı evrensel deÄŸerler ve doÄŸa bilinciyle beraber devreye girer. Üstün sanatsal ve estetik gözün teknik imkanlarıyla vahÅŸi hayatın fotoÄŸrafları çekilir, belgeselleri yapılır. Batı uygarlığının sanat ve estetik birikimi sinema filmi ya da televizyon belgeseli olarak tüm dünyaya yayılır. Antropolojik bir vaka olmaktan daha fazlasını hak eden (!) siyah derililer birer sanat objesi olmayı da haketmiÅŸ olurlar. Böylece derisi kemiÄŸine yapışmış Afrikalı ülkesinin doÄŸal zenginliÄŸini, güzelliklerini filme alan Batılıların kamerasından izlemeye hazır hale gelir. Tabi bunu izleyebilmesi için kendi ülkesinin film yapımcılarına yüklü miktarda telif hakkı ödemesi gerekecektir. Mesela Cecil'in öldürülmesi üzerine Aslan Kral çizgi filmini yapan Aaron Blaise hemen Cecil'le ilgili bir animasyon hazırlayarak, onu cennete yükseltecektir.
 
Bir aslan ölmüÅŸ diyeler masalı bir masaldan ibaret deÄŸil... Tıpkı medya açısından 18 aylık Filistinli bebeÄŸin yakılmasının sıradan bir ölüm olmaması gibi...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.