Sosyal Medya

Şükrü Hanioğlu: Garplılaşmanın bir yerinde olma sorunu nasıl bitti?

Türkiye'de 1930'lar söyleminin tekrarlanmasıyla "batılılaşma" üzerinden toplumsal seçkinlik statüsü yaratılmaya çalışılması ve "muasır medeniyet"e erişimin hedeflenmesi global ölçekteki değişim ve post-modern dünyayı kavramadaki eksiklikten kaynaklanmaktadır



Türkiye' nin yoÄŸunluÄŸu hiç azalmayan siyasî gündemi ile buna odaklı entelektüel tartışması önemli geliÅŸmelerin gözardı edilmesine neden olabilmektedir. Ä°ki yüz yılı aÅŸkın bir süredir toplumumuzun temel tartışma maddelerinden birisi olan "garplılaÅŸmanın neresinde" olduÄŸumuz sorununun önemini yitirmesi ÅŸüphesiz bu alandaki ilginç örneklerden birisini oluÅŸturmaktadır.

BatılılaÅŸmayı iki yüz yıllık toplumsal deÄŸiÅŸimin temel motor gücü olarak sunan Niyazi Berkes'ten gerçek anlamda "garplılaÅŸamayışımızın sebebi"nin "insan unsurunun ihmal edilmesi" olduÄŸunu savunan Mümtaz Turhan'a ulaÅŸan bir yelpazedeki entelektüellerin tartışmaları, dergilerin konu üzerine anketleri neredeyse unutulma duvarının arkasında kalmış gibidir.

Buna karşılık yaÅŸam tarzı üzerinden "batılılaÅŸarak" statü grubu olma iddiasını ortaya koyan "seçkinler" hâlâ bu sürecin sürdüÄŸünü düÅŸünmektedirler.

Ä°lginç olan "muasır medeniyet seviyesine eriÅŸme" benzeri günümüzde anlamını bütünüyle yitirmiÅŸ kavramsallaÅŸtırmaların sadece anılan statü grupları tarafından deÄŸil Türk muhafazakârlığı tarafından da hâlâ önemli bir hedef olarak görülmesidir.

 

GarplılaÅŸma "dâva"sı

Berkes'in modern Türkiye'nin yaratıcısı olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü, Turhan'ın ise iki yüz elli yıllık bir "dâva" olarak yaklaÅŸtığı "batılılaÅŸma" gerçekten de toplumuzun geçirdiÄŸi dönüÅŸümde önemli rol oynamıştır. Osmanlı toplumu bir asırlık bir zaman diliminde modernliÄŸi batılılık ile eÅŸanlamlı hale getirerek bir toplumsal dönüÅŸüm yaratmak istemiÅŸ ve yirminci yüzyıl başında alla Turca ile alla Franca arasındaki gri alanın fazlasıyla geniÅŸlediÄŸi, kapsamlı baÄŸdaÅŸtırmaların kategorik tanımlamaları zorlaÅŸtırdığı bir modernlik yaratmaya muvaffak olmuÅŸtur.

Bu modernliÄŸin gerçekte "modern" olmadığını düÅŸünen Erken Cumhuriyet onu tekil bir Batı modernliÄŸini ile ikame etmeyi, söz konusu gri alanı da dönüÅŸtürmeyi temel hedefi haline getirmiÅŸ, bu ÅŸekilde "asrîlik"i yeniden tanımlayarak farklı bir "garplılaÅŸma dâvası"nın savunucusu olmuÅŸtur. Bu çerçevede "muasır medeniyet" tekil Batı modernliÄŸine atıfta bulunmuÅŸ, ona eriÅŸmenin de ancak farklı modernliklere cevaz veren son dönem Osmanlı modernliÄŸinin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabileceÄŸi düÅŸünülmüÅŸtür.

Kökleri Ä°kinci MeÅŸrutiyet Garbçılığı'na giden bu yaklaşım din, gelenek ve yereli de "çaÄŸdaÅŸ olmayan" sınıflamasına sokmuÅŸ, bunun düÅŸünsel arka planını da "medeniyetin motor gücünün asır sonu bilimciliÄŸi ve materyalizmi olduÄŸu" teziyle inÅŸa etmiÅŸtir.

Bu anlamda Erken Cumhuriyet, Osmanlı garblılaÅŸmasından kopuk bir ikinci batılılaÅŸma hareketi baÅŸlatmış ve bunun modernlik ve çaÄŸdaÅŸlıkla aynı anlama geldiÄŸini savunmuÅŸtur.

Osmanlı modernliÄŸinin gri alanlarını yok eden bu batılılaÅŸma, çatışmacı karakteri fazlasıyla törpülenmiÅŸ bir hareke- te yeniden böylesi bir nitelik kazandırmıştır.

Dolayısıyla toplumsal dönüÅŸümün temel dinamiÄŸi olduÄŸu varsayılan batılılaÅŸma önemli bir çatışma ekseni oluÅŸturmuÅŸtur.

Siyaset bilimine egemen olan ve Türk akademisyenler tarafından fazlasıyla açıklayıcı olduÄŸu düÅŸünülen "moderleÅŸme kuramı" da bunun "bilimsel" açıklaması olarak kullanılmıştır. Bu nedenle "garblılaÅŸmanın neresinde olduÄŸumuz"un, "modernliÄŸin önümüze koyduÄŸu sorunlara ne denli cevap verebildiÄŸimiz" ve "dünya ile ne kadar uyum saÄŸlayabildiÄŸimiz" ve "ne ölçüde medenî olduÄŸumuz" sorularının cevabını da içerdiÄŸi varsayılmıştır.

 

"Batı" kalmayınca

Ä°lginçtirki global ölçekte batılılaÅŸmanın modernlik ile eÅŸanlamlı olduÄŸu varsayılarak benimsenmesi ve Theodore von Laue'nin deyimiyle yayılımı önlenemez "bir dünya devrimi" haline gelmesi sömürgecilik deÄŸil dekolonizasyon döneminde gerçekleÅŸmiÅŸtir.

Fransız Generali Geraud, Osmanlı maÄŸlubiyeti sonrasında Åžam'a giderek Emeviye Camii'nin kuzey duvarına bitiÅŸik Selahaddin Eyyubi türbesini ziyaret ettiÄŸinde maÄŸrur bir eda ile "Selahaddin kalk bakalım, biz geri geldik" demiÅŸti. Ama Batı'nın Batı dışı kabul edilen coÄŸrafyayı gerçek anlamda "fethi," sömürge ve manda idarelerinin Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında çözülmeleri akabinde gerçekleÅŸti.

Bunun neticesinde Erken Cumhuriyet döneminde Batı dışı toplumlarda istisnaî olan ve seçkin tabakalar ötesine nüfûz edemeyen "batılılaÅŸma," standartlaÅŸan hayat biçimleri üzerinden tüm dünyayı kuÅŸattı. Artık her yer "Batı" idi. Burada önemli olan Serge Latouche'un ifadesiyle terkedilmiÅŸ kültürlerin yıkıntıları üzerinde yükselen yeknesak düÅŸünceler ile tek yönlü, konformist yaÅŸam tarzının yaratılmasının sınırları belirgin bir "Batı" kavramsallaÅŸtırmasını da imkânsız kılmış olmasıdır.

Bu açıdan bakıldığında Latouche'un da vurguladığı gibi Batı, Pascal'ın evreni gibi merkezi her yerde, çevresi ise belirsiz bir daire ÅŸeklini almıştır. Bu süreçte "Batı"nın bir kültür karşıtı makine haline gelerek farklı kültür, gelenek, inanç ve yerellikleri öÄŸütmesi her toplum ve her bireyi istemi dışında "Batılı" haline getirirken, aynı zamanda onun ezici hegemonyası hiçbir toplum ve hiçbir bireyin de saf "Batılı" kalamaması sonucunu doÄŸurmuÅŸtur.

Dolayısıyla günümüzün postmodern gerçekliÄŸinde, iki yüz yılı aÅŸkın bir süre temel toplumsal dönüÅŸüm ekseni olarak kavramsallaÅŸtırdığımız "batılılaÅŸma" anlamını bütünüyle yitirdiÄŸi gibi artık tanımlanabilir bir kavramsallaÅŸmaya da atıfta bulunmamaktadır.

Bu gerçeklikte "muasır medeniyet" benzeri kavramsallaÅŸmalar da fazlasıyla muÄŸlâklaÅŸmakta ve anlamsızlaÅŸmaktadır.

 

Farkında mıyız?

Buna karşılık "GarplılaÅŸmanın neresinde" olduÄŸumuzun anlamsızlaÅŸtığı "muasır medeniyet"in somut bir bir kavramsallaÅŸtırmaya atıfta bulunmadığı, bunların da ötesinde "Batı"nın amorflaÅŸtığı günümüz gerçekliÄŸinin tam anlamıyla bilincinde olmadığımız ortadadır.

Türkiye'de 1930'lar söyleminin tekrarlanmasıyla "batılılaÅŸma" üzerinden toplumsal seçkinlik statüsü yaratılmaya çalışılması ve "muasır medeniyet"e eriÅŸimin hedeflenmesi global ölçekteki deÄŸiÅŸim ve postmodern dünyayı kavramadaki eksiklikten kaynaklanmaktadır.

Bunlar kavrandığında tekil "modernlik" deÄŸil "modernlikler"in bir arada yaÅŸadığı bir toplum tasavvurunun güncellikle çok daha uyumlu olduÄŸu, böylesi bir yapıda herhangi bir modernliÄŸe mensubiyetin üstünlük ve statü grubu üyeliÄŸi yaratamayacağı görülecektir.

Bu açıdan bakıldığında "BatılılaÅŸma" sorunumuzun bizzat "Batı" tarafından ve global ölçekte çözülmüÅŸ olmasının "modernlik"e verdiÄŸimiz toplumsal cevap açısından bizi yirminci yüzyıl başında olduÄŸumuz yere geri getirdiÄŸini belirtmek yanlış olmaz. Bunun farkına varılmasının toplumda anlamsız çatışmaları önleyeceÄŸi ÅŸüphesizdir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.