Sosyal Medya

Türkiye’de Suriyeli mülteci olmak – Nefret söyleminin gölgesinde gettoya sıkışmak

Suriye’deki iç savaşın başlamasının üzerinden sekiz yıl geçti. Ancak savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen Suriyeli mülteciler için hâlâ yeterli hukuki ve sosyal entegrasyon sağlanamadı. Bu durum, onların yaşamak için temel gereksinimlere ulaşmasına engel olurken, bir yandan da iki toplum arasındaki mesafeyi daha da açıyor. Bunun en yakın örneği, iki hafta önce asılsız bir iddianın yayılmasıyla Küçükçekmece-İkitelli’de Suriyeliler’e karşı yapılan linç girişimi oldu. Medyascope'den Fatima Çelik ve İbrahim Yayan, Suriyeliler’in yaşadığı semtlerde, mültecilerle oturup yaşadıkları zorlukları konuştu.



Fatima Çelik’in izlenimleri:
 
Türkiye’de halen yaklaşık 3 milyon 607 bin kayıtlı Suriyeli mülteciyle birlikte yaşıyoruz. Ve görünen o ki, daha uzunca bir süre birlikte yaÅŸamaya devam edeceÄŸiz. Hatta, Suriye’den zorunlu göçle Türkiye’ye gelenlerin bir kısmı, belki de bir daha kendi topraklarına asla dönemeyecek.
 
Fakat Suriyeli mülteciler için hayat, pek çoklarının sandığı gibi güllük gülistanlık deÄŸil. Çünkü iddia edilenin aksine ne saÄŸlık hizmetlerinden, ne eÄŸitim olanaklarından, ne de hukuki düzenlemelerden yeterince faydalanabiliyorlar. Bilhassa Suriyeliler, yaÅŸadıkları kentlerin “getto”larına itiliyorlar.
 
Örnek mi? Haydi gelin Sultanbeyli’deki “Ziya-ül Hak Caddesi”ne gidelim. Resmi adı böyle ama gelin görün ki burası artık “Suriyeliler caddesi” olarak biliniyor. Gerçekten de buraya adım attığımız anda fark ettiÄŸimiz ilk ÅŸey, yol boyunca neredeyse tüm dükkanların, kafelerin, toptancıların, iÅŸ yerlerinin ve hatta konutların Suriyeliler tarafından kullanıldığı.
 
Suriyeliler caddesi: Bu kez “misafir” biziz
 
Sadece Türkçe biliyorsanız, buranın sakinleriyle iletiÅŸim kurmanız pek de mümkün deÄŸil. Zira, Sultanbeyli’nin bu köÅŸesi ancak Arapça bilen biriyle birlikte dolaşırsanız var olabileceÄŸiniz bir muhit. Bu yüzden ilk iÅŸ, bize çeviride yardımcı olacak arkadaşımızla buluÅŸuyoruz.
 
Suriyelilerin bir nevi nefes alabildiÄŸi, birbirleriyle sosyalleÅŸebildiÄŸi ve kendilerini nispeten “evde” hissedebildikleri bir yerdeyiz, bu kez “misafir” biziz.
 
Önce bir Suriye lokantasına oturuyoruz. Burada bizi, onları ziyaret edeceÄŸimizden haberdar bir grup Suriyeli karşılıyor. Aralarında bir öÄŸretmen, mühendis, öÄŸrenci ve esnaf var. Hemen yemek ikram etmek istiyorlar. Henüz acıkmadığımızı söyleyince masaya Åžam tatlısı, yanında da ÅŸerbet geliyor. Suriyeliler tatlıyı çok seviyor.
 
Masadakiler kameraya konuÅŸmak istemiyor. Çünkü Avrupa’ya gidebilmek için yaptıkları baÅŸvuruların zarar göreceÄŸini düÅŸünüyorlar. Ama bu, konuÅŸmaya ihtiyaçları olmadığı anlamına gelmiyor. Masadakilerden özellikle öÄŸretmen olanı, “Size çok ÅŸey anlatmak istiyorum ama bunları ismimi vermeden kullanın” diyor. ÖÄŸretmen, ÅŸimdilik geçici bir iÅŸte çalışıyor. Matematik öÄŸretmeyi ve öÄŸrencilerini çok özlediÄŸini ama Türkiye’de mesleÄŸini yapamadığını söylüyor.
 
Arapça bir dövme: “KonuÅŸarak özgürleÅŸ!”
 
Suriyeli öÄŸrencinin yanında Türkiyeli genç bir kadın oturuyor. Aralarında güzel ve samimi bir dostluk var. Kadının kolundaki Arapça dövme dikkatimizi çekiyor, ne anlama geldiÄŸini sorduÄŸumuzda bize “KonuÅŸarak özgürleÅŸ!” yazdığını söylüyor.
 
Lokantadakilere veda edip Suriyeliler caddesinde gezinmeye devam ediyoruz. Bir tekstil dükkanına giriyoruz, burada Ahmed Salih adında genç bir Suriyeli ile tanışıyoruz. Yanında da yine onun kadar genç ve güleç yüzlü bir kadın oturuyor. Kadın hiç Türkçe bilmediÄŸi için hikayesini bize Salih anlatıyor. Adını hiç öÄŸrenemediÄŸimiz bu genç kadının geçmiÅŸi acı hatıralarla yüklü; savaÅŸta eÅŸini ve üç çocuÄŸunu kaybediyor, zorlu bir yolculuÄŸun ardından Türkiye’ye tek başına geliyor, burada da yeni zorluklarla baÅŸ etmeye çalışıyor.
 
“Elimdeki silahı kime doÄŸrultacağımı bilemedim, düÅŸmanın kim olduÄŸunu anlayamadım”
 
Salih ise turizm okuyan bir üniversite öÄŸrencisiyken savaÅŸ yüzünden okulunu bırakmak zorunda kalıyor. Bir süre dirense de sonunda o da ülkesini terk ediyor; canı öyle istediÄŸinden deÄŸil, savaÅŸ artık onu, ailesini, dostlarını ve külliyen hayatını tehdit etmeye baÅŸladığı için…
 
Sokakta bol bol dillendirilen, bu nedenle suçlanan, hatta aÅŸağılanan Ahmed Salih, iÅŸte bu “Neden savaÅŸmadın?” sorusuna, “Elimdeki silahı kime doÄŸrultacağımı bilemedim, düÅŸmanın kim olduÄŸunu anlayamadım” cevabını veriyor. Çünkü kendi ülkesinde hep iç içe yaÅŸadığı toplumun bir gün birbirine düÅŸman kesildiÄŸi ve bu düÅŸmanlığın vekalet savaşını körüklediÄŸi bir yerde, ne katil olmak ne de maktul olmak kolay.
 
Suriyeliler Caddesi’nden ayrılıp Sultanbeyli’nin ara sokaklarına giriyoruz. Arkadaşımız bizi eski bir binanın giriÅŸ katında bulunan bir eve götürüyor. Evin duvarları, dikkatten kaçmayacak denli çarpıcı bir pembeye boyalı. OturduÄŸumuz odada sadece eski bir masa, iki tekli koltuk ve minik bir sehpa var.
 
Küçük boy pipetli meyve suları: “Geçici” olma hali
 
Suriyeliler tatlıyı çok seviyor demiÅŸtik, her gittiÄŸimiz yerde olduÄŸu gibi burada da bize meyve suyu ikram ediliyor. Ä°çeceklerin ikram edilme ÅŸekli ilginç. GittiÄŸimiz her yerde, arka odaların birinden bir koli getiriliyor, kaç kiÅŸiysek içinden o kadar sayıda küçük boy meyve suyu çıkarılıyor. Belki de satın aldıkları bu küçük meyve suyu kutuları, bulundukları yerde “geçici” olmalarının bir göstergesi: Bir gün burayı da apar topar terk etmek zorunda kalırlarsa, geride büyük parçalar bırakmamak için…Zaten dokunduÄŸumuz her mülteci, savaÅŸ biter bitmez ülkelerine, evlerine, topraklarına dönmek istediklerini, üstüne basa basa tekrar ediyor.
 
Suriyeli mültecilerin emek sorunu
 
Abdulhay Alaboud, aslında kıdemli bir avukat, o da diÄŸerleri gibi burada mesleÄŸini yapamıyor. Ama mesleki hassasiyetlerini de kaybetmiyor, mesleÄŸini yapamasa da kendisi gibi mülteci olan hemÅŸehrilerine hukuki konularda yardımcı olmaya çalışıyor. Ona buradaki mültecilerin karşılaÅŸtığı en büyük sorunun ne olduÄŸunu sorduÄŸumuzda, hiç tereddüt etmeden “emek sorunu” diye cevap veriyor.
 
Türkiye’deki patronların ucuz iÅŸ gücü olarak Suriyeliler’i istihdam ettiÄŸini söylüyor. Daha fazla kâr etmek uÄŸruna Suriyeliler, kayıtsız, sigortasız, güvencesiz çalıştırılıyor. Alaboud, her türlü güvenceden yoksun çalışmak zorunda kalan mültecilerin maaÅŸlarının gasp edildiÄŸini, türlü kötü muamelelere maruz bırakıldıklarını anlatıyor. Türkiye’deki fakir iÅŸçilerin, iÅŸsizliÄŸin faturasını Suriyeli mültecilere çıkardığını söylüyor. Bunun sonucunda Türk iÅŸçiler ile Suriyeli iÅŸçiler arasında çatışmalar yaÅŸandığını örneklerle açıklıyor.
 
Sultanbeyli’den bu çarpıcı izlenimlerle ayrılıyoruz. Åžimdi Aksaray’a doÄŸru gitme zamanı. DolmuÅŸ, otobüs, Marmaray, metro derken hedefe varmak nereden baksan iki saatimizi alıyor.
 
YusufpaÅŸa’da, Ä°stanbul’un birçok yerinde ÅŸubesi bulunan TarbuÅŸ lokanta zincirinin sahibi Muhammed Nizar Bitar ile birlikteyiz artık. Bizi lokantasında ağırlayan Bitar, röportaja baÅŸlamadan önce yemek yemeÄŸi teklif ediyor, sevecen bir edayla çalışanlarından birini çağırıyor. Kendisi için çay, bizim için de OrtadoÄŸu’ya has bir çeÅŸit tavuk döneri, ÅŸavurma istiyor, yanında da falafel.
 
“Yatırımcı, iÅŸ adamı farketmez, ben her ÅŸeyden önce bir mülteciyim”
 
Biz yemeklerimizi yerken o da yaÅŸadıklarını anlatıyor. Bitar, iÅŸinin ehli bir yatırımcı. Makine parçaları üretimi, turizm, rehberlik derken, birden patlak veren savaÅŸ onu da etkiliyor. Sözünü esirgemeyen birisi olduÄŸundan, Åžam yönetimi önceden de muhalif bir kimliÄŸe sahip olduÄŸu gerekçesiyle onu da sık sık yargılıyor. Sonunda dayanamayıp ailesiyle birlikte Türkiye’ye geliyor. Ä°ÅŸçilerini çocuklarından ayırmadığını söyleyen Bitar, “savaÅŸ yüzünden ailelerini kaybetmiÅŸ, zulümden kaçmış insanlara bir de ‘patron’ olarak zulmedemeyeceÄŸini” anlatıyor.
 
Bitar’a burada yaÅŸadığı sıkıntıları sorduÄŸumuzda, uzun uzun hukuki boÅŸluklardan, insanların onlara karşı takındıkları tutumdan, zabıtaların ve trafik polislerinin muamelelerinden bahsediyor. Mülteci olmayı ise ÅŸu sözlerle özetliyor: “Baktığınızda ben fakir biri deÄŸilim, yatırımcıyım, iÅŸ adamıyım. Ama ben artık her ÅŸeyden önce bir mülteciyim.”
 
“Suriye’de muhalefet diye bir ÅŸey yoktu, bu yüzden ‘muhalefet’ ben oldum”
 
30 yıllık, deneyimli bir gazeteci olan Hind Buzo ile buluÅŸmak üzere Bitar’dan ayrılıp Fatih’e doÄŸru yol alıyoruz. Metro çıkışında buluÅŸtuÄŸumuz Buzo, oldukça sevecen ve neÅŸeli bir kadın. Hep beraber Fatih’te ufak bir gezintiye çıkıyoruz. DiÄŸer duraklarımız gibi burası da Suriyeli mültecilerin yoÄŸun yaÅŸadığı bir semt, gezindiÄŸimiz caddede neredeyse her üç tabeladan biri Arapça.
 
Buzo, Suriye’deki iç savaÅŸa birebir tanıklık etmiÅŸ biri. EleÅŸtirel gazeteci kimliÄŸi, Suriye hükümeti tarafından beÄŸenilmiyor, zaten gerçekten muhalif olanlar çoktan hapse atılıyor, öldürülüyor. Muhaliflik Buzo’ya kalıyor: “Suriye’de muhalefet diye bir ÅŸey yoktu, bu yüzden ‘muhalefet’ ben oldum.”
 
Buzo, “muhalif” olarak mimlendiÄŸi ülkesinde, bu nedenle çok zor zamanlar yaşıyor. Hatta eÅŸini Suriye’deki bir hapishanede maruz kaldığı iÅŸkence sonucu kaybediyor. Muhalif kimliÄŸi başına dert açınca 2013 yılında bütün birikimini yolda harcayıp, Türkiye’ye vardığında beÅŸ parasız kalıyor ve diÄŸer tüm mültecilerle sınıfsal olarak eÅŸitleniyor.
 
Bir ara oturduÄŸumuz kafedeki arka masaya, kendi aralarında Arapça konuÅŸan üç, dört kiÅŸilik bir grup oturuyor. Buzo, masaya doÄŸru eÄŸilip bizi “ÅŸÅŸÅŸÅŸ, Araplar!” diye sessizce uyarıyor, arka masadakilerin turist bir aile olduÄŸundan emin oluncaya dek konuÅŸmasına ara veriyor.
 
 “Ülkenizde hâlâ seçim yapabiliyorken demokrasinizi güçlendirmek için uÄŸraşın”
 
Gün boyu konuÅŸtuÄŸumuz tüm Suriyeli mülteciler, Türkiye’deki insanların onlara karşı takındıkları tutumdan dolayı kırgın olduklarını söylüyor. Vergi ödemelerine ve geçinmek için gerekli parayı binbir emekle kazanmalarına raÄŸmen, haklarındaki asılsız iddiaların faturasının yine onlara kesildiÄŸini düÅŸünüyor.
 
Artık Türkiye’de yaşıyorlar. Siyasetin hayatlarına ne kadar etki ettiÄŸi biliyorlar. Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı, Ekrem Ä°mamoÄŸlu’nu, Binali Yıldırım’ı ve hatta Devlet Bahçeli’yi de tanıyorlar; siyasetin de, siyasetçinin söylemlerinin de merkezinde olduklarının farkındalar.
 
Siyasi partiler tarafından özellikle Ä°stanbul seçimlerinde “malzeme” haline getirildiklerini düÅŸünen Suriyeli mülteciler, çok önemli bir ÅŸey hatırlatıyorlar.
 
Son söz Hind Buzo’dan: “Biz ölümden, zulümden, diktatörlükten kaçtık. Lütfen bizi rahat bırakın. Ülkenizde hâlâ seçim yapabiliyorken demokrasinizi güçlendirmek için uÄŸraşın.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.