Sosyal Medya

Güncel

1963’ten beri 22 Afrika devlet başkanına, Fransa tarafından suikast düzenlendi

Fransa’nın tarihi soykırım, katliam ve kanlı suikastlerle dolu. 1963 yılından beri Fransa tarafından 22 Afrika Devlet Başkanına karşı darbe ve suikast düzenlendi. En son vahşi bir suikaste uğrayan Libya lideri Muammer Kaddafi oldu. Darbelerin ve suikastların çoğu 3 Fransız istihbarat servisi tarafından gerçekleştirildi.



Fransa'nın tarihi soykırım, katliam ve kanlı suikastlerle dolu. 1963 yılından beri Fransa tarafından 22 Afrika Devlet BaÅŸkanına karşı darbe ve suikast düzenlendi. En son vahÅŸi bir suikaste uÄŸrayan Libya lideri Muammer Kaddafi oldu. Darbelerin ve suikastların çoÄŸu 3 Fransız istihbarat servisi tarafından gerçekleÅŸtirildi. 'AFRICANGLOBE' haber sitesinin editörleri tarfından kaleme alınan yazının çevirisi ÅŸöyle:

ÇOÄžU DARBE VE CÄ°NAYETLERÄ°N ARKASINDA
3 FRANSIZ Ä°STÄ°HBARAT SERVÄ°SÄ° VAR

1963'ten bu yana iktidarda olan 22'den fazla Afrika cumhurbaÅŸkanı Fransa tarafından öldürüldü, birçoÄŸu bağımsızlıklarını savundu ve sömürgeci iktidarla çalışmayı reddetti.

VahÅŸice öldürülen bu liderlerin sonuncusu Libya Devlet BaÅŸkanı Muammer Kaddafi oldu. Darbelerin ve suikastların çoÄŸu, SDECE, DGSE ve DST tarafından gerçekleÅŸtirildi. Bunlar, Afrika'da darbeler ve cinayetler gerçekleÅŸtirme ününe sahip üç Fransız istihbarat servisidir.

Charles de Gaulle'dan bu yana, Fransız makamları, Afrika'da gerçekleÅŸtirdikleri suikastleri inkâr ediyorlar.

Fakat Fransanın kanlı ve vahÅŸi suçları iyi bilinmektedir. Fransa, Afrika'daki katliamları, haksızlıkları ve yaÄŸmalamaları nasıl gerçekleÅŸtirdiÄŸini belgeleyen Afrika televizyon kanallarını baskı altında tutuyor. Dış Dokümantasyon ve Casuslukla Mücadele Hizmeti (SDECE), Fransa'nın Afrika'daki yanlış bilgilendirme kampanyalarından sorumludur.

DGSE, Fransa'nın kontrolündeki Afrika kukla baÅŸkanını tanımlamak için kullandığı, “Kara tenli valileri” kontrol etmekle suçlanan yurtdışındaki ana gizli servis.

Fransa'nın iç ve dış güvenliÄŸi ile ilgilenen baÅŸka bir DST (Ä°ç Güvenlik Yönü) var. Fransa'yı 'göçün tehlikelerinden' korumakla suçlanıyor. Siyasi bir polis olan DST, dünyadaki diktatörlüklere ait diÄŸer siyasi polislerle iÅŸbirliÄŸi yapıyor. DGSE, DST ve SDECE'den sonra, Afrika'daki çatışmalar sırasında Fransa'nın askeri propagandasından sorumlu kurum olan Ä°stihbarat Dairesi BaÅŸkanlığı var.

DE GAULLE'DEN SARKOZY'YE

De Gaulle, Fransa'nın yararına Afrika bağımsızlığını feda etti. Dört nedenden ötürü: 
-Birincisi, Fransa'ya oy verebilecek bir müÅŸteri devleti alayı olan BM'de Fransa'nın sırası; 
- Ä°kincisi, petrol, uranyum, altın, odun, kakao gibi stratejik hammaddelere eriÅŸim; 
- Üçüncüsü, resmi kalkınma yardımı veya hammadde satışı üzerindeki vergiler yoluyla Fransız siyasi yaÅŸamının finansmanı; 
-Dördüncü sebep ise, Fransa'nın ABD'de bir taÅŸeron olarak rol oynaması, Afrika'daki etkisini ABD'ye bırakması.

Dolayısıyla, bu dört nedenden dolayı, Fransa eski sömürgelerinin bağımsızlığını inkar eden bir sistem uygulamaya koydu. Kanın Afrika kıtasında akmaya devam etmesinin nedeni budur. Kamerun'da: Kamerun Halklar BirliÄŸi (UPC) bağımsızlık mücadelesi verdi. Kamerun lideri Ruben Um Nyobe, 1957 ile 1970 yılları arasında 100.000 ile 400.000 arasında ölü bırakan bir kan banyosunda ezildi.

Togo'da, Fransa'nın desteÄŸi ile birlikte çeyrek asrı aÅŸkın bir diktatörlük var. Genç Togolu Cumhuriyetinin bağımsızlığından üç yıl sonra, ordunun siyasal hayata acımasız tahribatlara yol açtığı görüldü. 13 Ocak 1963'te, demokratik olarak seçilen Tago'nun ilk cumhurbaÅŸkanı Sylvanus Olympio, Vietnam Savaşı'na katılan emekli asker ÇavuÅŸ Etienne Eyadema tarafından öldürüldü. Olympio'nun güvenliÄŸinden sorumlu olduÄŸu iddia edilen Fransız bir subayın desteÄŸiyle bir darbe yaptılar: CumhurbaÅŸkanına 13 Ocak 1963'te suikast düzenlediler. Eyadema Etienne kırk yıldan fazla iktidarda kaldı. Terör saltanatı Nicolae Ceausescu'yu andırıyordu ve kaos ve yoksulluk içinde çamurlu bir ülke bıraktı. 2005 yılında öldü, oÄŸlu Faure Eyadema, Fransa'ın desteÄŸiyle onun yerine geçti.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde umut vaat eden bir devlet adamı Barthélemy Boganda vardı. Boganda, 29 Mart 1959'da Berberati ve Bangui arasında seyahat ederken uçak kazasında gizemli bir ÅŸekilde öldü. Bangui'deki bir Fransız milis yardımı ile Barthélemy Boganda'nın ölümünün ÅŸüpheli mimarı Devlet BaÅŸkanı David Dacko, DışiÅŸleri Bakanı ve Meclis BaÅŸkanı Abel Goumba'yı görevden aldı.
Abel Goumba daha sonra bir muhalefet partisi MEDAC (Orta Afrika Demokratik Kalkınma Hareketi) kurdu. David Dacko, kısa bir süre partiyi feshederek, liderini cezaevine tıktı. Orta Afrika Cumhuriyeti Devlet BaÅŸkanı David Dacko, 1 Ocak 1966'da Genelkurmay BaÅŸkanı Albay Jean Bedel Bokassa'ya iktidarını devretmeye karar verdi.

Fransa, kendini imparator ilan eden Jean-Bédel Bokassa'yı destekledi ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nin kaynaklarını yaÄŸmaladı. Bokassa sonunda iktidardan düÅŸtü ve sefalet içinde öldü.

Komor Adaları'nın ilk devlet baÅŸkanı Ahmed Abdullah de Fransız paralı asker Bob Denard'ın görevlendiridiÄŸi suikastçiler tarafından öldürüldü.

Aynı gün Nijer'de ülkenin ilk Devlet BaÅŸkanı Hamani Diori de, ülkenin uranyumunu diÄŸer ülkelere Fransa'nın önerdiÄŸi fiyattan daha yüksek bir fiyatla satmak isteyince, düzenlenen bir askeri darbede acımasızca öldürüldü.

Germain Léon M'ba, tüm iyi eÄŸitimli Afrika milliyetçileri gibi, Gabon'un Fransa tarafından kontrol edilen bir kukla devlet olması gerektiÄŸi fikrine karşıydı. M'ba, 1960'ın baÅŸlarında aktif siyasal hayata girdi. Fransa'nın destek verdiÄŸi Jean-Hilaire Aubame tarafından devrildi. 18 Eylül 1971 gecesi karısı ve kızıyla gittiÄŸi sinemadan evine döndükten sonra kısa bir süre sonra öldürüldü.

foto4_3
SUÄ°KASTE UÄžRAYAN AFRÄ°KA DEVLET
BAÅžKANLARININ Ä°SÄ°MLERÄ°:

- 1963'te: SYLVANUS OLYMPIO, Togo Devlet BaÅŸkanı 
- 1966'da: JOHN-AGUIYI IRONSI, Nijerya Devlet Başkanı
- 1969'da: ABDİRACHİD-ALİ ŞERMAK, Somali Devlet Başkanı
- 1972'de: ABEÄ°D-AMANÄ° KARUMÉ Zanzibar CumhurbaÅŸkanı
- 1975'te: RICHARD RATSIMANDRAVA, Madagaskar Devlet BaÅŸkanı 
- 1975'te: FRANÇOIS-NGARTA TOMBALBAYE, Çad Devlet BaÅŸkanı
- 1976'de: MURTALA-RAMAT MOHAMMED, Nijerya Devlet Başkanı
- 1977'de: MARIEN NGOUABI. Kongo Cumhurbaşkanı
- 1977'de: TEFERÄ° BANTE, Etiyopya Devlet BaÅŸkanı 
- 1981'de: ENVER SEDAT, Mısır CumhurbaÅŸkanı 
- 1981'de: WILLIAM-RICHARD TOLBERT, Liberya Devlet Başkanı
- 1987'de: THOMAS SANKARA, Burkina-Faso Devlet BaÅŸkanı 
- 1989'da: AHMED ABDALLAH, Komorlar Devlet Başkanı
- 1989'da: SAMUEL-KANYON DOE, Liberya Devlet Başkanı
- 1992'de: MUHAMMED BOUDIAF, Cezayir Cumhurbaşkanı
- 1993'te: MELCHIOR NDADAYÉ, Burundi CumhurbaÅŸkanı
- 1994'te: CYPRIEN NTARYAMIRA, Burundi Devlet Başkanı
- 1994'te: JUVENAL HABYARIMANA, Ruanda Devlet Başkanı
- 1999'da: IBRAHÄ°M BARRÉ-MAINASSARA, Nijer Devlet BaÅŸkanı
- 2001'de: JOSEPH KABİLA Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı
- 2009'da: JOÃO BERNARDO VIEIRA, Gine Bissau Devlet BaÅŸkanı 
- 2011'de: Muammer Kaddafi, Libya Devlet Başkanı

foto10_1

ÜLKE ÜLKE FRANSIZ SOYKIRIMLARI

Cezayir 1830'dan 1962'ye kadar yani toplam 132 yıl süreyle Fransa'nın iÅŸgalinde kaldı. Bu süre içinde Cezayir halkı da kesintili olarak bağımsızlık savaÅŸları verdi. En ÅŸiddetli savaÅŸ ise 1954-1962 arasında gerçekleÅŸtirilen büyük bağımsızlık savaşıdır. Bu süre içinde Fransız iÅŸgalciler 1,5 (bir buçuk) milyon Cezayirliyi hunharca ÅŸehit etmiÅŸlerdir. Fakat Fransa'nın Afrika'da gerçekleÅŸtirdiÄŸi tek katliam Cezayir katliamı deÄŸildir. Fransa hemen hemen girdiÄŸi tüm Afrika ülkelerinde benzer katliamlar gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Öldürülenlerin sayısı belki farklıdır ama hepsinde de aynı vahÅŸet ruhunun etkin olduÄŸunu görüyoruz. Üstelik bu katliamlar OrtaçaÄŸ'ın karanlık zihniyetiyle deÄŸil 20. yüzyılın yani modern çağın modernist felsefesiyle, insan hakları, uluslararası hukuk gibi kavramların bütün dünya kamuoyunun literatürüne girdiÄŸi bir dönemde gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Biz de bu araÅŸtırmamızda baÅŸta Cezayir katliamı olmak üzere, Fransa'nın muhtelif Afrika ülkelerinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi katliamlar hakkında birtakım özet bilgiler vereceÄŸiz.

FRANSA'NIN CEZAYÄ°R Ä°ÅžGALÄ°
DESPOTÄ°K BÄ°R YÖNETÄ°M

Fransa bu ayaklanmayı bastırabilmek için tam anlamıyla bir vahÅŸet sergiledi. 28 AÄŸustos 1955 tarihinde olaÄŸanüstü hal ilan edildi. Artık Cezayir'in her tarafında oluk oluk kan akıyordu. Çünkü Fransız iÅŸgal kuvvetleri haksız bir ÅŸekilde iÅŸgal etmiÅŸ oldukları Cezayir toprakları üzerindeki hakimiyetlerini sürdürebilmek için her yola baÅŸvuruyor, halkın direniÅŸini kırmak için ellerinden gelen her ÅŸeyi yapıyorlardı.

Fransızlar, Cezayirli gerillalara karşı hava saldırılarına ağırlık veriyordu. Bu yüzden Fransız saldırı güçleri daha çok "Fransız ParaÅŸütçüleri" olarak ün salmışlardı. Bu paraÅŸütçülerin çoÄŸu eski Fransız sömürgesi Vietnam'dan getirilmiÅŸ tecrübeli saldırı timleriydi. Vietnam'da aldıkları yenilginin ezikliÄŸini Cezayirli gerilla güçleri karşısında telafi etmeye çalışıyor ve aynı zamanda oradaki yenilginin acısını da çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden saldırılarında tam bir vahÅŸet sergiliyorlardı. Saldırılarında sadece gerilla güçlerini deÄŸil sivilleri de hedef alıyorlardı. Hatta caydırıcı olması için daha çok insan kaybına sebep olmak amacıyla kalabalık yerleÅŸim merkezlerini birinci hedef olarak seçiyorlardı. Bunun yanı sıra Cezayirlileri direniÅŸten vazgeçirmek amacıyla yakaladıkları kiÅŸileri uçaklardan aÅŸağıya atıyorlardı. Bununla diÄŸerlerine: "EÄŸer ayaklanmaya son vermezseniz sizin de başınıza gelecek olan budur!" mesajını vermeye çalışıyorlardı.

Fransız iÅŸgal güçleri tabii ki sadece hava saldırılarıyla yetinmediler. Donanma ve kara kuvvetleri de tüm Cezayir topraklarını saran bu ayaklanmaya karşı harekete geçirildi. Fransız iÅŸgal güçleri bir yandan bu vahÅŸi saldırıları sürdürürken bir yandan da Cezayir'e askeri ve ekonomik yardım gelmesini önlemek amacıyla Batı Akdeniz bölgesinde OrtaçaÄŸ dönemlerinde yaygın olan deniz korsanlığına benzer bir faaliyet baÅŸlattı.

CEZAYÄ°R BAÄžIMSIZLIÄžINA
KARŞI FRANSA-İSRAİL İŞBİRLİĞİ

Ä°srail, 1954 yılındaki ayaklanmadan önce de Cezayir'deki geliÅŸmeleri çok yakından izliyordu. Özellikle MOSSAD, Cezayir'de geliÅŸen bağımsızlık hareketini yakın takibe almıştı. Ayaklanma ile birlikte de Ä°srail, Fransız sömürge yönetimine aktif destek vermeye baÅŸladı. Ä°srailli askeri uzmanlar, gerilla savaşı konusunda tecrübesiz olan Fransız birliklerine özellikle de gerilla savaşında helikopter kullanımı konusunda eÄŸitim verdiler. S. Steven'in yazdığı The Sypmasters of Israel adlı kitabında bildirdiÄŸine göre, Fransız birliklerini eÄŸitmek için iki Ä°srailli general Cezayir'e gitmiÅŸti. Bu iki general de oldukça tanıdık isimlerdi: Ä°zak Rabin ve Haim Herzog, yani Ä°srail'in eski baÅŸbakanı ve eski cumhurbaÅŸkanı.

Crosbie, The Tacit Alliance adlı kitabında Cezayir ayaklanması boyunca Fransa ve Ä°srail'in tam bir "ittifak" kurduklarına dikkat çekmiÅŸtir.
Ayaklanmanın son dönemlerinde de Ä°srail'in Fransızlara verdiÄŸi büyük destek sürdü. Ä°srail, Fransızların kurmaya çalıştığı "kontrgerilla" örgütü OAS'ye de büyük yardımlarda bulunmuÅŸtu. Hallahmi: "1961 ve 1962'de Ä°srail'in, Cezayir'de Fransız kontrolü saÄŸlamaya çalışan Fransız yerlilerinin aşırı saÄŸcı örgütü olan Fransız OAS (Organisation de l'Armée Secrét: Gizli Ordu Örgütü) hareketini desteklediÄŸine dair birçok rapor vardır" diyor. Cezayir tam bağımsızlığını kazanıp, BirleÅŸmiÅŸ Milletler'e katıldığında da sadece Ä°srail, Cezayir'in kabulü aleyhinde oy kullanmıştı.

foto11_1

Ä°NSANLAR KÄ°TLELER HALÄ°NDE ÖLDÜRÜLDÜ

Cezayir'de 1 Kasım 1954'te baÅŸlayan ayaklanma 19 Mart 1962'de ilan edilen ateÅŸkese kadar devam etti. Yani yaklaşık yedi buçuk yıl. Gün olarak ise toplam 2694 gün. Bu süre içinde bir buçuk milyon Cezayirli ÅŸehit edildi. Yani savaÅŸ süresince günde ortalama 557 Cezayirli hunharca katledildi. Bu rakam Cezayir'deki Fransız katliamının ne kadar vahÅŸice, ne kadar hunharca olduÄŸunu apaçık bir ÅŸekilde gözler önüne sermektedir. Ölü sayısının bu kadar fazla olmasının sebebi yukarıda da ifade ettiÄŸimiz üzere saldırılarda özellikle kalabalık kitlelerin hedef seçilmesiydi.

Tarihi bilgilere göre Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi verdiÄŸi dönemde nüfusu 8-10 milyon civarındaydı. Buna göre Fransız iÅŸgal kuvvetleri ülkedeki nüfusun % 15'ini öldürmüÅŸlerdi. Yani her 6,6 kiÅŸiden 1 kiÅŸi 7,5 yıl süren bir bağımsızlık savaşı esnasında öldürülmüÅŸtü. Bu ise her aileden en az bir kiÅŸinin hayatını kaybetmesi anlamına geliyordu. Bu ise apaçık bir soykırım niteliÄŸi taşıyordu.

Fransız vahÅŸetinden ülkeye yerleÅŸtirilen bazı Fransızlar da nasiplerini almışlardı. BaÅŸkent Cezayir'in Babu'l-Oueyd semtine yerleÅŸtirilen Fransız kökenliler iÅŸgal yönetiminin tutumuna itiraz ettiklerinden ve Cezayir'deki halka Fransa'daki halka tanınan hakların aynısının tanınmasını istediklerinden dolayı iÅŸgal kuvvetlerinin hışmına uÄŸradılar. Ünlü general Charles de Gaulle'ün emriyle Babu'l-Oueyd'e giren Fransız iÅŸgal kuvvetleri burada ikamet eden birçok Fransızı öldürdüler.

HER ÅžEYE RAÄžMEN Ä°STÄ°KLAL

Fransız iÅŸgal kuvvetlerinin sergilediÄŸi onca vahÅŸete raÄŸmen Cezayir halkı istiklalini elde etmekte kararlıydı. Çünkü ölümden kaçarak iÅŸgalin gölgesinde yaÅŸamayı kabul etmesi durumunda maruz kaldığı baskı, ÅŸiddet ve zilletin artacağını biliyordu. Bu yüzden kararlılıkla direniÅŸini sürdürdü.

Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi, 19 Eylül 1958'de Mısır'ın baÅŸkenti Kahire'de Ferhad Abbas'ın baÅŸkanlığında Geçici Cezayir Hükümeti'ni kurdu. Bu hükümet önce Kahire'de sonra Tunus'ta faaliyetlerini yürüttü. Cezayir halkının bu kararlı mücadelesi dünyada geniÅŸ yankı buldu. Bu yüzden Arap ülkelerinin tamamı ve bazı Asya ve Afrika ülkeleri Geçici Cezayir Hükümeti'ni tanıdı. Ancak Batı'da bu hükümeti tanıyan herhangi bir ülke çıkmadı. Fakat bu duruma raÄŸmen Fransa, Cezayir halkının kararlı mücadelesi karşısında çok uzun süre dayanamayacağını anlamaya baÅŸlamıştı. Bu yüzden General De Gaulle, Cezayirlilere bazı haklar tanıdı. Ama bu, Cezayir'in tam bağımsız olması için savaÅŸan Ulusal KurtuluÅŸ Ordusu'nu tatmin etmedi. De Gaulle, 16 Eylül 1959'da BirleÅŸmiÅŸ Milletler'de yaptığı konuÅŸmada Cezayir halkına kendi geleceÄŸini belirleme hakkı tanınacağını açıkladı. Bu arada Afrika'daki diÄŸer Fransız sömürgeleri de birer birer bağımsızlıklarını elde ediyorlardı. Dolayısıyla Fransa, Cezayir'i daha uzun süre elde tutamayacağını anladı. Dünya kamuoyunda da Fransa'ya karşı ve Cezayir halkının lehine bir hava oluÅŸmuÅŸtu. Sonuçta Fransa, 14 Haziran 1960 tarihinde Cezayir bağımsızlık savaşının liderleriyle görüÅŸme masasına oturmaya hazır olduÄŸunu açıklama ihtiyacı duydu. Bu açıklamanın üzerinden 10 gün geçtikten sonra 25 Haziran 1960 tarihinde Fransa'nın Melun ÅŸehrinde görüÅŸmeler baÅŸlatıldı. Bu görüÅŸmelerden bir sonuç çıkmayınca Cezayir'de yeniden toplu direniÅŸ eylemleri gerçekleÅŸtirildi. Bunun üzerine Fransa yaklaşık bir yıl sonra 20 Mayıs 1961 tarihinde görüÅŸmeleri tekrar baÅŸlattı. Yürütülen görüÅŸmeler 18 Mart 1962'de Evianles-Bains AnlaÅŸması'yla sonuca baÄŸlandı ve Cezayir Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi (FLN) 19 Mart 1962'de ateÅŸkes ilan etti. Söz konusu anlaÅŸmaya göre yapılacak bir referandumda halkın onaylaması ÅŸartıyla Fransa, Cezayir'in bağımsızlığını tanıyacak ve Messu'l-Kebir'deki deniz üssü haricinde tüm askeri güçlerini üç yıl içinde geri çekecekti. 1 Temmuz 1962'de gerçekleÅŸtirilen referandumda halkın % 91'i bağımsızlık lehinde oy kullandı ve böylece Cezayir, resmen bağımsız bir devlet kimliÄŸi kazanmış oldu. Bağımsızlık aleyhine oy kullananlar ise Fransa'dan getirtilip bu ülkeye yerleÅŸtirilenlerle, onlarla iÅŸ birliÄŸi içindeki küçük bir azınlıktı.

SADECE CEZAYÄ°R MÄ°?

Fransa'nın Afrika kıtasında gerçekleÅŸtirdiÄŸi tek katliam Cezayir katliamı deÄŸildir. Fransa, sömürgeleÅŸtirdiÄŸi ve bu yolla bütün beÅŸeri ve ulusal servetlerini kullandığı diÄŸer Afrika ülkelerinde de büyük katliamlar gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Evet, bütün ulusal servetlerinden istifade ettiÄŸi ülkelere Fransa'nın lütfettiÄŸi mükafatlar o ülkelerin insanlarını ya topluca katletmek, ya vatanlarını terke zorlamak, ya dinlerini deÄŸiÅŸtirmeye mecbur etmek, ya fakirleÅŸtirmek veya benzeri bir zulme maruz bırakmak olmuÅŸtur. Ä°ÅŸte birkaç örnek:

BENÄ°N

Sömürgecilerin Afrika'ya yayıldıkları dönemlerde bugünkü Benin kıyılarında köle ticaretinin önemli merkezleri kurulmuÅŸtu. Fransızlar köle ticaretinde ve daha baÅŸka alanlarda kendilerine saÄŸlanan kolaylıklarla yetinmeyerek, bugünkü Benin topraklarında hüküm süren Dahomey krallarıyla 1861 ve 1868 yıllarında iki ayrı anlaÅŸma yaparak Benin kıyılarına iyice yerleÅŸtiler. Bu durum Ä°ngilizlerle aralarının açılmasına ve bazı çatışmalara yol açtı. 1882'de Porto Novo ve Kotonu'da himaye yönetimi kuran Fransız sömürgeciler ülkeyi tamamen iÅŸgale kalkıştılar. Dahomey kralı ve halkı buna karşı çıkarak silahlı mücadele baÅŸlattı. Ancak modern imkânlara sahip olan Fransız sömürgeciler kuzeye doÄŸru ilerleyerek 1904'te Dahomey'i tamamen iÅŸgal ettiler. Ä°ÅŸgalden sonra bu topraklar Fransa'ya baÄŸlı bir genel vali tarafından yönetilmeye baÅŸladı. Bundan sonra zaman zaman Fransız sömürgesine karşı çeÅŸitli ayaklanmalar oldu. Ancak iÅŸgalci Fransızlar bu ayaklanmaların hepsini kanla bastırdılar. Dahomey'in bağımsızlığını ilan etmesi ise 1 AÄŸustos 1960'ta gerçekleÅŸti.

BURKÄ°NA-FASO

Sömürgecilerin bugünkü Burkina-Faso topraklarına girdiÄŸi sırada bölgede Mossiler hüküm sürüyordu. Ancak o dönemde gerçekleÅŸen bölünmelerden sonra ortaya çıkan Mossi krallıkları arasında iç savaÅŸlar oldu. Bu geliÅŸmeler Fransız sömürgecilerin müdahalelerini kolaylaÅŸtırdı ve 1895 yılında, daha önce Mossiler arasındaki bölünmeler sonrası ortaya çıkmış olan Yatenga krallığı Fransız himayesine girdi. Bu olay Fransız sömürgecilerin bölgede güçlenmelerine imkân saÄŸladı. Dolayısıyla Fransızlar 1896'da bugünkü Burkina Faso'nun baÅŸkenti ve tarihte önemli bir ticari merkez rolü oynamış olan Vagadugu'yu ele geçirdiler. Böylece Mossi krallığı da Fransızların eline geçmiÅŸ oldu. Fransız sömürgeciler 1897'de de güneydeki Gwiriko ve Wahabu devletlerini yıkarak bugünkü Burkina Faso topraklarının tamamını ele geçirdiler. Fransızlar bölgeyi 1904 yılında Yukarı Senegal - Nijer BirliÄŸi'ne baÄŸladılar, sonra 1919'da Yukarı Volta adıyla ayrı bir sömürge haline getirdiler. Bu arada Fransız Milletler BirliÄŸi'ne baÄŸlandı. 1932'de Sudan, Nijer ve FildiÅŸi Sahili arasında paylaÅŸtırılan Yukarı Volta 1947'de yeniden tek bir ülke haline getirildi. Fransa'nın bütün hakimiyeti genellikle güç kullanımıyla devam etmiÅŸtir.

CÄ°BUTÄ°

1859'da Cibuti kıyısındaki Ubuk (Obock) ÅŸehrini ele geçiren Fransızlar, 11 Mart 1862'de Tecura sultanı Ahmed Ebu Bekir'i kendileriyle bir anlaÅŸma yapmaya zorladılar. AnlaÅŸmaya göre Ubuk ÅŸehri 52.000 Frank karşılığında Fransızlara bırakılıyordu. Bu anlaÅŸma Fransızların bölgede hâkimiyet kurmalarına zemin hazırladı. Ubuk'u bir üs edinen ve oraya bir iskele kuran Fransa, sonraki yıllarda Cibuti'deki bütün kabile ÅŸeflerini kendisiyle anlaÅŸma yapmaya zorlayarak hâkimiyetine aldığı alanı geniÅŸletti. 1888'de Ä°ngilizlerin iÅŸgali altında bulunan Somali sınırlarına kadar ulaÅŸtı. Bu iÅŸgalden sonra Cibuti topraklarına Fransız Somalisi adı verildi. Güneyde yer alan bugünkü Somali'ye de o zaman Ä°ngiliz Somalisi deniyordu. Çünkü burasını da Ä°ngiliz sömürgeciler iÅŸgal etmiÅŸlerdi. 1888 yılında Fransa'yla Ä°ngiltere arasında bir anlaÅŸma yapılarak iki Somali'nin kesin sınırları belirlendi. Bu anlaÅŸmadan sonra Fransız sömürgeciler bölgedeki merkezlerini Ubuk'tan Cibuti'ye taşıdılar.

Cibuti'nin Müslüman halkı Fransız sömürgesini hiçbir zaman kabullenmek istememiÅŸtir. Ancak Fransızlar Müslümanların bütün direniÅŸlerini baskıyla ve zulümle bastırdılar. Afar Müslümanlar 1917'de Fransız sömürgecilere karşı geniÅŸ çaplı bir ayaklanma baÅŸlattılar. Ancak Fransız sömürgeciler bu ayaklanmayı da bütün insanlık dışı uygulamalara baÅŸvurarak bastırdılar. Fransız sömürgeciler bir yandan da Cibuti halkını kendi dinlerinden uzaklaÅŸtırmak için yoÄŸun misyonerlik faaliyetleri baÅŸlattılar. Fransızlar bu iÅŸi iki yönlü olarak yürütüyorlardı. Bir yandan Ä°slâmi eÄŸitimi yasaklıyor, Müslümanların dinlerini öÄŸrenmelerini engelliyorlar, bir yandan da getirdikleri misyonerler vasıtasıyla kendilerini yoÄŸun bir hıristiyanlaÅŸtırma faaliyetlerine tabi tutuyorlardı. Ancak bütün bu çalışmalarına raÄŸmen hıristiyanlaÅŸtırma konusunda hiçbir baÅŸarı elde edemediler. Bugün Cibuti'de yaÅŸayan hıristiyanların tamamının Avrupa asıllı olması bunun göstergesidir. Fransızların bu konuda kendi açılarından baÅŸarı sayabilecekleri tek ÅŸey Müslümanları dinleri hakkında bilgisiz bırakmak suretiyle, onların Ä°slâm öncesi dönemlerine ait bazı adetlerini yeniden canlandırarak bugünkü hayatlarına taşımaları oldu.

ÇAD

Bugünkü Çad toprakları üzerinde 19. yüzyılın ortalarında, baÅŸlangıçta fil avcılığı ve ticaret kervanlarına rehberlik yapan Zübeyr adlı bir ÅŸahıs bir Ä°slâm devleti kurdu. Onun kurduÄŸu devlet kısa zamanda geniÅŸ alana yayıldı. Bu devlet bölgedeki kabileleri ve bölgedeki Veday krallığını kendine baÄŸladı. Bu devlet, 1878 - 1900 yılları arasında saltanatı elinde tutan Rabih bin Zubeyr zamanında bölgenin en güçlü devleti oldu Rabih bin Zubeyr'in saltanatının devam ettiÄŸi sıralarda Fransız sömürgeciler bölgeye askeri güçler göndermeye baÅŸladılar. Fransız güçleri girdikleri yerlerdeki yerel yöneticilerin saltanatlarına son veriyorlardı. Kral Rabih Fransızlara karşı koydu. 1880 ve 1890'da Fransız birliklerine karşı verdiÄŸi savaÅŸları kazandı. Bu durum karşısında Fransız sömürgeciler Çad çevresinde bazı yerlere yeni askeri üsler kurdular. 4 Åžubat 1894'te de Fransız, Ä°ngiliz ve Alman sömürgeciler aralarında anlaÅŸma yaparak Çad gölü çevresini paylaÅŸtılar. Bu paylaÅŸmada bugünkü Çad toprakları Fransa'nın payına düÅŸtü. Fransızların Çad topraklarını ele geçirmek için saldırıları devam etti. Müslümanlar uzun süre vatanlarını kahramanca savundular. Bu kahramanca mücadelenin başını çeken Sultan Rabih 1900'de öldürüldü. Ondan sonra oÄŸlu Fadlullah bu mücadeleyi sürdürdü. O da 1909'da öldürüldü. Fransızlar bu arada bölgedeki önemli merkezleri ele geçirmiÅŸ birçok yerel yönetimi ortadan kaldırmışlardı. 1911'de gerçekleÅŸen bir savaÅŸtan sonra da Çad'ın tamamını ele geçirdiler.

Fransız araÅŸtırmacılar Çad'ın tarihini Fransa'nın burayı iÅŸgal ettiÄŸi yıldan baÅŸlatırlar ve öncesini bir vahÅŸet olarak nitelerler. Oysa iÅŸin gerçeÄŸinde Fransızların Çad'ı iÅŸgalleriyle birlikte bu ülkede bir kara dönem, bir vahÅŸet dönemi baÅŸlamıştır. Ä°ÅŸgalci Fransızlar Çad'da çok sayıda camiyi ve medreseyi yıktılar. Ä°slâmi eÄŸitimi tamamen yasaklayarak Müslümanların dinlerini öÄŸrenmelerine engel oldular. Bütün dini cemiyetlerini kapattılar. Çok sayıda ilim adamını zindanlara atarak iÅŸkenceyle öldürdüler. Müslüman kadınları rencide ettiler. Bazı Müslüman ilim adamları Fransız zulmünden kurtulmak için çeÅŸitli yerlere kaçtılar. Fransızlar bunları ortaya çıkarmak amacıyla 1917'de Çad'da dini hayatın yeniden düzenlenmesi konusunda AbeÅŸe ÅŸehrinde bir sempozyum düzenleneceÄŸini açıkladı ve bunu her tarafta ilan etti. 400 kadar ilim adamı olumlu bir geliÅŸme olacağını ümit ederek sempozyumun düzenleneceÄŸi salona toplandılar. Ancak çok geçmeden Fransız güçleri salonu her taraftan sararak toplanan ilim adamlarının hepsini öldürdüler. Fransızların cinayetleri ve katliamları sonraki yıllarda da devam etti. Fransızların Müslüman ilim adamlarını ve dinlerine baÄŸlı Müslümanları yok etmekteki amacı Çadlılara dinlerini öÄŸretecek, Ä°slâm'ı hakkıyla bilen birini hayatta bırakmamaktı. Fransızlar Çadlı Müslümanları dinlerinden habersiz bir hale getirdikten sonra ya hıristiyan yapacaklarını ya da eski putperest adetlerine döndüreceklerini umuyorlardı. Fransızlar Çad'ın güneyinde yaÅŸayan putperestlerle iÅŸbirliÄŸi yaparak siyasi ve ekonomik politikalarında sürekli onları gözettiler. Bu yüzden ülkedeki ekonomik denge Müslümanların aleyhine bozuldu. Bu durum sonraki yıllarda istikrarsızlığa ve ciddi problemlere yol açtı.

1944'te Çad'a Fransa'ya baÄŸlı bir deniz aşırı ülke statüsü verildi. Bu, Çad'a kısmi özerklik verilmesi anlamı taşıyordu. Ancak dışiÅŸlerinde Fransız denetimi devam edecekti. 1947'de Fransa'nın denetiminde ilk genel seçim yapıldı. Seçim sonrasında oluÅŸturulan parlamentoya hep Fransa yanlıları seçilmiÅŸlerdi. 1947'de seçim yapılmasına raÄŸmen Çadlılar ilk hükümetlerini ancak on yıl sonra yani 1957'de kurabilmiÅŸlerdir. Bu ilk hükümetin başına da Batı Hindistan'dan gelerek Çad'a yerleÅŸmiÅŸ olan ve Fransa'ya baÄŸlılığıyla bilinen Gabriel Lisette getirilmiÅŸti. Onun hükümetinde görev alanlar da hep Fransa'ya yakınlıklarıyla bilinen, Fransa'nın çıkarlarını gözeteceklerine kesin gözüyle bakılan kimselerdi. Yani Fransa'nın çıkarlarını koruma görevi artık Çadlılara verilmiÅŸti.

GABON

1839'da, bugünkü Gabon topraklarını Fransızlar, Portekizlilerden satın alarak buraya bir sömürge merkezi kurdular. Bu satın alma iÅŸleminden sonra Fransızlar, Atlas Okyanusu kıyısına bir köle ticareti merkezi kurarak insanları zincirlere vurup satma iÅŸini sürdürdüler. Gabon'u Fransız Batı Afrikası'nın bir parçası haline getiren Fransızlar 1886'da burayı Fransız Kongo'suna baÄŸladılar. Fransız sömürgesi döneminde Gabon'da geniÅŸ çaplı bir hıristiyanlaÅŸtırma çalışması da baÅŸlatıldı. Fransız iÅŸgalciler maddi yönden destekledikleri çok sayıda hıristiyan misyoneri Gabonluların arasına yaydılar. Ancak misyonerler, geniÅŸ maddi imkânlara sahip olmalarına ve bir yüzyıldan fazla çalışma yapmalarına raÄŸmen ülke nüfusunun sadece üçte birine yakın bir kısmını hıristiyanlaÅŸtırabilmiÅŸlerdir. Misyonerler genelde putperest Gabonlular arasında etkili olabildiler. Müslümanlara yönelik çalışmalarından hiçbir baÅŸarı elde edemediler. Fransız sömürgecilerin Ä°slâmi çalışmaları engellemelerine ve Müslümanları kıskaca almalarına raÄŸmen sömürge döneminde, Gabon'da Müslümanların sayısı daha da artmıştır. Bunda Fransız ordusunda görev yapmaya zorlanan Afrikalı Müslüman askerlerin de etkisi oldu. Bu Müslüman askerler Fransızların baskılarına raÄŸmen ordudaki görevleri sırasında dinlerini yaÅŸamaya devam ettikleri gibi çevrelerindeki insanlara da iyi muamelede bulunarak onların Ä°slâm'a ısınmalarını saÄŸladılar. Gabon'a 1958'de Fransız Milletler TopluluÄŸu'na baÄŸlı özerk bir sömürge statüsü verildi. 17 AÄŸustos 1960'ta da bağımsız bir ülke haline getirildi.

GÄ°NE

1885 Berlin Konferansı'nda Avrupalı sömürgeciler Batı Afrika topraklarının paylaşılması konusunda aralarında bir anlaÅŸma imzaladılar. Bu anlaÅŸmada Gine, Fransızlara verildi. Bundan sonra 1887'de bugün Gine'nin baÅŸkenti olan Konakri'ye askeri garnizon kuran ve Gine'deki askeri güçlerini artıran Fransızlar, Futa Calon emirleri üzerindeki baskılarını artırdılar. 4. Ä°brahim Sori'den sonraki emir Ebu Bekir Sori'nin 1896'da öldürülmesinden sonra yerine geçen emir Fransız himayesini kabullendi. Bu olaydan sonra Gine, Fransız Batı Afrikası'nın bir parçası oldu. Bu olaydan sonra Futa Calon Müslümanlarının ileri gelenlerinden Ä°mam Samori Ture ve oÄŸlu Karamoko, Fransız himayesine karşı çıkarak cihada devam ettiler. Ancak Ä°mam Samori 29 Eylül 1898'de Fransızlara esir düÅŸtü ve Gabon'a sürgün edildi. 1900'de de orada vefat etti. Fransız sömürgeciler diÄŸer Batı Afrika ülkelerinde yaptıklarını Gine'de de yaptılar. Ülkeden Ä°slâm'ın izlerini silmek için Ä°slâmi eÄŸitimi yasakladılar, Ä°slâmi medreseleri ve eÄŸitim kurumlarını kapattılar, ilim adamlarını ya öldürdüler veya vatanlarını terk etmeye zorladılar. Onların yerine ülkenin her tarafına hıristiyan misyonerleri yayarak hıristiyanlaÅŸtırma çalışması baÅŸlattılar. Ancak halk iÅŸgal yönetimini hiçbir zaman benimsemedi ve hıristiyan misyonerlerin propagandalarına da raÄŸbet etmedi. Bağımsızlık arzusu da Ginelilerin gönüllerinden hiç silinmedi. 1950'lerden sonra bağımsızlık arzusu fiili eylemlere, genel grevlere, iÅŸçi hareketlerine vs.'ye dönüÅŸtü. Bu mücadelenin öncülüÄŸünü Ahmet Seku Ture adlı bir ÅŸahıs yürütüyordu. Ahmet Seku Ture, Gine Demokratik Partisi adlı bir parti kurdu ve 1957'de yapılan seçimlerde 60 kiÅŸilik mecliste 56 üyelik kazandı. Gine halkı Fransız cumhurbaÅŸkanı De Gaulle'ün sunmuÅŸ olduÄŸu yeni anayasayı reddetti. Sonuçta Gine, 2 Ekim 1958'de bağımsız devlet oldu.

KAMERUN

1916'da Fransızlar ve Ä°ngilizler Kamerun'u iÅŸgal etti ve aralarında paylaÅŸtılar. Bu paylaÅŸmada ülkenin dörtte üçünden fazlası Fransızların payına düÅŸtü. Fransız ve Ä°ngilizlerin Kamerun üzerindeki hâkimiyetleri 20 Temmuz 1922'de Milletler Cemiyeti tarafından da onaylandı. Fransız ve Ä°ngiliz iÅŸgalciler, bu ülkeyi onlardan önce iÅŸgal altında tutan Almanların yaptığı gibi Müslümanlara baskı ve misyonerlik faaliyetlerine ağırlık verme iÅŸini sürdürdüler. Misyonerler daha çok yerel dinlere mensup animistler arasında etkili oldular. Müslümanların sayısında hiçbir azalma olmadı. Aksine artış oldu. Fransız Kamerunu denilen kısım, 1 Ocak 1960'ta BM gözetiminde gerçekleÅŸtirilen bir referandum sonucunda bağımsızlığını elde etti.

KOMOR ADALARI

Bugünkü resmi adı Komorlar Federal Ä°slam Cumhuriyeti olan Komor Adaları'na karşı 1830'lu yıllarda Fransız sömürgeciler saldırılar baÅŸlattı ve 1841'de Mayot (Mayotte) adasını ele geçirdiler. Büyük Komor'da 1875'te Sultan Ahmed'in yerine geçen torunu Seyyid Ali, Fransızlara yanaÅŸmak ve onların himayelerini kabullenmek zorunda kaldı. Fransızlar Anjuvan Adası'nı da 1886'da Sultan III. Abdullah'ın adaya hükmettiÄŸi sırada hâkimiyetlerine aldılar. Böylece bütün Komor Adaları Fransız hâkimiyetine geçmiÅŸ oldu. Adalardaki geleneksel sultanlık yönetimi (emirlik) Fransız hâkimiyeti altında 1912'ye kadar devam etti. Fransızlar 1912'de bütün yerel yönetimleri ve Ä°slâmi uygulamaları ortadan kaldırdılar ve Komorlar'ı yine kendi hâkimiyetlerinde olan Madagaskar'a baÄŸladılar. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Komor Adaları Müslümanları bağımsızlık mücadelelerine hız kazandırdı ve bu amaçla Tanzanya'da bazı örgütler kurdular. Bu örgütler sonra Komor Adaları Milli KurtuluÅŸ Hareketi bünyesinde birleÅŸerek organize bir faaliyet içine girdiler. Fransa da 1974'te adaların geleceÄŸiyle ilgili bir referandum yapmak zorunda kaldı. Açıklanan sonuçlara göre Mayot Adası halkının % 65'i Fransız idaresinin devamını, diÄŸer adalardaki halkın ise % 95'i bağımsızlığı istemiÅŸti. Fransa, 1 Ocak 1976'da Mayot Adası dışındaki adaların bağımsızlığını kabul etti. Ancak ilginçtir ki kurulan bağımsız cumhuriyetin baÅŸkanlığına bir batı hayranı olan Ali Suveylih geçirildi. Ali Suveylih ülkesini modernleÅŸtirme iddiasıyla Ä°slâmi tesettürü ortadan kaldırmak dahil birtakım reformlar gerçekleÅŸtirmek suretiyle Fransız iÅŸgalcilerin baÅŸaramadıklarını baÅŸarma çabası içine girdi. Ancak 1978'de Ahmed Abdullah tarafından gerçekleÅŸtirilen bir darbeyle Ali Suveylih görevden uzaklaÅŸtırıldı. Yeni baÅŸkan Ekim 1978'de anayasayı deÄŸiÅŸtirerek devletin resmi adını "Komorlar Federal Ä°slâm Cumhuriyeti" yaptı.

MORÄ°TANYA

Sömürgeci güçler Senegal ve Moritanya konusunda aralarında uzun süren bir kavga sürdürmüÅŸlerdir. Bu kavga 1814 Vaterlo savaşından sonra Napolyon'un diÄŸer sömürgeci güçleri yenilgiye uÄŸratmasının ardından imzalanan anlaÅŸmayla Senegal topraklarının, hâkimiyet sınırlarını geniÅŸleten Fransa'ya bırakılmasıyla sona erdi. Fransız sömürgeciler Moritanya'yı ele geçirmek için 19. yüzyılda birçok kez saldırılar düzenledilerse de baÅŸarılı olamadılar. Ama bu iÅŸi fitne yoluyla baÅŸarabildiler. Fransız sömürgeciler bazı fırsatları kullanarak birtakım kabile baÅŸkanlarıyla iliÅŸki içine girdiler ve bu iliÅŸkiler sonunda Araplarla Berberiler arasına düÅŸmanlık sokmayı baÅŸardılar. Bunun üzerine çıkan Arap - Berberi kavgasından yararlanan Fransız sömürgeciler 1903 yılında Moritanya'nın Trarza bölgesini ele geçirdiler. Sonraki yıllarda da saldırılarını sürdüren Fransızlar 1920'de Moritanya'nın tamamını iÅŸgal ettiler. Ä°ÅŸgalden sonra Moritanya, sekiz eyaletten oluÅŸan Fransız Batı Afrika'sının bir eyaleti oldu. Fransızlar Moritanya'yı iÅŸgal ettikten sonra ülkenin her tarafına yaydıkları misyonerler vasıtasıyla geniÅŸ çaplı bir hıristiyanlaÅŸtırma çalışması baÅŸlattılar. Ancak dinlerine son derece baÄŸlı olan Moritanya Müslümanları arasında Fransızların saldığı hıristiyan misyonerler hiçbir baÅŸarı elde edemediler. Moritanya halkı iÅŸgal yönetimine karşı sürekli mücadele etmiÅŸtir. Bu mücadelede bazı tarikat ÅŸeyhlerinin ve din alimlerinin önemli etkinlikleri oldu. Bağımsızlık mücadelesi 1958'de oldukça etkili duruma geldi. Fransa yönetimi, 5. Fransız Cumhuriyet Anayasası'nı kesinlikle reddeden Moritanya'ya Fransız Milletler BirliÄŸi içinde bağımsız bir üye statüsü verdi.

NÄ°JER

Nijer toprakları 19. yüzyılın sonlarında Fransız sömürgeciler tarafından iÅŸgal edildi ve 3 AÄŸustos 1960 tarihine kadar Fransız iÅŸgalinde kaldı. Fransız iÅŸgalciler diÄŸer Afrika ülkelerinde baÅŸvurdukları baskı ve hıristiyanlaÅŸtırma uygulamalarına aynen Nijer'de de baÅŸvurmuÅŸlardır.

SENEGAL

Bugünkü Senegal topraklarında, sömürgecilerin bölgeye girmelerine kadar Murabıtlar devleti hüküm sürüyordu. Bu devletin hakimiyeti, sömürgecilerin 1885 Berlin anlaÅŸmasıyla Batı Afrika topraklarını aralarında paylaÅŸmalarına kadar sürdü. Bu paylaşımda bugünkü Senegal toprakları Fransız sömürgecilere düÅŸtü. Fransızlar 1904'te bugün Senegal'in baÅŸkenti olan Dakar'ı Fransız Batı Afrika'sının merkezi yaptılar. Bu ÅŸehri hem Batı Afrika'daki hâkimiyet sınırlarını geniÅŸletmek için bir hareket merkezi, hem de bir ticaret merkezi haline getirdiler. Senegal halkı Fransız iÅŸgaline başından itibaren karşı çıktı. Bazı Müslüman liderlerin öncülüÄŸünde deÄŸiÅŸik zamanlarda ayaklanmalar oldu. Ancak Fransız sömürgeciler ellerindeki teknik imkânları kullanarak bu ayaklanmaları bastırdılar. Fransız sömürgeciler iÅŸgal ettikleri diÄŸer Afrika ülkelerinde olduÄŸu gibi Senegal'de de hâkimiyetlerini saÄŸlamlaÅŸtırabilmek amacıyla geniÅŸ çaplı hıristiyanlaÅŸtırma faaliyetleri baÅŸlattılar. Ancak bu konuda hiçbir baÅŸarı elde edemediler. Ülkede kurulmuÅŸ olan Ä°slâmi eÄŸitim kurumlarının ve Müslüman ilim adamlarının gösterdikleri gayretlerin, hıristiyanlaÅŸtırma çalışmalarının sonuçsuz kalmasında önemli etkinliÄŸi olmuÅŸtur. Senegal'e 1958'de Fransız Uluslar TopluluÄŸu'na baÄŸlı özerk bir cumhuriyet statüsü verildi.

TUNUS

Tunus, 12 Mayıs 1881'de Fransız sömürgeciler tarafından iÅŸgal edildi. Bundan sonra Fransızlar ülkeye "yüksek komiser" dedikleri genel vali tayin ederek yönetmeye baÅŸladılar. Fransızlar iÅŸgal ettikleri bütün diÄŸer ülkelerde baÅŸvurdukları zulüm uygulamalarına burada da baÅŸvurdular. Bu zulme karşı bağımsızlık yanlısı örgütlenmeler ve bazı ayaklanmalar oldu. Ancak bütün bu ayaklanmalar insafsızca ve kanlı bir ÅŸekilde bastırıldı. Tunus'ta bağımsızlık mücadelesini organize etmek ve bu mücadeleye yön vermek amacıyla Dustur Partisi adında bir siyasi parti kuruldu. Ancak Fransız sömürgeciler iÅŸgal ettikleri diÄŸer ülkelerdeki bağımsızlık mücadelelerini kendi kontrollerine almak için baÅŸvurdukları sinsi oyunlara burada da baÅŸvurarak kendi elleriyle yetiÅŸtirdikleri Habib Burgiba'yı bağımsızlık mücadelesinde önemli bir konuma getirmeyi baÅŸardılar ve ona Yeni Dustur Partisi adında bir parti kurdurdular. Habib Burgiba baÅŸlangıçta Ä°slâmcı düÅŸünceyi destekliyor, camilerde namaz kıldırıp hutbeler veriyor, konuÅŸmalarında Ä°slâmi kavramlar ve özellikle cihad konusu üzerinde ağırlıklı bir ÅŸekilde duruyordu. Oysa Burgiba çocukluÄŸundan beri Fransızların gözetiminde bulunmuÅŸ, bir Fransız ailenin yanında büyümüÅŸ ve Fransa'da hukuk öÄŸrenimi görmüÅŸ biriydi. Fransızlar Burgiba'yı Tunus halkına kabul ettirebilmek amacıyla 1934 - 36 ve 1938 - 42 yılları arasında hapse de attılar. Burgiba sinsi politikasına dış destek bulmak amacıyla 1945'te Fransız iÅŸgal yönetiminden kaçtığı görünümü vererek Kahire'ye geçti. 1949'a kadar Kahire'de kalarak bu dönem içinde Arap ülkeleri baÅŸta olmak üzere Ä°slâm ülkelerinin desteÄŸini saÄŸlamaya çalıştı. Tunus'a dönüÅŸünden sonra halkı isyana teÅŸvik eden Burgiba bu arada Fransız iÅŸgalcilerin Tunuslu Müslümanları kırıp geçirmeleri için gerekli ÅŸartları oluÅŸturuyordu. Sonuçta Fransızlar kendi adamları olan Burgiba'nın konumunu saÄŸlama aldıktan sonra 20 Mart 1956'da iÅŸgale son vererek Tunus'un bağımsızlığını tanıdılar. Bağımsızlık sonrasında Burgiba, Tunus cumhurbaÅŸkanlığına getirildi. Ancak tutumunu birden bire deÄŸiÅŸtirerek Ä°slâm aleyhtarı bir siyaset izlemeye baÅŸladı. Partisinin adını Sosyalist Dustur Partisi olarak deÄŸiÅŸtirdi. Zulüm uygulamalarına da Fransızların kaldığı yerden üstelik her geçen gün biraz artırarak devam etti.

Fransa, Cezayir'i iÅŸgal ettikten sonra ülkenin yerli halkını yönetmek amacıyla "Arap Büroları" adı verilen askeri merkezler oluÅŸturdu. Bu merkezler zulüm ve baskı anlayışına göre teÅŸekkül etmiÅŸti. Bu yönetim biçimi 1870 yılına kadar devam etti. Tamamen iÅŸgal güçlerinin kontrolünde olan bu merkezler bir bakıma ülkede sıkıyönetimi hakim kılan askeri merkezler durumundaydı.

1870'te sivil yönetime geçildi ve Cezayir, Fransa Ä°çiÅŸleri Bakanlığı'na baÄŸlandı. Bu geliÅŸmeden sonra 1871'de Muhammed el-Mukrani'nin etrafında toplanan 200 kadar kabile ülkenin tamamına yayılan bir ayaklanma baÅŸlattı. 1881'de Sidi Åžeyh liderliÄŸinde ikinci bir ayaklanma gerçekleÅŸtirildi. Fransa sömürge yönetimi her iki iÅŸgali bastırmak için de ülkenin her tarafını kan gölüne çevirdi ve binlerce insanı vahÅŸice katlettiler. Ä°kinci ayaklanma 1884'te bastırılabilmiÅŸtir ve bu üç yıllık süre içinde çok sayıda insan katledilmiÅŸtir. Bu isyan bahane edilerek ülkedeki tüm yargı mekanizması askıya alınmış ve "Yerli Kanunu" adı verilen zulüm kanunları uygulamaya geçirilmiÅŸtir. Bu kanunların uygulaması 1919'a kadar sürdürüldü. Bu kanunlar Fransızlara özel bir ayrıcalık tanırken Cezayirlileri bütün insan haklarından mahrum ediyordu. Yani bu kanunlara dayalı olarak Amerika'dakine benzer ÅŸekilde bir tür ırk ayrımı politikası uygulanıyordu. Bu politika Cezayirlileri aynı zamanda ekonomik yönden de zor duruma sokuyordu. Onlardan ağır vergiler alarak iÅŸgal yönetiminin tüm giderlerini onlardan alınan vergilerle karşılıyordu. Bu uygulama çok sayıda Cezayirliyi ülkelerini terk etmeye zorlamıştır.

VAHÅžETE KARÅžI BAÅžKALDIRI

Fransa'nın uyguladığı baskı politikası Avrupa'dan getirtilen göçmenlerle iÅŸgal yönetimiyle iÅŸbirliÄŸi içindeki küçük bir azınlık dışında bütün Cezayir halkını ikinci sınıf vatandaÅŸ durumuna sokmuÅŸtur. Bu muamele yüzünden ülkenin asıl sahibi durumundaki kalabalık kitleler fakirleÅŸtirilmiÅŸ, oldukça büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakılmıştır. Ä°ÅŸte bu vahÅŸet uygulamaları ülke halkının sürekli tepkilerine, protestolarına sebep oluyordu. Ancak Fransa'nın ülkeye hakim kıldığı despotik yönetim bütün tepkileri insanlık dışı metotlarla susturuyordu. Ayrıca uygulanan özel metotlarla ülkedeki kabile düzenlerinin bozulmasına ve böylece halkın birlikte hareket etmesinin engellenmesine çalışılıyordu. Bütün bu olumsuzluklara raÄŸmen yine Cezayir halkı iÅŸgale boyun eÄŸmek istemediÄŸini çeÅŸitli ÅŸekillerde belli ediyordu.

Cezayirliler iÅŸgale karşı tepkilerini ortaya koymak için zaman zaman muhtelif sivil teÅŸkilatlar kurdular. Fakat bu teÅŸkilatlar genellikle kısa ömürlü oldu. Çünkü Cezayir bu teÅŸkilatların iÅŸgale karşı tehdit oluÅŸturabilecekleri kanaatine varınca hemen kapatıyordu. Fakat bunların içinde Abdülhamid bin Badis'in önderliÄŸinde 1931'de kurulan Müslüman Alimler Cemiyeti (Cemiyetu'l-Ulemai'l-Muslimin)'nin büyük bir etkisi oldu. Bu hareket ülkede bir milli kültür hareketi ve Cezayir halkını Avrupalılarla eÅŸit haklara sahip hale getirmek için mücadele baÅŸlattı. Fakat ne yazık ki Bin Badis'in 1940'ta vefat etmesi üzerine bu hareket de dağıldı. Bununla birlikte II. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan hava Cezayir halkındaki bağımsızlık ruhunun daha da canlanmasına sebep oldu. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra 5 AÄŸustos 1945'te Cezayir'de gerçekleÅŸtirilen törenlere katılanların Cezayir bayrağı taşımaları ülkedeki iÅŸgal kuvvetlerini kızdırdı. Bu olay üzerine iÅŸgal kuvvetleri bir silahlı saldırı gerçekleÅŸtirdiler ve Cezayir kaynaklarına göre en az 45 bin kiÅŸi hayatını kaybetti. Olaydan sonra bağımsızlık yanlısı liderlerden Mesali el-Hac baÅŸta olmak üzere pek çok kiÅŸi de tutuklandı. Siyasi teÅŸkilatların da tümü kapatıldı. Ä°ÅŸte bu geliÅŸmeler Cezayir halkındaki tepkinin daha da artmasına sebep oldu. Bu tepki ülkede gizli bir bağımsızlık yanlısı örgütlenmenin oluÅŸmasına da yol açtı. Yani henüz fiili direniÅŸe geçmeyen bir milli hareket ortaya çıktı. Bu durumu gören Fransa 1947'de bazı iyileÅŸtirmeler yaptıysa da bu çok fazla bir deÄŸiÅŸiklik getirmedi.

BAÄžIMSIZLIK SAVAÅžININ HAZIRLIKLARI

1948-52 yılları arası Cezayir'de iÅŸgale karşı ayaklanmaya hazırlık yılları oldu. Bu amaçla Mesali el-Hac'ın önderliÄŸinde kurulmuÅŸ olan Özgürlük ve Demokrasi Ä°çin Zafer Hareketi (Hareketu'l-Ä°ntisar li'l-Hurriye ve'd-Dimukratiyye) adlı örgüt bünyesinde faaliyetler yürütüldü. Bu örgüte baÄŸlı olarak Özel TeÅŸkilat (el-Munazzamatu'l-Hassa) adı verilen gizli bir oluÅŸum bünyesinde de faaliyet yürütülüyordu. 1954'te bu teÅŸkilat laÄŸvedilerek yerine Birlik ve Çalışma Ä°çin Devrimci Komite TeÅŸkilatı oluÅŸturuldu. Bu teÅŸkilat ülkeyi altı askeri eyalete bölerek her birine oradaki ayaklanmayı idare edecek bir kumandan tayin etti.
Ve Ayaklanma

Gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra 1 Kasım 1954'te bir bildiriyle halk silahlı ayaklanmaya çaÄŸrıldı ve iÅŸgale karşı silahlı mücadele baÅŸlatıldı. Önce Avles ve Kabiliye'de baÅŸlatılan silahlı mücadele çok kısa sürede bütün ülkeyi kuÅŸattı. Ayaklanmanın merkezileÅŸtirilmesi amacıyla Ulusal KurtuluÅŸ Ordusu adında bir teÅŸkilat oluÅŸturuldu. Birlik ve Eylem Ä°çin Devrimci Komite TeÅŸkilatı (CRUA) da bu silahlı teÅŸkilatın siyasi oluÅŸumu haline geldi. Bunun yanı sıra ayaklanmanın siyasi ve askeri boyutunu organize etme amacıyla Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi (FLN) ve Ulusal KurtuluÅŸ Ordusu (ALN) kuruldu. Birlik ve Eylem Ä°çin Devrimci Komite TeÅŸkilatı (CRUA) da Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi'ne iltihak etti.

Ayaklanmanın baÅŸlamasıyla birlikte özellikle kırsal bölgelerdeki Cezayirliler kitleler halinde gerilla birliklerine katıldı. Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi kendisi için sömürge sisteminin kaldırılması, bağımsız Cezayir'in kurulması, inançlara ve insan haklarına saygı ve geniÅŸ bir toprak reformu gibi hedefler belirlemiÅŸti. Kısa zamanda halkın desteÄŸini almakta gecikmedi. Fakat Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi homojen bir yapıya sahip olmadığından farklı görüÅŸlerden insanlar bu cephenin içinde temsil ediliyordu.

Fransa'nın Cezayir'e yönelik iÅŸgal amaçlı saldırıları 1827'de baÅŸlamıştır. Fakat saldırıların baÅŸlamasıyla ilgili geliÅŸmeler oldukça ilgi çekici ve düÅŸündürücüdür. O tarihte Cezayir, Osmanlı Devleti'ne baÄŸlı bir eyalet durumundaydı ve başında da aslen Ä°zmirli olan Dayı Hüseyin PaÅŸa bulunuyordu. Fakat Osmanlı Devleti'nde baÅŸ gösteren zayıflama Cezayir'i de Fransa karşısında zayıf duruma düÅŸürmeye baÅŸlamıştı. O sıralarda Fransa hükümeti, Bacri ve Busnak adlı Cezayirli iki yahudiden 5 milyon Frank ve bir miktar hububat borç almıştı. Fransa krallık idaresine geçince yeni yönetim bu borçları tanımakla birlikte ödemeyi durdurdu. Bunun üzerine söz konusu iki yahudi alacaklarının tahsili için Dayı Hüseyin PaÅŸa'yı devreye soktular. Hüseyin PaÅŸa da tebaasından olan bu iki kiÅŸinin alacaklarını tahsil için harekete geçti ve bazı Fransız gemilerine el koydu. 29 Nisan 1827 tarihinde bu borçların tartışıldığı sırada Dayı Hüseyin PaÅŸa, Fransız konsolosu Pierre Deval'in yüzüne elindeki yelpazeyle vurdu. Fransa da bu olayı savaÅŸ ilanı kabul ederek 16 Haziran 1827'de askeri harekatı baÅŸlattı. Aslında Fransa böyle bir harekat için söz konusu olaydan önce hazırlığını yapmıştı. Bu ilk harekattan sonra Cezayir'in sahillerini abluka altına aldı.

O sıralarda Yunanistan iÅŸgaliyle uÄŸraÅŸan Ä°stanbul yönetimi (Babıali) ise olaylara müdahale etme imkanından yoksundu. Bu yüzden diplomatik yollardan meselenin çözümü için uÄŸraÅŸ veriyordu. Ama Fransa avantajlı durumunu deÄŸerlendirerek iÅŸgal planını gerçekleÅŸtirmek istiyordu. Fransa, Ä°ngiltere ve Rusya'yla da iÅŸbirliÄŸi yaparak 20 Ekim 1827'de Navarin'deki Osmanlı donanmasını yaktı. Bu olaydan kısa bir süre sonra 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı baÅŸladığından Cezayir, Fransa karşısında iyice yalnız kaldı. Bu duruma raÄŸmen yine de Fransa, Cezayir'i kısa sürede iÅŸgal edemedi. 14 Haziran 1830'da General Bourmont komutasında yeni bir donanma ve 37.000 kiÅŸilik takviye birlik gönderdi. Bu takviye güçlerle 5 Temmuz 1830'da baÅŸkent Cezayir'i iÅŸgal edebildi. Fakat o sırada meÅŸhur Emir Abdülkadir komutasında bir gerilla savaşı baÅŸlatıldığından Fransa, Cezayir'in tümünü ele geçiremedi. Emir Abdülkadir'in iÅŸgal kuvvetlerine karşı direniÅŸi 1947'ye kadar sürdü ve Fransa'nın ülkenin tümü üzerinde hakimiyet saÄŸlaması da ancak bu direniÅŸin sona ermesinden sonra gerçekleÅŸti.

FRANSA SULTASINDAKÄ° CEZAYÄ°R

Fransa, 22 Temmuz 1834'te Fransız Kuzey Afrika Genel ValiliÄŸi'ni kurdu. Bu genel valiliÄŸin iÅŸi daha çok ülkedeki sömürge yönetimini güçlendirme amacıyla ülkenin batısında Emir Abdülkadir liderliÄŸinde, doÄŸusunda da Ahmed Bey'in liderliÄŸinde bağımsızlık savaşı veren gerilla güçleriyle uÄŸraÅŸmak oldu. 1847'ye kadar süren bu savaÅŸta iÅŸgal güçleri epey kayıp verdiler.

Fransız iÅŸgal güçleri Cezayir halkının direniÅŸini kırmak ve bağımsızlık yanlısı direniÅŸe destek vermesini engellemek amacıyla askeri, siyasi, dini, kültürel ve ekonomik her baskı yolunu denediler. Kültürel yönden halkın Müslüman ve Arap kimliÄŸini yok etmek amacıyla baskı yaptı, Arapça ve Berberice yerine Fransızca'yı hakim kılmak için uÄŸraÅŸtılar. Dini yönden Müslümanlığın yerine Hıristiyanlığı hakim kılmak için yoÄŸun bir misyonerlik faaliyeti baÅŸlattı ve bu amaçla baskı uygulamalarına baÅŸladılar. Ä°ÅŸgale karşı direnen kabilelerin arazilerine el koymak suretiyle ekonomik baskı metotlarına baÅŸvurdular. Halka hizmet veren vakıflara ait gayri menkullere el koymaya baÅŸladılar. Ülkenin en güzel bölgelerinde sömürge yerleÅŸim birimleri oluÅŸturdu ve buralara Avrupalıları getirtip yerleÅŸtirdiler. Avrupa'dan göçü teÅŸvik amacıyla da yerli kabilelerden zorla gasp edilen araziler göçmenlere bedava dağıtıldı. 1841-1850 yılları arasında yerli ahaliden gasp edilen 115 bin hektar arazi Avrupalı göçmenlere bedava dağıtılmıştır. 1930'da ise bu ÅŸekilde Avrupalı göçmenlere dağıtılan arazinin miktarı 2 milyon 345 bin hektarı (23 milyon 450 bin dönümü) bulmuÅŸtur. Bu teÅŸvikler yüzünden de Avrupa'dan göçte göze batar bir artış gerçekleÅŸmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.