Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

Torunu İngiltere Başbakanı olması beklenen Ali Kemal kimdir?

İstanbul’da Süleymaniye’de doğdu. Asıl adı Ali Rızâ’dır. Babası çalışkan, dindar bir kimse olan ve aile hayatına, saltanata bağlılığıyla tanınan Mumcular kâhyası Çankırılı Balmumcu Ahmed Efendi’dir.



Ali Kemal mahalle mektebinden sonra KaptanpaÅŸa RüÅŸdiyesi’ne devam etti (1876). Buranın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi yüzünden kapatılması üzerine ertesi yıl Gülhane Askerî RüÅŸdiyesi’ne girdiyse de haÅŸarılığı yüzünden bir süre sonra kovuldu (1881). Daha sonra Süleymaniye Camii’nde cami derslerine baÅŸladı. Burada Tuhfe-i Vehbî ile Gülistân’ı ezberledi. KomÅŸularından mâbeyinci Ä°zzet Bey’in tavsiyesi ve annesinin ısrarıyla Mekteb-i Mülkiyye’ye girdi (1882). Ahmed Midhat ve bilhassa Muallim Nâci’nin tesiri altında ilk ÅŸiirlerini bu yıllarda kaleme aldı. Yine bu sırada Muallim Nâci’nin çevresinde teÅŸekkül eden gruba yakınlık duyan Ali Kemal, mektepteki arkadaÅŸlarıyla GülÅŸen adlı bir dergi çıkararak (1886) ilk ÅŸiir ve yazılarını burada yayımlamaya baÅŸladı. Bu dergide biraz gençlik hevesi, biraz da ÅŸöhret kazanmak arzusuyla Menemenlizâde Tâhir ve Hoca Hayret gibi devrin önde gelen ÅŸair ve âlimleriyle münakaÅŸalara girdi. Bu ilk yazılarında Ali Kemal adını kullandığından daha sonra bu adla tanındı. Mülkiye tahsili ve buradaki hocaların tesiriyle Muallim Nâci tarzındaki ÅŸiir ve edebiyat anlayışı zamanla deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸrayarak daha çok siyasî ve sosyal meselelerle ilgilenmeye baÅŸladı. Mülkiye’deki hocaları arasında özellikle Mizancı Murad’ın kendisini derinden ve esaslı bir ÅŸekilde etkilediÄŸi anlaşılmaktadır. Daha iyi Fransızca öÄŸrenmek için çareler arayarak bazı teÅŸebbüslerden sonra UÅŸÅŸâkÄ«zâde Süleyman Bey’le Fransa’ya gitti (1887). Bir taraftan Fransızca’sını ilerletirken diÄŸer taraftan da Paris’te bulunan deÄŸiÅŸik gruplara baÄŸlı Türkler’le temas kurdu. Bir müddet Paris ile Cenevre arasında gidip geldi, ancak sonunda Cenevre’de karar kıldı. Burada Gros’un derslerine devam etti. Tanışıp dostluk kurduÄŸu RozenÅŸild adlı bir Rus kızının Cenevre’den ayrılması üzerine 1888’in ilkbaharında Ä°stanbul’a döndü. Dokuz ay kadar kaldığı Avrupa’da gördüklerini uygulamak düÅŸüncesiyle Mülkiye’deki arkadaÅŸlarıyla Ä°stanbul’da bir öÄŸrenci derneÄŸi kurdu. Fakat derneÄŸin dördüncü toplantısında yakalanarak tevkif edildiyse de ceza almadan kurtuldu. Bu sırada yeniden açılan Mülkiye Mektebi’nin imtihanlarına girerek beÅŸinci sınıfa devama baÅŸladı. Abdülhalim Memduh ve Fahreddin ReÅŸad’la beraber yalnız tercüme hikâyeler neÅŸretmek üzere, ancak tek sayı yayımlanabilen Mütâlaa adlı bir dergi çıkardı (1888). Aynı günlerde arkadaşı Abdülhalim Memduh ile gizli bir cemiyet kurmaya kalkıştıkları için bir ihbar sonucu tevkif edildi. Dokuz ay süren tutukluluktan sonra affedilerek birer münasip memuriyetle sürgüne gönderildiler. Ali Kemal, yanına annesiyle kız kardeÅŸini alarak memur edildiÄŸi Halep’e gitti (1889). Burada bulunduÄŸu sırada vilâyetteki yenilik taraftarı bazı memurlarla vali Ârif PaÅŸa’ya karşı bir grup oluÅŸturdu. Aynı zamanda idâdîde tarih ve edebiyat hocalığı yaptı, görevinde baÅŸarı gösterek maarif müdürü Tosun PaÅŸazâde Tevfik Bey’in takdir ve dostluÄŸunu kazandı. Bu arada eski Halep mebusu Åžeyh BeÅŸir Gaza’dan Arapça, hadis ve tefsir okudu. Maarif Nezâreti’nin okul kitapları için açtığı yarışmada Ä°lm-i Ahlâk adlı eseri birincilik kazandı, fakat kendisinin bir sürgün olduÄŸu öÄŸrenilince mükâfat yerine idâdîdeki görevinden azledildi (1893). ÇeÅŸitli memuriyetlerle Halep ve civarını gezdikten sonra izin almadan Ä°stanbul’a döndü. Sürülmesi için tekrar karar çıktığını öÄŸrenince bu sefer Paris’e kaçtı (1895). Burada bir taraftan Ä°kdam gazetesinin muhabirliÄŸini yaparken diÄŸer taraftan da yarım kalan tahsilini tamamladı ve Siyasal Bilgiler Okulu’ndan (École Libre des Sciénces Politiques) diploma aldı (1899). “Ä°kdam’ın Paris Muhabiri” adıyla “Paris Musâhabeleri” baÅŸlığı altında her hafta Ä°kdam’a gönderdiÄŸi yazıları ile Türk okuyucusuna Batı dünyasını, buradaki sanat ve edebiyat anlayışı ile faaliyetlerini tanıtmaya çalıştı. Yazılarında Edebiyât-ı Cedîde’ye çeÅŸitli ta‘rizlerde bulunması üzerine Hüseyin Cahit tarafından Servet-i Fünûn’da tenkit edildi ve mektuplarında ele aldığı bazı konuların Figaro’dan aktarma olduÄŸu ortaya çıkarıldı. Böylece ikisi arasında daha sonra da devam edecek ÅŸiddetli bir çatışma baÅŸlamış oldu. Çok raÄŸbet gören ve dört yıl kadar devam eden bu yazı serisi hükümetin yasaklaması sonucunda kesintiye uÄŸradı. Bu arada Paris’teki Jön Türkler’le tanıştı ve Mizancı Murad’ın gelmesiyle yeni bir ÅŸekil kazanan Jön Türk hareketinin içinde yer aldı. Jön Türk hareketini bir bütün olarak yürütüp kontrol etmek maksadıyla kurulan “Hey’et-i TeftiÅŸ ve Ä°crâ”nın neÅŸriyat komitesi üyesi oldu. Ancak Murad Bey’in, Ahmed Rızâ ve etrafındakilerle ihtilâfa düÅŸmesi üzerine Sultan Abdülhamid ile anlaÅŸarak Ä°stanbul’a gelmesinden sonra Jön Türkler’den ayrıldı ve bütünüyle onların aleyhine döndü. Nitekim bu anlaÅŸmazlık daha sonraki yıllarda gittikçe artarak sonunda düÅŸmanlığa dönüÅŸmüÅŸ, hatta Ä°ttihat ve Terakkî Cemiyeti’ni Jön Türkler’in, Kuvâ-yı Milliye’yi de Ä°ttihat ve Terakkî’nin devamı saydığından hepsine karşı ÅŸiddetle menfi bir tutum takip etmiÅŸtir. 
 
Ali Kemal bu devrede Ä°sviçre’nin Zürih ÅŸehrinde Türkler’e mahsus bir Mekteb-i Sultânî açmak ve mezunlarını Avrupa’nın önde gelen üniversitelerine göndermek gibi önemli bir projeyi gerçekleÅŸtirmek için çalıştıysa da talebe bulamadığından bundan vazgeçti. Paris’teki Türk öÄŸrencilerin iÅŸlerini takip etmek üzere talebe nâzırı oldu, fakat iÅŸinden ve talebelerin çalışmalarından memnun kalmayınca kısa zamanda istifa etti. Yine bu yıllarda Brüksel Sefâreti ikinci kâtipliÄŸiyle görevlendirilmiÅŸti (1897). Bir taraftan sefir Münir PaÅŸa ile araları açık olduÄŸu, diÄŸer taraftan Jön Türkler’in faaliyetlerini takip etmek ve neÅŸriyatta bulunmalarını önlemek maksadıyla Ahmed Celâleddin PaÅŸa ile anlaÅŸtığı için Cenevre’de kalarak Brüksel’e gitmemiÅŸti. Fakat daha sonra sarayın Jön Türkler’le anlaÅŸması ve genel bir af çıkarılması üzerine sefir tarafından Brüksel’e davet edilince istifa etti (1898). Avrupa’da yapacak bir iÅŸi kalmaması ve malî durumunun da bozulması sebebiyle bir Mısırlı prense ait çiftliÄŸi idare etmek için Kahire’ye davet edilince Ä°spanya ve Tunus üzerinden Kahire’ye gitti (1900). Burada oldukça rahat günler geçiren Ali Kemal bilhassa yazı hayatı ve gazetecilik yönünden verimli bir döneme girdi. Yol hâtıralarını Tunus isimli kitabında anlattı. Mes’ele-i Åžarkiyye adlı kitabını bastırdı. Sadece tek sayı yayımlayabildiÄŸi Mecmûa-i Kemâl adıyla bir dergi çıkardı (1901). Seyahat intibalarının yer aldığı ve yazılarının çoÄŸu kendi kaleminden çıkan bu dergiden sonra Türk (1903-1907) gazetesini yayımlamaya baÅŸladı. Burada Yusuf Akçura’nın meÅŸhur “Üç Tarz-ı Siyâset” adlı yazı serisini “Cevabımız” baÅŸlıklı bir yazıyla tenkit etti. Yaz tatili için gittiÄŸi Ä°sviçre’de tanıştığı bir kızla ertesi yıl Londra’da evlendi (1903). Bir süre daha Kahire’de kaldı, ancak bu yıllarda Mısır’da ortaya çıkan iktisadî buhran sebebiyle o da sıkıntıya düÅŸtü. Hükümetin izniyle MeÅŸrutiyet’in ilânından kısa bir süre önce Paris üzerinden Ä°stanbul’a döndü ve böylece yirmi yıllık sürgün hayatı sona erdi (1908). Ä°stanbul’da bir taraftan Ä°kdam gazetesinin baÅŸmuharrirliÄŸini yaparken diÄŸer taraftan da Mekteb-i Mülkiyye’de siyasî tarih, Dârülfünun’da Osmanlı tarihi okutmaya baÅŸladı. Yeni kurulan Ahrar Partisi üyesi olarak Ä°kdam’daki yazılarıyla Ä°ttihat ve Terakkî Cemiyeti ile hükümetlerinin aleyhinde bulunan ve hatalarını cesaretle tenkit eden Ali Kemal, bu sebeple gazetesi Tanin’i ve kalemini ittihatçıların emrine veren Hüseyin Cahit’le tekrar çatıştı. Yine bu sırada Ä°ttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından yayımlanan ve sahipliÄŸini Dr. Bahaddin Åžâkir’in yaptığı Åžûrâ-yı Ümmet gazetesi ile çatıştı. Gazetede çıkan “Ä°sminden Utanmayanlar Silsilesinden Ali Kemal Bey’in Hakikati” adlı bir yazı üzerine Ali Kemal Dr. Bahaddin Åžâkir aleyhine hakaret davası açtı. Türk basın tarihinde “Åžûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası” adıyla bilinen bu meÅŸhur dava, bir ay kadar süren muhakeme sonunda Dr. Bahaddin Åžâkir’in beraati ile sonuçlanmıştır (1909 Mayıs sonu). Ali Kemal’in Jön Türkler’le münasebet ve mücadelesi hakkında mühim bilgiler taşıyan bu davanın safahatı, daha sonra neÅŸredilmiÅŸtir (Åžûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası, Ä°stanbul 1325, 168 s.). 31 Mart Vak‘ası’nı takip eden günlerde yeniden iktidara geçen Ä°ttihatçılar tarafından idam edilmek korkusuyla Ä°stanbul’dan Paris’e kaçtı. Daha sonra Londra civarında Bournemouth’a yerleÅŸti. Sık sık gidip geldiÄŸi Paris’te Yeni Yol adlı bir dergi çıkardı (1909). Ancak çıkışından bir süre sonra derginin Türkiye’ye giriÅŸi yasaklanınca kapatmak zorunda kaldı. Bu arada eÅŸi de öldü. Ali Kemal bu dönemde Fetret adlı romanını kaleme aldı (1911). 
 
1912 yılı Temmuzunda Ä°ttihat ve Terakkî iktidarı deÄŸiÅŸip genel af ilân edilince aÄŸustos ayında Ä°stanbul’a döndü ve yeniden Ä°kdam’da baÅŸmuharrir olarak yazmaya baÅŸladı. Ancak altı ay sonra Bâbıâli Baskını’yla hükümet devrilip Ä°ttihatçılar tekrar iktidara geçince Ali Kemal Viyana’ya sürüldü. Üç ay sonra Ä°stanbul’a döndü. Büyükada’ya yerleÅŸerek Bir Safha-yı Târîh ve Ricâl-i Ä°htilâl adlı eserlerini yayımladı (1913). Aynı yılın ekim ayından itibaren Peyâm’ı çıkarmaya baÅŸladı. Bu arada Tophane müÅŸiri Zeki PaÅŸa’nın kızı ile evlendi (Ocak 1914). Yaptığı muhalefet okuyucular tarafından tutulmakla birlikte hükümet Ali Kemal’in tenkitlerine dayanamadı, temmuz başında gazetesini kapattı ve yazı yazmasını yasakladı. Bir ay sonra I. Dünya Savaşı çıkınca maddî durumu iyice bozulan Ali Kemal bu yıllarda öÄŸretmenlik yaptı ve ticaretle uÄŸraÅŸtı. Harbin sonuna doÄŸru kontrol gevÅŸeyince tekrar yayın ve yazı faaliyetlerine döndü. Bu dönemdeki yazılarının ilki RuÅŸen EÅŸref’in edebiyat hakkındaki anketine verdiÄŸi cevaptır (Diyorlar ki, Ä°stanbul 1334, s. 291-340). RâÅŸid Müverrih mi Åžair mi? adlı kitabını da bu sırada yayımladı (1918). Mütarekeden sonra politikaya atılan Ali Kemal önce Osmanlı Sulh ve Selâmet Cemiyeti’nin kurucusu ve idare meclisi üyesi (1918), ardından da Hürriyet ve Ä°tilâf Fırkası’nın genel sekreteri oldu. Birinci Damad Ferit PaÅŸa kabinesinde Maarif nâzırı (3 Mart 1919), ikincisinde ise Dahiliye nâzırı (19 Mayıs 1919) oldu. Bu sırada Anadolu’daki valilere, Paris’te baÅŸlayan barış görüÅŸmelerinden aleyhte bir karar çıkması endiÅŸesiyle, görüÅŸmeler sonuçlanıncaya kadar herhangi bir çatışma ve karışıklığa sebep olacak ve düÅŸmanın yeniden müdahalesini gerektirecek faaliyetlerden kaçınılmasını isteyen (bk. Bayar, VIII, 2493), Kuvâ-yı Milliye aleyhine ve Mustafa Kemal’in azline dair iki tamim gönderdi (bk. Ali Kemal, s. 182-184). Ä°ngiliz mandası taraftarı olarak Ä°ngiliz Muhipleri Cemiyeti Merkez Kurulu üyesi oldu. Yunanlılar’ın Ä°zmir’e çıkması ve Anadolu içlerine doÄŸru ilerlemesinin devam ettiÄŸi bu günlerde Paris’te Osmanlı tezi reddedildi ve kabine üyelerinden Nâfia vekili Ferid Bey’le EÅŸil Lâyihası meselesinde aralarında çıkan anlaÅŸmazlık sebebiyle Ali Kemal de nâzırlıktan istifa etti (26 Haziran 1919) (bk. Tunaya, II, 295-296). Tekrar gazeteciliÄŸe baÅŸlayarak Peyâm’ı yeniden çıkardı (14 AÄŸustos 1919) ve Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki yazıları sebebiyle talebeler tarafından istifaya zorlanıncaya kadar Dârülfünun’daki derslerine devam etti. Peyâm bir müddet sonra Mihran Efendi’nin Sabah gazetesi ile birleÅŸerek Peyâm[-ı]-Sabah adı altında ve Ali Kemal’in idaresinde Millî Mücadele aleyhinde yayınını sürdürdü (Ocak 1920). Ali Kemal’in Artin Kemal adıyla anılmasının sebeplerinden biri de budur. Bu sırada millî kuvvetler Anadolu’da Yunanlılar’la savaÅŸa devam ediyor, yer yer kazanılan zaferler çekilen sıkıntıları ve mâruz kalınan eziyetleri unutturuyordu; fakat Anadolu’nun zafer ihtimali henüz kesin olarak belirmediÄŸinden Ali Kemal hâlâ Ankara’ya muhalefetini sürdürüyor ve Ankara hükümetini Ä°ttihatçılar olarak görüyordu. Nihayet Yunan kuvvetlerinin bozguna uÄŸraması üzerine düÅŸtüÄŸü hatayı kabul ederek, 10 Eylül 1922 tarihli “Gayelerimiz Bir Ä°di ve Birdir” adlı son baÅŸmakalesinde yanılmış olduÄŸunu açıkladı. Lozan AntlaÅŸması’ndan kısa bir süre önce Ankara hükümeti Ali Kemal’in Ankara’ya sevkini istemiÅŸti. Bunun üzerine Ali Kemal Ä°stanbul’dan kaçırıldı ve trenle Ankara’ya gönderileceÄŸi sırada Ä°zmit’te Nûreddin PaÅŸa’nın emriyle (bk. Apak, s. 264) linç edilerek öldürüldü (6 Kasım 1922). 
 
Nevi ÅŸahsına münhasır ve muhafazakâr bir insan olan Ali Kemal Türkçe’yi üstün bir kabiliyet ve ustalıkla konuÅŸmak, kendine has bir üslûpla kolay, çabuk ve tashihsiz yazmakla tanınmıştır. Mülkiye’den hocası olan Mizancı Murad’ın büyük ölçüde tesirinde kaldığından, hayatı tıpkı onunki gibi yurt içinde ve dışında çeÅŸitli mücadelelerle geçmiÅŸ, mizacının da tesiriyle daima muhalifler safında yer almış, bir mücadele ve münakaÅŸa adamı olarak yaÅŸamıştır. Ancak kanaatlerinde inatla ısrar etmesi ve daima ön safta olmak arzusu hayatına mal olmuÅŸtur. Kendisi, yıllarca memleketine hizmet için çalıştığı halde beklediÄŸi ve hak ettiÄŸi ilgi ve yardımı görmediÄŸinden ÅŸikâyet etmiÅŸtir. Yine mizacının tesiriyle giriÅŸtiÄŸi iÅŸlerin hemen hiçbirinde uzun süreli baÅŸarı saÄŸlayamamış ve mücadeleden yorgun düÅŸtüÄŸü zamanlarda kırgın bir hayat sürmüÅŸtür. 
 
Eserleri. Daha çok siyasî yazıları ve gazeteciliÄŸiyle tanınan Ali Kemal’in en önemli yazıları edebiyat, dil ve tarih konularındadır. Büyük bir kısmı gazete ve dergilerde kalan yazılarının ancak bir bölümü sonradan kitap haline getirilmiÅŸtir. 
 
Romanları. Yayımlanmış eserleri arasında ilk sırada roman denemeleri gelir. Romandan çok uzun hikâye denebilecek bu eserlerinde Ali Kemal karşılaÅŸtığı veya başından geçen bazı olayları anlatmıştır. 1. Ä°ki HemÅŸire (Ä°stanbul 1315). Halep’teki sürgün yıllarında bir kısmı kendi başından geçen olayların hikâye edildiÄŸi bir romandır. 2. Çölde Bir SergüzeÅŸt (Ä°stanbul 1316). Yazarın yine Halep günlerinin çeÅŸitli akislerini taşıyan bir romandır. Bu iki eser, ilk yayımlarından bir müddet sonra yazar tarafından bir araya getirilerek Bir Safha-i Åžebâb adıyla ikinci defa yayımlanmıştır (Ä°stanbul 1329). 3. Fetret (Ä°stanbul 1329). Ali Kemal’in siyasî, edebî ve sosyal görüÅŸlerinin yer aldığı ve kahramanının ÅŸahsında kendini ve ailesini anlattığı, bu yüzden bir nevi otobiyografisi olma özelliÄŸini de taşıyan bir romandır. 
 
Edebî ve Tenkidî Eserleri. 1. Sorbon Dârülfünûnu’nda Edebiyyât-ı Hakîkiyye Dersleri (Ä°stanbul 1314). Modern Fransız edebiyatını bütün yönleriyle tanıtan ve Türk edebiyatı tarihinde modern tenkit anlayışına örnek olabilecek yazılardan meydana gelen bir eserdir. Daha sonra bazı tashih ve ilâvelerle yeniden basılmıştır (Ä°stanbul 1330). 2. Paris Musâhabeleri (I-III, Ä°stanbul 1315). Ali Kemal’in Paris’ten Ä°kdam’a gönderdiÄŸi yazılarının bir kısmını topladığı eseridir. GördüÄŸü ilgi üzerine daha sonra iki cilt halinde yeniden yayımlanmıştır (Ä°stanbul 1329-1331). 3. RâÅŸid Müverrih mi Åžair mi? (Ä°stanbul 1334). Ahmed Refik’in Vak‘anüvis RâÅŸid hakkında Yeni Mecmua’da yayımladığı bir yazı ile mecmuayı çıkaran Refik Halit’in bir münasebetle Peyâm’ı tenkit etmesi üzerine kaleme alınmıştır. Yazar burada RâÅŸid’in bir tarihçiden ziyade sadece vak‘anüvis, fakat iyi bir ÅŸair olduÄŸunu ileri sürer. GörüÅŸlerini ispat etmek için bir taraftan çok iyi bildiÄŸi divan edebiyatının bir deÄŸerlendirmesini yaparken diÄŸer taraftan da Sultan III. Ahmed devri olaylarını siyasî tarih gözüyle ele alarak RâÅŸid’in yapamadığı tarihçiliÄŸin nasıl olması gerektiÄŸini göstermek ister. Ali Kemal’in edebiyatımızda tenkit türünde örneÄŸi az görülen bu eseri, onun tenkitçi yanını ve kültürünün geniÅŸliÄŸini göstermektedir. 
 
Bunlardan baÅŸka RuÅŸen EÅŸref’in anketine yazılı olarak verdiÄŸi ve Türk edebiyatının geçmiÅŸi, o günkü durumu ve geleceÄŸi üzerinde dikkate deÄŸer görüÅŸlerinin yer aldığı orta boy bir risâle hacmindeki cevabı ile (Diyorlar ki, Ä°stanbul 1334, s. 291-340; yeni harflerle sadeleÅŸtirilmiÅŸ yayımı, Åžemsettin Kutlu, Ankara 1985, s. 267-314) Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyâset’ini tenkit için yazdığı ve bu eserin müstakil olarak yapılan baskılarında yer alan “Cevabımız” baÅŸlıklı makalesi de zikredilmelidir (Ä°stanbul 1327; Enver Ziya Karal’ın giriÅŸ ve deÄŸerlendirme mahiyetindeki önsözü ile Ankara 1976, 1987, s. 37-44). Ayrıca onun Mizancı Murad Bey’e yazdığı mektuplardan on sekiz tanesi Birol Emil tarafından yayımlanmıştır (Jön Türklere Dair Vesikalar, s. 35-60). Ali Kemal’in bir kısım mektupları da Ahmed Bedevî Kuran tarafından konularına göre parça parça neÅŸredilmiÅŸtir (Ä°nkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, s. 108-109, 119, 133, 137, 161). Bu kitabın 138-146. sayfaları arasında neÅŸredilen mektupların çoÄŸu, aynı yazarın Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunda Ä°nkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele adlı eserinde tekrar basılmıştır (s. 300-309). Bazı ÅŸifahî bilgilere göre, üzerinde adı bulunmamakla beraber Edebiyat ve Siyâsiyat (Ä°stanbul 1326) adlı eserin de Ali Kemal’e ait olduÄŸu kabul edilmektedir. Tunus (Paris 1900) adlı eser ise yol hâtıralarını anlattığı küçük bir risâledir. 
 
Tarihe Dair Eserleri. 1. Mes’ele-i Åžarkiyye-Medhal (Kahire 1900). “Åžark meselesi”nin mahiyeti, ortaya çıkışı, safhaları, bunun aslında bir hilâl-salip mücadelesi olduÄŸu yerli ve yabancı birçok ilim adamının eser ve fikirlerinden hareketle açıklanmış, gerekli tenkitler yapılarak Åžark ve Garp dünyasının yanlışlıkları açıkça belirtilmiÅŸtir. 2. Bir Safha-i Târîh (Ä°stanbul 1329). Yazarın siyasî tarih ÅŸuurunun geliÅŸmesine hizmet maksadıyla bir araya getirdiÄŸini belirttiÄŸi, memleket içinde ve dışında cereyan eden günlük olayların ilhamıyla Ä°kdam’da yayımladığı yazılardan meydana gelen bir eserdir. 3. Ricâl-i Ä°htilâl: Condorcet, Saint Just, Danton, Robespierre (Ä°stanbul 1329). Fransız Ä°htilâli’nin önde gelen isimlerinden dördünün hayat hikâyelerinin anlatıldığı ve her yönüyle tanıtıldığı bir eserdir. 4. Ömrüm (Ä°stanbul 1958, nÅŸr. Zeki Kuneralp). Ä°lk defa 1913’te Peyâm ve Peyâm-ı Edebî’de yirmi iki tefrika halinde yayımlanmıştır. Gazetenin kapatılması üzerine yarım kaldığı için beÅŸ yıl sonra yeniden çıkmaya baÅŸlayan Peyâm’da baÅŸtan itibaren bazı tashihler görerek otuz iki tefrika halinde tekrar neÅŸredilmiÅŸ, fakat yine tamamlanamamıştır. Eser Ali Kemal’in çocukluÄŸundan Halep’teki son günlerine kadar olan yirmi altı yıllık bir devreyi içine almaktadır. Eseri kitap ÅŸeklinde yeni harflerle yayıma hazırlayan oÄŸlu Zeki Kuneralp, “Ömrüm Sonrası” baÅŸlığı altında hayatının daha sonraki yıllarını özet halinde kitaba ilâve etmiÅŸtir. Bu neÅŸir birçok okuma hatasına raÄŸmen, Ali Kemal’in hayatının bilhassa ilk devresi için en iyi kaynaklardan biridir. 
 
DiÄŸer Eserleri. 1. Kadın Mektupları (Ä°stanbul 1313). Ali Kemal’in Marcel Prevost’tan çevirerek Ä°kdam’da yayımladığı bir eserdir. Ä°çinde Ä°brahim Hikmet imzasıyla Ali Kemal tarafından yazılmış birkaç mektup da vardır. 2. Ä°lm-i Ahlâk (Ä°stanbul 1330). Halep’te Mekteb-i Ä°dâdî muallimi bulunduÄŸu sırada Maarif Nezâreti tarafından açılan yarışmaya katılmak için idâdîlerin yedinci yılı ders programına uygun olarak hazırladığı bir eserdir. Ahlâk-ı amelî ve ahlâk-ı nazarî olmak üzere iki ana bölümden meydana gelen ve yazarının daha çok “ferdî ve içtimaî ahlâk” üzerinde durduÄŸunu belirttiÄŸi bu eser dinî kaynaklara, bilhassa konu ile ilgili âyet ve hadislere dayanılarak hazırlanmıştır. “Hâtime” kısmında belirttiÄŸine göre yazar eserini sade bir dille kaleme almakla beraber gerektiÄŸinde edebî bir üslûp kullanmış, bu arada konu ile ilgili Arapça ve Farsça beyitlerle kelâm-ı kibarlara da yer vermiÅŸtir. Hadisler konusunda Sahîh-i Buhârî ile Süyûtî’nin el-CâmiÊ¿u’s-sagÄ«r’inden istifade ettiÄŸini ve mevzû hadisler için de Süyûtî’nin el-Leʾâli’l-masnûÊ¿a fi’l-ehâdîsi’l-mevzûÊ¿a’sına baÅŸvurduÄŸunu belirtmiÅŸtir. Eser Ali Kemal’in dinî bilgi ve görüÅŸlerini aksettirdiÄŸi kadar dinî kaynaklara hâkimiyetini de göstermekte ve ÅŸimdiye kadar sözü edilmeyen önemli bir yönünü ortaya koymaktadır. Ä°lk Osmanlı ateistlerinden Bahâ Tevfik, Felsefe Mecmuası’nda (nr. 4, s. 49-55, Ä°stanbul 1329) Ali Kemal’in bu kitabını tenkit ederken, eserin Åžark ve Garp kaynaklarından derlenmiÅŸ bir “parça bohçası” gibi olduÄŸunu ileri sürerek faydalandığı bazı Fransız yazarlarını cahil ve deÄŸersiz kiÅŸiler diye vasıflandırmış, Ali Kemal’i de bilgisizlik ve haddini bilmezlikle itham etmiÅŸtir. Fakat daha sonra Ahmed Nebil ile birlikte çıkardığı Psikoloji kitabında, Ali Kemal’i tenkit ederken cahil ve deÄŸersiz bulduÄŸu Etienne de Laoutière’i överek sözlerinde ciddi olmadığını göstermiÅŸtir. 
 
Gazete ve Dergiler. 1. GülÅŸen. Ali Kemal’in Mülkiye’de talebe iken okul arkadaşı Ä°brâhim Fehim ile birlikte 27 sayı çıkardığı haftalık bir edebiyat mecmuasıdır (31 Kânunusâni 1301-6 TeÅŸrînisâni 1302). 2. Mecmûa-i Kemâl. Kahire’de bulunduÄŸu yıllarda yayımlamaya baÅŸladığı üç aylık bir dergidir. 1 Haziran 1901’de çıkan 224 sayfalık ilk sayısından sonra devam etmemiÅŸtir. 3. Türk. Kahire’de haftalık olarak yayımlanmıştır. Ä°lk sayısı 1309 TeÅŸrînievvelinde çıkmış ve kütüphanelerdeki nüshalarına göre 187. sayıya kadar devam ederek TeÅŸrînisâni 1323’te Ali Kemal Ä°stanbul’a dönmeden önce yayımına son verilmiÅŸtir. 4. Yeni Yol. 31 Mart Vak‘ası’nın ardından Paris’e kaçtığı sırada orada tek başına çıkardığı bir dergidir (5 TeÅŸrînievvel 1325-31 TeÅŸrînievvel 1325 arasında 5 sayı). 5. Peyâm*. Ali Kemal’in kendi adına çıkarmaya baÅŸladığı gazetenin ilk nüshası 15 Zilkade 1331’de (16 Ekim 1913) yayımlanmıştır. 1914 yılı Temmuz ayı baÅŸlarında 149. sayısında Ä°ttihatçılar tarafından kapatılmış, 1919 yılında (14 AÄŸustos) yeniden neÅŸredilmiÅŸ, Ocak 1920’de ise Mihran Efendi’nin Sabah gazetesiyle birleÅŸerek Peyâm[-ı]-Sabah adı ile yayımını sürdürmüÅŸtür. Ali Kemal’in öldürülmesi üzerine bu defa gazete sadece Sabah olarak çıkmaya devam etmiÅŸtir. Peyâm önceleri Peyâm-ı Edebî adlı haftalık bir ek çıkarmış, Sabah ile birleÅŸtikten sonra da bu ilâvenin yayımına Peyâm[-ı]-Sabah Edebî Nüsha adıyla devam edilmiÅŸtir (Peyâm ve ilâvelerinin koleksiyonları ve bulundukları kütüphaneler için bk. Duman, s. 317-319). 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.