Sosyal Medya

Türkler neden Hanefi-Maturidi oldu?

Osmanlı medreselerinin ideolojik yapısını anlama çabası çerçevesinde Eşari ve Maturidi kelam görüşlerinin kıyaslamasına girişmişken konu iki ekol arasındaki siyaset anlayışı farklılaşmasına gelmiş ve geçen haftaki yazıyı şu iki soruyu ortaya atarak bitirmiştik:



Ä°BRAHÄ°M KÄ°RAS / KARAR
 
Devlet yöneticilerine her ÅŸart altında itaatin dini bir zorunluluk olduÄŸu ÅŸeklindeki anlayışı sistemli bir “siyaset-i ÅŸer’iyye” teorisi halinde inÅŸa edenler esas itibarıyla EÅŸari ulemadır ancak Maturidi’nin de farklı bir görüÅŸü olduÄŸunu söyleyebilir miyiz? Ä°mam-ı Mâturîdî’nin “ulü’l-emre itaat” konusunda söyledikleri içinde “her ÅŸart altında” vurgusu yoktur ama EÅŸari ile arasında en önemli görüÅŸ farkı olan “özgür irade” yaklaşımını ifade eden bir siyaset teorisi geliÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu söylenebilir mi?
 
Öncelikle ÅŸunu söylemek lazım: Ä°slam siyaset düÅŸüncesi çerçevesinde “ulü’l-emre itaat” prensibini dinî bir zorunluluk olarak kabul etmeyen hiçbir ekol yoktur, çünkü bu prensibin kaynağı doÄŸrudan Kuran-ı Kerimdir… “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre itaat edin” (Nisa 59) ayetinin tefsiri çerçevesinde “ulul emr” tanımıyla kimin kastedildiÄŸi konusunda ise ihtilaf vardır. Ayetteki “minküm” (sizden olan) ifadesi de bu hususta farklı yorumların yapılmasında etkili olmuÅŸtur. DiÄŸer yandan, itaatin “her ÅŸart altında” zorunlu olup olmadığı problemi de tartışma ve farklılaÅŸma konusu olmuÅŸtur.
 
Ä°bn Haldun’un eleÅŸtirel bir üslupla “ilm-i kelama dair olan eserlerin son taraflarına, imamet meselesi iman akidelerinden olarak eklenmiÅŸtir” dediÄŸi kitaplardan biri olan EÅŸari’nin “el-LümaÊ¿”ının son faslı imamet (yani siyaset) konusuna ayrılmıştır. Ancak Maturidi’nin “Kitabü’t-Tevhid”inde böyle bir bölüm yoktur. Maturidi kelam literatüründe de siyaset konusuna fazlaca deÄŸinilmemesi dikkat çekicidir. Bunun bilinçli bir tutum olduÄŸunu düÅŸünmek akla uygun görünüyor ama sebeplerini tespit edip deÄŸerlendirmek apayrı bir konu.
 
***
 
Ancak Maturidi bugüne ulaÅŸan eserleri itibarıyla siyaset teorisi denebilecek bütünlükte ve sistemli bir görüÅŸ vazetmemiÅŸ görünüyor olsa da siyasete iliÅŸkin özgün bir bakış açısının olmadığını söylemek de yanlış olur.
 
Günümüz din bilginleri arasında Maturidilik’in anlaşılması üzerine en fazla gayret gösteren isimlerden Sönmez Kutlu’nun tespitlerine göre, Ä°mam Maturidi’nin “zalim sultana adil demenin küfür olduÄŸuna dair sözleri, ‘Halifenin KureyÅŸten olması’ kuralının diyaneten deÄŸil siyaseten doÄŸru olduÄŸunu savunmuÅŸ olması, ulü’l emr kavramını ordu komutanları ve alimler olarak yorumlaması, tıpkı Ä°mam-ı Azam gibi devlette resmi görev almaktan kaçınması…” bu çerçevede -tabiri caizse- bir veri tabanı oluÅŸturuyor. (Sönmez Kutlu, “Ä°mam Maturidi ve Maturidilik”, Otto, 2018, sh. 36-39)
 
Sözün tam da burasında kelam ve fıkıh ekollerinin -veya topyekûn farklı din yorumlarının demek lazım- oluÅŸumunda kültürel, siyasi ve sosyoekonomik faktörlerin deÄŸerlendirilmesi zaruretinden de bahsetmek gerekiyor… Bu meyanda, Maturidi Ä°slam anlayışının asıl karakterini anlamak için bu anlayışın kaynaklarına ve geliÅŸiminin siyasi sosyal baÄŸlamına dikkat etmekte fayda var. Maturidilik esas itibarıyla HanefiliÄŸin itikadî boyutudur. Daha doÄŸrusu Ä°mam-ı Azam’ın itikat alanındaki görüÅŸlerinin sistemli bir ifadesidir.
 
Daha da geriye gidildiÄŸinde ise önce Mürcie hareketinin ve sonra Mutezile’nin bu anlayış çizgisinin geliÅŸimine kaynaklık ettiÄŸini görürüz. Bunların hepsinin ortak özelliÄŸi Emevilerin ırkçı ve dışlayıcı yaklaşımlarından rahatsız durumdaki Arap olmayan Müslümanların (Mevali’nin) özellikle ilgisini çekmeleridir. HanefiliÄŸin ve MaturidiliÄŸin Ä°ran ve Maveraünnehir gibi Arap olmayan coÄŸrafyalarda daha fazla benimsenmesi tesadüf deÄŸildir.
 
***
 
Bu noktada elbette Hanefi-Maturidi din yorumunun Ä°slam coÄŸrafyasının belirli bir bölümünde daha fazla kabul görmesine bakılarak itikadî ekollerin tercihinde Müslüman toplumların Ä°slam öncesi devirlerinden tevarüs ettikleri kültürlerin etkisi olduÄŸu söylenebilir. Ancak sözkonusu toplumların siyasi vaziyetlerini de açıklamaya dahil etmeksizin resmin bütününü görmek zor olabilir.
 
EÅŸari kelamının Arap coÄŸrafyasında, Hanefi-Maturidi anlayışının ise Ä°ran ve Türkistan coÄŸrafyasında daha fazla teveccüh görmesi daha Emevi devrinde beliren Arap-Mevali çatışmasını göz ardı eden bir açıklamayı zayıflatacaktır.
 
Bu bahiste özellikle Irak ve Ä°ran coÄŸrafyası kritik bir rol oynuyor. Aynı ÅŸekilde Åžia’nın da yine bu coÄŸrafyada kurulu düzen için tehdit oluÅŸturma potansiyeli karşısında ehlisünnet anlayışını tahkim etmek üzere kelam sahasındaki çalışmaların önünün açılmış olduÄŸunu unutmamak gerekiyor. Unutulmaması gereken bir diÄŸer konu da Mutezile ekolünün bu geliÅŸmeler içindeki rolü.
 
Günümüzde ehlisünnet anlayışının dışında kabul ediliyor olsa da Mutezile -ve ondan önce Mürcie- yukarıda da söylediÄŸim gibi aslında re’y ehli adı verilen çizginin dışında deÄŸil. Günümüzde egemen görüÅŸ “ehlisünnetin iki kelam ekolü olan” EÅŸarilik ile Maturidilik arasında çok da önemli farklılıklar olmadığı, mevcut yorum farklarının kadınların peygamberliÄŸi gibi basit ve önemsiz konulara iliÅŸkin olduÄŸu ÅŸeklinde… Oysa Hanefi-Maturidi din anlayışının bir yandan EÅŸari’ye ve Ehlihadis’e, öbür yandan ise Mutezile’ye ve Mürcie’ye yakınlık veya uzaklık deÄŸerlendirmeleri yenibaÅŸtan ve objektif ölçülerle ele alınması gereken bir husus.
 
Böyle olmasına raÄŸmen Mürcie ve Mutezileyi dışlayan, buna mukabil EÅŸariliÄŸe fazlasıyla yakın duran bir Maturidilik anlayışının nasıl oluÅŸtuÄŸunu anlamak için bu ekollerin -Ä°slam dünyasının genelinde yaÅŸanan geliÅŸmelerin dışında- Anadolu coÄŸrafyasındaki serüvenlerine ve bahusus Osmanlı medreselerinin “EÅŸarileÅŸmesi” meselesine göz atmak faydalı olabilir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.