Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Dücane Cündioğlu: Varlık içinde yokluk çekeceğinize, bir kere de yokluk içinde var olmayı deneyin

Ne olup bittiğinin farkında olanlar için daha da berbattı.



Farkında olmayanlara gelince, hayatın berbat olup olmadığının ne önemi var onlar için?

Farkında olmak, ızdırab çekmek demek, hayata alışmamak, bir türlü rahat olamamak demek.

Farkında olmak, varolmak demek, varoluşu idrak etmek demek.

Farkında olmak, dahil olmak, oyuna katılmak demek deÄŸil, bilakis farkında olmak, oyunun farkında olmak, katılmaya deÄŸmeyecek bir oyunun oynandığını görmek demek. Oyuna katılmak, topluma katılmak demek. Toplumun içinde, toplumla birlikte ve toplum için oynamak demek. Hepsinden önemlisi topluma oyun oynamak demek.

Böyleyken onca keÅŸmekeÅŸ içinde kendini unutmak, baÅŸkaları için yaÅŸamak iddiası ne büyük bir iddia!

Unutulacak derecede zayıf bir kendilik baÅŸkaları için yaÅŸayabilir mi?

YaÅŸayabilirse, acaba buna yaÅŸamak denir mi, denebilir mi?

Farkedenler için, evet, asıl farketmeye deÄŸen ÅŸeyleri farkedecek zekâlar için ziyadesiyle berbattı hayat.

Büyük iÅŸler berbatlığın büyüklüÄŸü oranında zuhur eder. Hayatın saldırıları arttığında —sanıldığının aksine— kendi olabilen, kendi kalabilen ÅŸirzime-i kalile’nin gücü de artar.

Unutulmamalı ki karşı tarafta Haçlı seferlerinin hazırlığı yapılırken bu topraklarda Ä°mam Gazâlîler yetiÅŸmekteydi.

Cevdet PaÅŸa’nın Mecelleyi ya da Tarihini kaleme aldığı yıllar, zannediyor musunuz ki çok güçlü olduÄŸumuz yıllardı?

Ya ünlü matematikçimiz Salih Zeki Asar-ı Bakiyesini ya da o diÄŸer eserlerini (bilhassa çevirilerini) hangi dönemde kaleme almıştı dersiniz?

Peki Elmalılı’ların, Babanzade’lerin, Ä°zmirli Ä°smail Hakkı’ların, Ahmed Hamdi Akseki’lerin yetiÅŸtiÄŸi dönem, tam mânâsıyla özgürlüÄŸün ve bağımsızlığın hükümfermâ olduÄŸu bir dönem miydi?

Lütfen zahmet edip Ä°stanbul’un düÅŸman askerlerince çiÄŸnendiÄŸi, BoÄŸaz’da Ä°ngiliz-Fransız gemilerinin yüzdüÄŸü, hatta Yunan askerinin ÅŸehir sakinlerine sarkıntılık ettiÄŸi iÅŸgal yıllarında yayımlanan eserlerin, risalelerin, yapılan çalışmaların niteliÄŸine bakınız. Meselâ kurulan ilmî heyetleri sayınız, hatta bu heyetlerin akdettikleri ictimalar sırasında konuÅŸtukları meseleleri ÅŸöyle bir gözden geçiriniz, göreceksiniz ki bütün menfî ÅŸartlara raÄŸmen o insanlar ellerindeki fidanı dikmeye çalışıyorlardı, ellerinden geleni yapmaya, sele kapılıp yok olmamaya gayret ediyorlardı.

Efendimiz (s.a), kıyamet koptuÄŸunda, elinde bir fidan olan o fidanı dikmeye baksın, buyururlar. Elinde fidan olanlar, ne surette olursa olsun kıyamet’in koptuÄŸuna deÄŸil, evvelemirde fidanlarını dikmeye bakmalılar o halde!

Zaten kısa olan bu hayatın berbat geçip geçmemesi önemli deÄŸil, asıl önemli olan bu geçicilik içinde bizim kalıcı olarak ne yaptığımız.

Kendimiz için ne yapıyoruz meselâ?

Ruhlarımızı korumak için, Rahman’ın defterinde adımızı görebilmek için, hüsrana uÄŸramamak için ne yapıyoruz?

Oysa Åžeytan bizleri fakirlikle korkutuyor, cebimizi boÅŸaltmakla kalmıyor, ruhumuzu da soymak istiyor. Fukaralığın felaketimiz olduÄŸunu, fukara olmakla helâk olmanın aynı ÅŸey olduÄŸunu fısıldıyor. Direncimizi kırmak, mücadele gücümüzü azaltmak, bizi biz olmaktan çıkarmak için uÄŸraşıyor.

Hayatın cazibesine direnmek kadar, hayatın saldırılarına da direnmek gerek. Elimizdeki fidanı dikmek için zamanı kollamak zavallılığına düçar olmamak gerek.

Zaman ibn’ul-vaktlerin zamanı.

Ânı yaÅŸayanların, an için yaÅŸayanların, ânın hesabını verenlerin zamanı.

 

Hep öyleydi zaten.

Hâlen öyle ve istikbalde de öyle olacak!

Biliyorum, insanın kendi olması, kendi kalması zor, çok zor. Fakat kendimiz olmak, kendimiz kalmak için zamanı ayarlayamayız. Çünkü bütün zamanlar, zor zamanlardır! Zorluk zamanın arazı deÄŸil, bilakis kendisi, kendisinden bir parça, mahiyetinin bir parçası.

Zaman da hep zor.

Farkedenler, farkedebilenler hep berbat bir hayat içerisinde, hep bir zor zaman diliminde farkettiler, farkedebildiler ve fakat asla bu dünyada berbat olmayan bir hayatın, zor olmayan bir zamanın gelmesini beklemediler.

Hayat berbat, zaman zor olmasaydı —bir düÅŸünelim bakalım— elimizde dikmeye deÄŸecek bir fidan olur muydu, olsaydı onları dikmeye gerek kalır mıydı?

Sakın yanlış anlaşılmasın, bardağın dolu tarafını görmeye çalışın, hayattan kam almaya bakın, filan demiyorum, zira bu bardak hep boÅŸ idi, kam alınmaya deÄŸer bir hayat da hiçbir zaman yok idi. Binaenaleyh bu boÅŸluÄŸu, bu yokluÄŸu idrak edip siz asıl yokluk içerisinde varolmanın keyfine bakın!

Sûfîler, küfr-i hakikî olmadan iman-ı hakikî olmaz, derler, ben de derim ki:

Varlık içinde yokluk çekeceÄŸinize, bir kere de yokluk içinde var olmayı deneyin!

Öyle ya, varlık varlık’a nisbetle deÄŸil, yokluk’a nisbetle varlık niteliÄŸini kazanıyor deÄŸil midir?

 

Ä°ZDÄ°HAM

Sevgili dostum, unutma ki zübde-i âlemsin sen, o halde, hoÅŸça bak zâtına!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.