Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Şükrü Hanioğlu: Eğer 'Bursa Nutku' Atatürk'e aitse ne yapacağız?

1947 yılında bir yerel gazetecinin Atatürk'e ait fıkralar ve hâtıralar arasında zikrettiği, daha sonra ise "Bursa Nutku" olarak şöhret kazanan konuşma, siyasî parti toplantılarından mahkemelere, Tarih Kurumu Yönetim Kurulu tartışmalarından Senato görüşmelerine, köşe yazıları ve kitaplardan yüksek yargı kurumu üyelerince yapılan açıklamalara varan zeminlerde tartışılmıştır. Son olarak bir grup milletvekili tarafından dile getirilen toplumsal direniş çağrısının meşruiyet kaynağı olarak kullanılan bu "nutuk," genellikle, Atatürk'e aidiyeti çerçevesinde irdelenmiştir.



Söz konusu konuÅŸmanın bâzı bölümlerinin 1949'da, üç sene evvel yapılan seçimlerde kullanılan usûlleri eleÅŸtirmek için gerçekleÅŸtirilen bir Demokrat Parti toplantısında okunması ciddî yankı bulmamışsa da metnin iktidar- muhalefet iliÅŸkilerinin gerginleÅŸtiÄŸi bir dönemde, 19 Mayıs 1958'de, C.H.P. yayın organı Ulus tarafından neÅŸredilmesi adlî takibata neden olmuÅŸ ve "bu sözlerin Atatürk'e ait olup olmadığı" üzerine ÅŸiddetli münakaÅŸalara yol açmıştır. Bir süre sonra soÄŸuyan tartışma nutkun, 1966'da dönemin "sol" gençlik hareketince kullanılmasını takiben tekrar dava konusu olmasıyla alevlenmiÅŸ, bu süreçte kendisinden görüÅŸ istenen Tarih Kurumu, yaptığı bir yönetim kurulu toplantısında söz konusu ifadelerin "meâlen" Mustafa Kemal'in yaptığı konuÅŸmalardan alındığı kararına varmıştır.
Bu dönemde konu Cumhuriyet Senatosu'nda tartışılmış, yeni tanıklar bulunmuÅŸ, tarihçiler bilirkiÅŸi olarak görüÅŸ sunmuÅŸlardır. Karşı tezler olarak ise metnin gerçekte Stalin'e ait olduÄŸu ve komünistler tarafından Atatürk'e mâledildiÄŸi ileri sürülmüÅŸ ve dil uzmanlarınca uslûb analizi yapılarak Cumhuriyet kurucusuna aidiyetinin imkânsızlığının ispatlanmasına çalışılmıştır. Tartışma daha sonra Kemalist sol dışı sosyalist hareketin ivme kazanmasıyla eski hararetini kaybetmiÅŸtir.
Metnin "Atatürk'e ait olup olmadığı" çerçevesinde yapılması, söz konusu "nutkun" bir toplumsal direniÅŸ çaÄŸrısına ideolojik zemin oluÅŸturması kadar ilginçtir. Nitekim bu çaÄŸrı hakkında yapılan suç duyurusunda "Atatürk'ün Bursa Nutku'yla ilgili kesin kanaat böyle bir konuÅŸmanın olmadığı yönündedir. Atatürk'ün tüm konuÅŸmalarını kaydeden Anadolu Ajansı, böyle bir konuÅŸma metnini kaydetmemiÅŸ ve yayımlamamıştır" denmektedir.
Bu tartışma bir metnin bir tarihî ÅŸahsiyetin ürünü olup olmadığının ötesinde bir meselenin varlığını ortaya koymaktadır. Gerçek sorun CumhurbaÅŸkanı Mustafa Kemal'in 1933'de bir yemekte bu tür ifadeler kullanıp kullanmadığı deÄŸil, belirli bir baÄŸlamda dile getirilen sözlerin baÅŸka baÄŸlamlarda izlenmesi zorunlu ilkeler olarak kabul edilmelerinin ne denli anlam taşıdığıdır.
Bunun da ötesinde toplumumuzda âhir zaman BuhariliÄŸine özenen bâzı akademisyenlerin deÄŸiÅŸik ifadelerin "Atatürk'e ait deÄŸil ama Atatürk'çe" oldukları yorumunu yaparak, Atatürk'ün sadece ne söylediÄŸini deÄŸil, ne söyleyebileceÄŸini de düÅŸleyebilmeleri durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Bu A. G. Slutskii'nin, Lenin'in uzun süre Alman Sosyal Demokrat Partisi'ndeki revizyonist kanadı ihtilâlci Marxist zannettiÄŸini ileri sürmesiyle baÅŸlayan büyük tartışma (bizzat Lenin bu konuda hataya düÅŸtüÄŸünü ifade etmiÅŸti) sonrasında Stalin'in "belgeler ne derse desin gerçek bir BolÅŸevik"i eylemleriyle deÄŸerlendirmenin gerekli, dolayısıyla Lenin'in böyle bir tavır almasının imkânsız olduÄŸunu savunması örneÄŸinde de ortaya konduÄŸu gibi, tarihî bir ÅŸahsiyetin almış olduÄŸu tavırların yeniden belirlenmesi, ona dile getirmesi "gerekli" ifadelerin söyletilmesidir. EÄŸer "Bursa Nutku" uyguladığı siyasetlere, baÅŸka söylemlerine bakılarak "Atatürk'ün neler söyleyebileceÄŸi" temelinde üretildiyse böylesi bir durum söz konusudur.
Bu büyük çapta akademik bir tartışmadır. Daha önemlisi ise ÅŸüphesiz bu sözler gerçekten Mustafa Kemal'e aitse ne yapılmasının gerekli olduÄŸudur. Mustafa Kemal Atatürk 1920 ilâ 1938 arasında Türk siyasetini ÅŸekillendiren bir lider olarak deÄŸiÅŸik baÄŸlamlarda çeÅŸitli görüÅŸler ileri sürmüÅŸtür. Ä°stiklâl Harbi sırasında gerçekte benimsemediÄŸi halde koÅŸullar gereÄŸi sosyalist ve Ä°slâmcı fikirler serdeden Cumhuriyet kurucusu, daha sonra -kısa süreli çok partili dönemler istisnâ edilirse- büyük bir dönüÅŸüm programını gerçekleÅŸtiren bir tek parti lideri olarak konuÅŸmuÅŸtur. Dolayısıyla kendisinin dile getirdiÄŸi görüÅŸler belirli tarihî, toplumsal ve siyasî baÄŸlam ve konumların ürünüdür.
Bu nedenle karşı karşıya olduÄŸumuz sorun tek parti iktidarında, 1920 ve 1930'lu yılların siyasî baÄŸlamında dile getirilen ifadelerin bir asra yaklaÅŸan bir süre sonrasında çoÄŸulculuk ve demokrasiyi geliÅŸtirmek isteyen bir toplum için ne gibi anlamlar taşıyacağıdır. Nasıl Mustafa Kemal'in Büyük Taarruz sırasında verdiÄŸi askerî direktifleri içinde üretildikleri baÄŸlamdan soyutlayıp günümüzde bambaÅŸka ÅŸartlarda gerçekleÅŸecek bir muharebede uygulamak, iktidarında çıkarıldıkları için Ä°stiklâl Mahkemeleri ve Takrir-i Sükûn Kanunları benzeri hukukî düzenlemeleri günümüzde yürürlüÄŸe koymak mümkün deÄŸilse, eÄŸer söylenmiÅŸlerse, 1933 koÅŸullarında, kendine mahsus baÄŸlamda, irticâlen dile getirilmiÅŸ ifadeleri günümüz demokratik toplumunda uygulamak imkânsızdır.
Her ÅŸeyden önce demokratik bir toplumda "Türk GençliÄŸi" benzeri monolitik, aynı görüÅŸleri benimseyen bir kitle kavramsallaÅŸtırması yapılamaz. Bunun yapıldığı var sayılsa dahi bu kitlenin temsilci ve sözcülerinin kimler olacağı, "Cumhuriyet'in tehlikede olduÄŸu" kararının nasıl alınacağı benzeri sorunlarla karşılaşılır. Bunların da ötesinde bir demokraside "Türk GençliÄŸi" olarak tavsif edilecek soyut bir kiÅŸiliÄŸe zabıta ve adlî makamların önünde toplumsal olaylara müdahale hakkı tanınması düÅŸünülemez.
Dolayısıyla yapılması gereken uslûb tahlili, isnad, Tarih Kurumu kararı benzeri araçlarla bir metnin gerçekten 1933'te tarihî bir ÅŸahsiyet tarafından dile getirilen ifadeleri yansıtıp yansıtmadığının tespiti deÄŸildir. Bu, çok sevdiÄŸimiz bir ifadeyle, tarihçilere bırakılması gereken bir konudur. Yapılması gereken, Atatürk'ün ifadelerini dile getirildikleri baÄŸlamlar içinde anlamak, deÄŸerlendirmek ve onları kutsallaÅŸtırmaktan kaçınmaktır.

SABAH ARŞİV

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.