Sosyal Medya

Güncel

Bir şiiri iyi ya da kötü yapan şey nedir?

Ömer Lekesiz - Yeni Şafak



zü (hilkati) itibariyle iyi olan ÅŸiir, ledünnî bilginin, feyzin, fethin, ilhamın, sezginin, hayalin, aklın, fikrin, ilahi müjdelerin... çocuÄŸudur.

Bu iyiliÄŸi, kendisiyle aynı cinsten olan bilgiyi, tefekkürü, güzelliÄŸi, doÄŸruluÄŸu, açıklığı, kesinliÄŸi... içkin olduÄŸundan, ÅŸiir ya doÄŸrudan hakikatin iÅŸçisidir ya da ancak onun sayesinde açığa çıkmayı murad eden hakikatin menzilidir.

Bu yanlarıyla ÅŸiir, diÄŸer edebî türlerle olan kimi benzerliklerine raÄŸmen, onların fevkindedir; zira, mimariyi sadece ÅŸekil yönünden gereksindiÄŸi için onlar gibi kurguya muhtaç deÄŸildir.

Dolayısıyla, bugün itibariyle mebzül miktarda kötü ÅŸiire muhatap olmamızın nedeni, ÅŸiirin kendisi deÄŸildir. Kötü ÅŸiir, edebiyat yapma tutkusuyla ÅŸiirin hakikatini gözardı edenlerin, ÅŸiire deÄŸgin emel ve amellerinden doÄŸan kötülüÄŸün kendisidir.

Bu yanıyla ÅŸiiri, her ÅŸeyden önce kendilik bilgisi üzerinden, Allah’ı bilmenin bir ilmi olarak hatırlamamız ve Unamuno’nun söyleyiÅŸiyle, tevazuyu zorunlu kılan bir arayışla hakikatini aramaya koyulmamız gerekir.

Bu manada bizden önce düÅŸünülmüÅŸ bulunulan ÅŸu düÅŸünceleri ve dolayısıyla bu sayede -oldum olası ÅŸiirle iliÅŸkilendirilen- ilham baÅŸta gelmek üzere kimi temel terimleri naklederek iÅŸe baÅŸlayabiliriz:

“Allah, sürekli verir, mahal ise, yatkınlığı (istidadı) ölçüsünde kabul eder. Nitekim ÅŸöyle deriz: GüneÅŸ, ışıklarını varlıkların üzerine yayar ve ışıklarını yayarken kimseye cimrilik yapmaz. Mahal ise, o ışığı yatkınlığı ölçüsünde kabul eder. (...)

“Allah’ın ayeti kulaklara tek bir ÅŸey olarak gelir. Onu duyanlardan biri ayetten tek bir ÅŸey anlarken, baÅŸka biri, o ayetten o ÅŸeyi deÄŸil, baÅŸka bir ÅŸeyi anlar, baÅŸka biri ise ayetten pek çok ÅŸey anlar. Bu nedenle, ayeti inceleyenlerin her biri, anlayış yeteneklerinin farklılığı nedeniyle ayetten kanıt getirir. Ä°lahi tecellîlerde de durum böyledir. Tecellî eden, kendiliÄŸinden birdir. Tecellîler, daha doÄŸrusu onların suretleri ise, tecellîgâha yatkınlıklarına göre farklılaşır. Ä°lahi ihsanlarda da durum aynıdır.

“Bunu anladığında, Allah’ın ihsanının engellenmeyeceÄŸini de öÄŸrenmisÅŸin demektir. Åžu var ki (bu ihsandan mahrum kalmışsan), yatkınlığının kabul edemeyeceÄŸi ÅŸeyin sana verilmesini istiyorsun demektir. Aklını yatkınlığa vermeden, istediÄŸin konuda mahrum bırakmayı Allah’a nispet edersin. Bazen ÅŸahıs, istemeye yaktındır, fakat verildiÄŸinde –mahrumiyet bir yana– istediÄŸi ÅŸeyi kabule yatkın deÄŸildir. ‘Allah her ÅŸeye kadirdir’ dersin ve bu sözünde de haklısın. Fakat âlemdeki ilahi hikmetin tertibinden ve ÅŸeylerin hakikatlerinin verilerinden habersizsin. Her ÅŸey, Allah katındandır. Allah’ın mahrum bırakması vermek, vermesi mahrum bırakmaktır. Fakat geride ÅŸunu öÄŸrenmen kalmıştır: Niçin ve nereden?

“Böylece, nefsi ve nefsin ya zatından veya kendisine ilham ettikleri iÅŸlerde melek veya ÅŸeytandan kabul ettiÄŸi iÅŸlerden kendisine hakim olan özelliÄŸe göre, organları hareket ettirdiÄŸini bildirdim. Ä°lhamı bilmek, Allah’ın, nefsine yerleÅŸtirdiÄŸin ÅŸeyi ilham ettiÄŸini bilmendir. Fakat geriye, Allah’ın onu kimin vasıtasıyla ilham ettiÄŸine ve bu ilhamın sana hangi yoldan geldiÄŸine bakman kalmıştır: Ä°lham melek yolundan mı, ÅŸeytan yolundan mı gelmiÅŸtir? Din tarafından belirlenmiÅŸ bir emir ve yasakla ilgili olan ÅŸey, ilham deÄŸil ledünnî bilgidir. O halde itaatin bilgisi ilham ile gerçekleÅŸirken, itaatin sonuçlarını bilmek ise ledünnî bilgidir.

“Ledünnî bilgi ile ilham arasında fark vardır. Ä°lham geçici ve arızidir, gider ve baÅŸkası gelir. Ledünnî bilgi ise sürekli sabittir ve gitmez. Onun bir kısmı, ahlâk ve yaratılışın aslında bulunur. Buna örnek olarak, hayvanların ve küçük çocukların bazı yarar ve zararları bilmesini verebiliriz. Böyle bir ÅŸey ilham deÄŸil, zorunlu bilgidir. ‘Rabbin karıncaya vahyetmiÅŸtir’ (en-Nahl 16:68) ayetinde Allah, kendisini üzerinde yarattığı yaratılışının aslındaki ilhamı kasteder. Ledünnî bilgi ise, yaratılışın aslında bulunmayan ve amellerin meydana getirdiÄŸi bilgidir. Allah bazı kullarına salih amel iÅŸlemeyi nasip eder. Kul salih ameli iÅŸlediÄŸinde, Allah bu amelden kulun daha önce bilmediÄŸi bir bilgiyi kendi katından (ledün) onun adına meydana getirir.

“Ledünnî bilginin belirli maddede olması gerekmez. Ä°lham ise her zaman maddede olmalıdır. Ledünnî bilgi mutlaka isabet eder. Ä°lham ise bazen doÄŸru, bazen yanlış olabilir. DoÄŸru olan kısmı, ilham bilgisi diye isimlendirilirken yanlış olanı ise, ilham bilgisi olarak deÄŸil, sadece ilham diye isimlendirilir.” (Ä°bnü’l-Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye, c: 2, s: 370-372, çev.: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, Ä°stanbul 2006)

Yazımızın giriÅŸinde zikrettiÄŸimiz ebeveynlerinden ve ÅŸeyhimizin bu tespitlerinden baktığımızda, onun kötülüÄŸe bitiÅŸmesi muhaldir. Nitekim Sezai Karakoç ile Ä°smet Özel ÅŸiirinin tamamı bu durumu teyit etmektedir ki, bu da doÄŸrudan ÅŸiirin asliyetiyle, ilâh ile melûhu arasındaki sahih rabıtayla ilgilidir.

Nasipse, ÅŸiire dair sözlerimizi bu noktadan sürdürürüz inÅŸallah.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.