Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Frankeinstein'in torunun torunu geldi

Geçtiğimiz aylarda Başka Sinema’da ilham yüklü hayat hikayesini izleme fırsatı bulduğumuz İngiliz yazar Mary Shelley’nin bundan iki yüzyıl önce tamamen ilim irfan aşkına vücuda getirdiği Frankenstein kod adlı canavar Orta Doğu’nun göbeği Bağdat’ta tekrar gün yüzüne çıkıverdi. Fakat bu defa bir adam yaratmak ya da korku edebiyatını teknolojinin dahi erişemediği boyutlara taşımak gibi lüks arayışlardan sebep değil. İnsan gibi ölebilmenin bile ne kadar lüks olabileceğini vurgulama amacını güden toplumsal bir farkındalık yaratma ihtiyacından ötürü aramızda kendisi.



HoÅŸ gelmiÅŸ, sefalar getirmiÅŸ demek ne kadar abesle iÅŸtigal gibi görünecek olsa da okur olarak romanın içine daldıkça bu kıvrak fikri hafif buruk bir heyecanla kucaklamaktan kendini alamıyor insan. Yıl 2005, Irak Savaşı devam ediyor, Amerikalılar dört bir yanda, patlamaların ardı arkası kesilmiyor, her yer kan revan ve ceset parçalarıyla dolu. Tüm bunlardan usanan Eskici Hadi, kendi çapında elini taşın altına koyuyor ve onun bacağını bunun kolunu toplayıp birleÅŸtirerek cesetlerden bir insan dikiyor. “Peki, ben niye öyle yaptım?” diyor sonra başından geçenleri dinleyicilerine izah ederken. “Bir çöpe dönüşmesin diye. Diğer ölüler gibi saygı görsün, onlar gibi toprağa defnedilsin diye ey ahali!” 
 
Ä°ÅŸte böyle meydana geliyor Eskici Hadi’nin Ä°smi Nedir adını verdiÄŸi yeni yaratık. Orada burada patlayıp duran bombalar yüzünden bedenlerini bulamadıkları ölülerini doÄŸru düzgün gömemeyen bir halkın isyanı olarak... Bununla birlikte bu malum durumun dramına çok da derinlemesine dalmadan, gotik atmosferin canlılığına kendini kaptırarak yer yer başına buyruk bir espritüellikle maceradan maceraya akıp gidiyor hikaye. Eskici Hadi olup bitenleri anlatadururken dinleyicilerle birlikte okuyucular da bunların ne kadarının doÄŸru ne kadarının uydurma olduÄŸunu kestiremeyerek tatlı bir belirsizlik içinde ÅŸimdi ne olacağını merak ediyor. Zira Ä°smi Nedir birden bire sırra kadem basıyor ve hemen akabinde ÅŸehirde esrarengiz olaylar baÅŸ gösteriyor. Bu olayları aydınlığa kavuÅŸturmaya çalışan gazeteci Mahmud... Yıllardır savaÅŸtan dönmeyen oÄŸlunu beklerken karşısında yürüyen bir ceset bulan yaÅŸlı teyze Ä°liÅŸva ve ne idiÄŸi belirsiz bir sürü ıvır zıvır asker... Kısacası tüm karakterler bir yandan romanın kurgusunu puzzle parçaları gibi polisiye bir masalsılıkta ilmek ilmek iÅŸlerken bir yandan da savaÅŸ ortamını farklı gözlerle bambaÅŸka açılardan tüm gerçekliÄŸiyle okuyucuya yansıtıyor. 
 
Böylesi zekice bir fikirle karşımıza çıkan Iraklı yazar, ÅŸair, senarist, hatta yönetmen Ahmed Saadavi’nin Türkçeye Frankenstein BaÄŸdat’ta ÅŸeklinde tercüme edilen bu fantastik romanı Uluslararası Arap Kurgu Ödülü de dahil birçok edebi ödüle layık görüldü. Arap edebiyatının o klasikleÅŸmiÅŸ bin bir gece masalları tadındaki üslubunu dünya edebiyatının en can alıcı klasiklerinden biriyle harmanlayarak alışılagelmiÅŸin dışında bir tarz yakalayan Saadavi, DoÄŸu’nun da Batı’nın da aynı anda dikkatini çekmeyi baÅŸarıyor. Tam ortada bir yerde yer alan biz Türk okuyucuların da maalesef hiç yabancısı olmadığı savaÅŸ adı altındaki saçmalıklar, roman boyunca gücünü gerçeküstülükten alan eÄŸlenceli diyebileceÄŸimiz bir yaklaşımla detay detay gözler önüne seriliyor. 
 
Okuyucuya nihayetinde iki asırdır hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmemiÅŸ dedirten Frankenstein BaÄŸdat’ta, her koÅŸulda kendi canavarımızı nasıl yarattığımızı, onu yücelte yücelte nasıl başımıza bela ettiÄŸimizi veya yeri geldiÄŸinde nasıl da yerden yere vurmak zorunda kaldığımızı yepyeni bir bakış açısıyla tekrar görebilmek için eÅŸsiz bir fırsat. Romanın orijinal dilindeki ziyadesiyle mühim akıcı üslubu Türkçeye ustalıkla aktaran tercümesiyle de gönülleri fetheden bu taze klasiÄŸi elinizden düÅŸürmeyecek, bir solukta okuyacaksınız. 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.