Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Eski İtthatçı'nın Abdülhamid'i öven şiiri Büyük Doğu Dergisi'ni kapattırmıştı

Aleyhindeki onca İttihatçı iddia ve iftiraya, hücum ve karalamaya rağmen halkın bunlara zerre kadar itibar etmediği, ölüm haberini nereden duyduğu bilinmeyen muazzam bir kalabalığın kendiliğinden toplandığı hazin cenaze töreninde anlaşılmıştı. Cenazesinin evlerinin önünden geçtiğini gören kadınlar, “Ekmeği ucuza yediren Sultan, bizi bırakıp nerelere gidiyorsun?" diyerek ağlamış, basında aylarca “Sultan Hamid başta olsaydı bizi savaşa sokmaz, bu felaketleri yaşamamıza ne yapar eder mani olurdu" türünden yazıklanmalar birbirini takip etmişti.



Nitekim devrin ÅŸairlerinden biri, arkasından “Senin tabutunu getirip tahta oturtsak bunların canlısından daha iyi yönetirdi" diyebilmiÅŸ ve birilerinin “Kızıl Sultan" diye yaftaladığı Abdülhamid Han'a duyduÄŸu hasreti aÅŸağıdaki beyitte dile getirmiÅŸti:
Sen deÄŸil, nâşın hükümdar olsa elyâkdır bize
Dönsün etsin taht-ı Osmânîye tabutun cülûs.
Vefatıyla başlayan bu pişmanlık salgınının başlıca iki sebebi vardı:
1) Abdülhamid'in 30 yıl boyunca binbir emekle kurtlardan sakındığı ülkenin sadece 9,5 yılda paramparça edilmiÅŸ olması ve baÅŸkentinin dahi esarete düÅŸmesi,
2) Ä°stikrarlı bir siyasî yönetimin saÄŸladığı büyüme sayesinde Osmanlı'nın son “asr-ı saadeti"nin onun devrinde yaÅŸanmış olması. Üstelik bu büyüme dışarıdan büyük ölçüde yeni borç alınmadan saÄŸlanmıştı. Bunu, binlerce kilometrelik demiryolu ve binlerce yeni okuldan daha çarpıcı dillendiren grafik zor bulunur.
Dolayısıyla tahttan indirilmiÅŸ Sultan'ın 1918 Åžubat'ında uzun zamandır halkın gözünden uzakta, metrûk bir saray köÅŸesindeki ölümü, toplumsal hafızayı, Abdülhamid'in iktidar dönemini, insanların karnının doyduÄŸu ve bir 'devlet' onurunun korunduÄŸu mutlu zamanlar olarak hatırlamaya zorlamıştı. Hem o, asker öldürmeyen Sultan deÄŸil miydi?
Böylece bazı aydınlarımızın, ardından yaÅŸanan büyük çözülüÅŸ karşısında, bir zamanlar kıyasıya eleÅŸtirdikleri 'Baba'yı piÅŸmanlık içinde yeniden keÅŸfetmelerine ÅŸaşırmamak gerekir.
“MeÅŸrutiyet Devrimi"nin önde gelen Ä°ttihatçılarından Filozof Rıza Tevfik (1869–1949) de Sultan Abdülhamid'in büyüklüÄŸünü ve aslında ne yapmak istediÄŸini, Cumhuriyet devrinde alnına “hain" damgası vurularak yurt dışına gönderildikten sonra fark etmiÅŸlerden biridir.
Büyük DoÄŸu'yu kapattıran ÅŸiir
Burada ilk kez aslını yayınladığımız manzume ilk olarak 1937'de Kahire'de çıkan Müsâvat dergisinde “Lâyemût bir ÅŸiir" baÅŸlığıyla yayınlandı (sayı: 35). “Sultan Hamid'in maneviyetinden istimdad" baÅŸlıklı ÅŸiir Abdullah Uçman'ın arÅŸivinden temin edildi. Muhtemelen Rıza Tevfik'in el yazısıyla kaleme alınmış orijinalini yayınlamak suretiyle tarihe karşı görevimizi yapmış oluyoruz. Bundan sonrası, araÅŸtırmacıların alanına girer.
 
 
Åžiir Türkiye'de ilk defa “Abdülhamid'in ruhaniyetinden istimdat" baÅŸlığıyla Büyük DoÄŸu'nun 30 Mayıs 1947 tarihli 65. sayısında neÅŸredilmiÅŸtir. Dergi bir sayı sonra bu ÅŸiir sebebiyle kapatılmış ve Necip Fazıl aleyhinde, “TürklüÄŸe hakaret" gerekçesiyle dava açılmıştır. Åžiiri yayınlarken Necip Fazıl aÅŸağıdaki yorumu yapmayı ihmal etmemiÅŸ:
“Yukarıdaki manzume, Rıza Tevfik'in bundan 15-20 yıl evvel kaleme alıp sığınağı olan yabancı ülkede neÅŸrettiÄŸi ve anavatanda kimsenin bilmediÄŸi müthiÅŸ bir ÅŸiirinden birkaç parçadır. Anavatan sınırları içinde intiÅŸar etmemiÅŸ olan bu ÅŸiiri ilk defa olarak umumi vicdana takdim ederken, duyduÄŸumuz zevk ve zafer duygusu bir tane deÄŸildir.
1) En genç fikir nesli biz olduÄŸumuza göre, Abdülhamid devrini ne ÅŸahsi bir menfaat, ne de ÅŸahsi bir garazla mütalaa etmemize imkân bulmadan sırf öz ilim ve saf hakikat adına ortaya attığımız “Abdülhamid Devrinin ve Abdülhamid'e ait ÅŸahsiyetin baÅŸtanbaÅŸa bir siyaset yalanı olarak MeÅŸrutiyet'ten sonraki nesillere yutturulduÄŸu" hakkındaki tezimizin tam bir teyide kavuÅŸması; ve üstelik bu teyidin Abdülhamid'e karşı bizzat mücadeleye giriÅŸmiÅŸ bir ÅŸahıstan fışkırıvermesi...
2) Devirler ve inkılaplar boyu gidiÅŸimizin, MeÅŸrutiyet hareketi gibi, mason locaları eliyle idare edilmiÅŸ en sığ ve kısır bir hareket mensubu tarafından bile görülmemiÅŸ olması...
3) En küçük samimiyet ve halisiyet anının, bir zamanlar neler söylemiÅŸ bulunanlara ÅŸimdi neler söylettiÄŸi hikmeti..."
31 Mart'ı biz tertipledik!
1949'da HaydarpaÅŸa Numune Hastanesi'nde hasta yatmakta olan Rıza Tevfik, mahkeme kararıyla kendisini sorguya çekmek üzere gelen Avukat Abdurrahman Åžeref Laç'a bu ÅŸiir hakkında ÅŸunları söylemiÅŸtir (bu sırada yanlarında bir hakim bulunmaktadır):
“Ben bu ÅŸiiri Türk milletine hakaret kasdıyle deÄŸil, tamamiyle aksi olarak, Türk milletini ölüme götüren bir zümreyi teÅŸhir ve Abdülhamid Han'a edilen iftiraları tesbit gayesiyle yazdım. 31 Mart Vak'asını tertiplediÄŸi isnadı altında tahtından alaÅŸağı edilen büyük Hükümdar, bu isnadla, sadece iftiraların deÄŸil, tertiplerin de en hainine hedef tutulmuÅŸtur. 31 Mart'ı tertipleyen Ä°ttihadçılar ve bu iÅŸe memur edilenler arasında bizzat ben de varım! 31 Mart'ı kışkırtma ve körükleme iÅŸini Selim Sırrı Tarcan ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediÄŸim bu sözlere tarih kulağını kabartsın!" (Hilmi YücebaÅŸ, Filozof Rıza Tevfik: Hayatı, Hâtıraları, Åžiirleri, Ä°st. 1978, s. 347.)
 
 
Nerdesin ÅŸevketlim, Sultan Hamid Han? 
Feryâdım varır mı bârigâhına? 
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan, 
Åžu nankör............ bak günâhına.
 
Târihler ismini andığı zaman, 
Sana hak verecek, ey koca Sultan; 
Bizdik utanmadan iftira atan, 
Asrın en siyâsî PadiÅŸâhına.
 
'PâdiÅŸah hem zâlim, hem deli' dedik, 
Ä°htilâle kıyam etmeli dedik; 
Åžeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik; 
Çalıştık fitnenin intibahına.
 
Dîvâne sen deÄŸil, meÄŸer bizmiÅŸiz, 
Bir çürük ipliÄŸe hülyâ dizmiÅŸiz. 
Sade deli deÄŸil, edepsizmiÅŸiz. 
Tükürdük atalar kıblegâhına.
 
Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena, 
Bir sürü türedi, girdi meydana. 
Nerden çıktı bunca veled-i zinâ? 
Yuh olsun bunların ham ervâhına!
 
Bunlar halkı didik didik ettiler, 
Katliâma kadar sürüp gittiler. 
Saçak öpmeyenler, secde ettiler. 
.................. pis külâhına.
 
Haddi yok, açlıkla derde girenin, 
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin. 
Lânetle anılan cebâbirenin 
Bu, rahmet okuttu en küstâhına.
 
Çok kiÅŸiye ÅŸimdi vatan mezardır, 
Herkesin belâdan nasîbi vardır, 
Selâmetle eren pek bahtiyardır, 
Harab büldânın ÅŸen sabahına.
 
Milliyet dâvâsı fıska büründü, 
Ridâ-yı diyânet yerde süründü, 
Türkün ruhu zorla âsi göründü, 
Hem Peygamberine, hem Allâh'ına.
 
Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin 
Âhiretten bile himmet eylersin, 
Çok çekti ÅŸu millet murada ersin 
Åžefâat kıl ÅŸâhım mededhâhına.
 
Rıza Tevfik Bölükbaşı
 
 
Kaynak: GZT - Salih Mercan

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.